EDİRNELİ NAZMÎ

(ö. 967/1559’dan sonra)

Mecmau’n-nezâir adlı eseriyle tanınan divan şairi.

Edirne’de doğdu, asıl adı Mehmed’dir. Kaynaklarda ailesi ve hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Şuarâ tezkirelerinde kuloğlu zümresinden gösterildiğine bakılarak (meselâ bk. Âşık Çelebi, vr. 136b; Kınalızâde, II, 996) bir yeniçerinin oğlu olduğu tahmin edilebilir. Divanında yer alan bazı manzumelerinden (bk. İÜ Ktp., TY, nr. 920, vr. 628ª) Yavuz Sultan Selim’in İran ve Mısır seferlerinde orduda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda onun XV. yüzyılın sonlarında doğduğunu söylemek mümkündür. Edirneli Nazmî, Kanûnî Sultan Süleyman’ın birçok seferine (bk. Divan, vr. 628ª) yeniçeri olarak katıldı. Bir müddet ahkâm kâtipliği görevinde de bulunduktan sonra silâhdar sınıfına dahil oldu. Ömrünün sonlarına doğru Vezir Rüstem Paşa’nın mürşidi Nakşibendî şeyhi Filibeli Mahmud Baba Efendi’nin himayesini gördü. Ölüm tarihini bazı kaynaklar 955 (1548) (Riyâzî, vr. 141ª; Sicill-i Osmânî, IV, 560; Osmanlı Müellifleri, II, 436), bir kısmı da 996 (1588) olarak (Hammer, III, 61; Gibb, III, 204) kaydetmektedir. M. Fuad Köprülü şairin divanındaki tarih manzumelerine dayanarak onun 962’den (1555) sonra ölmüş olabileceğini ileri sürmüşse de (Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri, s. 58) daha sonra ele geçen, 967’de (1559) tamamladığı Pend-i Attâr Tercümesi adlı eseri bu tahminin doğru olmadığını ortaya koymuştur. Bu durumda şairin 967 yılından sonra vefat ettiği kesinlik kazanmaktadır.

Çok şiir yazan ve edebî sanatların hemen hepsine örnek vermek maksadıyla en basit ve en yaygın mazmunları sık sık tekrarlayan Nazmî’nin şairlik yönü oldukça zayıftır. Nitekim tezkire müellifleri onun devrinde tanınmış bir şair olmadığını bildirirler (Ahdî, vr. 193b; Kınalızâde, II, 996). Bazı kaynaklar, Nazmî’nin İranlı müellif Vahîd-i Tebrîzî’nin Risâle-i Arûzé adlı eserindeki her bahre “elif” kafiyesinde bir gazel yazdığını ve yeni bahirler icat ettiğini belirtirler (Latîfî, s. 340). Edirneli Nazmî’nin Türk edebiyatı tarihi bakımından asıl önemi, Mecmau’n-nezâir adlı eseri ve sade Türkçe ile (Türkî-i basît) kaleme aldığı şiirlerinden ileri gelmektedir.


Divan şiirinin oluşum sürecinde Türkçe kelimeler aruz ölçüsüne uydurulamadığından bunların yerine Arapça, Farsça kelime ve şekiller çokça kullanılmış, bu dillerden giren unsurlarla Türkçe ağır bir dil görünümü kazanmıştı. XV. yüzyılın sonlarında Aydınlı Visâlî bu dile tepki olarak sade Türkçe ile bazı manzumeler kaleme almıştı. XVI. yüzyılda, Visâlî’nin başlattığı bu akımı devam ettirmeye çalışan Tatavlalı Mahremî ile Edirneli Nazmî, yabancı kelimelerden mümkün olduğu kadar uzak, terkipsiz, teşbihleri Türk zevkine uygun şiirler yazdılar. Kaynakların, muhtemelen sanat bakımından fazla bir değer taşımadıkları için söz etme gereğini duymadığı bu manzumeler, Eski Anadolu Türkçesi devresinin dil özelliklerini aksettirmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Eserleri. 1. Mecmau’n-nezâir*. Nazmî’nin, gerek sağlığında gerekse ölümünden sonra kendisine şöhret kazandıran en önemli eseri olan bu mecmuada 243 şairin şiirleriyle bunlara çeşitli şairlerin yazdıkları nazîrelerin yanı sıra Nazmî’nin de 203 nazîresi bulunmaktadır. Mecmau’n-nezâir’in Topkapı Sarayı Müzesi (III. Ahmed, nr. 2644), Nuruosmaniye (nr. 4222), Millet (Ali Emîrî, Manzum, nr. 683, 684, iki cilt halinde), Manisa Muradiye (Çaşnigîr, nr. 18) ve Viyana Devlet (Flügel, I, 693) kütüphanelerinde nüshaları bulunmaktadır. 2. Divan. Kaynaklarda Nazmî’nin büyük bir divan tertip ettiği belirtilmişse de 1926 yılında İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi tarafından satın alınıncaya kadar bu divan ele geçmemişti. İlk defa M. Fuad Köprülü tarafından inceleme konusu yapılan ve 45.000 beyti aşkın hacmiyle en geniş Türkçe divan olarak kabul edilen eserin (Köprülü, Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri, s. 65) İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde birbirinden farklı iki nüshası bulunmaktadır. Bunlardan Köprülü’nün incelemesine esas olan müellif hattı nüsha (TY, nr. 920), her sayfasında ortalama otuz beş beyit bulunan 644 varaktan meydana gelmektedir. Şairin birçok nazîresini de ihtiva eden bu nüshanın sonunda yer alan tarih manzumeleri oldukça önemli bir yekün tutmaktadır. 945-962 (1538-1555) yılları arasında meydana gelen olaylarla ilgili bu manzumelerden kendisinin dostları, hâmileri, devrin önemli simaları, sanatkârları hakkında bilgi edinmek mümkündür. Bu nüshanın çeşitli yerlerine serpiştirilmiş olan “Türkî-i Basît” başlığı altındaki manzumelerden bir terciibend, bir kaside, bir müstezad, yedi murabba, iki muhammes, müfredler (56 adet, tek numara altında kayıtlı), bir mev‘iza ve 272 gazelden oluşan 286 tanesi M. Fuad Köprülü tarafından toplanarak Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri ve Dîvân-ı Türkî-i Basît adıyla yayımlanmıştır (İstanbul 1928). Eserin diğer nüshası (TY, nr. 1636), her sayfası yirmi bir beyit ihtiva eden 119 varaktan oluşmaktadır. Bu nüshada kasideler, nazîreler, tarih manzumeleri ve müfredler bulunmamakta, daha çok “Türkî-i Basît” türü manzumeler yer almaktadır. 3. Pend-i Attâr Tercümesi. Ferîdüddin Attâr’a nisbet edilen 910 beyitlik Pendnâme’nin genişletilerek yapılmış bir tercümesidir. Aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla kaleme alınan bu çeviri 3000 beyitten oluşmaktadır. Eserdeki, “Oldu pes dokuz yüz altmış yedi tâ/Hicret-i ser-hayl-i cem‘-i enbiyâ//Hem Haleb şehrinde erdi âhire/Geldi bâtın âleminden zâhire” beyitlerinden, tercümenin 967’de (1559) Halep’te tamamlandığı anlaşılmaktadır. Eserin bilinen tek nüshası, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi yazmaları arasında bulunmaktadır (Muzaffer Ozak Kitapları, nr. I/1061). Hasibe Mazıoğlu, ince bir ta‘lik kırması ile 968’de (1560) istinsah edilmiş doksan sekiz varaktan ibaret olan bu nüshayı ve eseri tanıtan bir makale yayımlamıştır (bk. bibl.).

