EDİRNEKAPI CAMİİ ve KÜLLİYESİ

İstanbul Edirnekapı’da Mihrimah Sultan adına XVI. yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılan külliye.

Cami, medrese, bir çifte hamam, çok sayıda dükkândan meydana gelen bir çarşı (arasta), sıbyan mektebi, çeşme ve türbeden ibaret olup sur içindeki en yüksek yer olan Edirnekapı’nın iç tarafında hemen surların yakınında bulunmaktadır. İnşa tarihini veren bir kitâbesi olmadığından genellikle mimari özelliklerinden hareketle tarihlendirilmesine çalışılmıştır. Yapının, Kanûnî Sultan Süleyman’ın kızı olan Mihrimah Sultan için Mimar Sinan tarafından inşa edildiği çeşitli tezkirelerdeki kayıtlardan öğrenilmektedir. Caminin yerinde evvelce Aziz Ioannes veya Georgios adına bir kilise bulunduğu yolundaki iddia ise bir esasa dayanmaz.

İbrahim Hakkı Konyalı tarafından Ankara’da Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde (Mükerrer Defter, nr. 635, vr. 2b) bulunan önemli bir kayıt caminin yapım tarihini aydınlatmaktadır. İstanbul Kadısı Mevlânâ Pervîz Efendi’ye yollanan bu hükümden anlaşıldığına göre sâbık sadrazam Kara Ahmed Paşa vakıflarının mütevellisi Edirnekapı yakınında bir cami yaptırmak üzere hazırlıklara girişmiş, ancak buna izin verilmeyip aynı yerde padişahın kızı için evvelce alınmış olan cami inşası izni 970 Zilhiccesinde (1563) teyit edilmiştir. Yine İ. H. Konyalı’nın 973 Ramazanına (1566) ait bir belgeden tesbit ettiğine göre (VGMA, Mükerrer Defter), Edirnekapı Camii’nin yapıldığı yerde bulunan ve istimlâk edilerek yıktırılan çeşitli vakıflara ait dükkân ve evlerin bedellerinin ödenmesi hususunda bir hüküm yazılmıştır. Bunların arasında Ahmed Paşa’nın eşi Fatma Sultan’a ait dört ahşap dükkân da bulunuyordu. Bu duruma göre caminin inşası 973’te (1566) tamamlanmıştır. Aynı defterde (vr. 85-95) Edirnekapı Camii’nin 978 (1570-71) tarihli vakfiyesi de bulunmuştur. Bu vakfiyede, cami ve önündeki on yedi hücreli medrese, çevresinde altmış iki dükkânla bir ev, yanında bir bakkal dükkânının vakfedildiği belirtilmiştir. Aynı defterde Mihrimah Sultan’ın 965 (1557-58) tarihli bir vakfiyesi daha görülmüş olup (vr. 93-125) bunda kızı Ayşe Sultan için de para vakfedildiği kayıtlıdır. İ. H. Konyalı, ölüm tarihi kesin olarak bilinmeyen Mihrimah Sultan’ın babasından önce 1558’de öldüğünü yazdığı halde M. Cavit Baysun bunu 1578’e kadar çıkarır. Edirnekapı Camii’nin tarihlendirilmesi hususunda çok önemli kaynak olan bu vakfiyelerin ilmî esaslara göre yeniden incelenerek yayımlanması gereklidir.


Konyalı’nın yayımladığı belge Kara Ahmed Paşa Camii’ne aitmiş gibi bir tesir uyandırırsa da bu belgede ondan “müteveffa” olarak bahsedilmiştir. Esasen Topkapı’daki camisi de 1555’te idamından önce yapılmıştı. Öyle anlaşılıyor ki Edirnekapı’da yapılmak istenen cami Ahmed Paşa’nın değil dul zevcesi ve I. Selim’in kızı Fatma Sultan’ındır. Nitekim bu hanım sultan daha sonra Topkapı civarında Yenibahçe’ye inen yamaçta küçük bir cami inşa ettirmiştir.

Cami. Evliya Çelebi XVII. yüzyılda camiyi şöyle tarif eder: “Edirnekapısı’nın iç yüzünde bir âlî zemin üzerine mebnî bir câmi-i âlîdir, sâir selâtin camilerinin kasrı makamındadır. Süleyman Han, kızı namına inşa ettirerek cemî-i masârifi hazîne-i şâhâneden sarfolunmuştur. Mihrap ve minberi ve mahfili gayet musannadır; amma hünkâr mahfili yoktur ve taşra haremi serâpâ çınar ağaçlarıyla sâyedar olmuştur. Dört tarafı medrese hücreleridir. Bir hamamı, bir çarşısı vardır, lâkin dârüzziyâfesi ve dârüşşifâsı yoktur. Minaresi bir tabakalı serâmed bir minaredir” (Seyahatnâme, I, 165).

