ENBÂR

الأنبار

Irak’ta Fırat’ın sol sahilinde harabeleri bulunan tarihî bir şehir.

Bugünkü Remâdî dolaylarında ve Felluce’nin 5 km. kuzeybatısında tarıma elverişli topraklar üzerinde kurulmuş olan Enbâr, Fırat’la Dicle arasındaki Saklâviye Kanalı’na yakın bir yerdedir. Arap coğrafyacıları Bağdat ile Enbâr arasındaki posta yolu mesafesini 12 fersah (Yâkūt’a göre 10), A. Musil ise 62 km. olarak vermektedir (The Middle Euphrates, s. 248). Tarihi boyunca Fırat üzerinde önemli bir geçiş noktasını kontrol altında tuttuğu anlaşılan şehir Sâsânîler’den önce kurulmuştur. Bazı araştırmacılar Enbâr ile Meskîn’i aynı yer kabul ediyorlarsa da (Maricq-Honigmann, s. 116-117) Arap yazarları bu iki şehrin farklı olduğunu belirtmektedir.

Sulama sisteminin başında yer alması ve Roma İmparatorluğu’na karşı başşehir Ktesifon’un (Ortaçağ’da Medâin’î teşkil eden yedi şehirden biri, Tusbun) batı kapısı sayılabilecek bir noktada bulunması sebebiyle Enbâr’ın sahip olduğu stratejik önemi kavrayan Sâsânî Hükümdarı I. Şâpûr burayı yeniden inşa ederek çift surlu bir kale haline getirmiş ve 244’te Roma İmparatoru III. Gordianus’a karşı kazandığı ve Gordianus’un hayatını kaybettiği büyük zaferin anısına buraya Pîrûz Şâpûr (Muzaffer Şâpûr) adını vermiştir. Bazı kaynaklar bu hükümdarın II. Şâpûr olduğunu yazıyorsa da doğru değildir (Yâkūt, I, 257; Müstevfî, s. 37). Araplar Fîrûz Şâpûr adını, Estânü’l-a‘lâ’ya (Ustânü’l-âlî “yukarı eyalet”) bağlı bulunan bir kaza ile onu çevreleyen bölge için kullanmışlardır. Farsça’da “tahıl ambarı, ardiye” anlamına gelen Enbâr adının kaledeki depolardan kaynaklanarak VI. yüzyılda ortaya çıktığı bilinmektedir.

Enbâr, 363 yılında İmparator Julianus’un Sâsânîler’e karşı düzenlediği ve savaşırken öldüğü İran seferi sırasında tamamen yıkılmışsa da Romalılar’ın çekilmesinden sonra yeniden imar edilmiş ve kısa sürede bölgenin yine en büyük ve en önemli müstahkem yerleşim mevkii olma özelliğine kavuşmuştur. Bir Ya‘kūbî ve bir Nestûrî rahibin bulunduğu Enbâr, 588 yılından itibaren buraya sığınan yahudilerin önemli bir merkezi haline gelmiştir. İslâm fethinden önce sakinleri arasında Arap unsurlar da bulunmakla birlikte garnizon İranlılar’dan oluşuyordu.

Enbâr’a ilk defa Müsennâ b. Hârise gönderilmişse de şehrin kesin olarak fethi, Hâlid b. Velîd kumandasında bulunan İslâm ordusunun 12 (634) yılındaki kuşatmasından sonra gerçekleştirilmiştir. Hâlid b. Velîd Sâsânî garnizonunu dışarı çıkarmış ve şehir halkı ile bir anlaşma yaparak onları yıllık haraca bağlamıştı. Ardından şehre ilk müslüman emîr olarak da Zibrikān b. Bedr et-Temîmî tayin edildi. Hz. Ömer Irak’ta bir daimî garnizon (dârü’l-hicre) kurulmasını istediğinde Sa‘d b. Ebû Vakkās ilk önce Enbâr’ı düşünmüş, fakat humma ve sinekler sebebiyle fikrini değiştirmiştir. Irak’taki üçüncü camiyi Sa‘d b. Ebû Vakkās burada yaptırmış, sineklerin ürediği yakındaki kanalı da ilk defa Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî temizletmiştir.

