EBÛ BEKİR b. AYYÂŞ

أبو بكر بن عيّاش

Ebû Bekr Şu‘be b. Ayyâş b. Sâlim el-Esedî el-Kûfî (ö. 193/809)

Yedi kıraat imamından Âsım’ın meşhur iki râvisinden biri.

Kendisine dayanan bir rivayete göre 95 (713) yılında doğdu. Esedoğulları’ndan Vâsıl b. Hayyân’ın mevlâ*sı olduğu için Esedî nisbesini alan Ebû Bekir, buğday ticareti yapması sebebiyle “Hannât” lakabıyla da anılmıştır.

Kıraat ilmini Âsım’dan öğrendi. Bu konuda kendisi, Kur’an’ı beşer âyetlik bölümler halinde Âsım’dan öğrenip üç defa hatmettiğini, onun dışında hiç kimseden Kur’an ve kıraat dersi almadığını söylemekte, yaklaşık üç yıl (başka bir rivayete göre yedi yıl) bu maksatla hocasının yanına gidip geldiğini anlatmaktadır. Âsım, Ebû Abdurrahman es-Sülemî’den öğrendiği kıraati Hafs b. Süleyman’a, Zir b. Hubeyş’ten öğrendiği kıraati de Ebû Bekir’e okuttuğunu söylediğine göre (Zehebî, MaǾrifetü’l-kurrâǿ, I, 92) Ebû Bekir’in kıraat rivayetindeki senedi Âsım-Zir b. Hubeyş-Abdullah b. Mes‘ûd-Hz. Peygamber olarak ortaya çıkmaktadır. Onun Atâ b. Sâib ve Eslem el-Minkarî’den de kıraat okuduğu rivayet edilmişse de Zehebî bu rivayetin senedini zayıf görmektedir (a.g.e., I, 137-138). Ebû Bekir hadis ilminde ise başta kıraat hocası Âsım olmak üzere Ebû İshak es-Sebîî, Humeyd et-Tavîl, A‘meş, Habîb b. Ebû Sâbit, Hişâm b. Urve gibi âlimlerden rivayette bulundu. Kendisinden de Abdullah b. Mübârek, Vekî‘, Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, Ahmed b. Hanbel, Ebû Bekir b. Ebû Şeybe vb. tanınmış muhaddisler hadis rivayet etmişlerdir. Diğer taraftan Yahyâ el-Uleymî, Ebû Yûsuf el-A‘şâ, Abdülhamid b. Sâlih el-Bürcümî, Hafs ed-Dûrî ve kırâat-i seb‘a imamlarından Kisâî başta olmak üzere pek çok kişi ondan kıraat öğrendi. Ancak Ebû Bekir, ölümüne yaklaşık yirmi yıl kala kıraat okutmayı bırakıp bu ilme ait ihtilâfları (vecihler) rivayet etmekle meşgul oldu. Yahyâ b. Âdem de bunları yazıya geçirdi ve bu çalışma Âsım kıraatinin yazılı kaynaklarından birini teşkil etti (Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, VIII, 505).

Ebû Bekir, devrinin yaygın anlayışına göre çeşitli hocalardan ders almak yerine


kıraat ilmini sadece Âsım’dan öğrenmesi sebebiyle onun pek çok talebesi arasında seçkin yerini aldı ve Kûfeliler’in Âsım kıraati konusunda en çok güvendikleri kişilerden biri oldu. Âsım’ın üvey oğlu Hafs’la birlikte bu kıraatin ebedîleştirilmesini sağladı. İbn Mücâhid’in (ö. 324/936) Kitâbü’s-Seba’sından sonra kırâat-i seb‘a imamlarının râvi sayısını iki ile sınırlayarak telif edilen kaynaklarda (meselâ bk. İbnü’l-Bâziş, I, 55-148) Âsım’ın iki râvisinden biri olarak Ebû Bekir’in rivayeti esas alındı. Kur’ân-ı Kerîm’de Hafs’a göre 520 yerde (İbnü’l-Cezerî, I, 254) farklı okuyuşu olan Ebû Bekir’e ve onun kıraattaki rivayetine ilk dönemlerde Kûfeliler tarafından Hafs ve Âsım’ın diğer talebelerine nisbetle daha çok güvenildiği ileri sürülmüşse de (İbn Mücâhid, s. 71) zaman geçtikçe onun rivayeti yayılma şansını kaybetmiş, pek çok kurrâ ve râvinin kıraat ve rivayetlerinde olduğu gibi kitapların satırları arasında kalmıştır (Ebû Bekir’le Hafs arasındaki farklı okuyuşları bir arada toplayan müstakil eserlere örnek olarak bk. Ebû Bekir Abdullah b. Mansûr el-Bâkıllânî, Risâle fî zikri’l-ihtilâf beyne sâhibey ǾÂsım Ebî Bekr ve Hafs, Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 1457, vr. 19b-42ª; TSMK, III. Ahmed, nr. 1177, vr. 225ª-261b).

