EBÜ’l-FAZL el-ALLÂMÎ

أبو الفضل العلّامي

Ebü’l-Fazl b. Mübârek en-Nâgavrî el-Allâmî (ö. 1011/1602)

Ekber Şah devrinin önde gelen âlim, şair ve devlet adamı.

6 Muharrem 958’de (14 Ocak 1551) Agra’da doğdu. Ailesi Arap asıllı olup Yemen’den Sind’e, daha sonra da Hindistan’a göç ederek Racastan’daki Nagor’a yerleşmişti. Babası Şeyh Mübârek (ö. 1593) şehrin ileri gelen âlimi olarak şöhret kazanmış ve çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Ağabeyi Ebü’l-Feyz de (Feyzî-i Hindî) Ekber Şah devrinin meliküşşuarâsı idi.

İlk tahsiline Arapça öğrenmekle başlayan Ebü’l-Fazl, beş yaşına gelince okuyup yazabilecek bir seviyeye ulaştı. Babası ona naklî ve aklî ilimlerin her dalında mükemmel bir eğitim sağladı. Bu da kendisine olayları ve fikirleri tenkitçi bir gözle değerlendirme imkânı verdi.

Önceleri saraya intisap etmek istemiyordu, fakat ağabeyi Ebü’l-Feyz’in teşvik ve desteğiyle 1574’te saraya girdi. Âyetü’l-kürsî’nin tefsirini yaparak Ekber Şah’a takdim etti. Bu çalışması hem hükümdar hem de ulemâ nezdinde itibar kazanmasını sağladı. Daha sonra hükümdarın Bihâr ve Bengal’de kazandığı bir zafer münasebetiyle Fetih sûresinin tefsirini de Agra’da bulunduğu sırada Ekber Şah’a takdim etti. Hükümdarın huzurunda yapılan münazaralara katıldı ve üstün bir zekâya sahip olduğunu ispat etti. Sadece kendisi değil ağabeyi ve babası da Ekber Şah’ın dinî düşüncelerinin gelişmesinde önemli, fakat bazılarının iddiasına göre zararlı etkilerde bulunmuşlardır. Ebü’l-Fazl el-Allâmî, Ekber Şah ile dostluğunu gün geçtikçe pekiştirdi. Bâbürlü hükümdarı onun fikirlerine çok ilgi duymuş, hatta bazı kabul edilemeyecek akıl dışı hareketlere de kalkışmıştı. Ebü’l-Fazl ise hükümdarın kabul edilmesi imkânsız davranışlarına Allah’a yakınlık ve ibadet vasfını verdiği gibi kaleme aldığı kaside ve methiyeleriyle onu göklere çıkarmıştı. Bu yüzden Fetihpûr Sikri’de 1575’te bir divanhâne inşa ettirildi ve gerçekte hiçbir ilgisi olmadığı halde bu binaya ibadethâne adı verildi.

Ebü’l-Fazl, 1585’te Ekber Şah’ın askerî teşkilâtta belirlediği 1000 kişilik mansaba sahip oldu. 1592’de hükümdar nezdindeki nüfuzunun artışına paralel olarak bu sayı 2500’e çıkarıldı. Ekber Şah bu nedimini babası Hümâyun’un tahtgâhı Delhi’ye, Şah Kulu Han Mahrem’in yanında ikinci valiliğe tayin etti. Şehzade Selim fikirlerinden dolayı Ebü’l-Fazl el-Allâmî’yi sevmiyor, her vesile ile düşmanlığını belli ediyordu. Tarihçi Abdülkādir el-Bedâûnî de kendisine gösterdikleri himaye ve yardımlarını minnetle zikretmesine rağmen Şeyh Mübârek, Ebü’l-Feyz ve Ebü’l-Fazl el-Allâmî’yi Ekber Şah’ın dine olan bağlılığını sarsmalarından dolayı şiddetle tenkit eder. Hatta öğrencisi ve yakın dostu olduğu Ebü’l-Fazl’ı “dünyayı ateşe veren adam” şeklinde nitelendirir.

