EBÛ ABDULLAH el-BASRÎ

أبو عبد الله البصري

Ebû Abdillâh el-Hüseyn b. Alî b. İbrâhîm el-Basrî el-Kâğadî (ö. 369/979-80)

Mu‘tezile’nin önde gelen kelâm âlimlerinden, Hanefî hukukçusu.

Kaynaklarda doğumuyla ilgili olarak 289 (902), 293 (905) ve 308 (920) yılları zikredilmektedir. “Gübre böceği” mânasına gelen Cual lakabı ile anılırsa da Mu‘tezile ve Hanefî kaynakları bu lakaptan söz etmezler.

Büyük ihtimalle, 311 (923) yılından itibaren devamlı bir tehlike teşkil eden Karmatîler’in şerrinden kurtulmak için genç yaşta Basra’dan ayrıldı. O dönemde Askerimükrem’de bulunan ve Mu‘tezile’nin Basra ekolünün temsilcileri sayılan Ebû Hâşim el-Cübbâî ile öğrencisi Ebû Ali İbn Hallâd el-Basrî’den istifade etti. Gayreti ve çalışkanlığı sayesinde onların seviyesini aştı (Kādî Abdülcebbâr, Tabakātü’l-Mutezile, s. 325). Ömrünün büyük bir kısmını Bağdat’ta geçirdi. Uzun müddet meşhur Hanefî fakihi Ebü’l-Hasan el-Kerhî’nin derslerine devam ederek Hanefî fıkhını öğrendi. Zühd ve ibadet yanında öğretim faaliyetlerine ağırlık verdi. Derslerini kısa kesmesine rağmen yazılarını uzun yazıyordu. Gündüzleri ikindiye kadar istirahat eder, gece boyunca da ders okutur ve telifle meşgul olurdu.

Mu‘tezile akımının IV. (X.) yüzyıl başlarından itibaren hayli itibar kaybına uğraması yanında, mezhebin Bağdat kanadının mümessili olan İbnü’l-İhşîd ve öğrencilerinin Ebû Hâşim’in düşüncelerine şiddetle karşı çıkmaları yüzünden Ebû Abdullah el-Basrî’nin bu devredeki çalışmaları sırasında büyük sıkıntılarla karşılaştığı görülmektedir. Hamdânî Emîri Seyfüddevle, Kerhî’den “her müctehidin isabetli olduğu” tarzındaki kanaatin açıklamasını isteyince Kerhî bu işi Ebû Abdullah’a havale etmiş, o da konuya el-Usûl ve Nakdü’l-fütyâ adlı eserleriyle açıklık getirmiş (a.g.e., s. 326), bu sayede emîrle iyi münasebetler kurmuştur. Hayatının sonunda felç geçiren Kerhî için gerekli olan malî desteği Seyfüddevle’nin sağladığı kaydedilmektedir (Hatîb, X, 355). Ayrıca Ebû Abdullah’ın, daha sonra meşhur olacağı mûtedil Şiî temayüllerinin de bu irtibattan doğduğu düşünülebilir. Kendisi bu temayüllerini Büveyhîler’le Zeydîler’in ilgisini çekmek için de kullanmıştır. Muizzüddevle’nin Bağdat’ı ele geçirmesinden sonra (334/945) onun veziri Hasan b. Muhammed el-Mühellebî’nin desteğini kazanan Ebû Abdullah, 347 (958) yılında Bağdat’a gelen Sâhib b. Abbâd ile de dostluk kurmuştur. Ebû Hayyân et-Tevhîdî, belki de Sâhib b. Abbâd’ı ve ona olan yakınlığıyla tanınan kimseleri sevmemesi yüzünden, Ebû Abdullah’tan söz ederken onu hayalci, belâgat konusunda zayıf, münazarada kaba, şöhrete düşkün, tarafgir ve politik nüfuzunu ustalıkla kullanan biri olarak tavsif eder (el-İmtâǾ ve’l-muǿânese, I, 40).

Ebû Abdullah Bağdat’ta vefat etti. Cenaze namazı Mu‘tezilî nahiv âlimlerinden Ebû Ali el-Fârisî tarafından kıldırıldıktan sonra hocası Ebü’l-Hasan el-Kerhî’nin türbesine defnedildi.

