DÜRRETÜ’n-NÂSİHÎN

درة الناصحين

Hopalı Osman Efendi’nin (ö. 1241/1825) büyük rağbet gören vaaz kitabı.

Osman Efendi’nin hayatı, öğrenim durumu ve diğer eserleri hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Eserin önsözünden, uzun süre İstanbul’da ikamet eden ve bir ara ağır bir şekilde hastalanan müellifin iyileştiği takdirde herkese faydalı olacak bir vaaz kitabı yazmaya niyet ettiği öğrenilmektedir. Birçok cahil hocanın İslâm’a aykırı şeyler anlattıklarını söyleyen Osman Efendi’nin 1224’te (1809) İstanbul’da kaleme aldığı Dürretü’n-nâsihîn (bazı kaynaklarda Dürretü’l-vâizîn), “meclis” adı verilen yetmiş dört konuyu ihtiva eder. Konuların işlenmesine, sayfa ortasındaki dikdörtgen bir çerçeve içinde birkaç âyet veya kısa bir sûre ile girilir, bunlara ait açıklamalar Beyzâvî tefsirinden aktarıldıktan sonra tercümeleri verilir, âyet meâlleri ise Tefsîr-i Tibyân’dan aynen yazılır. Sayfa kenarlarında Şerhu’l-Mesâbîh, Şerhu’l-Meşârik, el-CâmiǾu’s-sagīr gibi hadis kitaplarından konu ile ilgili hadisler nakledilir; daha sonra da açıklayıcı mahiyette çeşitli bilgiler verilir, hikâye ve menkıbeler anlatılır. Tamamen Arapça olan sayfa kenarlarındaki bu bilgiler konunun genişliğine göre sonraki sayfalarda da devam eder. Meselâ yetmiş dördüncü “meclis”te ele alınan Kevser sûresinde önce bu sûrenin metni, sonra Arapça tefsiri ve tercümesi, ardından da meâli verilir; eserin kenarında ise konu ile ilgili hadisler nakledilir; daha sonra yine sayfa kenarında bayram namazından, teşrik tekbirlerinden ve kurbandan bahsedilerek bu konudaki hikâye ve menkıbeler anlatılır. Böylece biraz Arapça bilen ve bayram dolayısıyla vaaz etmek isteyen kişiye gerekli olan klasik bilgiler belli bir düzen içinde verilmiş olur.

Eseri kaleme alırken Envârü’t-tenzîl (Kādî Beyzâvî), Tefsîr-i Tibyân (Antepli Mehmed Efendi), Mefâtîhu’l-gayb (Fahreddin er-Râzî), el-Keşşâf (Zemahşerî), el-CâmiǾ li-ahkâmi’l-Kurǿân (Kurtubî), ed-Dürrü’l-mensûr (Süyûtî), İrşâdü’l-Ǿakli’s-selîm (Ebüssuûd), MeǾâlimü’t-tenzîl (Begavî), Tefsîru Ebi’l-Leys (Semerkandî), Rûhu’l-beyân (Bursevî), Tefsîru SaǾlebî (Sa‘lebî) vb. yirmi dört kadar tefsirden faydalandığını söyleyen Hopalı Osman Efendi Kütüb-i Sitte, el-CâmiǾu’s-sagīr (Süyûtî), et-Tergīb ve’t-terhîb (Münzirî), Mesâbîhu’s-sünne (Begavî), Mişkâtü’l-Mesâbîh (Veliyyüddin el-Hatîbî), et-Teysîr bi-şerhi’l-CâmiǾi’s-sagīr (Münâvî) gibi hadis kitaplarını da kullanmış ve 663 kadar hadisi şerhetmiştir. Ayrıca et-Tarîkatü’l-Muhammediyye (Birgivî), ŞirǾatü’l-İslâm (İmamzâde el-Hanefî), Bidâyetü’l-hidâye (Gazzâlî), Minhâcü’l-Ǿâbidîn (a.mlf.), Mükâşefetü’l-kulûb (a.mlf.), Mişkâtü’l-envâr (a.mlf.), Tezkiretü’l-Kurtubî (Kurtubî), Dürretü’l-vâǾizîn (Kudâî), Ravzü’r-reyâhîn (Yâfiî), Tenbîhü’l-gāfilîn (Ebü’l-Leys es-Semerkandî), Delâǿilü’l-hayrât (Cezûlî), eş-Şifâǿ (Kādî İyâz), et-Tatarhâniyye (Âlim b. Alâ) vb. mev‘iza, ahlâk, menâkıb ve fetva kitaplarından da faydalanmıştır. Osman Efendi bu eserlerin bazan sadece ismini, bazan yazarını, bazan da rumuzunu kaydetmiş, ancak hangi rumuzun hangi kaynağı gösterdiğini tam olarak belirtmemiştir.

