DERSİÂM

(درس عام)

Medreselerde öğrencilere, camilerde halka açık ders verme yetkisine sahip müderris için kullanılan unvan.

“Umuma, halka açık ders” anlamına gelen ders-i âm tabirinin ilk olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte XVI. yüzyıla ait kaynaklarda buna rastlanması daha önce de kullanıldığını gösterir. Bu tabirin halka açık dersler veren müderrisin unvanı olması ise muhtemelen XVII. yüzyılda gerçekleşmiştir. Selânikî Mustafa Efendi’nin, Vâlide Sultan Medresesi’ne müderris tayininden söz ederken Şehzade Camii’nde ulemâ ve müderrislerin toplanıp “dersiâm eylediklerini” bildirmesi, bu tabirin XVI. yüzyılın ikinci yarısında halka açık umumi ders anlamında kullanılmakta olduğunu düşündürmektedir. XVII-XVIII. yüzyıllarda ise dersiâm sık olarak ve müderrislerin unvanı şeklinde kullanılmıştır. Meselâ Atâî’nin Zeyl-i Şekāik’inde ve bilhassa Şeyhî Mehmed Efendi’nin Vekāyiu’l-fuzalâ’sında dersiâm unvanını taşıyan birçok âlim bulunmaktadır (bk. İndeks). Bu dönemde cami ve medreselerdeki “dersiye” hizmetleri genellikle dersiâmlar tarafından yerine getirilmekte, ayrıca vakıf kütüphanelerine tahsis edilen şeyhülkurrâ, meşk hocası, ders halifesi gibi kadrolar arasında dersiâma da rastlanmaktadır. XVIII. yüzyıl cami ve medrese vakıflarında dersiâm cihet*lerine daha sık yer verildiği görülmektedir. Ayrıca buralara yapılan dersiâm tayinlerine dair şer‘iyye sicillerinde de kayıtlar vardır.

Dersiâm olabilmek için medreseden mezun olup icâzet aldıktan sonra bir imtihana daha girmek gerekiyordu. Bu şekilde halka açık ders verme yetkisi alan müderrisler halk arasında oldukça etkili oluyorlardı; hatta onların bu nüfuzlarından zaman zaman devlet de faydalanıyordu. Nitekim II. Mahmud, yaptığı ıslahatları geniş ölçüde dersiâmlar vasıtasıyla halka duyurmuştur. Özellikle XIX. yüzyılda daha da önem kazanan dersiâmların bu yüzyıldaki sayıları hakkında bazı kayıtlar vardır. Meselâ 13 Rebîülâhir 1286 (23 Temmuz 1869) tarihinde dönemin şeyhülislâmı Hasan Fehmi Efendi’nin emriyle hazırlanan bir listede, aynı yıl İstanbul’da faal olan 166 medreseden sekseninde 180 dersiâmın ders verdiği, diğer seksen altı medresede ise dersiâm bulunmadığı görülmektedir. Medreselerin çoğunda sadece bir dersiâm görev yapmakta iken Sultan Abdülhamid (I. Abdülhamid) Medresesi’nde on dört, Ayasofya Medresesi’nde on, Fâtih medreselerinin her birinde üç ile beş, Rüstem Paşa, İbrâhim Paşa, Kemankeş Kara Mustafa Paşa, Şeyh Ebü’l-Vefâ, Şahkulu medreselerinde dörder dersiâm bulunmaktaydı (Kütükoğlu, s. 286-295). Abdülmecid dönemine (1839-1861) ait olduğu tahmin edilen “Bilcümle Dersiâm Efendilerin Defteridir” başlıklı bir listede, XIX. yüzyıl ortalarında toplam 121 dersiâmın görev yerlerine göre dağılımı verilmekte ve bunlara toplam 50.800 akçe ödendiği kaydedilmektedir (TSMA, D, nr. 9015).

Dersiâmlara vakıf cihetlerinden çeşitli görevler tahsis edilebilirdi. Nitekim Bursa’da ilk altı Osmanlı padişahının türbelerinde senede bir defa Buhârî-i Şerif okunması için on dersiâma 750’şer kuruş ödenmesine dair Sultan Abdülmecid’in 1855 tarihli iradesi bulunmaktadır.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında dersiâmlık unvanının verilmesi için açılan imtihanla ilgili yeni kurallar getirildi. Bu dönemde dersiâmlık imtihanları, ders vekilinin başkanlığında tanınmış ulemâdan oluşan bir heyet tarafından yapılmaktaydı. II. Abdülhamid’in saltanatının (1876-1909) ortalarına kadar dersiâmlık imtihanları yılda bir defa açılırken daha sonra teşkil edilen bir heyetin medreselerde belirli aralıklarla imtihan yapması, bu şekilde yılda on beş kişiye bu unvanın verilmesi usulü benimsendi. Bu unvanı alanlara, dört yıl sonra ruûsları verilirken 200 kuruş maaş bağlanırdı. II. Abdülhamid, dört yıllık ücretsiz dönemde kendilerine hazîne-i hâssadan 4 lira ücret ödenmesini emretti. Hizmet süresiyle birlikte dersiâmlık maaşı da yükselirdi. İcâzet verme yetkisi olan dersiâmlara “mücîz dersiâm” denilirdi.

