DOĞUBAYAZIT

Ağrı iline bağlı ilçe merkezi.

Ağrı dağının güneybatısında, Aras ırmağının kollarından olan Zenkimar suyuna kavuşan Sarısu çevresinde gelişen düzlükte denizden 1600 m. yükseklikte kurulmuştur. Doğu Karadeniz kıyılarının önemli limanı olan Trabzon’u Erzurum üzerinden Tebriz’e bağlayan ticaret yolunun üzerinde ve bu yolun Türkiye sınırını terkettiği Gürbulak kapısına 36 km. mesafede bulunur. Doğubayazıt Türkiye’den İran’a giden yol üzerindeki son durağı teşkil eder. Bu sebepten eskiden beri bir gümrük merkezi ve müstahkem mevki olarak büyük rol oynamıştır. Zira burası, tarih boyunca Anadolu’ya doğudan sokulmak isteyen istilâcı ordulara karşı ilk hedefi teşkil eden bir kale olduğu gibi aksi doğrultudaki askerî hareketler için de çok önemli bir üs teşkil etmiştir.

Doğubayazıt günümüzdeki yerinde Cumhuriyet’ten sonra kurulmuş yeni bir şehirdir. Eski merkez ise bugünkü Doğubayazıt’ın 8 km. kadar güneydoğusunda, ovaya ve bugünkü şehre yüksekten


bakan ve deniz seviyesinden 1810-1930 m. yükseklikte bulunan yerde kurulmuştu. Bu noktadaki bilinen en eski yerleşmenin Urartular’a ait olduğu ve günümüzde İshak Paşa Külliyesi’nin işgal ettiği mevkide Urartular’ın önemli kalelerinden birinin bulunduğu tesbit edilmiştir (Dietrich Huff, s. 58-86). Bu kale Urartular’dan sonra sırasıyla Asurlular’ın, Medler’in ve Persler’in eline geçmiş, daha sonra da Roma ve Bizans dönemlerini yaşamıştır. Bizans dönemi içinde yöreye müslüman Araplar’ın akınları başladı. Halife Hz. Osman zamanında Aras havzasına yönelen akınlar sırasında Bayazıt ve çevresi de müslümanların eline geçti ve müslümanlarla Bizans idaresindeki Bagratiler arasında birkaç defa el değiştirdi. Daha sonra, 890-929 yılları arasında Azerbaycan’da hüküm sürmüş olan Türk asıllı Sacoğulları ailesinden Ebü’l-Kāsım Yûsuf, o zamanlar adı Dariunk olan (Yıldız, s. 47) Doğubayazıt’ı Bagratiler’den aldı. XI. yüzyılın ilk yarısında Selçuklular’ın yöreye akınları başladı ve Malazgirt Zaferi’nden önce Kars’ın fethiyle (1064) sonuçlanan Türkmen akınlarında Doğubayazıt çevresi de Selçuklular’ın eline geçti. Bayazıt XIII. yüzyılda Moğol istilâsına uğradı. XIV. yüzyılın sonlarına doğru yöreye hâkim olan Celâyirliler Bayazıt Kalesi’ne de sahip oldular. Hemen hemen bütün yeni araştırmalar, şehrin ve kalenin isminin Celâyirli hükümdarı olan Sultan Ahmed Celâyir’in (1382-1410) kardeşi Bayezid’den geldiğinde birleşmektedirler. Bayazıt Celâyirliler’den sonra Karakoyunlu Beyi Kara Mehmed’in elinde bulunan önemli kalelerden birini teşkil ediyordu ve o dönemde buraya Aydın Kalesi de deniliyordu (Sümer, s. 49). 1386-1387 yıllarında Doğu Anadolu’ya saldıran Timur bu önemli kaleyi de ele geçirdi. Timur’un işgalinden sonra da Akkoyunlu sınırlarının içine girdi. Fakat kale, XIV. yüzyılın ikinci yarısında Doğu Anadolu’ya hâkim olan iki Türkmen beyliği Akkoyunlular’la Karakoyunlular arasında zaman zaman el değiştirdi. Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yûsuf’un (1389-1410) değerli eşyalarını Bayazıt Kalesi’nde muhafaza etmesi (Sümer, s. 120) buraya verilen önemi gösterir.

