ENBÂRÎ, KEMÂLEDDİN

كمال الدين الأنباريّ

Ebü’l-Berekât Kemâlüddîn Abdurrahmân b. Muhammed b. Ubeydillâh el-Enbârî (ö. 577/1181)

Arap dili ve edebiyatı, fıkıh ve kelâm âlimi.

Rebîülâhir 513’te (Temmuz 1119) Enbâr’da doğdu. İbnü’l-Enbârî diye de anılmaktadır. İlk öğrenimini Enbâr’da Halîfe b. Mahfûz b. Ali el-Müeddib’den gördü. Daha sonra babasından ve dayısı Ebü’l-Feth b. Hatîb el-Enbârî’den ders aldı. Genç yaşta ailesiyle birlikte Bağdat’a giderek buradaki Nizamiye Medresesi’ne girdi. Ebû Mansûr Saîd b. Rezzâz’dan Şâfiî fıkhı, İbnü’ş-Şecerî’den nahiv, Ebû Mansûr el-Cevâlîkī’den lugat ve edebiyat Sıbtu’l-Hayyât diye bilinen Ebû Muhammed Abdullah b. Ali el-Mukrî’den Kur’an ilimlerini ve Ebû Saîd es-Sîrâfî’nin Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ına yazdığı şerhi okudu. Bunlardan başka devrinin ileri gelen âlimlerinden fıkıh ve hadis tahsil etti. Daha sonra Bağdat’taki Nizâmiye Medresesi’ne müderris tayin edildi. Aralarında İbnü’d-Dehhân, Abdüllatîf el-Bağdâdî ve İbnü’d-Dübeysî gibi âlimlerin de bulunduğu birçok talebe yetiştirdi.

Vefatına kadar Bağdat’tan hiç ayrılmayan Enbârî ömrünün sonlarına doğru evinde inzivaya çekilerek ibadet ve telifle meşgul oldu. Babasından kalan bir evin geliriyle geçinerek halife dahil kimseden ihsan kabul etmedi. Arap dili ve edebiyatı yanında fıkıh, kelâm, hadis, tarih, ilm-i hilâf, dinler tarihi ve mezhepler tarihi gibi ilimleri iyi bilen, sağlam karakteri, zühd ve takvâsıyla da tanınan Enbârî 9 Şaban 577’de (18 Aralık 1181) Bağdat’ta vefat etti.