Ebü’l-Fazl el-Allâmî, daha sonra Dekken’deki karışıklıkların bastırılması ve Bâbürlü nüfuzunun tekrar iadesiyle görevlendirildi. Bu aslında, Ekber Şah nezdinde Ebü’l-Fazl’ın şöhretini gölgelemeye yönelik bir hareketti. Ebü’l-Fazl Dekken âsilerini beklenmeyen bir şekilde bertaraf ederek başta Şehzade Selim olmak üzere saraydaki rakipleri karşısında üstünlük sağladı. Burhânpûr şehri yakınlarındaki Asîrgarh Kalesi’nin Bâbürlü hâkimiyetine alınışında yine Ebü’l-Fazl’ın ve Şeyh Abdurrahman Efdal Han’ın büyük yararlıkları görüldü (1599).

4 Rebîülevvel 1011’de (22 Ağustos 1602) bir suikast sonucu öldürülen Ebü’l-Fazl’ın başı kesilerek Şehzade Selim’e gönderildi. Ekber Şah katil haberini öğrenince çok üzüldü, oğlunu hadisedeki rolü sebebiyle hiç affetmedi. Fakat Şehzade Selim bu cinayetten hiç pişmanlık duymadı; hatta, “Ebü’l-Fazl Allah’a inanmayanların başı, babamın ulu adının kötülenmesine sebep olan insandır” diyerek kendini savundu. Ebü’l-Fazl Gvalior civarındaki Antri’de toprağa verildi. Kabri bakımsız ve harap bir haldedir. Allâmî ailesinden Abdurrahman Efdal Han’ın, 1613’te ölümüne kadar Bihâr’da valilik yaptığı bilinmektedir.

Ebü’l-Fazl el-Allâmî İslâm dünyasının muhafazakâr dinî liderlerini eleştirdi ve onları kısır görüşlü olmak ve hoşgörüsüz davranmakla itham etti. Ekber Şah’ın “dîn-i ilâhî” (tevhîd-i ilâhî) adını verdiği yeni dinin oluşumunda önemli rol oynadı. Ekber Şah’ın bu konudaki düşüncelerini Ebü’l-Fazl ifade ediyordu. Hint ve Çin filozoflarının, Brahmanlar’ın, Budistler’in, Mecûsîler’in ve papazların görüşlerinden etkilendi. Dinî konulardaki görüşleri kâfir ve zındık olarak suçlanmasına sebep oldu. Bazıları onu Hindû,


bazıları Mecûsî, bazıları da özgür bir düşünür veya ateist olarak tanıtırlar. Abdülkādir el-Bedâûnî ondan “müctehid-i dîn ü mezheb-i nev” olarak söz eder. Ebü’l-Fazl dîn-i ilâhînin ve Ekber Şah’ın ateşli bir savunucusuydu. Öyle ki hükümdarın bazı anormal hareketlerini Allah’a yakın olmakla açıklıyor, onu ilâhî bir görevi ifa etmek üzere gönderilmiş bir hükümdar şeklinde takdim ediyordu; hükümdarın hem dinî hem de dünyevî yetkilerle mücehhez olduğunu söylüyordu.

Ekber Şah’ın 1575’te yaptırdığı divanhâne, Ebü’l-Fazl’ın kabiliyetini ortaya koyması açısından iyi bir fırsat teşkil etti. Burada Hindû filozofları, Zerdüşt liderleri ve Cizvit papazlarıyla görüşerek onları etkilemeye ve dîn-i ilâhîyi tanıtmaya çalışırken kendisi de onların fikirlerinden etkilendi. Ebü’l-Fazl toplumu askerler, bilginler, sanatkâr ve tüccarlar, çiftçiler ve işçiler olmak üzere dört sınıfa ayırıyordu. Bütün insanların kardeş olduğunu, müslümanlarla Hindûlar arasında temel bir kültür birliğinin bulunduğunu ve dinî farklılıkların toplumun homojen yapısını bozmaması gerektiğini ileri sürer ve herkesle barış halinde yaşamayı tavsiye ederdi.

