EBÛ TÂLİB

أبو طالب

Ebû Tâlib Abdümenâf b. Abdilmuttalib b. Hâşim el-Kureşî el-Hâşimî (ö. 619 m.)

Hz. Peygamber’in amcası.

535 yılında doğdu. Annesi Fâtıma bint Amr b. Âiz el-Mahzûmiyye’dir. Hz. Peygamber’in babası Abdullah ile amcası Zübeyr’in öz kardeşidir.

Babası Abdülmuttalib ölümünden önce, sekiz yaşında olan torunu Muhammed’in bakımını ve himayesini kendisine vasiyet etmişti. Kabe hizmetlerinden olan hacılara su ve yiyecek temini vazifeleri babasından miras kalmışsa da malî durumu bozulduğu ve fakir düştüğü için bu görevleri Abbas b. Abdülmuttalib’e devretmişti. Hâşimoğulları’nın reisliği ise ölümüne kadar uhdesinde kaldı. Nitekim Mekke’de onun oturduğu mahalleye Şi‘bü Ebî Tâlib denirdi. Ebû Tâlib Kureyş içinde önde gelen, sözü dinlenen, saygı duyulan bir kimse olup himayesini üstlendiği yeğeni Muhammed’in üzerine titrer, onu çok sever, uğurlu olduğuna inanır ve iyi yetişmesi için elinden geleni yapardı (İbn Sa‘d, I, 119-120). Hatta seyahatlerinde bile yanından ayırmazdı. Nitekim onu himayesine aldığı ilk yıllarda bir kafile ile birlikte ticaret amacıyla Suriye’ye gitmeye karar verdiği zaman henüz on iki yaşlarında olan (İbn Sa‘d, I, 153) yeğenini de ısrarlı talebi üzerine yanına almıştı. Kaynakların ittifakla verdikleri bilgilere göre, ticaret kervanı Suriye topraklarındaki Busrâ’da konaklayınca rahip Bahîrâ Ebû Tâlib’e, yeğeninin gönderileceği İncil’de vaad edilen peygamber olduğunu, çocuğu iyi koruması gerektiğini söylemiş, bunun üzerine Ebû Tâlib Şam’a gitmekten vazgeçip süratle Mekke’ye dönmüştü (bk. BAHÎRÂ).

Bi’setten sonra Ebû Tâlib, yeğeni Muhammed ile kendi oğlu Ali’nin gizlice namaz kıldıklarını öğrenince, atalarının dinini bırakamayacağını söylemekle beraber yeğenini ömrünün sonuna kadar savunup koruyacağını belirtmişti. Nitekim Hz. Peygamber Mekkeliler’i açıkça İslâm dinine çağırmaya başladığı ve putları terketmelerini istediği zaman ona muhalefet eden ve Muhammed’i kendilerine teslim etmesini isteyen müşriklere karşı durmuş, Hz. Peygamber’i onlara kesinlikle teslim etmeyeceğini söylemişti. Hatta Kureyş müşrikleri Resûl-i Ekrem’e ve müslümanlara düşmanlıklarını arttırınca Hâşim ve Muttalib oğullarını yardıma çağırmış, kardeşi Ebû Leheb dışındaki yakınları, kendilerine karşı girişilen boykot hareketine rağmen Ebû Tâlib mahallesinde onun etrafında toplanmışlar ve orada uzun bir süre sıkıntı içinde yaşamak zorunda kalmışlardı. Hz. Peygamber’i ve müslümanları himaye konusunda son derece cesur davranan Ebû Tâlib, Resûl-i Ekrem’in İslâmiyet’i kabul etmesi yolundaki ısrarlı tekliflerini hep cevapsız bırakmıştı. Hatta ölümünden önce, Hz. Peygamber hiç değilse son nefesinde kelime-i şehâdet getirerek şefaata nâil olmasını rica etmişti. Ebû Tâlib ise müşriklerin, ölüm korkusundan dolayı müslüman olduğunu ileri sürerek kendisiyle alay edebileceklerini söyleyerek onlara karşı küçük düşmek istemediğini belirtmiş ve Resûl-i Ekrem’in teklifine olumlu cevap vermemişti.

