el-AHRUFÜ’s-SEB‘A

الأحرف السبعة

Kur’ân-ı Kerîm’in lafızları ve kıraati ile ilgili yedi vecih veya lehçe.

“el-Ahrufü’s-seb‘a” tabiri hadislerde zikredilmiş olup muhtelif şekillerde açıklanmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’in nâzil olduğu dil olan Arapça’da kelime, mâna, telaffuz veya imlâ farklılığı gösteren çeşitli lehçeler vardır. Bunların içinde Kureyş lehçesi fesahat, zenginlik ve incelik bakımından öbürlerine göre üstünlük kazanmıştır. Çünkü hac ve panayırlar vesilesiyle diğer kabilelere mensup kişiler Mekke’ye geliyor, Kureyşliler böylece onların lehçelerindeki güzellikleri duyma ve bunlardan faydalanma imkânına sahip bulunuyorlardı. Bütün insanlığa hitap edecek olan ilâhî mesajda da Kureyş lehçesi esas alınmış (bk. Buhârî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 3), Peygamber bu kabile içinden seçilmiştir: “Biz gönderdiğimiz her resulü ancak kendi kavminin dili ile göndeririz” (İbrâhîm 14/4).

Kur’ân-ı Kerîm’de Kureyş lehçesinin esas alınması, aralarında karşılıklı münasebetler bulunan ve aynı edebî dili besleyen diğer lehçelerden onun metninde kelimelerin bulunmasına mâni olmayıp Kur’an’ın yedi harf (lugat, lehçe) üzere okunabileceği Hz. Peygamber tarafından açıklanmıştır. Bu ruhsat*ın verildiğini bildiren hadislerin senedlerinden, konunun yirmiyi aşkın sahâbî tarafından rivayet edildiği görülür. Nitekim Hz. Osman bir gün minberde, “Hz. Peygamber’in, ‘Kur’an yedi harf üzere indirilmiştir; her biri geçerlidir, yeterlidir’ buyurduğunu işiten varsa söylesin” deyince birçok kişi ayağa kalkarak bunu duyduğunu söylemiş, bunun üzerine Hz. Osman, “Sizlerle beraber ben de bunun şahidiyim” demişti (bk. İbn Hacer, III, 285). Başta Kütüb-i Sitte olmak üzere pek çok hadis kitabında çeşitli rivayetleriyle yer alan “yedi harf”le ilgili hadislerde, sahâbîlerden bazıları arasında Kur’an’ın okunuşunda ihtilâf meydana geldiği ve Hz. Peygamber’e başvurduklarında her iki tarafı da haklı görerek, “Kur’an yedi harf üzere indirilmiştir” dediği (Buhârî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 5; Müslim, “Müsâfirîn”, 270); Cibrîl ile bir buluşmasında Hz. Peygamber’in, “Ben ümmî (okuma yazma bilmeyen) bir topluma gönderildim; onların içinde kölesi, hizmetçisi, yaşlısı var” diyerek Kur’an okumada kolaylık istediği, Cibrîl’in de, “Kur’an’ı yedi harf üzere okusunlar” diyerek yedi harfle okuma ruhsatını bildirdiği (Taberî, I, 35); bir başka olay üzerine konuyu anlatırken, “...Cibrîl yediye çıkıncaya kadar, ümmetimin buna gücü yetmez, diye tekrarladım. Sonunda, onu yedi harf üzere oku ... dedi” şeklinde bilgi verdiği (a.g.e., I, 38); başka vesilelerle de, “Kur’an yedi harf üzere indirilmiştir: ... غفور رحيم، عليم حليمgibi” (İbn Ebû Şeybe, II, vr. 61b). “Onu -yedi harften dilediğinizle- okuyunuz; bunda beis yoktur; ama rahmet âyetini azapla, azap âyetini de rahmetle bitirmemeye dikkat ediniz” (Taberî, I, 46). “Bunların hepsi, تعالve هلمmisallerinde olduğu gibi, azap âyeti rahmetle, rahmet âyeti azapla bitirilmedikçe geçerlidir, yeterlidir” (Müsned, V, 41; İbn Ebû Şeybe, II, vr. 61b) buyurduğu zikredilmiştir.

