EBÛ NASR es-SİCZÎ

أبو نصر السجزي

Ebû Nasr Ubeydullāh b. Saîd b. Hâtim es-Siczî (ö. 444/1052)

Hadis hâfızı.

Sicistan’ın Vâil köyünden olduğu için es-Siczî ve el-Vâilî, Bekir b. Vâil kabilesine nisbetle de el-Bekrî nisbeleriyle anılmaktadır. es-Siczî nisbesinin yanlışlıkla eş-Şecerî diye yazıldığı da görülmektedir. Fıkıh ilmini Hanefî fakihi olan babasından öğrendi. 400 (1009) yılı civarında hadis tahsiline başladı. Bu maksatla Hicaz, Şam, Irak ve Horasan’a seyahatler yaptı. Hâkim en-Nîsâbûrî, Abkasî, Ebû Abdurrahman es-Sülemî gibi âlimlerden faydalandı. Kendisine de kıraat âlimi Ebû Ma‘şer et-Taberî, Ebû İshak el-Habbâl, Sehl b. Bişr el-İsferâyînî ve Ca‘fer b. Ahmed es-Serrâc gibi âlimler talebelik ettiler.

Önceleri Mısır’a, daha sonra Mekke’ye yerleşti. Talebesi muhaddis Habbâl’den, güçlü hâfızasıyla ünlü hadis hâfızı Muhammed b. Abdullah es-Sûrî ile (ö. 441/1049) onu mukayese etmesini istediler. Habbâl, hocasının ezberinin Sûrî gibi elli muhaddisten daha güçlü olduğunu söyledi. Hadislerin rivayet şekilleri ve râvilerin halleri konusunda derin bilgiye sahip olan es-Siczî, yaptığı önemli tartışmalarda Selef görüşünü savunurdu.

Ebû Nasr, geçim sıkıntısı çekmesine rağmen ilim tahsilinden elde edeceği sevabı kaybetmemek için dünyevî menfaatlerden uzak durdu. Habbâl’in, bizzat yanında bulunduğunu belirterek naklettiğine göre bir gün bir kadın Ebû Nasr’ın evine gelerek kendisine bin dinar vermek istedi. Sonra da evlilikte gözü olmamakla beraber sadece ona hizmet edebilmek için kendisini zevceliğe kabul etmesini teklif etti. Dünyalık için evlenmenin ilimden beklediği sevabı azaltacağını düşünen Ebû Nasr, parayı kabul etmediği gibi kadının evlenme teklifini de reddetti.

Ebû Nasr es-Siczî Muharrem 444’te (Mayıs 1052) Mekke’de vefat etti.

Kaynaklarda onun muhtelif eserleri bulunduğu söylenmekteyse de bunlardan sadece el-İbânetü’l-kübrâ’nın adı zikredilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’in mahlûk olmadığını ispat etmek için kaleme aldığı bu hacimli eserin onun hadis ilmindeki otoritesini gösterdiği kabul edilmekte, fakat eserin günümüze gelip gelmediği bilinmemektedir. Bağdatlı İsmâil Paşa, Ali el-Kārî’den naklen onun tarihe dair bir eseri olduğunu kaydeder.

BİBLİYOGRAFYA:

Sem‘ânî, el-Ensâb (Bârûdî), V, 570; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, V, 356; Zehebî, Tezkiretü’l-huffâz, III, 1118-1120; a.mlf., AǾlâmü’n-nübelâǿ, XVII, 654-657; Kureşî, el-Cevâhirü’l-mudıyye, II, 294, 495; Fâsî, el-Ǿİkdü’s-semîn, V, 307-308; İbn Hacer, Tebsîrü’l-müntebih (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî – Muhammed Ali en-Neccâr), Beyrut, ts. (el-Mektebetü’l-İlmiyye), II, 727; IV, 1477; Süyûtî, Tabakātü’l-huffâz, (Lecne), s. 428; Keşfü’z-zunûn, I, 2; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 648; Kettânî, er-Risâletü’l-müstetrafe, s. 39.

Ali Osman Koçkuzu