Ebû Tâlib’in müslüman veya müşrik olarak öldüğü hususu tartışmalıdır. Anlaşıldığına göre yeğenini en zor şartlarda savunmasına rağmen Arap kabile reislerinin gururları ve atalarının yoluna bağlı olma zaafları yüzünden İslâmiyet’i kabul ettiğini açıkça söyleme cesaretini gösterememiştir. Muhtelif hadis ve tefsir kaynakları, “Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, bilakis Allah dilediğine hidayet verir” (el-Kasas 28/56) meâlindeki âyetle, “Ne Peygamber’in ne de müminlerin akrabaları bile olsa müşrikler için af dilemeleri uygun olmaz” (et-Tevbe 9/113) meâlindeki âyetin bu hadise


üzerine nâzil olduğunu kaydederler (Müsned, II, 434, 441; Buhârî, “Menâkıbü’l-ensâr”, 40; Tirmizî, “Tefsîr”, 28; Taberî, “Tefsîr”, XI, 30-31; XX, 58-59). Şîa ise Ehl-i beyt’ten geldiğini söyledikleri rivayetlere dayanarak Ebû Tâlib’in ölüm döşeğinde müslüman olduğunu ileri sürmüştür (meselâ bk. İbn Hacer, VII, 236-237; Şâmî, II, 565-570; Ali Nemâzî, s. 435; Abbas el-Kummî, I, 110). Şiî âlimlerinin Ebû Tâlib’in mümin olarak öldüğüne dair yazdıkları otuzdan fazla kitabın adları ve müellifleri, Şeyh Müfîd’in îmânü Ebî Tâlib adlı eserinin (Kum 1412/1991) takdim yazısında zikredilmektedir. Şemseddin Ebû Ali el-Mûsevî’nin el-Hücce Ǿale’z-zâhib ilâ tekfiri Ebî Tâlib’i (nşr. Muhammed Bahrülulûm, Necef 1965), Şâfiî fakihi Berzencî’nin Bugyetü’t-tâlib li-îmâni Ebî Tâlib adlı eserini ihtisar eden Ahmed b. Zeynî Dahlân’ın Esne’l-metâlib fî necâti Ebî Tâlib’i (Kahire 1305), Mirza Muhammed Hüseyin b. Ali Rızâ er-Rabbânî’nin Maksadü’t-tâlib fî îmâni âbâǿi’n-nebî (s.a.) ve Ǿammihî Ebî Tâlib’i (Bombay 1311), Ca‘fer b. Muhammed en-Necefî’nin Mevâhibü’l-vâhib fî fezâǿili Ebî Tâlib’i (Necef 1341) bu eserler arasındadır (ayrıca bk. FETRET). Seyyid Muhammed Ali Şerefeddin el-Âmilî, Ebû Tâlib’in hayatı ve hakkındaki menkıbevî rivayetleri ihtiva eden Şeyhu’l-Ebtah adlı bir eser yazmıştır (Beyrut 1987).

Ebû Tâlib’in, Hz. Peygamber’in çok sevip saydığı bir müslüman olan hanımı Fâtıma’dan dört oğlu (Tâlib, Akīl, Ca‘fer, Ali) ve iki kızı (Ümmü Hânî, Cümâne) olmuştur. Ali b. Ebû Tâlib’i Resûl-i Ekrem, Ca‘fer’i de Abbas b. Abdülmüttalib yetiştirmiştir.