Latîfî’nin, “Sâbıkan der-i devlette ahkâm kâtiplerinden ve erbâb-ı kalemin münşî ve musâhiblerinden idi” ifadesiyle (Tezkire, s. 340) şairin kendisinin inşâ sahasında da maharetli olduğunu ifade eden beyitleri (Divan, vr. 628ª), onun münşeât mecmuası türünden bir eserinin olabileceğini akla getirmekteyse de böyle bir eser henüz ele geçmemiştir (bk. Erzi – İlaydın, XXI/82, s. 222).

BİBLİYOGRAFYA:

Edirneli Nazmî, Divan, İÜ Ktp., TY, nr. 920, vr. 628ª; Sehî, Tezkire, s. 133; Latîfî, Tezkire, s. 340; Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 136b; Ahdî, Gülşen-i Şuarâ, Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 774, vr. 193ª-b; Âlî, Künhü’l-ahbâr, İÜ Ktp., TY, nr. 5959, vr. 420ª; Kınalızâde, Tezkire, II, 996; Riyâzî, Riyâzü’ş-şuarâ, Nuruosmaniye Ktp., nr. 3724, vr. 141ª; Hammer, GOD, III, 61; Flügel, Handschriften, I, 693; Gibb, HOP, III, 203-204; Ahmed Bâdî Efendi, Riyâz-ı Belde-i Edirne, Beyazıt Devlet Ktp., nr. 10392, s. 561; Sicill-i Osmânî, IV, 560; Osmanlı Müellifleri, II, 436; M. Fuad Köprülü, Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri ve Dîvân-ı Türkî-i Basît, İstanbul 1928; a.mlf., Divan Edebiyatı Antolojisi, İstanbul 1934, s. 132-133; a.mlf., “Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirlerinden Edirneli Nazmî”, HM, V/107 (1928), s. 42-44; V/108 (1928), s. 62-63; Sadettin Nüzhet Ergun, Tanzimat’a Kadar Muhtasar Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1931, s. 215-216; Nihal Atsız, XVI’ncı Asır Şairlerinden Edirneli Nazmî’nin Eseri ve Bu Eserin Türk Dili ve Kültürü Bakımından Ehemmiyeti, İstanbul 1934; Osman Nuri Peremeci, Edirne Tarihi, İstanbul 1939, s. 195; Karatay, Türkçe Yazmalar, II, 386; Banarlı, RTET, I, 622-623; Adnan Erzi – Hikmet İlaydın, “XVI. Asra Ait Bir Münşeât Mecmuası”, TTK Belleten, XXI/82 (1957), s. 222; Hasibe Mazıoğlu, “Edirneli Nazmî’nin Pend-i Attâr Çevirisi”, Türkoloji Dergisi, VII, Ankara 1977, s. 47-53; Kemal Sılay, “The Türki-i Basit Movement and Its Significance for Türkish Language Reform”, TSAB, XVII/1 (1993), s. 123-129; Kamûsü’l-a‘lâm, VI, 4589, 4590; Fevziye Abdullah Tansel, “Nazmî”, İA, IX, 145-147; T. Menzel, “Nazmı”, EI² (İng.), VII, 1055; TA, XXV, 161; TDEA, VI, 546.

Mustafa Özkan