Eserleri. Ebü’l-Fazl el-Allâmî devlet adamlığı, kumandanlığı ve ilâhiyatçılığı kadar eserleriyle de tanınmıştır. 1. Ekbernâme. Bâbürlüler döneminin en önemli kaynaklarından ve resmî tarih yazıcılığının en güzel örneklerinden biri olan bu Farsça eser, Ekber Şah’a ithaf ve takdim edilmek üzere kaleme alınmıştır. Ebü’l-Fazl, 998 (1590) yılında yazmaya başladığı eser üzerindeki çalışmalarına öldürüldüğü sırada devam ediyordu. Ekbernâme üç kitap halinde düzenlenmiştir. Birinci kitap, Ekber Şah’ın kehanetleriyle Hint-Grek astrolojik teorileri üzerine kurulmuştur. Bu bölümde Hz. Âdem’den Ekber Şah’a kadar tarihte önemli rol oynamış meşhur simalardan bahsedilmekte ve özellikle onun babası Hümâyun hakkında geniş bilgi verilmektedir. Daha sonra Ekber Şah’ın tahta çıktığı 1556’dan 1572 yılına kadar meydana gelen olaylar kronolojik sırayla anlatılmaktadır. İkinci kitap yine kronolojik sıra dahilinde 1572-1602 yılları olaylarını ihtiva etmektedir. Üçüncü kitap “Âyîn-i Ekberî” adıyla meşhur olup zaman zaman müstakil bir eser gibi değerlendirilmektedir. Bu kitap, Ekber Şah dönemindeki Hindistan kıtasının ayrıntılı tasvirini içermekte ve beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde hükümdarın kudretinin ilâhî kaynağı üzerinde durulmakta, saray ve hazine hakkında bilgi verilmekte; ikinci bölümde askerî sistem; üçüncü bölümde sivil idare, mahallî ve merkezî vergi sistemi; dördüncü bölümde Hindistan’ın coğrafî ve etnografik yapısı, Hint felsefesi ve sosyal yapı hakkında bilgi verilmekte; son bölümde ise bazı meşhur simalarla Hint evliyalarına ve Ekber Şah’ın sözleriyle öğretilerine yer verilmektedir. Ebü’l-Fazl eseri yazarken arşiv belgelerinden ve imparatorluk kayıtlarından faydalandığı gibi Racpût kaynakları ve şifahî rivayetlerden de istifade etmiştir. XVI. yüzyıl Hint toplumunu pek çok yönüyle tanıtan ve o döneme ışık tutan Ekbernâme, düzenleniş biçimi bakımından da mükemmel bir eser kabul edilmektedir. Ekbernâme daha sonraki yüzyıllarda yazılan birçok esere kaynak teşkil etmiştir. Mevlevî Hüseyin Bilgramî’nin Sevânih-i Ekber’i, Muhammed Hâfız’ın NefǾu’t-tâlibîn ve Hocazâde Velî Sirhindî’nin İkbâlnâme-i Cihângîrî’sinde Ekber Şah zamanına ait bilgiler Ebü’l-Fazl’ın bu eserinden nakledilmiş veya özetlenmiştir. Dünyanın çeşitli kütüphanelerinde yazma nüshaları bulunan (Storey, I/1, s. 544-546) Ekbernâme üç cilt halinde yayımlanmıştır (Leknev 1867; Calcutta 1873-1887; Cawnpore-Leknev 1881-1883). Eser önce özet olarak (London 1821), ardından bölümler halinde (I-II, London 1831-1834) tercüme edildiği gibi tamamı H. Beveridge tarafından İngilizce’ye çevrilmiştir (Calcutta 1897-1921; New Delhi 1973, 1979, 1985, 1987). İnâyetullah b. Muhib Ali esere Tekmile-i Ekbernâme adıyla 1605 yılına kadar gelen bir zeyil yazmıştır (Calcutta 1873-1887). Eserin üçüncü kitabını teşkil eden Âyîn-i Ekberî’nin muhtelif kütüphanelerde müstakil nüshaları bulunmaktadır (Storey, I/1, s. 549-550). Bu eserin ilk defa sadece I ve III. ciltleri 1855’te Delhi’de neşredilmiş, daha sonra üç cildinin birkaç baskısı yapılmıştır (Calcutta 1867-1877; Leknev 1869, 1882, 1893). Ayrıca bazı bölümleri Mevlevî M. Sıddîkī tarafından İntihâb-ı Âyîn-i Ekberî adıyla yayımlanmıştır (Allahâbâd 1931). Âyîn-i Ekberî önce üç cilt halinde F. Gladwin (Calcutta 1783-1786), ardından ilk cildi H. Blochmann, II ve III. ciltleri de H. S. Jarrett tarafından (Calcutta 1868-1894; Delhi 1927-1949, 1989) İngilizce’ye çevrilmiştir. 2. Mükâtebât-ı (Mektûbât-ı) ǾAllâmî Ebü’l-Fazl. Ebü’l-Fazl’ın çeşitli hükümdar ve devlet adamlarına gönderdiği mektuplar 1606’da yeğeni Abdüssamed b. Efdal Muhammed et-Temîmî tarafından toplanmış ve daha sonra Mükâtebât-ı ǾAllâmî Ebü’l-Fazl adıyla yayımlanmıştır (Nawal Kishore 1280). Mektuplarından bir bölümü de RukaǾât-ı Ebü’l-Fazl ǾAllâmî başlığıyla 1238’de (1822) Kalküta’da, İnşâǿ-i Ebü’l-Fazl ǾAllâmî başlığıyla 1872’de Kanpûr’da neşredilmiştir. Yine Abdüssamed tarafından derlenen Her Sih Defter-i Ebü’l-Fazl da basılmıştır (Delhi 1262).