İlk Abbâsî halifesi Ebü’l-Abbas es-Seffâh 134’te (752) hilâfet merkezini Enbâr’a taşımış ve şehri yeniden imar ederek ölümünde de buraya defnedilmiştir. Bağdat’ın kuruluşundan önce Halife Ebû Ca‘fer el-Mansûr’un oturduğu Enbâr’a iki defa da Hârûnürreşîd uğramıştır. Toplanan vergilerden IX. yüzyılın ilk yarısında hâlâ zengin bir şehir olduğu anlaşılan Enbâr, Abbâsîler’in zayıflamaya başlaması üzerine 269 (882-83) ve 286 (899) yıllarında iki defa Bedevî saldırısına uğradı. 315’te (927) Karmatîler’den Ebû Tâhir el-Cennâbî’nin eline geçen ve tahrip edilen şehir, henüz imarına çalışılırken dört yıl sonra tekrar Bedevîler’in saldırısına uğradı. İstahrî, Enbâr’ı mütevazi fakat kalabalık bir şehir olarak tanıtır ve Ebü’l-Abbas döneminden katma bazı yapı kalıntılarının mevcut olduğunu belirtir (Mesâlik, s. 73). İbn Havkal şehrin giderek gerilediğini (Śûretü’l-arż, s. 227), Makdisî de nüfusunun az olduğunu (Aĥsenü’t-teķāsîm, s. 123) yazmaktadır.

Halkı genelde tarımla uğraşan Enbâr, Suriye’ye giden başlıca kara ve su yollarının üzerinde bulunduğundan ticarî faaliyetlere de sahne oluyor ve burada ayrıca kayık da yapılıyordu. İbnü’s-Sâî’nin (ö. 674/1276) anlattığına göre şehir mahallelere ayrılmıştı ve her mahallede sorumlu bir yönetici (şeyh) bulunuyordu. 1262’de Moğollar’ın eline geçerek yağmalanan ve ahalisinin çoğu öldürülen Enbâr’ın Moğol yönetiminde ve daha sonra XIV. yüzyılın ilk yarısına kadar idarî bir merkez olarak kaldığı bilinmektedir. Moğol döneminde Atâ Melik Cüveynî Enbâr yakınından Necef’e bir kanal kazdırmıştır.

Enbâr gittikçe önemini kaybetmiş ve halkı çeşitli sebeplerle şehri terkedince zamanla harabeye dönüşmüştür. Bugün aynı adı taşıyan ilin sınırları içerisinde geniş bir harabe yığını halindedir.

Enbâr’da yetişmiş çok sayıda meşhur sima vardır; bunlardan bazıları şunlardır: Abdurrahman b. Muhammed b. Ebü’l-Vefâ, Ebü’l-Fazl İbrâhim b. Abdülkerîm, Ahmed b. İshak b. Behlûl, Ahmed b. İsrâil, Ahmed b. Ali b. Kudâme, Dâvûd b. Heysem, Ali b. Heysem, Muhammed b. Abdülkerîm, Muhammed b. Kāsım, Yahyâ b. Îsâ (Ali b. Hüseyin el-Hâşimî, s. 125-207).

BİBLİYOGRAFYA:

Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 351-352, 392-393; Taberî, Târîh (Ebü’l-Fazl), I, 611-613; III, 373-376, 473-476; VII, 470-472; İbn Havkal, Sûretü’l-arz, s. 277; İstahrî, Mesâlik (de Goeje), s. 72, 73, 77; Makdisî, Ahsenü’t-tekâsîm, s. 123; Yâkut, MuǾcemü’l-büldân, I, 257; Müstevfî, Nüzhetü’l-kulûb (Strange), s. 37; A. Musil, The Middle Euphrates, New York 1927, s. 248, 268, 295, 308-309; A. Maricq - E. Honigmann, Recherches sur les Res Gestae divi Saporis, Brussles 1953, s. 116-117; G. Le Strange, The Lands of Eastern Caliphate, Cambridge 1966, s. 25, 31-32, 65; Ali b. Hüseyin el-Hâşimî, Târîhu’l-Enbâr, Beyrut 1971; M. G. Morony, Iraq After the Muslim Conquest, Princeton 1984, bk. İndeks; a.mlf., “Anbâr”, EIr., II, 5; M. Streck, “Enbâr”, İA, IV, 264-265; a.mlf. - A. A. Duri, “al-Anbâr”, EI² (İng.), I, 484-485; Mary Boyce, “Anbar”, EBr., I, 880.

Abdülazîz ed-Dûrî