el-MELİKÜ’l-EŞREF, Şa‘bân

(الملك الأشرف شعبان)

Ebü’l-Mefâhir (Ebü’l-Meâlî) el-Melikü’l-Eşref Zeynüddîn (Nâsırüddîn) Şa‘bân b. Hüseyn b. Muhammed b. Kalâvûn (ö. 777/1376)

Memlük sultanı (1363-1376).

754’te (1353) doğdu; Muhammed b. Kalavun’un torunudur. Amcazadesi Selâhaddin Muhammed’in aklî melekelerini yitirdiği gerekçesiyle sultanlıktan azledilmesinden sonra el-Melikü’l-Eşref Zeynüddin unvanıyla tahta çıkarıldı (15 Şâban 764 / 30 Mayıs 1363). Yaşının küçüklüğü dolayısıyla yönetim, saltanatının ilk üç yılında kendisini tahta çıkaran emîrlerden Yelboğa el-Ömerî ve Tayboğa et-Tavîl’in, arkasından iki yıl Atabeg Esendemir’in elinde kaldı.

el-Melikü’l-Eşref’in saltanatının üçüncü yılında Kıbrıs Kralı I. Pierre (Peter), papa ve Fransa Kralı II. Jean ile görüşüp desteklerini sağladıktan ve İngiltere ile Almanya’nın gerçekleştireceği sefer için taahhütlerini aldıktan sonra Kıbrıs, Venedik, Ceneviz ve Rodos gemilerinden oluşan bir Haçlı donanmasıyla İskenderiye’ye çıkarma yaptı; valinin hac maksadıyla Hicaz’da bulunmasından dolayı hazırlıksız yakaladığı şehri halkın kahramanca savunmasına rağmen işgal etti (22 Muharrem 767 / 9 Ekim 1365). Haçlı askerleri görülmemiş bir vahşetle sürdürdükleri üç günlük katliam, tahrip ve yağmanın ardından 5000 civarında esiri ve topladıkları kıymetli eşyayı gemilere yükleyip götürdüler. İşgal haberi Kahire’ye ulaşınca el-Melikü’l-Eşref ve Yelboğa el-Ömerî ordunun başında İskenderiye’ye geldilerse de Haçlılar’ı bulamadılar. Gerekli tamirat yaptırıldı, surlar tahkim ettirildi ve önceden valilik olan şehir nâiblik haline getirildi. Ayrıca Kıbrıs’ın fethi için güçlü bir donanma hazırlanması kararlaştırıldı. Yelboğa tarafından yürütülen bu faaliyet yaklaşık sekiz ayda tamamlandıysa da onunla sultan arasında beliren anlaşmazlık yüzünden sefere çıkılamadı. Makrîzî, bu sırada Osmanlı padişahının bir elçi göndererek yapılacak Kıbrıs seferi için yardımda bulunmayı taahhüt ettiğini söyler (es-Sülûk, III/1, s. 121). Gırnata Nasrî sultanı da bir mektupla İskenderiye halkının acısını paylaştığını bildirmişti.

Yelboğa, otoriteyi bütünüyle eline alabilmek için rakibi Tayboğa’yı Dımaşk nâibliğine tayin ettirmiş, buna uymayınca da onu ve bazı yakınlarını tutuklatmıştı. Ancak Yelboğa tek başına kalınca sertliği, kabalığı ve önemli makamlara kendi adamlarını getirmesi yüzünden kısa sürede epeyce düşman kazandı. Neticede çocuk yaşında olmasına rağmen onun nüfuzundan kurtulmak isteyen sultanın da gizlice desteklediği bazı muhalifleri bir suikast planı hazırladılar. Bunu öğrenen Yelboğa, Kal‘atülcebel’e giderek hapiste tutulan sultanın kardeşi Onuk’u tahta çıkardı. Ancak üzerine gelen el-Melikü’l-Eşref’in emîrleri karşısında tutunamayıp kaçmak zorunda kaldı ve bir süre sonra öldürüldü (Rebîülevvel 767 / Aralık 1366). O sırada on üç yaşında olan sultan bu defa tahtta kalmasını sağlayan emîrlerin lideri Esendemir en-Nâsırî’nin nüfuzu altına girdi. Fakat yaklaşık iki yıl sonra Yelboğaviyye memlüklerinin çıkardıkları bir isyanı bastıran Esendemir’i isyancılarla iş birliği yaptığı dedikodusundan yararlanarak tutuklattı ve bu tarihten itibaren yönetimi kendi eline aldı. Esendemir’in yerine getirilen Emîr Aktemir es-Sahâbî sultanın ölümüne kadar bu görevde kaldı. Emîr Akdemir’in yaptığı sefer neticesinde Nûbeliler Mısır’ın hâkimiyetini tanıdılarsa da ardından onun esirlere kötü muamelesi yüzünden başkaldırıp Asvan’a saldırdılar ve burayı tahrip ettiler.

