DİRÂYETÜ’l-HADÎS

(دراية الحديث)

Rivayetlerin sağlamlık derecesini tesbit etmeyi konu alan hadis ilim dalı.

Rivâyetü’l-hadîs ifadesiyle birlikte kullanılan bu terimi ilmü dirâyeti’l-hadîs şeklinde ilk tarif eden, bilindiği kadarıyla ilimler tarihçisi İbnü’l-Ekfânî (ö. 749/1348) olmuştur. Rivâyetü’l-hadîs ilminde hadislerin sadece nakli söz konusu olduğu halde dirâyetü’l-hadîste sened


ile metnin (râvi ile mervînin) durumları bütün yönleriyle ele alınmaktadır. Bu ilim sayesinde sadece Hz. Peygamber’e değil ashap ve tâbiîne ait olan bütün rivayetlerin sahih, hasen ve zayıf nevilerinden hangisine girdiği, rivayet edilen haberin tahammül* yollarından hangileriyle alınıp nasıl nakledildiği, râvilerin ne ölçüde güvenilir olduğu ve sonuçta bu haberin kabul mü yoksa red mi edileceği belirlenir. Bu şekliyle dirâyetü’l-hadîs ilmi cerh ve ta‘dîl, nâsih ve mensûh, muhtelifü’l-hadîs, garîbü’l-hadîs gibi çeşitli ilimlerle yakından ilgilidir. Bazı âlimlerin dirâyetü’l-hadîs yerine mustalahu’l-hadîs, ulûmü’l-hadîs, usûl-i hadîs ve ilmü’l-isnâd terimlerini kullandıkları görülmektedir.

Dirâyetü’l-hadîs ilmi rivâyetü’l-hadîs ilminden sonra doğmakla beraber bu iki ilim birlikte uygulanagelmiştir. Ashabın hadis nakil ve rivayetinde gösterdiği titizlik, yine onların bizzat Hz. Peygamber’den duymadıkları rivayetleri onun ağzından işitme imkânına sahip olan kimselerden duymak için yaptıkları uzun seyahatler ve ilk halifelerin bu konuda gösterdiği ihtiyat dirâyetü’l-hadîs ilminin esasını teşkil etmiştir.

Ashâb-ı kirâmı rivayetleri ihtiyatla karşılamaya ve araştırmaya sevkeden husus ise Kur’ân-ı Kerîm’in, “Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme” (el-İsrâ 17/36) ve, “Ey müminler! Fâsığın biri size bir haber getirdiği zaman onu araştırın” (el-Hucurât 49/6) tarzındaki emirleridir. Temelleri bu kadar eski olmakla birlikte dirâyetü’l-hadîse ait kaidelerin müstakil eserlerde ele alınması, tabii olarak rivayet mahsüllerinin kitap haline gelmesinden sonraya kalmıştır. Konuya dair ilk bilgilere Şâfiî’nin er-Risâle’sinde, Ahmed b. Hanbel’in talebelerine verdiği cevaplarda, Sahîh-i Müslim’in mukaddimesinde, Ebû Dâvûd’un Mekkeliler’e yazdığı mektupta, Tirmizî’nin el-CâmiǾu’s-sahîĥ’ine ilâve ettiği el-Ǿİlel’de, Buhârî’nin tarih kitapları ile cerh ve ta‘dîle ait kitaplarda rastlanmaktadır.

