DEM

(الدم)

Hac ve umre yapan kimselerin kestikleri koyun ve keçi cinsinden kurbanlar için kullanılan bir terim.

Sözlükte “kan” anlamına gelen ve kan akıtmak suretiyle gerçekleştirilen kurban kesimi için mecazî olarak kullanılan dem, hac ve umre sırasında ibadet maksadıyla veya bir vâcibin terki, geciktirilmesi yahut bir ihram yasağının çiğnenmesine ceza olarak kesilen koyun, keçi, yedide bir deve veya sığırı ifade eder. Nitekim hacla ilgili hadislerde dem bu anlamda kullanılmıştır (meselâ bk. Buhârî, “Hac”, 37). Hac sırasında kurban edilmek üzere hazır bulundurulan hayvanlar (hedy) deve ve sığır gibi büyükbaş olursa bedene, koyun ve keçi cinsinden olursa dem adıyla anılır. Kendisine dem vâcip olan kişi koyun kesmekle veya Allah rızâsı için kesilen deve veya sığırın yedide birine iştirak etmekle sorumluluktan kurtulmuş olur.

Hac veya umre dolayısıyla kesilen kurbanlar kesiliş maksatlarına göre değişik isimler alırlar. Kırân veya temettu‘ haccı yapanların kesmeleri vâcip olan kurbana dem-i şükür, hac veya umre için ihrama girdiği halde geçerli bir mazereti dolayısıyla vazifesine devam edemeyen ve ihramdan çıkmak zorunda kalan kişinin kesmek zorunda olduğu kurbana dem-i ihsâr, hacca başladığı halde zamanında Arafat’ta vakfe yapamadığı için o yılın hac zamanını geçiren kişinin Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine


göre kesmesi gereken kurbana dem-i fevât, Allah rızâsı için nâfile olarak kesilen kurbana dem-i nefl, ihram yasaklarına riayet etmeyen veya hac ve umrenin vâciplerinden birini yerine getirmeyen kimsenin kesmesi gerekli kurbana da dem-i cinâyet denir.

İhramda iken en az bir gün dikişli elbise giymek, başı örtmek, asgari bir organının tamamına koku sürmek, başın ve sakalın en az dörtte birini tıraş etmek, asgari bir elin veya ayağın tırnaklarını kesmek, kudüm ve vedâ tavafını erkekler cünüp olarak, kadınlar hayız veya nifas halinde iken, ziyaret tavafını abdestsiz olarak yapmak, ziyaret tavafının üç, vedâ tavafının dört şavtını eksik yapmak veya vedâ tavafının tamamını terketmek, Safâ ile Merve arasındaki sa‘yi yapmamak, arefe günü güneş batmadan önce Arafat’tan ayrılmak, Müzdelife vakfesini, şeytan taşlamayı terketmek gibi davranışlar Hanefîler’e göre demi gerektirir. Mâlikîler’e göre mîkat mahallini ihramsız geçmek, telbiyeyi, kudüm tavafını, şeytan taşlamayı, Mina ve Müzdelife’de gecelemeyi terketmek; Şâfiîler’e göre mîkat mahallini ihramsız geçmek, Müzdelife ve Mina’da gecelememek ve vedâ tavafını terketmek; Hanbelîler’e göre dikişli elbise giymek, koku sürünmek, karşı cinsi öpmek ve okşamak, saç ve tırnak kesmek demi gerektiren başlıca davranışlardır. Mezhepler arasında ayrıntıda farklı hükümler bulunmakla birlikte söz konusu ihlâlin meşrû bir özürden dolayı meydana gelmesi veya kişinin maddî imkânının bulunmaması halinde dem yerine oruç tutulması ve fakirlere belirli bir sadakanın verilmesi de söz konusu olmaktadır (geniş bilgi için bk. HAC; İHRAM).

Hanefîler’e göre dem Harem’de kesilir. Mâlikîler’e göre avlanma ve cinsî münasebette bulunmanın cezası olan kurbanlar Mina veya Mekke’de kesilir; diğer kurbanlar her yerde kesilebilir. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise aslolan demin Harem’de kesilmesidir. Hanefîler dışındaki üç mezhebe göre dem-i ihsâr ihsâr*ın olduğu yerde kesilir.

Temettu‘ ve kırân haccından dolayı kesilmesi gerekli olan şükür kurbanının bayramın ilk üç gününde kesilmesi Ebû Hanîfe’ye göre vâcip, Ebû Yûsuf ve Muhammed’e göre sünnettir. İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel’e göre de bu süre içinde kesilir, daha önce kesilemez. Şâfiî’ye göre bu süre içinde kesilmesi sünnetse de daha önce ve daha sonra da kesilebilir. Ceza kurbanları için belli bir süre bulunmamakla birlikte hatanın işlenmesinden hemen sonra kesilmesi efdaldir.

Kırân ve temettu‘ haccında kesilmesi vâcip olan şükür kurbanı ile nâfile olarak kesilen kurbanın etinden sahibi yiyebilir. Hacda ceza ve kefâret olarak kesilen kurban ise (dem) âlimlerin çoğunluğuna göre adak ve zekât hükmünde olup etinden sahibi ve bakmakla yükümlü olduğu yakınları yiyemez.

BİBLİYOGRAFYA:

Buhârî, “Hac”, 37; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, I, 310-323; İbn Kudâme, el-Mugnî, III, 282, 322, 371, 520 vd.; İbn Kudâme el-Makdisî, eş-Şerhu’l-kebîr (İbn Kudâme, el-Mugnî ile birlikte), III, 244-245; Mevsılî, el-İhtiyâr, İstanbul 1987, I, 161-165; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr (Bulak), II, 224-254; Şirbînî, Mugni’l-muhtâc, I, 512 vd., 532 vd.; İbn Cüzey, Kavânînü’l-ahkâmi’ş-şerǾiyye, Kahire 1985, s. 132-134; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 542-590; Zühaylî, el-Fıkhü’l-İslâmî, III, 256-268.

Rahmi Yaran