el-VECÎZ

(الوجيز)

Gazzâlî’nin (ö. 505/1111) Şâfiî fıkhına dair eseri.

Nevevî’ye kadar gelen klasik dönemde Müzenî’nin el-Muħtaśar’ı, Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin et-Tenbîh ve el-Müheźźeb’i ile Gazzâlî’nin el-Vasîŧ ve el-Vecîz’i Şâfiî mezhebinin beş temel eserini teşkil eder. Aynı dönemde kaleme alınan diğer metinlerden daha çok ilgi gören bu eserler, Şâfiî fıkıh eğitimi yapılan her yerde ve telif faaliyetlerinde tartışmasız bir otoriteye sahip olmuş, dolayısıyla mezhep mensuplarının fıkıh anlayışını derinden etkilemiştir. Beş temel kaynağın ilk halkasını teşkil eden Müzenî’nin (ö. 264/878) el-Muħtaśar’ı mezhebin temel eseri olan el-Üm’den süzülerek yazılmış, bu metin sonraki dönemlerde bütün telif faaliyetlerine tesir etmiştir. V. (XI.) yüzyılda Mâverdî, mezhebin Irak çizgisi (tarik) ışığında Müzenî’nin kitabına el-Ĥâvi’l-kebîr adıyla bir şerh yazarken İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî el-Muħtaśar’ı şerhettiği çalışmasına ağırlıklı biçimde Horasan çevresinin fıkıh birikimini yansıtmıştır. Onun Nihâyetü’l-maŧlab fî dirâyeti’l-meźheb adını verdiği bu eseri öğrencisi Gazzâlî kademeli bir ihtisar işlemine tâbi tutarak el-Basîŧ, el-Vasîŧ ve el-Vecîz’i meydana getirmiştir. Gazzâlî el-Basîŧ’i Bağdat’a gelmeden önceki dönemde yazmış, bu aşamada mezhep fıkhını yetkin bir eserden öğrenme geleneği hâkim olduğu için yürütülen faaliyet mezhep birikimini ihtisar işlemiyle sınırlı kalmıştır. Bununla gözetilen amaç belli ölçüde gerçekleştikten sonra bu malzemeyi daha işlevsel duruma getirme düşüncesi gündeme gelmiştir.

Bu sırada Irak’a gelen Gazzâlî mezhebin bu bölgedeki birikimini de dikkate alma ihtiyacı duymuş ve el-Vasîŧ’i bu anlayışla telif etmiştir. Dolayısıyla el-Vasîŧ, sadece bir önceki ihtisarın yeni bir kısaltmasından ibaret değil aynı zamanda Şîrâzî çizgisinin fıkıh birikimiyle zenginleştirilmiş biçimidir. el-Basîŧ’e göre nisbeten daha kısa, fakat daha zengin bir içeriğe sahip olan el-Vasîŧ’in, dönemin eğitim kurumlarında ve mezhep çevrelerinde ezberleme ve öğretim amaçlarına yeterince elverişli sayılmadığını düşünen Gazzâlî, bu defa onu olabildiğince özlü duruma getirmeye karar verip el-Vecîz’i kaleme almıştır. el-Vasîŧ’in zengin muhtevasından tâviz verilmeden meydana getirilen ve mantık alanındaki birikimle de desteklenen bu metin mevcut muhtasarlar içinde en itibarlı eser konumuna yükselmiştir. Horasan ve Irak çizgilerinden beslenen içeriğiyle, duru ifadeleri ve sağlam sistematiğiyle el-Vecîz, Müzenî ile Şîrâzî’nin eserlerini gölgede bırakmış, Gazzâlî sonrası dönemde mezhep çevrelerinin telif faaliyetlerinde merkezî bir yer edinmiştir. Nevevî’nin Minhâcü’ŧ-ŧâlibîn’i revaç buluncaya kadar el-Vecîz tartışmasız otorite metin olma niteliğini sürdürmüştür. Tahkik döneminin “Şeyhân” diye anılan iki siması Abdülkerîm er-Râfiî ve Nevevî telif faaliyetlerinde el-Vecîz’i temel referans kabul