Ebû Abdullah el-Basrî’nin fikirleri, öğrencisi Kadî Abdülcebbâr el-Hemedânî’nin muhtelif eserlerinde yer alan iktibaslar halinde görülür. Kādî Abdülcebbâr hocasına karşı şükran borcunu belirtmekle beraber (el-Mugnî, XX/2, s. 257) sık sık onun görüşlerine muhalefet eder. Onun, bazı eserlerini Bağdat’ta kaldığı


sırada hocasının huzurunda kaleme aldığı, el-Mugnî’yi de hocası hayatta iken yazmaya başladığı bilinmektedir (Hâkim el-Cüşemî, s. 366).

Ebû Abdullah’ın orijinal görüşleri hakkında tam bir değerlendirme yapmak oldukça güçtür. Bir Mu‘tezile kelâmcısı olmakla birlikte Ebû Ali el-Cübbâî’yi tenkit etmiş, hocası Ebû Hâşim’le de fikir ayrılıkları olmuştur. Kitâbü’t-Tafzîl’inde daha çok Zeydî Şiî tamayülleri müdafaa eden tartışmalara yer vermiş, Şiî rivayetlere dayanarak onların doğruluğunu ispat için çaba göstermiştir. Hz. Ali ile Ebû Bekir’in faziletlerini “muvâzenetü’l-a‘mâl” denilen ve başardıkları işleri ölçü alan bir usul uygulayarak karşılıklı bir değerlendirmeye tâbi tutmuş ve bu konuda Hz. Ali’nin daha üstün olduğunu ilân eden Ebû Ca‘fer el-İskâfî’nin düşüncesine katılmıştır (Kādî Abdülcebbâr, el-Mugnî, XX/1, s. 216). Buna karşılık Hz. Ömer’in İslâm’ın ilk yıllarında müslüman olduğunu ve Hz. Ali’nin kızı Ümmü Külsûm’la evlendiğini Muizzüddevle’nin huzurunda açıkça ortaya koyarak Râfizîler’e teslim olmamıştır. Bilgi problemine muhtemelen, rakip İbnü’l-İhşîd ekolü mensuplarından Ebü’l-Hasan Ali b. Kâ‘b dolayısıyla büyük ilgi göstermiş, muhalifi olan bu zatın Câhiz’in görüşlerini savunması karşısında Cübbâî’nin, Câhiz’e ait Kitâbü’l-MaǾrife’yi tenkit için yazdığı Nakzü’l-MaǾrife adlı eserini, büyük ihtimalle kendi görüşlerini de belirterek Kitâbü’l-MaǾrife adlı çalışmasında nakletmiştir.

Fıkhî yorumlarında hocası olmasına rağmen Kerhî’den ayrılır ve birçok konuda ondan üstün olduğu görülür. Hocasının bazı görüşlerini sadece “Ebü’l-Hasan’dan” kaydıyla nakleder. Bazı tariflere verdiği anlamlarla sonraki nesillere tesir eden Ebû Abdullah hâs, âm, icmâ, kıyas, illet ve nesih konularında görüşlerini belirterek özellikle nesih ve hadislerin kabulü hususunda çağdaşlarından pek çoğu ile ihtilâfa düşmüştür. İslâm âlimlerinin ekserisinin, ahkâm dışındaki haberlerde nesih cereyan etmeyeceği şeklindeki görüşlerine karşı çıkan Ebû Abdullah, zulmün kötülüğüne ve Allah’ın zâtî sıfatlarına dair haberlerde neshin asla câiz olmayacağını kabul etmekle birlikte, hüküm ihtiva eden yahut etmeyen gelecek ve geçmişe ait haberlerin ifadelerinde, nesih terimini kullanmamakla birlikte benzer nitelikli bir değişikliğin olabileceğini ileri sürmüştür (bu hususlara ilişkin dağınık haldeki düşünceleri için bk. Kādî Abdülcebbâr, el-Mugnî, XVII, tür.yer.; Ebü’l-Hüseyin el-Basrî, I-II, İndeks). Bu konularla ilgili olarak kaleme aldığı el-Usûl ve Nakdü’l-fütyâ adlı eserleri günümüze ulaşmamıştır. Fıkhın fürûuna dair görüşlerini ise Kerhî’nin Muhtasar’ına yazdığı şerhte formüle etmiştir. Nebîz içmeyi ve namazda sûrelerin Farsça tercümesini okumayı Hanefî fıkhına uygun olarak câiz görmesi yanında, İmâmiyye’nin müt‘a nikâhını meşrû sayan görüşünü reddederek bu hususta Zeydiyye fıkhına uyduğu bu konularda yazdığı monografilerden anlaşılmaktadır (İbnü’n-Nedîm, s. 294).

