EDHEMİYYE

الأدهميّة

İbrâhim b. Edhem’e (ö. 161/777-78) nisbet edilen bir tarikat.

Tarikatların teşekkül ettiği dönemden önce yaşayan meşhur sûfî İbrâhim b. Edhem’in bir tarikat kurucusu olmadığı bilinmekle beraber ona nisbet edilen, ancak babasının adıyla anılan Edhemiyye’nin kimin tarafından nerede kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Vâhidî (ö. 1528), Anadolu’daki çeşitli tasavvufî zümreler hakkında bilgi veren Menâkıb-ı Hâce-i Cihân ve Netîce-i Cân adlı eserinde Edhemîler’i sünnete uydukları için bıyıkları kısa, sakalları uzun, sırtlarında yeşil hırka, boyunlarında tesbih, ilâhi okuyup coşan bir zümre olarak tasvir eder; Edhemîler’in Belh’ten geldiklerini, şeyhlerinin adının Hâmid-i Kerhî olduğunu, içlerinde Derviş Abdülmecid adlı bir de halifeleri bulunduğunu bildirir. Vâhidî’nin verdiği bilgilere göre insanı âlemle mukayese eden Edhemîler âlemde bulunan her şeyin insanda da var olduğuna inanırlar. Onlara göre “Edhem” (أدهم) kelimesinin birinci harfi olan “elif” (ا) Allah’a işaret eder. Bu da bir Edhemî’nin bütün söz ve davranışlarının ilâhî nitelikte olduğunu, bu sebeple onun varlık âleminin padişahı bulunduğunu ifade eder. İkinci harf olan “dal” (د), tarikata “devam” ve bu yolda sebat etme anlamına gelir. Üçüncü harf olan “he” (هـ), “himmet” sahibi olan Edhemîler’in Hak’tan “hidayet” istediklerini, son harf olan “mim” (م), gaddar nefse karşı başkaldırdıklarında Allah’tan “meded” dilediklerine işaret eder. Harîrîzâde ise Edhemiyye’nin “efkârın def‘i, mâsivânın terki ve ağyâr muhabbetinin ref‘i” esasına dayandığını belirtir (Tibyân, I, vr. 70ª) ve okudukları virdleri hakkında bilgi verir.

Zebîdî İkdü’l-cevheri’s-semîn’de, kendisinin Edhemiyye tarikatı hırkasını 1163’te (1750) giydiğini ifade ederek XV. yüzyıldan itibaren Yemen, Mekke, Medine, Kirman ve Şîraz’da faaliyet gösteren Edhemî şeyhleriyle Kudüs’teki Edhemiyye zâviyesi hakkında kısaca bilgi verir. Bu bilgilerden, Edhemiyye’nin Kadirîlik ve Rifâîlik gibi bir Sünnî tarikat olduğu anlaşılmaktadır. Ma‘sûm Ali Şah ise Edhemiyye silsilesinin İmam Zeynelâbidîn veya İmam Muhammed el-Bâkır’a dayandığını ve Şiî temayüllere sahip olduğunu ileri sürer (Tarâik, II, 109-131; III, 77). Zebîdî’nin verdiği bilgilere dayanarak tarikatın bazı kollarının Sünnî özellikleri XVIII. yüzyıla kadar koruduğu, bundan sonra daha geniş çapta ŞiîBâtınî zümrelerin tesirine mâruz kaldığı söylenebilir.

Tarikat mensuplarının “taç” adını verdikleri başlığın dört terkli (dilimli) olanına “tâc-ı Edhemî” denir. Tacın dört terkli olmasının kelime-i tevhidin dört kelimeden, “Allah” ve “Muhammed” lafızlarının dörder harften meydana gelmesi, kutsal kitapların sayısının dört oluşu gibi çeşitli sembolik mânaları vardır. “Tâc-ı Edhem” edebî metinlerde aynı zamanda, taç ve tahtını terkederek fakrı tercih eden İbrâhim b. Edhem’in istiğnâ halini ifade eden bir tabir olarak da kullanılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Vâhidî, Menâkıb-i Hâce-i Cihân, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 242; Harîrîzâde, Tibyân, I, vr. 69b-70ª; Zebîdî, İkd, s. 31; a.mlf., İthâfü’l-asfiyâ, s. 170; Hüseyin Vassâf, Sefîne, II, 24-28; Yahyâ Âgâh, Fütüvve-i Esrâr-ı Tâc-ı Saâdet, yazmanın Nihat Azamat’taki fotokopisi, s. 32-36; Ma‘sûm Ali Şah, Tarâik, II, 109-131; III, 77; Pakalın, I, 504.

Süleyman Uludağ