etmiş ve bir anlamda Şâfiî mezhebi Gazzâlî sonrası dönemde el-Vecîz üzerinden gelişmesini sürdürmüştür. Mezhebin telif tarihinde bu metin, öncesi ve sonrası arasında ana bağlantı noktasını teşkil ettiği gibi sonraki dönemlerin ana eksenini de belirlemiştir. Şöyle ki, Râfiî evvelâ el-Vecîz üzerine mezhep çevrelerinde en itibarlı şerh kabul edilen Fetĥu’l-Ǿazîz’i, ardından bunu ihtisar ederek el-Muĥarrer’i yazmıştır. Nevevî de Fetĥu’l-Ǿazîz’i ihtisar edip Ravżatü’ŧ-ŧâlibîn’i ve el-Muĥarrer’i ihtisar edip Minhâcü’ŧ-ŧâlibîn’i oluşturmuştur. el-Vecîz’in dolaylı bir ürünü olan Minhâcü’ŧ-ŧâlibîn artık yeni dönemin en yetkin metni haline gelmiş, mezhebin sonraki literatürü bu ana damardan beslenerek gelişmiştir.

İmam Şâfiî’nin zâhir mezhebini zayıf (uzak) vecihlere temas etmeden aktaran el-Vecîz kısa hacmine rağmen karşılaştırmalı bir fıkıh metni özelliğine sahiptir. Mezhep içinden Müzenî’nin, dışarıdan İmam Mâlik ve Ebû Hanîfe’nin görüşlerine, bazan diğer vecihlere de yer verilen eserde her kişi için birer rumuz kullanılmıştır. Mâlik “mim”, Ebû Hanîfe “hâ”, Müzenî “zây” ile belirtilmiş, Şâfiî ulemâsının ileri gelenleri tarafından tahriç edilen uzak vecihler için de “vav” harfi kullanılmıştır. Rumuz kullanılmasının temel sebebi metnin mümkün olduğunca kısa tutulup meselenin özünü verme düşüncesidir. İlgili meselede muhalefeti bulunan âlimleri rumuzla gösterme yöntemi Gazzâlî’den sonra da takip edilmiştir. Nitekim Hanefî fakihi Mevsılî’nin el-Muħtâr’ında da aynı yöntem görülmektedir.

el-Vecîz’in girişinde küçük hacmine, akıcı üslûbuna, eşsiz tertibine, güzel örgüsüne ve duru metnine dikkat çekilmiş, muhteva yönünden de eserin mezhep kavâid ve fürûunu pek çok hacimli eser düzeyinde içerdiğine vurgu yapılmıştır. Meseleler delillere temas edilmeden ele alınmış, görüş farklılıklarına yer verilmiş, mezhep içinden ve dışından aktarılan bu görüşler arasında tercihler yapılmıştır. Eserin önemi bağlamında fıkıh öğrencilerine yönelik açıklamada, rumuzlar ve meselelerin tertibinde gözetilen incelikler eşliğinde metni kavrayan kişinin hacimli eserlere ihtiyacı kalmayacağı ve bu yapısıyla eserin içerik yönünden kesinlikle uzun metinlerin gerisinde kalmadığı belirtilmiştir. Müzenî’nin el-Muħtaśar’ına paralel biçimde düzenlenen konular eser içinde kitap, bab, fasıl, kısım, fer‘ şeklinde ana başlıklarla alt başlıklar taşır. Aynı durum ana metin olan el-Vasîŧ için de geçerlidir. el-Vecîz’in tertibi pek çok kimsenin takdirini kazanmış, Mâlikî fakihlerinden İbn Şâs, Ǿİķdü’l-cevâhiri’ŝ-ŝemîne fî meźhebî Ǿâlimi’l-Medîne adlı eserinde bu sistemi esas almıştır.

