DEVİR

(الدور)

İsmâiliyye’de insanlık tarihini oluşturduğu farzedilen yedili hiyerarşik silsilenin her bir dönemi için kullanılan terim.

İslâm mezhepleri tarihinde özellikle ilk dönem İsmâiliyye’sine göre insanlık tarihi, ayrı ayrı şeriatlar tebliğ eden nâtık* nebîlerden sonra bir vasî ve altı sâmit* imamın meydana getirdiği, her birine devir adı verilen yedili hiyerarşik silsileden teşekkül eder. Bu silsilede nâtık nebîler Âdem, Nûh, İbrâhim, Mûsâ, Îsâ, Muhammed, Mehdî yahut Kaim’dir. Bu silsile bazan Nûh’la başlatılır, bu durumda altıncı ve yedinci nâtıkın Ali ile Muhammed b. İsmâil el-Mektûm olduğu kabul edilir (Nevbahtî, s. 62). Genellikle mehdî veya kaimin, son peygamber Hz. Muhammed’in şeriatını yeni bir devri başlatmak için ortadan kaldıracağı iddia edilen İsmâil b. Ca‘fer es-Sâdık veya oğlu Muhammed olduğu ileri sürülmüş, vasîden sonra gelen yedinci sâmit imamın olağan üstü güçlerinin bulunduğu ve yeni bir devrin başlatıcısı olduğu kabul edilmiştir. Yedi nâtık ile bunların her birinden sonra gelerek düzenli bir alt sistem oluşturan vasî ve imamların oluşturduğu bu yedili silsilenin her bir dönemi için “devrü’l-imâme” tabiri kullanılır. Seb‘iyye de denilen bu anlayışa göre iki nâtık arasındaki her dönem “ed-devrü’s-sagır”, Âdem ile Kaim arasındaki uzun dönem ise “ed-devrü’l-kebîr” veya “devrü’s-setr” olarak anılır. Söz konusu devirde ilim şeriatın zâhiriyle örtülmüş olacağından ancak mârifete ehil olan kimseler tarafından bilinebilecektir. Dünyayı ise bu sırada yedi gezegen idare edecektir. Devrü’s-setrden önceki zuhur yahut keşif devrinde saf, öz ve gerçek tevhid, burçlar kuşağının on iki meleği tarafından muhafaza edilir. Sonunda kaim (İsmâil b. Ca‘fer es-Sâdık yahut oğlu Muhammed) ortaya çıkacak ve yeni bir keşif devrini başlatacaktır. Fâtımîler Devleti’nin kurulması ve beklenen kaimin Mehdî el-Fâtımî olduğunun kabul edilmesinden sonra İsmâiliyye’deki İsmâil veya oğlu Muhammed’in kaim olarak döneceği şeklindeki inanç terkedilmiş ve artık bu yedili devir anlayışını ifade eden Seb‘iyye ismi de kullanılmamıştır.

Dürzîlik ve Nusayrîlik’te devir, bu fırkaların hulûl ve tenâsüh anlayışlarına paralel olarak değişik anlamlar kazanmıştır. Dürzî inancına göre yaratıcının tecellî* devrelerinin her biri devir (çoğulu edvâr) olarak anılır. Bu tecellîlerin en önemlisini teşkil eden Hâkim-Biemrillâh’ın zuhur devresine “devrü’l-keşf” denir. Dürzî kutsal metinlerinin on üçüncü risâlesi olan Keşfü’l-hakaafiķ’ta, her biri yetmiş kere 70.000 yıl süren devirlerden söz edilmektedir.

Nusayrîler’de de mâna (ilâh) ile ismin (nebî) tenâsühünün çeşitli devirlerle gerçekleşeceği kabul edilmektedir. Bu devirlerde mâna Hâbil, Şît, Yûsuf, Yûşa‘, Süleyman’ın veziri Âsaf, Simon Peter ve Ali’de; isim ise Âdem, Nûh, Ya‘kub, Mûsâ, Süleyman, Îsâ ve Muhammed’de tenâsühünü sürdürmüştür.

Bazı Batılı yazarlar, İslâm mezhepler tarihinde karşılaşılan yedili devir anlayışının, yahudi-hıristiyan geleneğinin örneklerinden biri olan Clementine Homilies ile gnostisizm ve Maniheizm’de rastlanan devir görüşüyle paralellik arzettiğini öne sürmüşlerdir (EI² Suppl. [İng.], s. 207; devrin İslâm mezhepleri tarihiyle ilgili anlamına dair daha geniş bilgi için bk. BÂTINİYYE; İSMÂİLİYYE).

BİBLİYOGRAFYA:

Nevbahtî, Fıraku’ş-Şîa, s. 62; Hamîdüddin el-Kirmânî, Râhatü’l-akl (nşr. M. Kâmil Hüseyin – Muhammed Hilmi), Kahire 1952, s. 428-433; Gazzâlî, Fedâihu’l-Bâtıniyye (nşr. Abdurrahman Bedevî), Kahire 1383/1964, s. 42-44; Deylemî, Mezhebü’l-Bâtıniyye, s. 6-7, 22; S. de Sacy, Exposé de la religion des Druzes, Paris 1838, I, 469-470; Abdurrahman Bedevî, Mezâhibü’l-İslâmiyyîn, Beyrut 1979, II, 290-297, 475-476; Mustafa Galib, Târîhu’d-daveti’l-İsmâîliyye, Beyrut 1979, s. 48-54; H. Corbin, Cyclical Time and Ismaili Gnosis, London 1983, s. 95-98; a.mlf., İslâm Felsefesi Tarihi (trc. Hüseyin Hatemi), İstanbul 1986, s. 96-97; N. M. Abu İzzeddin, The Druzes, Leiden 1984, s. 101; H. Ritter, “Devir”, İA, III, 559; W. Madelung, “Ismaagıliyya”, EI² (İng.), IV, 203-204; H. Halm, “Dawr”, EI² Suppl. (İng.), s. 206-207; Avni İlhan, “Bâtıniyye”, DİA, V, 193.

Metin Yurdagür