Ebû Ubeyd el-Herevî ve Ebû Amr ed-Dânî gibi âlimler yedi harf hakkındaki haberin mütevâtir olduğunu söylerler (Ebû Ubeyd, Feżâǿilü’l-Ķurǿân, vr. 76ª-b; Ganim Kaddûrî el-Hamed, s. 130). Goldziher, Ebû Ubeyd’in bu hadis hakkında, “şâzdır, müsned değildir” dediğini iddia ederse de (Goldziher, s. 54) bu yanlıştır. Çünkü Ebû Ubeyd’in “şâzdır, müsned değildir” dediği Kur’an’ın yedi harf üzere indiğini bildiren hadisler değil, yedi harfi helâl, haram, emir, nehiy... diye açıklayan rivayettir (Ġarîbü’l-ĥadîŝ, III, 160).

Bütün bu harflerin ve değişik okuyuşların Hz. Peygamber’den işitilmiş olması esas olup (Süyûtî, I, 136), sözü edilen ihtilâflar, nokta ve harekesi olmayan ve imlâ özellikleri bakımından farklı okuyuşlara elverişli bulunan o günkü Arap yazısından kaynaklanmış değildir. Kur’an okuyuşunda ihtilâfa düşen ve çeşitli rivayetlerde adları anılan sahâbîlerden her birinin, haklı olduğunu ispat etmek üzere bu şekilde okumayı Resûlullah’tan öğrendiğini ileri sürmesi, Hz. Peygamber’in de bunları dinledikten sonra her iki tarafın okuyuşu için “böyle nâzil oldu” demesi, bunu göstermektedir. Bu konuda aksi görüş ileri süren müsteşriklerin (Goldziher, s. 49 vd., EI² [Fr.], V, 409), sözü edilen ruhsatla ilgili rivayetlerden bazılarında yer alan “...azap âyeti rahmetle, rahmet âyeti azapla bitirilmedikçe değişik okuyuşların hepsinin geçerli olduğu” veya غفور رحيم yerine عليم حكيم okunmasında mahzur bulunmadığı şeklindeki ifadelere dayandıkları anlaşılmakta, buradan hareketle, gerek Kur’an lafızlarının gerekse âyetlerin tesbit ve tedvîninde şahsî tercihlerin rol oynadığı görüşü ile “el-kırâe bi’l-ma‘nâ” (Kur’an’ın kendi lafızları dışında ayrıca eş veya yakın anlamlı lafızlarla okunabileceği) sonucuna varmak istedikleri görülmektedir. Hz. Peygamber’in Kur’an okurken غفور رحيم yerine عليم حكيم demenin veya benzeri değişikliklerle okumanın önemli olmadığını, bunda mahzur bulunmadığını söylemesi tabiidir. Nitekim sehivden kaynaklanan bu gibi şeyler her gün pek çok kişi tarafından yapılmakta, mânayı bozacak nitelikte değilse bunda bir mahzur olmadığı, bu çeşit bir okuyuş namazda olmuşsa namazın iadesinin


gerekmediği üzerinde görüş birliği bulunmaktadır. O halde bugün de geçerli olan bu müsamahadan, Kur’an metni yazılırken de faydalanıldığı sonucunu çıkarmak mümkün değildir. İbnü’l-Cezerî de İbn Mes‘ûd’un “el-kırâe bi’l-ma‘nâ”yı câiz gördüğü yolundaki bir haberi reddetmiş, bunun bir iftira olduğunu söylemiştir (en-Neşr, I, 32). Bâkıllânî’nin konuya yaklaşımı daha farklıdır. Ona göre غفور رحيم yerine عليم حكيم okunabileceğine müsaade edilmesi ve mânayı bozmayacak değişik okuyuşlara müsamaha gösterilmesi İslâm’ın ilk yıllarında olmuş, daha sonra bu izin kaldırılmış, müslümanların Kur’an’da herhangi bir şeyi değiştirmeleri yasaklanmıştır (Nüketü’l-intiśâr li-naķli’l-Ķǿurân, s. 115-116).