Eski İstanbul’un bir ucunda olmakla beraber bulunduğu yerin yüksekliği bakımından şehrin kara tarafından silüetine hâkim olan Edirnekapı Camii ile medresesi, Râşid Mehmed Efendi’ye göre 1131 (1718-19) tarihindeki bir zelzelede zarar görmüştür (Târih, V, 161). Hadîkatü’l-cevâmi‘de ise, “Yüz sene evvel vâki zelzelelerden birinde minaresi rahneyâb olmakla on sekiz kademesi hedm ve mâadâsı ile iktifa olunmuştur” denilmektedir. Böylece Evliya Çelebi’nin “serâmed” (uzun) dediği minare daha XVII. yüzyıl içinde kısalmış bulunuyordu. Çok şiddetli olan 1766 zelzelesinde de cami ve külliyesinin binaları zarar görmüş olmalıdır. Minare gövdesinin ince oluşu, 1247’de (1831-32) yapılan tamirde yeniden inşa edilmiş olabileceği ihtimalini hatıra getirir. Edirnekapı Camii 1894 zelzelesinde tekrar büyük ölçüde tahribata uğramış, evvelce tamamlanan minaresi gövdesinin yarısına kadar yıkılmış, devrilen parçalar son cemaat yerinin kubbelerinin üstüne düşerek bunların bir kısmının çökmesine yol açmış, camide de çatlamalar olmuştur. Vakıflar İdaresi tarafından girişilen tamir çalışmaları 1910-1912 yıllarına kadar sürmüştür. İ. Hakkı Konyalı, ilk keşifte tamir için 20.000 altın liralık bir tahsisat ayrıldığını bildirir. Cami Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1956 yılından itibaren onarılmış, bundan sonra da medreseleri ele alınarak restore edilmiştir.

Edirnekapı Camii’nin 57 İ 21.50 m. ölçülerinde dikdörtgen biçimindeki büyük avlusu, üç taraftan önleri revaklı medrese hücreleriyle çevrilidir. Fakat evvelce son cemaat yerinin önünde Üsküdar’da İskele, Tophane’de Kılıç Ali Paşa camilerinde olduğu gibi kalabalık cemaati korumak için yapılmış sundurmalar tamirlerde bütünüyle kaldırılmış, ayrıca yan cephelere bitişik sundurmalar da sökülmüştür. Avlunun ortasında, on altı sütuna dayanan bir saçağın örttüğü mermer havuzlu şadırvan bulunur. Son cemaat yeri kubbeli yedi bölüm halindedir. Bunların revak kemerlerinin ikisi granit, diğerleri ise mermer sütunlarla desteklenmiştir.

Cami harimi dikdörtgen bir plana sahiptir. Ancak ortadaki ana namaz mekânı, iki yanlardaki kanatlardan her bir tarafta ikişer sütunla ayrılmıştır. Kubbeli üçer bölüm halinde olan bu yan kanatlar alçak olduğundan dört büyük kemerle desteklenen 20,25 m. çapındaki ana kubbe bütün binanın hâkim unsuru olmuştur. Gerek kubbe kasnağında sıralananlar, gerekse büyük kemerlerin iç dolgularındaki üç dizi halindeki pencereler harimin bol ışıkla aydınlanmasını sağlar. Kubbenin baskısını karşılayan dört kemer köşelerde ağırlık kuleleriyle desteklenmiştir. Yan kanatların içlerindeki mahfeller ise sütunlara oturan kemerler üzerinde bulunur. Kıble cephesi dışarıdan takviye duvarı ve payandalarla desteklenmiştir. Edirnekapı Camii plan bakımından Eyüp’teki Zal Mahmud Paşa Camii ile benzerlik göstermektedir.

Camide oymalı güzel bir mermer minber vardır. Fakat iç süslemede çini kullanıldığına dair bir iz görülmediğinden evvelce çinilerle süslenmiş olduğu yolundaki söylentinin bir dayanağı yoktur. Kıble duvarı pencerelerinde mevcut renkli camlı alçı pencereler caminin ilk yapısına ait kabul edilmektedir.