Dürretü’n-nâsihîn’de bazı uydurma rivayet ve hurafelerin yer aldığı iddiası (bk. İzmirli İsmail Hakkı, s. 88) doğrudur. Ancak bu durum sadece bu eser için söz konusu olmayıp bu tür eserlerde, iyiliğe yöneltip kötülüklerden sakındırmak için zayıf veya uydurma da olsa bazı hadisler, menkıbe ve hikâyeler, hatta İsrâiliyat cinsinden rivayetler öteden beri nakledilegelmiştir.

Eser 1262-1323 (1845-1905) yılları arasında on altı defa basılmıştır (bk. Özege, III, 1129; Brockelmann, II, 745). Cumhuriyet döneminde de devletin resmî din eğitimine son vermesi üzerine gayri resmî din eğitimi veren kuruluşların isteklerini karşılamak üzere pek çok tıpkıbasımının yapılmış olması, eserin yaygınlık derecesi yanında o dönemin din eğitimi


ve eğiticilerinin seviye ve kalitesini de göstermesi bakımından da önemlidir. Dürretü’n-nâsihîn’in bazı baskılarının baş ve son taraflarına, Dârülmuallimîn Farsça muallimi Şeyh Muhammed Tevfik Efendi tarafından derlenen hatim, nikâh, hac, sakal, yemek ve cenaze dualarıyla Hopalı Osman Efendi’nin derlediği, vaaza başlarken okunması âdet olan hamdele*, salvele* ve diğer dualardan oluşan Risâle-i Ed‘iye adlı dua mecmuasının konulması, eseri vâiz ve imamların vazgeçilmez bir müracaat kitabı haline getirmiştir. 1950’den sonra din eğitimi veren resmî kurumların açılması, Dürretü’n-nâsihîn gibi klasik mev‘iza kitaplarına ilgiyi giderek azaltmıştır.

Dürretü’n-nâsihîn, Musacalızâde Mehmed Said Efendi tarafından Kurretü’n-nâzırîn adıyla şerhedilmiştir (Osmanlı Müellifleri, II, 41). Abdullah Aydın eseri Dürretü’l-vâizîn-Vâizlere İnciler adıyla bazı ilâve ve çıkarmalar yaparak yayımlamıştır (İstanbul 1972). Kösezâde diye tanınan bir kişiye nisbet edilen Mecâlis adlı eserin (Süleymaniye Ktp., Râşid Efendi, nr. 550) yetmiş üç bölümünden yetmişi bazı önemsiz farklarla Dürretü’n-nâsihîn’in aynıdır.

Kehhâle’nin Hopalı Osman Efendi’yi “müfessir ve muhaddis” olarak tanıtması (MuǾcemü’l-müǿellifîn, VI, 253), müellifin Dürretü’n-nâsihîn’de yer alan bazı âyetleri tefsir edip 663 kadar hadisi de şerhetmesinden kaynaklanmış olmalıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

Osman b. Hasan el-Hopevî, Dürretü’n-nâsihîn, İstanbul 1320; İzmirli İsmail Hakkı, Siyer-i Celîle-i Nebeviyye, İstanbul 1332, s. 88; Kehhâle, MuǾcemü’l-müǿellifîn, VI, 252-253; Osmanlı Müellifleri, I, 262; II, 41; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 661; Îzâhu’l-meknûn, I, 462; Özege, Katalog, III, 1129; Brockelmann, GAL Suppl., II, 745.

Süleyman Uludağ