Kıraat ilmindeki tartışılmazlığına karşılık Ebû Bekir’in hadis rivayetindeki yeri hakkında değişik görüşler ileri sürülmüştür. Yahyâ b. Maîn onun sika* olduğunu söylerken Ahmed b. Hanbel aynı görüşe katılmakla birlikte zaman zaman yanıldığına dikkat çekmiş (el-İlel, II, 481), Yahyâ b. Saîd el-Kattân’ın ona önem vermediğini kaydetmiştir. Bir başka rivayette Ahmed b. Hanbel’in onun için, “Çok hata yapardı, ancak yazdıkları sağlamdır” dediği zikredilmiştir (Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, VIII, 497). Ebû Nuaym Fazl b. Dükeyn ise şeyhleri arasında Ebû Bekir’den daha çok hata yapan bir kimsenin bulunmadığını kaydetmiştir. Diğer taraftan Ebû Abdullah el-Muaytî’nin naklettiğine göre, bir gün Mekke’de meşhur muhaddis Süfyân b. Uyeyne ile Ebû Bekir’in birlikte oldukları sırada yanlarına gelen birisi Süfyân’a bir hadis sormuş, o da Ebû Bekir’i gösterip, “Bu şeyh dururken bana sorma” demek suretiyle ona verdiği değeri ve duyduğu güveni ortaya koymuştur. Bu değişik değerlendirmelerden anlaşıldığına göre Ebû Bekir zaman zaman ve özellikle ileri yaşlarda (İbn Hibbân, VII, 669) yanılmaları ile dikkat çekmiş olsa da sağlam karakteri, geniş bilgisi ve üstün ahlâkı sebebiyle muhaddisler onun rivayetlerine itibar etmişler, Müslim dışındaki Kütüb-i Sitte müellifleri senedinde onun da yer aldığı hadislere eserlerinde yer vermişlerdir.

Kaynaklarda ibadete düşkünlüğünden söz edilen ve kırk yıl süreyle her gün bir hatim (bir rivayete göre hayatı boyunca 18.000 hatim) indirdiği kaydedilen Ebû Bekir, sözünü esirgemeyen, gösteriş ve riyadan hoşlanmayan, sünnete bağlılığı ve helâl-haram anlayışındaki titizliğiyle tanınan bir kişiydi. Kaynaklarda bu karakterini ortaya koyan çeşitli olaylar anlatılır (bk. Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, VIII, 498-500). Zehebî, onun kırk yıl süreyle her gün bir hatim indirdiğini bildiren rivayeti değerlendirirken bunun gerçekten takdirle karşılanması gerektiğini ancak Hz. Peygamber’in tavsiyesine uymanın daha önemli olduğunu kaydetmiş, Peygamber’in Abdullah b. Amr b. Âs’ı üç günden az bir süre içinde Kur’an’ı hatmetmekten menettiğini ve, “Üç günden az bir zaman içinde Kur’an’ı hatmeden ondan hiçbir şey anlamaz” dediğini hatırlatmıştır (AǾlâmü’n-nübelâǿ, VIII, 503; a.mlf., MaǾrifetü’l-kurrâǿ, vr. 41ª; ayrıca bk. Buhârî, “Fezâǿilü’l-Kurǿân”, 34; Ebû Dâvûd, “Salât”, 323; Tirmizî, “Kırâǿat”, 13).

Ebû Bekir b. Ayyâş halku’l-Kur’ân* konusundaki tartışmalara da girerek Kur’an mahlûktur diyenin kâfir, zındık ve Allah düşmanı olduğunu söylemiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in otuz cüze bölünmesiyle ilgili olarak Eczâǿü selâsîn adıyla bir eser telif ettiği kaydedilen (İbnü’n-Nedîm, s. 39) Ebû Bekir, Cemâziyelevvel 193’te (Mart 809) Kûfe’de vefat etti. Bazı kaynaklarda vefat tarihi 194 (810) olarak da zikredilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Buhârî, “Fezâǿilü’l-Kurǿân”, 34; a.mlf., et-Târîhu’l-kebîr, IX, 14; Ebû Dâvûd, “Salât”, 323; Tirmizî, “Kırâǿat”, 13; İbn Sa‘d, et-Tabakāt, VI, 386; Yahyâ b. Maîn, et-Târîh, II, 696; Ahmed b. Hanbel, el-Ǿİlel (Vasıyyullah), I, 158-159, 347, 433; II, 52, 375, 481; İclî, es-Sikāt, s. 492; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 509, 530, 599; İbn Mücâhid, Kitâbü’s-SebǾa fi’l-kırâǿât (nşr. Şevki Dayf), Kahire 1972, s. 70-71, 94-95; el-Cerh ve’t-taǾdîl, IX, 348-350; İbn Hibbân, es-Sikāt, VII, 668-670; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 39; Ebû Nuaym, Hilye, VIII, 303-319; İbnü’l-Bâziş, el-İknâǾ, I, 55-148; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, VIII, 495-508; a.mlf., MaǾrifetü’l-kurrâǿ, I, 92, 134-138; a.e., Millet Ktp., nr. 2500, vr. 39b-41ª; a.mlf., Mîzânü’l-iǾtidâl, IV, 499-503; a.mlf., Tezkiretü’l-huffâz, I, 265-266; İbnü’l-Cezerî, Gāyetü’n-nihâye, I, 254, 325-327, 460; İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, XII, 34-37; Sezgin, GAS, I, 10-11.

Tayyar Altıkulaç