Minare, kürsünün üstündeki pabuç kısmında açıkça görüldüğü gibi aslında daha kalın gövdeli iken sonra ince olarak yapılmış, bu da 1894’te yıkılınca pabuca kadar indirilip esas ölçüsüne uygun olarak yeniden inşası gerekirken XIX. yüzyıl minareleri gibi ince olarak tamamlanmıştır. Fakat şerefe altı çıkmaları XVI. yüzyıl üslûbunda işlenmiştir ki bu bir restorasyon hatasıdır.

Medrese. Bazılarına göre medrese caminin inşaatı bittikten sonra yapılmış, bu yüzden de surlara komşu olan tarafı tam simetrik olmayıp yamuk bir biçim almıştır. Ancak bu görüşe katılmak zordur. Çünkü medreseye daha 976 Zilkadesinde (1569) müderris tayin edildiğine göre bu tarihte faaliyete geçmiş demektir. Medresenin önündeki kubbeli revaklar avluyu üç taraftan sarmakla beraber bunlardan yalnız yanlardaki ikisinin gerilerinde kubbeli hücreler vardır. Bir tarafta on iki, diğer tarafta on hücre sıralanır. Sağdaki hücrelerin arkasında ise helâlar yer alır. Medresenin en mühim özelliği bir dershane bölümünün olmayışıdır. Böylece derslerin camide


yapıldığı anlaşılır. Vakfiyede medrese odaları on yedi olarak kayıtlıdır. Bugün bu sayı daha çok gibi görünmekteyse de hücrelerden ikisinin eyvan biçiminde avluya açık olduğu, diğer ikisinin giriş dehlizleri yanında bulunduğu, birinin de üçgen şeklinde ve kullanışsız olduğu düşünülecek olursa sayı vakfiyeye uyar. Rûmî 20 Ağustos 1330’da (2 Eylül 1914) yirmi hücreli ve “kadro harici” olarak kaydedilen medresenin her odasında iki öğrencinin barındırılmasının mümkün olduğuna işaret edilir. Ancak bu belgede binanın bazı eksikleri olduğundan etrafında bulunan boş arazide yeni bir medrese yapılması teklif edilmiştir. 22 Kânunuevvel 1334 (1918) tarihli bir notta ise içinde yangın felâketzedelerinin barındıklarına işaret edilir. Kâzım İsmail Gürkan, kaynağını ve tarihini vermeden medresenin bir ara hastahane olarak da kullanıldığını bildirir (Gureba Hastanesi Tarihçesi, s. 3).

Sıbyan Mektebi. Türbenin bitişiğinde yapılmıştır. Ortada kubbeli bir mekânı, bunun yanında kemerle ayrılmış aynalı tonozlu bir başka mekânı vardır. Esas derslik bölümü ise kubbeli kısımdan kapı ile geçilen ocaklı ve üstü aynalı tonozla örtülü bir mekândır. Uzun yıllar harap durumda kalan bu sıbyan mektebi 1960’larda tamir edilerek yok olmaktan kurtarılmıştır. İ. Hakkı Konyalı sokak tarafındaki duvar üstünde, “Yaptı Mihrimah Sultan/Mekteb-i ibtidâî-i sıbyan” şeklinde bir yazı gördüğünü bildirir. Ancak bu yazı geç bir döneme ait olmalıdır. İstanbul sıbyan mekteplerinin 1925’e doğru yazıldığı anlaşılan listesinde arsa haline gelmiş olanların da zikredildiği halde bu mektebin bulunmayışı şaşırtıcıdır.

Çarşı. Vakfiyede de bahsi geçen dükkânlar külliyenin çarşısını meydana getirmekteydi. Sayıları bu belgede altmış iki olarak gösterilen dükkânların büyük bir kısmı bugün ortadan kaldırılmış, pek azı ise caminin arka tarafında kalmıştır.

Türbe. Sıbyan mektebinin bitişiğinde dikdörtgen planlı 16,60 m. kadar uzunlukta evvelce üstü ahşap çatı ile örtülü olan bir türbe bulunmaktadır. Burada Mihrimah Sultan’ın kızı Ayşe Sultan’ın kocası Ahmed Paşa ile diğer ailesi mensuplarının kabirleri vardır. Tezkiretü’l-ebniye’den öğrenildiğine göre Ahmed Paşa Türbesi de Mimar Sinan’ın yapısıdır. Son yıllara gelinceye kadar çok harap durumda olan türbe sıbyan mektebiyle beraber tamir edilmiş, ancak üstü kapatılmadığından dört duvar halinde kalmıştır.