769 (1367-68) yılı içinde Ayas’a bir çıkartma yapan Haçlı donanması Memlük ordusunun yaklaştığını duyunca geri çekildi. Fakat kısa bir süre sonra Kıbrıs Kralı I. Pierre kumandasındaki daha büyük bir Haçlı donanması Trablusşam’a çıkartma yaptı ve şehre giren birlikler büyük bir katliam gerçekleştirdiler. 1369’da tahta çıkan II. Pierre döneminde Kıbrıs’la ilişkiler düzeldi ve kralın teklifiyle barış antlaşması imzalanıp esirler karşılıklı olarak serbest bırakıldı. Ancak ülkede sağlanan istikrar sultanın üvey babası Olcay el-Yûsufî’nin isyanıyla bozuldu (Muharrem 775 / Temmuz 1373), isyan bastırıldıktan sonra Olcay’la birlikte bazı emîrler öldürüldü. 776’da (1374) Kilikya Ermeni Krallığı üzerine gönderilen ordu başşehir Sîs’i zaptederek bu devleti ortadan kaldırdı ve Memlük sınırlarını Anadolu’ya taşıdı. Aynı yıl içinde Dımaşk’a bağlı bir vilâyet olan Kudüs müstakil bir nâiblik haline getirildi.

el-Melikü’l-Eşref 777’de (1376) hacca niyetlendi ve yokluğunda tahta çıkarılmasından korktuğu kardeşleriyle amcasının oğullarını Kerek zindanlarına gönderdikten sonra Mısır’daki Abbâsî Halifesi I. Mütevekkil-Alellah ile birlikte büyük bir alayla Kahire’den ayrıldı. İhtilâf çıkarmalarından korktuğu emîrleri yanına almış, güvendiklerini geride bırakmıştı. Ancak Akabe körfezi civarına gelindiğinde beraberindeki emîrlerden bazıları para ve erzak isteğiyle karışıklık çıkardılar ve el-Melikü’l-Eşref’i ölümle tehdit ettiler. Bu durum karşısında sultan, birkaç yakın adamıyla birlikte bir gece gizlice Kahire’ye dönmekten başka çare bulamadı. Fakat orada daha büyük bir tehlikeyle karşılaştı. Çünkü kendisi daha Kahire’den ayrılmadan Akabe’de isyan edenlerle anlaşmış olan Emîr Karatay ve arkadaşları, belirledikleri gün gelince onun öldüğü söylentisini yayarak yerine Kal‘atülcebel’de oğlu Ali’yi tahta çıkarmışlardı. el-Melikü’l-Eşref Kahire’de bir süre saklandıysa da nihayet yakalanıp öldürüldü


(4 Zilkade 777 / 26 Mart 1376) ve bir kuyuya atılan cesedi önce Seyyide Nefîse semtinde bir yere, daha sonra da annesinin türbesine defnedildi.

769 (1367-68) yılından itibaren yönetimi eline alan el-Melikü’l-Eşref II. Şa‘bân aşırı mal toplama hırsı olmakla beraber cömert, âdil, cesur, heybetli, yumuşak huylu, tebaasına düşkün ve güzel ahlâkıyla tanınmış bir hükümdardı. Âlimleri ve hayır sahiplerini sever, dinî kurallara harfiyen uyardı. Ehl-i beyt mensuplarına gösterdiği itibar ve bazı vergileri kaldırması dolayısıyla halkın gönlünü kazanmıştı. İmar işlerine önem vermiş, Kahire ve Haremeyn’de çeşitli eserler yaptırıp bunlar için pek çok vakıf tahsis etmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Kesîr, el-Bidâye, XIV, 302-314; İbn Habîb el-Halebî, Teźkiretü’n-nebîh fî eyyâmi’l-Manśûr ve benîh (nşr. Muhammed Muhammed Emîn), Kahire 1976, I, 260-337; İbn Dokmak, el-Cevherü’ŝ-ŝemîn (nşr. M. Kemâleddin İzzeddin Ali), Beyrut 1405/1985, II, 220-242; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ, III, 467; IV, 24, 229; VIII, 107-115; Makrîzî, es-Sülûk (Ziyâde), III/1, s. 83-283; a.mlf., el-Ħıŧaŧ, II, 240; İbn Hacer el-Askalânî, ed-Dürerü’l-kâmine (nşr. M. Abdülhamîd Han), Haydarâbâd 1972, II, 342-344; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, Kahire 1956, XI, 24-148; İbn İyâs, BedâǿiǾu’z-zühûr, I/2, s. 3-188; Cebertî, ǾAcâǿibü’l-âŝâr, I, 34-36; H. Luke, “The Kingdom of Cyprus 1291-1369”, A History of the Crusades (ed. H. W. Hazard - K. M. Setton), London 1975, III, 355-361; İsmail Yiğit, Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi: Memlûkler, İstanbul 1991, VII, 91-92; Râşid el-Kahtânî, Evķāfü’s-Sulŧâni’l-Eşref ŞaǾbân Ǿale’l-Ĥaremeyn, Riyad 1414/1994; Hayât Nâsır el-Haccî, “el-Aĥvâlü’d-dâħiliyye fî salŧanati’l-Eşref ŞaǾbân b. Ĥüseyin”, ǾÂlemü’l-fikr, XIV/3, Küveyt 1983, s. 161-222; M. Sobernheim, “Şâban”, İA, XI, 264-265; P. M. Holt, “ЅћaǾbān”, EI² (İng.), IX, 155; Işın Demirkent, “Haçlılar”, DİA, XIV, 543.

İsmail Yiğit