Mekkeli şairlerden sayılan Ebû Tâlib’in bazı beyitleriyle istişhâd* edilmesi (Sezgin, II, 273) onun iyi bir şair olduğunu göstermektedir. Ebû Hiffân Abdullah b. Ahmed el-Mihzemî (ö. 255/869) tarafından derlenen şiirleri Dîvânü Şeyhi’l-Ebâtih adıyla yayımlanmıştır (Necef 1356). Onun doksan dört beyitten meydana gelen “Lâmiyye” kasidesini, Hz. Peygamber’i Kureyşliler’e karşı korumak maksadıyla söylediği kaydedilmektedir. Tamamı İbn Hişâm tarafından es-Sîre’ye alınmış olan (I, 272-280) kasideyi Ali Fehmi Câbiç Tılbetü’t-tâlib fî şerhi Lâmiyyeti Ebî Tâlib adıyla şerhetmiştir (İstanbul 1327). Bazı beyitlerinin sonradan uydurulduğu belirtilen bu kaside (Cumahî, I, 244), şairin “Dâliyye” adlı bir başka kasidesiyle birlikte H. Ritter tarafından Almanca’ya tercüme edilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Wensinck, el-MuǾcem, VIII, 128; Müsned, II, 434, 441; Buhârî, “Menâkıbü’l-ensâr”, 40; Tirmizî, “Tefsîr”, 28; Nesâî, “Cenâǿiz”, 102; İbn İshak, es-Sîre, s. 47, 53 vd., 118, 126, 129-130, 133, 135, 136, 139, 141 vd., 145 vd., 148 vd.; İbn Hişâm, es-Sîre, I, 179-180, 182-183, 247, 264-269, 272-282, 333-334, 352-353; II, 371-372, 377-380, 417-418; İbn Sa’d, et-Tabakat, I, 118-119 vd., 129-130, 153, 202, 208, 211; Cumahî, Fuhalü’ş-şuǾarâǿ, I, 233, 244-245; Taberî, Târîh (de Goeje), I, 1123 vd., 1173-1185, 1198 vd.; a.mlf., CâmiǾu’l-beyân (Bulak), XI, 30-31; XX, 58-59; İbn Şehrâşûb, Menâkıbü Ali Ebî Tâlib, Necef 1376/1956, I, 34 vd., 52 vd., 61; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, Beyrut 1385/1956, II, 37, 61 vd., 64 vd., 90; İbn Kesîr, el-Bidâye, II, 305, 307; III, 47 vd.; a.mlf., Tefsîrü’l-Kurǿân, IV, 158; VI, 255-256; İbn Hacer, el-İsâbe (Bicâvî), VII, 235-244; Şâmî, Sübülü’l-hüdâ ve’r-reşâd fî sîreti hayri’l-Ǿibâd (nşr. Mustafa Abdülvâhid), Kahire 1407/1986, II, 563-570; Makkarî, Ezhârü’r-riyâz (nşr. Saîd Ahmed A‘râbî v.dğr.), Rabat 1398-1400/1978-80, III, 73-75; Âlûsî, Rûhu’l-meǾânî, XI, 33-34; İbrahim Rifat Paşa, Mirǿâtü’l-Haremeyn, II, 62-70; Ali Fehmi Câbiç, Tılbetü’t-tâlib fî şerhi Lâmiyyeti Ebî Tâlib, İstanbul 1327; Abdülhüseyin Ahmed el-Emînî en-Necefî, el-Gadîr fi’l-Kitâb ve’s-Sünne, Tahran 1366, VII, 330-409; VIII, 3-29; Şiblî en-Nu‘mânî, Sirat-un Nabi: The Life of the Prophet (trc. M. T. B. Budayuni), Lahore, ts., I, 156-160, 219-222; W. Montgomery Watt, Muhammad at Mecca, Oxford 1953, s. 33, 36, 110, 119 vd., 137; a.mlf., “Abu Tâlib”, EI² (İng.), I, 152-153; Sezgin, GAS, II, 273-275; Cevâd Ali, el-Mufassal, IX, 697-701; Abbas el-Kummî, el-Künaǿ ve’l-elkāb, Necef 1389/1969, I, 108-111; Ali Nemâzî, Müstedrekü Sefîneti’l-bihâr, Tahran 1984, s. 435; Köksal, İslâm Tarihi (Mekke), II, 79-81; III, 94 vd.; IV, 13 vd., 62 vd.; V, 5 vd., 51 vd.; Abdülhamîd Mahmûd el-Meslût, “Ebû Tâlib b. ǾAbdilmuttalib”, ME, XX/1 (1948), s. 82-86; XX/4, s. 364-369; Ahmed Kutî, “el-Mevâkıfü’ş-şiǾriyye li-Ebî Tâlib”, MMLADm., LVIII (1403/1983), s. 772-785; F. Buhl, “Ebû Tâlib”, İA, IV, 52; Ali Refiî, “Âl-i Ebî Tâlib”, DMBİ, I, 552-553.

Ethem Ruhi Fığlalı