XX. yüzyıl başlarında medreselerin ıslahı ile Dârü’l-hilâfe medreseleri, Medresetü’l-mütehassısîn, Medresetü’l-vâizîn gibi bir müdürün idaresinde sınıf geçme usulüne dayanan medreseler açıldığında dersiâmlara yeni ve önemli görevler düştü. Bu medreselerdeki pek çok müstakil ders genellikle dersiâmlar tarafından okutuldu. Nitekim Sultan Vahdeddin’in 8 Zilhicce 1337 (4 Eylül 1919) tarihli bir iradesiyle Süleymaniye Medresesi’nde açık bulunan hadis, fıkıh, usûl-i fıkıh derslerine dersiâm müderrislerin tayin edildiği (Cerîde-i İlmiyye, V, 1484-1485), ayrıca dersiâmların Dârü’l-hikmeti’l-İslâmiyye gibi ilmî ve dinî kurumların üyeliklerine seçildikleri görülmektedir. 26 Şevval 1336 (4 Ağustos 1918) tarihli bir başka iradede Dârü’l-hikmeti’l-İslâmiyye üyeliğine ve Süleymaniye Medresesi ilm-i kelâm, tefsir, ilm-i nefs ve ahlâk, mantık dersleri müderrisliğine dört dersiâm tayin edilmişti (a.g.e., IV, 1143). Dersiâmlar taşrada çeşitli müftülüklere de getirilmekteydi. Meselâ Koçhisar kazası müftülüğüne Beyazıt dersiâmlarından ve Medresetü’l-kudât mezunlarından Hasan Tahsin Efendi, Batum müftülüğüne de Fâtih dersiâmlarından Hasan Fevzi Efendi tayin edilmiştir (a.g.e., IV, 1049, 1185). Ayrıca dersiâmlar, yine bu dönemde yeni açılmış olan medrese müdürlükleriyle müfettişlikleri görevlerinde de bulunmuşlardır (a.g.e., IV, 1283, 1286; V, 1483).

Dersiâmlık unvanına sahip müderrislere hâriç, dâhil vb. medrese dereceleri padişah iradesiyle verilebilmekteydi. Meselâ Fâtih Camii dersiâmlarından Medine Mahmudiye Medresesi müderrisine maaş, tahsisatları ve terfi hakları saklı


kalmak üzere mahreç pâyesinin verilmesi Sultan Reşad’ın bir iradesiyle sağlanmıştı (a.g.e., IV, 1095). Bütün bu faaliyetlerin idaresi ise Ders Vekâleti’ne, dolayısıyla meşihat makamına verilmişti. 24 Cemâziyelâhir 1337 (27 Mart 1919) tarihli Dersiâm Efendilere Tevcih Olunacak Cihât Hakkında Nizamnâme’nin birinci maddesinde, öteden beri Ders Vekâleti’nce dersiâmlara tevcih edilegelen tefsir, hadis, dersiye ve vâiziye gibi görevlerle (cihât) kürsü şeyhliğinin verilmesi yetkisinin şeyhülislâmlık makamına ait olduğu belirtilmektedir (BA, DUİT, nr. 15/212; Cerîde-i İlmiyye, IV, 1381).

Dersiâmlık görevi, genellikle İstanbul’da başta Fâtih olmak üzere Süleymaniye ve Beyazıt gibi büyük camilere nisbet edilerek dersiâmlar “Fâtih dersiâmlarından, Beyazıt dersiâmlarından” şeklinde anılmıştır. Dersiâmlar cami derslerini umumiyetle sabah namazı ile öğle namazı arasında verirler, halka açık olan bu derslere her kesimden birçok kimse katılırdı. Tarihçi Lutfî Efendi, Fâtih Camii dersiâmlarından Yerköylü Hoca Ali Efendi’nin sabah derslerine devam ettiğini belirtmektedir (Târih, XIV, 70). Dârülfünunun ilk açıldığı dönemde muhtemelen dersiâmlık geleneğinin bir devamı olarak bazı derslerin hoca efendiler tarafından halka açık olarak verildiği bilinmektedir. Cumhuriyet’in ilk yıllarına ait Diyanet teşkilâtında dersiâmlara da yer verilmiş, özellikle taşra teşkilâtında dersiâmlar müftü ve müftü müsevvidinden sonra üçüncü sırayı almıştır. Bu unvana sahip olanlara devlet bütçesinden müftülükler kanalıyla “dersiâm cedveli”nden maaş tahsis edilmiş ve unvanlarını kaydıhayat şartıyla kullanabilmişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

TSMA, D, nr. 9015; BA, İrade-Dahiliye, nr. 12.504; BA, İrade-Meclis-i Vâlâ, nr. 2268, 3263; BA, İbnülemin-Tevcihat, nr. 1800; BA, DUİT, nr. 15/2-12; Düstur, Üçüncü tertip, Ankara 1929, III, nr. 313; XIV (1933), nr. 2171, s. 600; XVIII (1937), nr. 3092, s. 66; Cerîde-i İlmiyye, İstanbul 1332-41, IV, 1049, 1095, 1143, 1185, 1248, 1283, 1286, 1381; V, 1483, 1484-1485; Selânikî, Târih (İpşirli), II, 747-748; Atâî, Zeyl-i Şekāik, s. 650, 697; Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, II, bk. İndeks; Lutfî, Târih, I, 17; XIV, 70; Evkāf-ı Hümâyun Nezâretinin Târihçe-i Teşkîlâtı ve Nüzzârın Terâcim-i Ahvâli, İstanbul 1335, s. ...; Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, I, 531, 539, 574; Rifat Özdemir, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara, Ankara 1986, s. 63, 64; Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihi II, s. 104; Bahaeddin Yediyıldız, Institution du vaqf au XVIIIe siècle en Turquie, Ztude socio-historique, Ankara 1990, bk. İndeks; Mübahat S. Kütükoğlu, “1869’da Faal İstanbul Medreseleri”, TED, sy. 7-8 (1976-77), s. 286-295; Pakalın, I, 427.

Mehmet İpşirli