Bunlardan başka Ebü’l-Fazl’ın kaynaklarda Risâle-i Münâcât ve CâmiǾu’l-lugat adlı iki eserinden söz edilmektedir (The Ā-īn-i Akbarī [trc. Blochmann], I, LIV). Ayrıca hükümdarın emriyle İncil’i ve Demîrî’nin Hayâtü’l-hayevân’ını Arapça’dan Farsça’ya çevirmiş, Târîh-i Elfî adlı eserin telifinde ve Mahabharata’nın tercümesinde görev almış, bazı Sanskritçe metinleri Farsça’ya tercüme etmiştir. Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin Kelîle ve Dimne’nin tercümesi olan Envâr-ı Süheylî adlı eserine Ǿİyâr-ı Dâniş adıyla bir nazîre yazmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Ebü’l-Fazl el-Allâmî, Akbarnāma (trc. H. Beveridge), I-III, New Delhi 1987; a.mlf., The Ā-īn-i Akbarī (trc. H. Blochmann), Delhi 1989, I, s. XXV-LIX, 1-10; C. de Vaux, Les Souverains l’histoire et la philosophie politique, Paris 1921, s. 319-330; a.mlf., Les Penseurs de l’Islam, Paris 1984, I, 319-330; Abdülhay el-Hasenî, Nüzhetü’l-havâtır, V, 25-27; Bayur, Hindistan Tarihi, II, 558-559; I. Kratchkovsky, Târîhu’l-edebi’l-cogrâfiyyi’l-ǾArabî (trc. Selâhaddin Osman Hâşim), Kahire 1965, II, 536-539; N. A. Sıddıqi, “Shaikh Abu’l-Fazl”, Historians of Medieval India (ed. M. Hasan), New Delhi 1968, s. 123-141; U. N. Day, Some Aspects of Medieval Indian History, New Delhi 1971, s. 185-197; Storey, Persian Literature, I/1, s. 541-551; Azra Alavi, Socio-Religious Outlook of Abul Fazl, Delhi 1983; Md. Gholam Rasul, The Origin and Development of Muslim Historiography, Rajshahi 1404/1984, s. 95-98; Safâ, Edebiyyât, V/3, s. 1697-1703; W. H. Moreland – A. Y. Ali, “Akbar’s Land Revenue System as Described in the Ain-i Akbari”, JRAS (1918), s. 1-42; A. S. Beveridge, “The Sources of the Akbarnāma”, JASB, new seri XIV (1918), s. 469-471; a.mlf., “Ebü’l-Fadl”, İA, IV, 76-77; H. Beveridge, “Feyzi Şeyh”, a.e., 592-593; E. F. Wellesz, “An Akbarnāmah Manuscript”, Burlington Magasine, sy. 80-81, London 1942, s. 135-141; W. S. Agrawala, “Figures of Land Revenue in the Ain-i Akbarî”, Jadu-Nath Sarkar Commemorate, II, Delhi 1958, s. 14-19; S. C. Welch Jr., “The Paintings of Basavan”, Lalitkala, X, Delhi 1961, s. 7-17; I. Muhammed Khan, “Abu al-Fadl as Historian and Hagiographer”, JPHS, II (1963), s. 15-39; Nurul Hasan, “Abu’l-Fadl Allāmī”, EI² (İng.), I, 117-118; R. M. Eaton, “Abu’l-Fazl Allāmī”, EIr., I, 287-289.

Enver Konukçu