Şâfiî fıkhında daha sonraki dönem telif faaliyeti için bir yapı taşı özelliği taşıyan el-Vecîz üzerine şerh, hâşiye, ta‘lik, ihtisar türünden birçok çalışma yapılmıştır. Râfiî’ye (ö. 623/1226) gelinceye kadar bu konuda yazılan eserler onun çalışmaları kadar önem kazanmamıştır. Bunlar arasında Muhammed b. Abdülkerîm el-Vezzân er-Râzî, Fahreddin er-Râzî, İmâdüddin İbn Yûnus (İbn Menaa) el-Mevsılî, Muhammed b. İbrâhim el-Câcermî, Sâinüddin Abdülazîz b. Abdülkerîm el-Cîlî ve Muhammed b. Ali el-Mevsılî’nin şerhleriyle Ebü’l-Fütûh Es‘ad b. Mahmûd b. Halef el-İclî’nin et-TaǾlîķ Ǿale’l-Vasîŧ ve’l-Vecîz’i ve Emînüddin Muzaffer b. İsmâil er-Vârânî et-Tebrîzî’nin Muħtaśarü’l-Vecîz’i anılabilir.

Râfiî, önce el-Vecîz’i Fetĥu’l-Ǿazîz fî şerĥi’l-Vecîz (el-ǾAzîz şerĥu’l-Vecîz, eş-Şerĥu’l-kebîr) adıyla şerhetmiş, daha sonra bunu ihtisar suretiyle el-Muĥarrer’i yazmıştır. Râfiî fıkıh öğrencilerinin en çok Gazzâlî’nin bu eserine rağbet ettiğini, hacmi küçük, nazmı güzel, meziyeti bol olan bu eserin zor ve girift ifadelerinin özel bir ilgiyi gerektirdiğini, bunun da ancak geniş kaynaklara müracaatla ya da bir şerh yapılarak aşılabileceğini düşünerek Fetĥu’l-Ǿazîz’i kaleme aldığını belirtir. Râfiî, el-Vecîz’in en meşhur şerhi sayılan bu eserini hazırlarken hepsi Gazzâlî’nin çağdaşı olan âlimlerden Cüveynî’nin Nihâyetü’l-maŧlab, Abdurrahman b. Me’mûn el-Mütevellî’nin et-Tetimme, Ferrâ el-Begavî’nin et-Tehźîb, Ebû Nasr İbnü’s-Sabbâğ’ın eş-Şâmil, Ebü’l-Kāsım İbn Kec ed-Dîneverî’nin et-Tecrîd, Ebü’l-Ferec Abdurrahman b. Ahmed ez-Zâz es-Serahsî’nin el-Emâlî adlı eserlerinden yararlanmış, böylece bir anlamda el-Vecîz’i dayandığı fıkhî zemin çerçevesinde şerh yoluna gitmiştir. Râfiî ayrıca, eser üzerine eş-Şerĥu’ś-śaġīr adlı bir şerh ile et-Teźnîb adlı bir ciltlik ta‘lik kaleme almıştır (nşr. Târık Seyyid - Ahmed el-Mezîdî, el-Vecîz ile birlikte, Beyrut 2004). Nevevî’nin Fetĥu’l-Ǿazîz’i ihtisar ederek yazdığı Ravżatü’ŧ-ŧâlibîn ve el-Muĥarrer’i ihtisar ederek meydana getirdiği Minhâcü’ŧ-ŧâlibîn adlı eserleriyle bunların üzerine yapılan yüzlerce şerh, hâşiye ve ta‘lik çalışması da dolaylı biçimde el-Vecîz’le ilişkilidir.