Kara Yûsuf’un ölümünden sonra oğlu İspend Bayazıt Kalesi’ndeki hazineye el koydu. Ancak kale Timur’un oğlu Şâhruh Mirza tarafından kuşatıldı ve zaptedildi. XV. yüzyılın sonlarına doğru Safevîler’in eline geçen Bayazıt, 1514’te Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlı idarî teşkilâtında önceleri Van eyaletine bağlı bir sancak merkezi iken daha sonra Erzurum eyaletine bağlanmıştır. Şehrin Osmanlı-İran sınırının çok yakınında bulunması bir kale şehri olarak önemini arttırmış ve zaman zaman ortaya çıkan Osmanlı-İran sınır anlaşmazlıklarında adı devamlı gündemde kalan sınır şehirlerinden biri olmuştur. Nitekim 1554 yılında yapılan Nahcıvan seferinde Bayazıt önemli bir üs hizmetini gördü.

XVII. yüzyılda Bayazıt’ın merkez olduğu sancağın “ocaklık” olarak idare edildiği anlaşılmaktadır (Kâtib Çelebi, s. 417-422).

1700-1784 yılları arasında Bayazıt sancağını kontrolleri altında tutan Çıldıroğulları’ndan İshak Paşa zamanında başlayıp torunu İshak Paşa zamanında tamamlanan bir seri imar hareketi Doğubayazıt’ı mâmur ve bakımlı bir hale koymuş, bugün şehrin bir sembolü haline gelmiş olan İshak Paşa Külliyesi de bu dönemde yapılmıştır.

Bayazıt Osmanlı Devleti’nin kuvvetli olduğu dönemlerde bir sınır şehri olmasının zararlarını hissetmezken imparatorluğun zayıfladığı dönemlerde bu durumundan zarar görmeye başlamış ve XIX. yüzyıldan itibaren doğudan gelen istilâlarda daima ilk hedefi teşkil etmiştir. Meselâ 15 Ekim 1821’de İranlılar bazı sınır olaylarını bahane ederek Doğu Anadolu’nun bir kısım merkezlerine hücum ederken en başta Bayazıt’ı işgal ettiler, fakat kısa bir süre sonra başlayan kolera salgını yüzünden bu teşebbüslerinden vazgeçtiler.

XIX. yüzyılda İranlılar’dan başka Ruslar’ın da üç defa tekrarlanan istilâlarında Doğubayazıt ilk işgale uğrayan yerlerden biri oldu. Bu işgallerden birincisi 1828 yılındaki Osmanlı-Rus harbinin başlarında meydana geldi ve bu savaşta Bayazıt’taki nüfusun bir kısmı Revan ve Gümrü’ye sürüldü. Doğubayazıt 1829 Edirne Antlaşması ile geri alındı. Aynı yüzyılın ortalarındaki Osmanlı-Rus savaşında da (1854-1856) Ruslar Bayazıt’a saldırdılar; şehri yağma ederek yakıp yıktılar ve Doğu Anadolu’nun başka yerlerine doğru ilerlediler. 29 Temmuz 1854’te işgale uğrayan (Kırzıoğlu, s. 86) Bayazıt’taki Türk kuvvetleri Bargiri’ye (bugün Muradiye) doğru çekildiler. Bu felâket yakın tarihimizde “Bayazıt bozgunu” olarak bilinmektedir. Bu savaşın sonunda 30 Mart 1856 tarihinde imzalanan Paris Antlaşması’nın ilgili maddesiyle Doğubayazıt Osmanlı Devleti’ne geri verildi. Doksanüç Harbi’nde (1877-1878) Ruslar ilk planda göz diktikleri yer olan Erzurum’a ulaşmak için Bayazıt’ın da elde edilmesini gerekli görüyorlardı. Bu sebeple General Hugossof kumandasındaki Rus birlikleri 30 Nisan 1877 tarihinde Doğubayazıt’ı ele geçirdi. Savaş sonunda 3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın 19. maddesi uyarınca Osmanlı Devleti savaş tazminatı karşılığı olarak Batum, Kars, Ardahan ve Eleşkirt’le birlikte Bayazıt’ı da Ruslar’a terketti. Ancak Rusya ile İngiltere arasında 30 Mayıs 1878’de yapılan bir gizli antlaşma ile Bayazıt’ın Türkler’e iadesi söz konusu edilerek Ayastefanos Antlaşması’nın tâdili ele alındı (Karal, Osmanlı Tarihi, VIII, 70). Nitekim aynı yılın 13 Temmuzunda imzalanan Berlin Antlaşması’nın 60. maddesiyle şehrin Osmanlı Devleti’ne iadesi kesinleşti.