Hamam. Ahmed Refik tarafından yayımlanan, İstanbul kadısına gönderilmiş 11 Muharrem 973 (7 Ağustos 1565) tarihli bir hükümden anlaşıldığına göre Edirnekapı Camii yapıldığında kıble tarafında bir de çifte hamam inşa edilmiştir. Külliyeye ait önemli yapılardan biri olan bu hamam günümüzde Edirnekapı’ya ulaşan ana caddenin kenarındadır. Daha 1917’de kullanılmadığı bilinen ve bir süre çok harap durumda kaldıktan sonra soyunma yerleri iplik fabrikasına dönüştürülen, 1960’lı yıllarda sahibi tarafından tamir edilerek yeniden işletmeye açılan hamam birbirine bitişiktir. Her ikisi de aynı plana göre inşa edilmiştir. Kare biçimli soyunma yerlerini aynalı tonozlu ve oldukça ufak ılıklık kısımları takip eder. Sıcaklık her iki kısımda da dört eyvan şemasına göre yapılmıştır. Arka tarafında tuğladan yüksek bir külhan bacası yer alır. Günümüzdeki dış görünüşü bakımından Edirnekapı Hamamı Sinan yapılarının üslûbuna pek uygun olarak restore edilmemiştir. Glück’e göre soyunma yeri olan büyük çifte mekânların esasında kubbeli olması gerekir. Bir zelzelede yıkıldığı düşünülen bu kubbelerin yerlerini halen ahşap çatılar kapatmaktadır.

Edirnekapı Camii, Mimar Sinan’ın tek kubbeli camiler tipinde meydana getirdiği en büyük mimari eserdir. Caminin bir medrese ile birleştirilmesi ve yanlardaki kanatlar gibi yenilikler bu sade ve basit görünen tipi zenginleştirmiştir. Külliyenin unsurlarının düzenlenişi de dikkat çekicidir. Fakat Edirnekapı Camii’nin en önemli özelliği, mimarisinin tasarlanmasındaki farklılıklar yanında yapıldığı yerin seçiminde görülür.

BİBLİYOGRAFYA:

VGMA, Mükerrer Defter, nr. 635, vr. 2b; Sâî, Tezkiretü’l-ebniye, s. 24, 33, 46, 74, 94, 104; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 165; Râşid, Târih, V, 161; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 24; a.mlf., Camilerimiz Ansiklopedisi: Hadikatü’l-Cevâmi‘ (haz. İhsan Erzi), İstanbul 1987, I, 56-57; C. Gurlitt, Die Baukunst Konstantinopels, Berlin 1909-12, s. 89; H. Glück, Probleme des Wölbungsbaues I: Die BÂder Konstantinopels, Wien 1921, s. 71-74, 157; Halil Edhem [Eldem], Camilerimiz, İstanbul 1932, s. 60-61; Ahmed Refik [Altınay], On Altıncı Asırda İstanbul Hayatı (1553-1591), İstanbul 1935, s. 22; Konyalı, İstanbul Âbideleri, s. 70-72; a.mlf., Mimar Koca Sinan’ın Eserleri, s. 160-166; K. Ahmet Aru, Türk Hamamları Etüdü, İstanbul 1949, s. 89; E. Egli, Sinan, Der Baumeister der Osmanischer Glanzzeit, Stuttgart 1954, s. 61-63; Kâzım İsmail Gürkan, Gureba Hastanesi Tarihçesi, İstanbul, ts., s. 3; W. Müller-Wiener, Bildlexikon zur Topographie Istanbuls, Tübingen 1977, s. 441-443; Aptullah Kuran, Mimar Sinan, İstanbul 1986, s. 123-128, 343, 395; Fâtih Câmileri (haz. Fâtih Müftülüğü), İstanbul 1991, s. 165-167; A. Gabriel, “Les mosquées de Constantinople”, Syria, VII, Paris 1926, s. 387-388; Mübahat S. Kütükoğlu, “1869’da Faal İstanbul Medreseleri”, TED, sy. 7-8 (1977), s. 355-356; a.mlf., “Dârü’l-Hilâfeti’l-‘Aliyye Medresesi ve Kuruluşu Arefesinde İstanbul Medreseleri”, İTED, VII/1-2 (1978), s. 148; M. Cavid Baysun, “Mihr-ü-mâh Sultan”, İA, VIII, 307-308; S. Turgud Aktansel, “Ahmed Paşa Türbesi”, İst.A, I, 440.

Semavi Eyice