Hadislerin muhtevası incelendiğinde, yedi harfle okumanın bir farz, bir aslî hüküm değil, ruhsat olduğu, Kur’an okuma ve öğrenmeyi kolaylaştırma ve yaygınlaştırma amacı güttüğü, rivayetlerin hiçbirinde Kur’an âyetlerinin imlâsından söz edilmediği ve ruhsatın sadece okuma ile ilgili olduğu, ayrıca bu harflerin mâna ve hüküm bakımından önemli bir değişikliğe yol açmadığı görülür. İbn Şihâb ez-Zührî’nin dediği gibi, “...Onlar aynı mânayı ifade edip helâl ve haramda bir değişikliğe yol açmaz” (Taberî, I, 14). Enes’in اِنّ ناشئة اّليْل هي اَشدّ وطئاَ واَقوم قيلا(el-Müzzemmil 73/6) âyetinde اَقومyerine اَصوب, İbn Mes‘ûd’un اِن كانت اِلاّ صيحةً واحدةً (Yâsîn 36/53) âyetinde صيحة yerine زقية , Übey b. Kâ‘b’ın كلّما اَضاء لهم مشوا فيه (el-Bakara 2/20) âyetinde مشوا فيه yerine سعوا فيه okumaları bunun örnekleri olarak zikredilebilir. Dikkati çeken bir başka husus da yedi harfle ilgili ruhsatın hicretten sonra Medine’de verilmiş olmasıdır. Müslümanların sayılarının ve çevrelerinin sınırlı olduğu Mekke devrinde buna ihtiyaç duyulmamış, hicretten sonra İslâmiyet Medine dışına da taşınca, değişik lehçeleri kullanan müslümanların Kur’ân-ı Kerîm’i aynı lehçe ve şive ile okumada zorluk çekmeleri söz konusu olmuştur. Çünkü, meselâ Hüzeyl kabilesi mensupları حتى حين yerine عتى حين, Esedîler تَعلمون yerine تِعلمون diyor, Temîmli hemzeyi belirtirken (tahkīk) Kureyşli belirtmiyordu. Bu değişik şive ve lehçeleri kullanan insanların alışık olmadıkları bir okuyuşa zorlanmaları uzun bir eğitime ihtiyaç göstereceğinden ve hatta bazıları için bu mümkün de olmadığından, herkesin kendi lehçesi ile Kur’an’ı okumasına izin verilmiş, bu şekilde Kur’an öğreniminin kısa zamanda yaygınlaşması amacı güdülmüştür.