XIX. yüzyılda dört defa işgale uğrayıp harap olmasına rağmen Bayazıt’ın, bu asırda şehri ziyaret eden Chantre Barry ve Brant gibi seyyahlar tarafından (İA, II, 368) cazip manzarası ve birer sanat şaheseri olan değerli eserlerinden sitayişkâr bir şekilde söz edilmektedir.


Revan ve çevresinin sıtmalıları, buranın kışları soğuk, yazları serin geçen sağlam havası ile şifa bulmak için Bayazıt’a gelirlerdi. XIX. yüzyılın başlarında Erzurum eyaletinin bir sancağına merkez olan Bayazıt, Tanzimat’tan sonra eyalet sisteminden vilâyet sistemine geçildiğinde de Erzurum vilâyetine bağlı sancaklardan birinin merkezi oldu.

I. Dünya Savaşı’nın başlarında 31 Ekim 1914’te Ruslar Bayazıt’ın kuzeyinden Türkiye topraklarına girerek ilk önce bu şehre saldırdılar. Savaşın Osmanlılar için fiilen başlaması Ruslar’ın bu beldeye saldırısı ile oldu. Savaşın sonlarına doğru Rus kuvvetleri çekildiği sırada Bayazıt bir süre de Ermeni çeteleri tarafından işgal edildi. Nihayet 14 Nisan 1918’de kesin olarak kurtarıldı. İşgal sırasında Ruslar kendi topraklarından buraya kadar uzanan bir demiryolu hattı döşemişlerdi, fakat bu hat daha sonra söküldü.

Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında sancaklar vilâyet haline dönüştürülünce Bayazıt da aynı adlı bir vilâyetin merkezi oldu. 1927’de bu ilin merkezi Karaköse’ye nakledildi, Bayazıt ise ilçe merkezi haline getirildi. 1927 sayımında 3930 olan nüfusu bu değişiklik sebebiyle 1935’te 1860’a düştü. Bayazıt adı da 1935’te Doğubayazıt olarak değiştirildi. Ana yollara göre sapa bir yerde bulunması, Doğubayazıt’ın asırlardır bulunduğu yeri terkederek ova üzerinde eskiden İstasyon denilen Sarıova mevkiine taşınmasına sebep oldu. 1938 yılından itibaren Doğubayazıt bu yeni yerinde ve düzlükte gelişti. Eski Bayazıt ise gitgide tenhalaştı ve sönükleşti. Doğubayazıt’ın 1940’ta 5483 olan nüfusu önceleri yavaş, sonra daha hızlı şekilde artarak 1960’ta 7047’yi, 1970’te 13.373’ü, 1980’de 23.513’ü, 1990’da ise 35.213’ü buldu. Son yıllardaki nüfus artışında askerî birlikler de önemli rol oynadı. Doğubayazıt şimdiye kadar sadece İran’dan gelen doğu-batı doğrultulu yol üzerinde önemli bir ticaret ve konaklama merkezi durumundaydı. Ancak yakın tarihlerde bu yolu kesen ve Kars’ı Digor-Tuzluca-Iğdır üzerinden Doğubayazıt’a bağladıktan sonra Çaldıran-Muradiye üzerinden Van’a ulaşan yolun da kaliteli duruma gelmesiyle bu iki yolun kavşağında bir konaklama merkezi oldu. Özellikle yaz aylarında İshak Paşa Külliyesi’ni, Ağrı dağını ve Gürbulak sınır kapısı yakınında meteor çukuru olarak bilinen, fakat bu özelliği tartışma konusu olan (Yalçınlar, I, 220) çukurluğu görmeye gelen turistler için de bir konaklama yeri durumundadır.