Kelâm konusunda bazı şahsî görüşleri bulunmakla birlikte çoğunlukla Basra Mu‘tezile ekolünü takip eden Ebû Abdullah âlemin ebedîliği görüşüne şiddetle karşı çıkmış, bu konuyla ilgili eserlerinin ikisini İbnü’r-Râvendî ile Ebû Bekir er-Râzî’ye reddiye olarak yazmıştır (İbnü’n-Nedîm, s. 248). Bütün maddî çağrışımlardan sakınmak amacıyla yaratılışı fikrin eseri olarak açıklarken felsefî kritikleri dikkate aldığı görülmektedir.

Eserleri. Ebû Abdullah’ın yirmi civarında eseri olduğu kaynaklarda zikredilmekle beraber bunlardan günümüze intikal edenin bulunup bulunmadığı tesbit edilememiştir. Kelâmla ilgili olduğu anlaşılan eserlerinin bir kısmı şunlardır: 1. Nakzu kelâmi’r-Râvendî. İbnü’r-Râvendî’nin maddenin ezeliyetine dair görüşünü reddetmek için kaleme alınmıştır. 2. Nakzu Kitâbi’r-Râzî. Ebû Bekir er-Râzî’nin, ilâhî fiillerin ve dolayısıyla bunlara konu teşkil eden nesne ve olayların ezeliyetine dair görüşünü reddeden Belhî’nin yine Râzî tarafından verilen cevabına reddiyedir. 3. el-Kelâm fî enne’llāhe teǾâlâ lem yezel mevcûden velâ şeyǿe sivâhu ilâ en haleka’l-halk. Bir önceki eserin bakış açısı doğrultusunda kaleme alınmış olmalıdır. 4. Nakzü’l-MuǾcize. Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin el-MuǾcize adlı eserine reddiyedir. Bu sahayla ilgili diğer eserleri de şunlardır: el-Cevâb Ǿan mesǿeleteyi’ş-Şeyh Ebî Muhammed er-Râmhürmüzî, Kitâbü’l-Îmân, Kitâbü’l-İkrâr, Kitâbü’l-MaǾrife.

Kaynaklarda fıkha dair şu eserleri zikredilir: Şerhu Muhtasari Ebi’l-Hasan el-Kerhî, Kitâbü’l-Eşribe ve tahlîli nebîzi’t-temr, Kitâbü Tahrîmi’l-mütǾa, Kitâbü Cevâzi’s-salât bi’l-Fârisiyye.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 222, 248, 261, 294; Ebû Hayyân et-Tevhîdî, Ahlâku’l-vezîreyn (nşr. M. Tâvît et-Tancî), Dımaşk 1385/1965, s. 200; a.mlf., el-İmtâǾ ve’l-muǿânese, Kahire 1953, I, 40; a.mlf., Mukābesât, Bağdad 1970, s. 159; Kādî Abdülcebbâr, el-Mugnî, XVII, tür.yer.; XX/1, s. 131, 216; XX/2, s. 216, 257; a.mlf., el-Muhît, s. 239, 332, 344; a.mlf., Şerhu’l-Usûli’l-hamse, s. 548; a.mlf., Tabakātü’l-MuǾtezile (Fazlü’l-iǾtizâl ve tabakātü’l-MuǾtezile içinde, nşr. Fuâd Seyyid), Tunus 1393/1974, s. 325-328; Ebü’l-Hüseyin el-Basrî, el-MuǾtemed, I-II, bk. İndeks; Hatîb, Târîhu Bagdâd, VIII, 73; X, 355; Şîrâzî, Tabakātü’l-fukahâǿ, s. 143; Hâkim el-Cüşemî, Şerhu’l-Ǿuyûn (Fazlü’l-iǾtizâl ve tabakātü’l-MuǾtezile içinde, nşr. Fuâd Seyyid), Tunus 1393/1974, s. 366, 371; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, VII, 101; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XVI, 224; a.mlf., el-Ǿİber, II, 351; Safedî, el-Vâfî, Beyrut 1984, XIII, 17; İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, II, 303; İbnü’l-İmâd, Şezerât, III, 68; Hür el-Âmilî, Emelü’l-âmil, Bağdad 1385, II, 91; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 307; J. van Ess, “Abū ǾAbd Allāh al-Basrı”, EI² Suppl. (İng.), s. 12-14.

Şerafettin Gölcük