Yedi Harfin Mânası Üzerindeki Görüşler. “Harf”in çeşitli mânalara gelmesi ve hadislerde yeterli açıklama bulunmaması sebebiyle, “yedi harf”i izah etmek üzere pek çok görüş ileri sürülmüşse de bunların çoğu gerçeğe yaklaşmaktan uzak, hatta bir kısmı kime ait olduğu bilinmeyen iddialardan ibarettir. Bu görüşlerden üzerinde durulmaya değer olan bazıları şöyledir: 1. “Yedi harf”ten maksat, yedi Arap lugatıdır. Ancak bu, her mâna için yedi ayrı kelime demek değildir. Bu lugatlar Kur’an’da dağınık halde bulunurlar. Bazı kelimeler Kureyş, bazıları Hüzeyl, bazıları Hevâzin ve diğer kabilelere ait lugatlarla nâzil olmuştur. Önce Ebû Ubeyd el-Kāsım b. Sellâm tarafından ileri sürüldüğü anlaşılan ve daha sonra diğer bazı âlimlerce de tercih edilen bu görüşe İbn Kuteybe karşı çıkmış, bunun Kur’an’ın Kureyş lugatı ile indiğini bildiren rivayetlere aykırı olduğunu söylemiştir (Ebû Şâme, s. 94; Süyûtî, I, 135). Kur’an’ın indirildiği ileri sürülen yedi Arap lugatının hangileri olduğu hususunda, başta Ebû Ubeyd olmak üzere bu görüşü benimseyen âlimler arasında görüş birliği bulunmaması ve Hz. Ömer’le Hişâm b. Hakîm’in aynı kabileden (Kureyş) oldukları halde Furkan sûresinin okunuşunda ihtilâfa düşmeleri, bu görüşün karşı çıkılan başka yanlarıdır. Ebû Ubeyd’in bu görüşü ile yedi harf konusunu aydınlatmaya imkân yok gibidir. Bu harflerle bugün de okunup okunmadığı, ashaptan bazılarına nisbet edilen ve mushaf yazısına uymayan okuyuşların nasıl açıklanacağı, bugün okunan meşhur kıraatlerin yedi harf ruhsatı ile ilişkilerinin ne olduğu gibi sorular cevapsız kalmaktadır. 2. İbn Kuteybe “yedi harf”ten maksadı, Kur’an’da dağınık olarak bulunan ve yedi grupta toplanan vecihler (okuyuşlar) olarak yorumlamış ve tezindeki “yedi” anlayışını şu misallerle açıklamıştır: a) Hattı aynı olduğu halde kelimenin i‘rab ve harekesinde görülen, mânayı değiştirmeyen ihtilâflar: هنّ اَطهرُ لكم - هنّ اَطهرَ لكم (Hûd 11/78). b) Hattı aynı olduğu halde kelimenin i‘rab, hareke ve mânasını değiştiren ihtilâflar: رَبَّنا بَاعِدْ بين اَسفارنا - رَبُّنا بَاعَدَ بين اَسفارنا (Sebe’ 34/19). c) Hat değişmediği halde kelimenin harflerinde meydana gelen ve mânayı değiştiren ihtilâflar:كيف ننشزها كيف ننشرها (el-Bakara 2/259). d) Hat değiştiği halde mânanın değişmediği ihtilâflar: صيحة واحدة - زقية واحدة (Yâsîn 36/29). e) Hat ve mânanın değiştiği ihtilâflar: وطلح منضود - وطلع منضود (el-Vâkıa 56/29). f) Takdim tehir suretiyle meydana gelen ihtilâflar: وجاءت سكرة الموت بالحق - وجاءت سكرة الحق بالموت(Kāf 50/19). g) Fazlalık veya eksiklik cinsinden olan ihtilâflar: وما عملته - وما عملت(Yâsîn 36/35). İbn Kuteybe’nin görüşü, kıraat ihtilâfları ile ilgili sınıflandırması üzerinde yapılan bazı değişiklikler bir yana bırakılırsa, Bâkıllânî, Mekkî b. Ebû Tâlib ve İbnü’l-Cezerî gibi âlimler tarafından da benimsenmiştir. İbn Kuteybe’nin bu sınıflandırmasında yer alan ihtilâflardan bir kısmı, Hz. Osman’ın Kureyş lugatını esas alarak yazdırdığı mushafların hattına uygun olduğundan bugüne kadar okunagelmiş, diğerleri ise kolaylık ruhsatı çerçevesinde ashap tarafından okunmuş, ancak mushaf hattına uymadığı için okunmaları ve mushaflarda yazılmaları Hz. Osman tarafından yasaklanmıştır. Yedi harfi metot olarak bu şekilde ele alan âlimlerin ihtilâf çeşitlerini tasnifte değişik sonuçlar ortaya koymuş olmaları tenkit edilmişse de prensip olarak yaklaşımları tutarlı ve konuya çeşitli yönleriyle açıklık getirecek nitelikte görünmektedir. 3. Yedi harften maksat, hepsi de “gel” demek olan أقبل، تعال، إليّ، قصدي، نحوي، قربى، هلّم örneğinde görüldüğü üzere, aynı mânaya gelen yedi ayrı lugattır (lafız, vecih); kelimelerin eş anlamlılarıyla okunmasıdır. Süfyân b. Uyeyne, İbn Vehb, İbn Cerîr et-Taberî ve Tahâvî gibi âlimler bu görüştedir. Taberî’ye göre bu yedi lugatın hangi kabilelere ait olduğu önemli değildir. Ruhsat gereği müslümanlar bunlardan kolaylarına gelen biriyle okumuşlar, hepsini öğrenmek ve korumakla emrolunmamışlardır. Hz. Osman, mushafı bir harf üzere yazdırmış, diğer harfler ümmetin icmaı ile terkedilmiştir. Taberî’nin bu görüşü, bazı kelimelerin müterâdiflerinin bulunmadığı, bazılarının ise yediden çok veya az olduğu ileri sürülerek tenkit edilmiş (Bâkıllânî, s. 119), ayrıca yedi harften herhangi bir şeyi ihmal veya terketmenin câiz olmayacağını ileri sürenler olmuştur (İbnü’l-Cezerî, I, 31). 4. Hadislerde geçen “yedi”den maksat sayı değil, genişlik ve çokluktur. Nitekim yetmiş ve yedi yüz sayıları da aynı maksatla kullanılır. Kadî İyâz’a ait olan ve çağımızın bazı ilim adamları tarafından da tercih edilen (Goldziher, s. 54; Abdüssabûr Şâhin, s. 43, İA, VI, 1008) bu görüş, hadislerdeki açık ifadelere aykırı olduğu ileri sürülerek İbnü’l-Cezerî ve Süyûtî gibi âlimler tarafından reddedilmiştir (en-Neşr, I, 26; el-İtķān, I, 131-132).