Doğubayazıt’ın merkez olduğu aynı adlı ilçenin merkez bucağından başka Suluçam adlı bir bucağı daha vardır. 2383 km² genişliğindeki Doğubayazıt ilçesinin sınırları içinde 1990 sayımı sonuçlarına göre 89.171 nüfus yaşamaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Kâtib Çelebi, Cihannümâ, s. 417-422; Osman Nuri, Abdülhamîd-i Sânî ve Devr-i Saltanatı, İstanbul 1327, I, 256; Mir’ât-ı Hakîkat (Miroğlu), s. 291, 340, 341, 342; Danişmend, Kronoloji, IV, 107, 418, 420; Sırrı Erinç, Doğu Anadolu Coğrafyası, İstanbul 1953, s. 88; M. Fahrettin Kırzıoğlu, 1855 Kars Zaferi, İstanbul 1955, s. 85, 86; İsmail Yalçınlar, Strüktüral Morfoloji, İstanbul 1968, I, 220; Karal, Osmanlı Tarihi, VII, 157; VIII, 54, 66, 70, 77; a.mlf., “Zarif Paşa’nın Hatıratı 1816-1862”, TTK Belleten, IV/16 (1940), s. 489; Faruk Sümer, Kara Koyunlular, Ankara 1984, s. 49, 80, 117, 120; a.mlf., “Kara-Koyunlular”, İA, VI, 295; Feridun Emecen, “Kanunî Sultan Süleyman Devri”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1989, X, 339, 340; Rifat Uçarol, “1815-1870 Yılları Arasında Osmanlı İmparatorluğu”, a.e., XI, 386; Bayram Kodaman, “Osmanlı Siyasi Tarihi (1876-1920)”, a.e., XII, 180; Nihat Erim, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuzeydoğu ve Doğu Sınırları”, AÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, IX/ 1-2, Ankara 1952, s. 18; Muzaffer Erdoğan, “Onsekizinci Asır Sonlarında Bir Türk San’atkârı, Hassa Başmîmarı: Mehmed Tahir Ağa, Hayatı ve Meslekî Faaliyetleri”, TD, VIII/1112 (1956), s. 162; Dietrich Huff, “Das Felsgrab von Eski Doğubeyazıt”, Istanbuler Mitteilungen, sy. 18, Tübingen 1968, s. 58-86; Hakkı Dursun Yıldız, “Âzerbaycan’da Hüküm Sürmüş Bir Türk Hânedânı: Sâc Oğulları III: Ebu’l-Kasım Yusuf”, TD, sy. 32 (1979), s. 47; Zeki Sönmez, “Bayezid Sancakbeyi Mahmut Paşa’nın Kişiliği ve Erzurum’da Bulunan Türbesi Üzerine Bazı Notlar”, Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Enstitüsü Bülteni, sy. 13-14, İstanbul 1981, s. 3-12; Hamza Gündoğdu, “Osmanlı Sarayları Hakkında Bir Deneme ve Doğubeyazıd’da İshak Paşa Sarayı”, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi, sy. 14, Erzurum 1986, s. 1-35; Besim Darkot, “Bayezid”, İA, II, 368-369; V. J. Parry, “Bāyazīd”, EI² (Fr.), I, 115.

Metin Tuncel