Dirâyetü’l-hadîs ilminin geniş terim ve kurallarından bir kısmını bir araya toplamak üzere yazılan ilk eserlerden biri, belki de birincisi Râmhürmüzî’nin (ö. 360/971) el-Muhaddisü’l-fâsıl beyne’r-ravî ve’l-vâǾî’sidir (Beyrut 1391/1971). Daha sonra Hâkim en-Nîsâbûrî’nin (ö. 405/1014) MaǾrifetü Ǿulûmi’l-hadîs’i (Kahire 1937) ile Hatîb el-Bağdâdî’nin (ö. 463/1071) el-Kifâye fî Ǿilmi’r-rivâye’si (Haydarâbâd 1357) ve Kādî İyâz’ın (ö. 544/1149) el-İlmâǾ ilâ maǾrifeti usûli’r-rivâye ve takyîdi’s-semâǾ (Kahire 1389/1970) adlı eseri kaleme alınmıştır. En önemli özellikleri, verdikleri bilgileri senedleriyle birlikte nakletmek olan bu eserlerden sonra İbnü’s-Salâh’ın (ö. 643/1245) “Mukaddime” diye şöhret bulan Ulûmü’l-hadîs’i gelir. Bu kitap kendinden sonraki usul çalışmalarının mihveri olmuştur. Eserin muhtasarları arasında Nevevî’nin et-Takrîb’i, İbn Kesîr’in İhtisâru Ǿulûmi’l-hadîs’i ve Irâkī’nin Elfiyye’si kayda değer kitaplardır. Aynı eserin muhtasarlarından biri olmakla beraber konuları yeni bir tertibe koyan İbn Hacer’in Nuhbetü’l-fiker’i ile bu eserin yine ona ait Nüzhetü’n-nazar adlı şerhi büyük itibar görmüştür. Daha sonraki devirlerde yapılan usul çalışmaları Nuhbetü’l-fiker üzerinde yoğunlaştırılmıştır.

Nevevî’nin et-Takrîb’ine Süyûtî tarafından yazılan Tedrîbü’r-râvî adlı şerh, aslını unutturacak kadar büyük bir itibar kazanmıştır. XX. yüzyılın başlarında kaleme alınan Cemâleddin el-Kāsımî’nin KavâǾidü’t-tahdîs’i, Tâhir el-Cezâirî’nin Tevcîhü’n-nazar’ı ve İbn Kesîr’in İhtisâr’ına Ahmed Muhammed Şâkir’in yazdığı el-BâǾisü’l-hasîs adlı şerh de meşhur olmuştur. Babanzâde Ahmed Naim’in Sâhîh-i Buhâri Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi’ne yazdığı geniş mukaddime ile Tayyib Okiç’in Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler adlı eseri, dirâyetü’l-hadîsin çeşitli yönlerini ele alıp inceleyen Türkçe eserlerin ilk örnekleridir. Dirâyetü’l-hadîs ile yakından ilgili olan diğer ilimlere dair çalışmalar ise II. (VIII.) yüzyıldan itibaren devam edegelmiştir.

Dirâyetü’l-hadîs ilmi, sened tetkiki ve tenkidi usulleri yanında metin tenkidi esaslarını da konu edindiğinden muhaddislerin sadece senedle meşgul olduklarını iddia etmek eksik ve yanlış bir değerlendirmedir (bk. HADİS). Bu ilim yeni araştırmalarla gelişmesini sürdürmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Tehânevî, Keşşâf, I, 27; İbnü’l-Ekfânî, İrşâdü’l-kāsıd ilâ esne’l-makāsıd, Leiden 1989, s. 43, [422]; Tecrîd Tercemesi, I, 6; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Kahire 1385/1966, nâşirin mukaddimesi, I, 4-5, ayrıca s. 40-41; Keşfü’z-zunûn, I, 635; Ebü’l-Bekā, Külliyyât, Bulak 1253, s. 152; Sıddık Hasan Han, Ebcedü’l-Ǿulûm, Beyrut, ts. (Dârü’l-Kütübi’l-ilmiyye), II, 220; a.mlf., el-Hıtta fî zikri’s-sıhahi’s-sitte, Beyrut 1405/1985, s. 79; Cemâleddin el-Kāsımî, KavâǾidü’t-tahdîs_ (nşr. Muhammed Behcet el-Baytâr), Haleb 1925, s. 51-52; Subhî es-Sâlih, Hadîs İlimleri ve Hadîs Istılahları (trc. M. Yaşar Kandemir), Ankara 1973, s. 239; Muhammed Accâc el-Hatîb, Usûlü’l-hadîs, Beyrut 1401/1981, s. 7-9; Abdülvehhâb Abdüllatîf, el-Muhtasar fî Ǿilmi ricâli’l-eser, Kahire 1386/1966, s. 5-8; Muhammed b. Muhammed Ebû Şehbe, el-Vasît fî Ǿulûm ve mustalahi’l-hadîs, Cidde 1403/1983, s. 24-38; Talat Koçyiğit, “İlmu Usûli’l-hadis veya İlmu Mustalahı’l-hadis”, AÜİFD, XVII (1971), s. 132-135.

İsmail L. Çakan