Bugünkü Mushaflarda Yedi Harfin Durumu. Kur’an’ın indirildiği “yedi harf” tabirindeki “yedi” ile ister gerçek sayı, ister genişlik ve çokluk kastedilmiş olsun, bu harflerin tamamının Hz. Osman tarafından çoğaltılan mushaf nüshalarında mevcut olup olmadığı ve dolayısıyla bugün okunan meşhur kıraatler arasında yer alıp almadığı konusu da âlimlerce tartışılmış, bu hususta üç ayrı görüş ortaya çıkmıştır: 1. Yedi harfle okumak, Kur’an’ın süratle öğrenilmesi ve değişik lehçelerle konuşan Araplar arasında kısa zamanda yaygınlaştırılması bakımından bir ruhsattı. Bu ruhsat sahâbîler tarafından kullanılmış, gaye gerçekleşmiştir. Kur’an’ı okuyup ezberleyenler ve yazanlar çoğalıp bir harf üzere okumaya alışkanlık yaygın hale gelince ruhsat kaldırılmıştır. Diğer altı harf neshedilmiş, bize ulaşmamıştır. Hz. Osman da mushaf nüshalarını, Cibrîl ile Hz. Peygamber arasında gerçekleşen son okuyuşu (arza-i ahîre) esas alarak ve Kureyş lehçesi üzere yazdırmış, buna aykırı okuyuşları yasaklamış, bu mushafların hattına uymayan Kur’an nüshalarının yakılmasını emretmiştir. 2. Yedi harf bir ruhsat değil, asıldır. Ümmetin onu belleyip korumaması, ondan herhangi bir şeyin terkedilebileceği görüşünde birleşmesi düşünülemez (İbnü’l-Cezerî, I, 31; Süyûtî, I, 141). 3. Yedi harften olup Hz. Osman’ın yazdırdığı mushafların hattının okunmalarına imkân verdiği vecihler (değişik okuyuşlar) günümüze kadar gelmiştir. Hz. Osman, yazdırdığı mushafların hattına aykırı olan okuyuşları yasaklayınca, kelimenin değişik yazılışından veya cümle içindeki takdim ve tehiri gibi sebeplerden kaynaklanan farklılıklarla ilgili okuyuşlar terkedilmiş, harekesiz ve noktasız olan mushaf hattının okunmalarına izin verdiği kıraatler -tevâtür yolu ile sabit olmaları şartıyla- yedi harfin kalan cüzü sayılmıştır. Konuya yedi harfle ilgili hadislerde yer alan bilgiler, kıraat ilmindeki örnekler ve Kur’an tarihi açısından genel bir bakış yapıldığında bu görüşlerden sonuncusunun doğruya daha çok yaklaştığını, yedi harfle kıraatler ilişkisini daha iyi ortaya koyduğunu söylemek mümkündür. Burada şu husus da belirtilmelidir ki yedi harf, yedi kıraat demek değildir. Yedi kıraat, Ebû Bekir b. Mücâhid’in, okuyuşlarına ait kaideleri Kitâbü’s-SebǾa adlı eserinde topladığı meşhur yedi imamın kıraatleridir (bk. KIRAAT).