el-Vecîz hakkında daha sonra yapılan belli başlı çalışmalar da şunlardır: İmâdüddin İbrâhim b. Abdülvehhâb ez-Zencânî, et-TaǾlîķ Ǿale’l-Vecîz (iki cilt); Ömer Kemâleddin el-Mâzenderânî, Kitâbü’t-Tencîz şerĥu’l-Vecîz; Ebü’l-Fazl Necîbüddin Muhammed b. Ali el-Hılâtî, ĶavâǾidü’ş-şerǾ ve đavâbitü’l-aśl ve’l-ferǾ Ǿale’l-Vecîz (on cilt); Sirâceddin er-Urmevî, Şerĥu’l-Vecîz; Tâceddin el-Firkâh, et-TaǾlîķa Ǿale’l-Vecîz; Nûreddin İbrâhim b. Hibetullah el-Himyerî, Muħtaśarü’l-Vecîz; Bedreddin ez-Zerkeşî, Şerĥu’l-Vecîz; Ahmed b. Ebû Bekir en-Nâşirî, Şerĥu’l-Vecîz; Ömer b. Muhammed el-Fetâ, el-İbrîz fî taśĥîĥi’l-Vecîz; Tâceddin İbn Yûnus el-Mevsılî, et-TaǾcîz fi’ħtiśâri’l-Vecîz (nşr. Abdullah b. Fehd eş-Şerîf, Kahire 1412/1991; bunun üzerine de birçok şerh yazılmış olup müellifin yazmaya başladığı et-Taŧrîz fî şerĥi’t-TaǾcîz ise tamamlanamamıştır); Abdülazîz b. Ahmed ed-Dîrînî, Nažmü’l-Vecîz (el-Vecîz üzerine yapılan çalışmalar ve bir kısmının yazma nüshaları için ayrıca bk. Keşfü’ž-žunûn, II, 2002-2004; Abdurrahman Bedevî, s. 25-29; Abdullah Muhammed el-Habeşî, CâmiǾu’ş-şürûĥ, III, 2116-2122). el-Vecîz önce Kahire’de basılmış (1318), daha sonra Hâlid el-Attâr (Beyrut 1414/1994), Târık es-Seyyid ve Ahmed el-Mezîdî (Râfiî’nin et-Teźnîb’i ile birlikte, Beyrut 2004), Ali Muhammed Muavvaz ve Âdil Ahmed Abdülmevcûd (I-II, Beyrut 1418/1997) tarafından müstakil olarak, ayrıca Râfiî’nin şerhi içinde neşredilmiştir (el-ǾAzîz şerĥu’l-Vecîz, I-XIII, Beyrut 1417/1997).

BİBLİYOGRAFYA:

Abdülkerîm b. Muhammed er-Râfiî, el-Muĥarrer (nşr. M. Hasan İsmâil), Beyrut 2005, s. 7; a.mlf., el-ǾAzîz şerĥu’l-Vecîz (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd - Ali M. Muavvaz), Beyrut 1417/ 1997, I, 3-5; ayrıca bk. neşredenlerin girişi, el-Muķaddime, s. 420-423; İbn Hallikân, Vefeyât, I, 209; III, 61, 303; IV, 216-219, 249, 253, 255; Sübkî, Ŧabaķāt, VI, 191-389; İbn Kādî Şühbe, Ŧabaķātü’l-fuķahâǿi’ş-ŞâfiǾiyye (nşr. Ali M. Ömer), Kahire, ts. (Mektebetü’s-sekāfeti’d-dîniyye), I, 278-280, 341; II, 38-39, 353-354, 383, 387, 393-396, 401, 406, 457-458, 471, 493-495, 498-500; Keşfü’ž-žunûn, II, 2002-2004; Brockelmann, GAL, I, 543-544; Suppl., I, 753-754; Abdurrahman Bedevî, Müǿellefâtü’l-Ġazzâlî, Küveyt 1977, s. 17-29; Abdullah Muhammed el-Habeşî, Meśâdirü’l-fikri’l-İslâmî fi’l-Yemen, Beyrut 1408/1988, s. 205-224; a.mlf., CâmiǾu’ş-şürûĥ ve’l-ĥavâşî, Ebûzabî 1425/2004, III, 2116-2122; Yahyâ Hüseyin Müsâvî el-Mübârekî, Taĥķīķ ve dirâsetü’l-ķısmi’t-tâsiǾ min kitâbi Fetĥi’l-Ǿazîz fî şerĥi’l-Vecîz (doktora tezi, 1419), Câmiatü Ümmi’l-kurâ, I, 24-27, 41-50.

Bilal Aybakan