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, V, 41; Buhârî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 3, 5; Müslim, “Müsâfirîn”, 270;Ebû Ubeyd, Feżâǿilü’l-Ķurǿân, Dârü’l-Kütübi’l-kavmiyye Ktp., Hadîsü Tal‘at, nr. 741, vr. 74b-78b; a.mlf., Ġarîbü’l-ĥadîs, Beyrut 1396/1976, III, 159-160; İbn Ebû Şeybe, el-Muśannef, TSMK, Medine, nr. 334, II, vr. 61b; İbn Kuteybe, Teǿvîlü müşkili’l-Ķurǿân (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Kahire 1373/1954, s. 29-32; Taberî, Tefsîr (Şâkir), I, 14, 21-67; Bâkıllânî, Nüketü’l-intiśâr li-naķli’l-Ķurǿân (nşr. Muhammed Zağlûl), İskenderiye 1971, s. 109-123; Mekkî b. Ebû Tâlib, el-İbâne (nşr. Abdülfettâh İsmâil Şiblî), Kahire, ts., s. 2-22; Ebû Amr ed-Dânî, CâmiǾu’l-beyân fi’l-ķırââti’s-SebǾ, Nuruosmaniye Ktp., nr. 62/1; Ebû Şâme, el-Mürşidü’l-vecîz (nşr. Tayyar Altıkulaç), Beyrut 1395/1975, s. 77-167; Zerkeşî, el-Burhân (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1376-77/1957-58, I, 211-227; İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, I, 23-34; İbn Hacer, el-Meŧâlibü’l-Ǿâliye (nşr. Habîbürrahman el-A‘zamî), Kuveyt 1393/1973, III, 285; Süyûtî, el-İtķān, I, 131-142; I. Goldziher, Meźâhibü’t-tefsîri’l-İslâmî (trc. Abdülhalîm Neccâr), Kahire 1374/1955, s. 49, 54; T. Nöldeke, Geschichte des Qorāns, Leipzig 1909, I, 49-50; Subhî es-Sâlih, Mebâĥiŝ fî Ǿulûmi’l-Ķurǿân, Kahire 1376/1957, s. 221-227; R. Blachère, Introduction au Coran, Paris 1959, s. 69, 124-131; Abdüssabûr Şâhin, Târîħu’l-Ķurǿân, Kahire 1966, s. 23-44; Gānim Kaddûrî el-Hamed, Resmü’l-muśĥaf, Bağdad 1402/1982, s. 129-152; F. Buhl, “Kur’an”, İA, VI, 1008; A. T. Welch, “al-Ķurǿān”, EI² (Fr.), V, 409.

Suat Yıldırım