Eserleri. Velûd bir müellif olan Enbârî’nin kaynaklarda doksana yakın eserinden söz edilmekteyse de bunlardan sadece yirmi ikisinin günümüze ulaştığı bilinmektedir. Seyyid Hüseyin Bâğcivân, Enbârî’nin Kitâbü’d-DâǾî ile’l-İslâm’ının mukaddimesinde eserlerinin listesini vermektedir (s. 57-84). Bunlardan altmışının gramere, dokuzunun lugata, yedisinin edebiyata, beşinin akaid ve kelâma, dördünün tarihe, dördünün de fıkha dair olduğu anlaşılmaktadır. Enbârî’nin belli başlı eserleri şunlardır: 1. el-İnśâf* fî mesâǿili’l-ħilâf. Basra ve Kûfe dilcileri arasında tartışma konusu olan meselelerle ilgili bir eser olup bu hususta yazılan kitapların en tafsilâtlısı ve en çok ilmî mesele ihtiva edenidir. Bazı şarkiyatçılar tarafından parçalar halinde yayımlanan eserin tamamını W. Weil Almanca notlar ilâvesiyle neşretmiştir (Leiden 1913). Ayrıca Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd’in, iki cilt halinde yayımladığı (Kahire 1364/1945) eser üzerine yazdığı el-İntiśâf mine’l-İnśâf adlı iki ciltlik şerhi de önemlidir (Kahire 1953). 2. Nüzhetü’l-elibbâǿ* fî ŧabaķāti’l-üdebâǿ. Dille ilgili çalışmaların başlangıcından Enbârî’nin dönemine kadar geçen sürede yaşamış olan 180 dil ve edebiyat âliminin biyografisini ihtiva eden eserde, müellifin kendisinin de mensup olduğu Basra okulu âlimlerine daha çok ilgi duyduğu ve bunlar hakkında daha geniş bilgi verdiği dikkati çekmektedir. İlk defa taş baskısı olarak yayımlanan (Kahire 1294/1876) eserin çeşitli baskılarından en iyisi Muhammed Ebü’l-Fazl İbrâhim tarafından gerçekleştirilmiş olanıdır (Kahire 1386/1967). 3. Kitâbü’d-DâǾî ile’l-İslâm fî uśûli Ǿilmi’l-kelâm. İslâm’a karşı olan dinleri, mezhepleri ve çeşitli akımları reddetmek maksadıyla yazılmıştır. Hayatının büyük bir kısmını geçirdiği Bağdat ve çevresinde bulunan çeşitli din, mezhep ve kültürlere mensup insanların İslâm’a muhalif görüşlerini iyi bilen Enbârî el-Esnâ (el-Esmâǿ) fî şerĥi esmâǿillâhi’l-ĥüsnâ, el-İħtiśâr fi’l-kelâm Ǿalâ elfâž tedûru beyne’n-nüžžâr, et-Tefrîd fî kelimeti’t-tevĥîd, en-Nûrü’l-lâǿiĥ fî iǾtiķādi’s-selefi’ś-śâlih ve Uśûlü’l-fuśûl fi’t-taśavvuf gibi eserlerini de İslâm’ın doğru anlaşılmasını sağlamak için kaleme almıştır. İslâm dinine karşı olanlara reddiye mahiyetinde yazdığını söylediği Kitâbü’d-DâǾî ile’l-İslâm on bölümden meydana gelmektedir. Burada âlemin sonradan yaratıldığını, Allah’ın varlığını inkâr edenlerle Seneviyye (düalizm) mensuplarını, fizik dünyayı belli ilkelerle izaha çalışanları (tabîiyyûn), müneccimleri, Mecûsîler’i, nübüvveti inkâr edenleri, yahudileri ve hıristiyanları ele almakta, son bölümde Hz. Peygamber’in nübüvvetini ispatlamaktadır. Müellif, İslâm’a karşı olanların düşüncelerini onların terimlerini kullanarak tarafsız bir şekilde naklettikten sonra yine aynı metotla görüşlerinin tutarsızlığını ortaya koymaktadır. Bu arada yahudi ve hıristiyanların fikirlerini Tevrat ve İnciller’den nakiller yaparak tenkit etmektedir. Kitâbü’d-DâǾî ile’l-İslâm Seyyid Hüseyin Bâğcivân tarafından tahkik edilerek yayımlanmıştır (Beyrut 1409/1988). 4. Esrârü’l-ǾArabiyye. Gramere dair olan eseri Seybold (Leiden 1886) ve Muhammed Behcet el-Baytâr (Dımaşk 1357/1957) neşretmişlerdir. 5. el-İġrâb fî cedeli’l-iǾrâb. Yine gramere dair olan bu eseri de Saîd el-Efgānî yayımlamıştır (Dımaşk 1957). 6. el-Bulġa fi’l-farķ beyne’l-müźekker ve’l-müǿenneŝ. Eser Ramazan Abdüttevvâb tarafından neşredilmiştir (Kahire 1970). 7. el-Beyân fî ġarîbi iǾrâbi’l-Ķurǿân. İ‘râbü’l-Kur’ân’a dair önemli eserlerden ve müellifin en son kaleme aldığı kitaplardan biri olup Tâhâ Abdülhamîd Tâhâ tarafından iki cilt halinde yayımlanmıştır (Kahire 1969-1970, 1980). 8. Ĥilyetü’l-Ǿuķūd fi’l-farķ beyne’l-maķśûr ve’l-memdûd (nşr. Atiyye Âmir, Beyrut 1966). 9. Zînetü’l-fużalâǿ fi’l-farķ beyne’đ-đâd ve’ž-žâǿ (nşr. Ramazan Abdüttevvâb, Beyrut 1971). 10. Şerĥu Bânet SüǾâd. Kâ‘b b. Züheyr’in Hz. Peygamber’e sunduğu kasidenin şerhi olan eser önce Reşîd el-Ubeydî (Mecelletü Külliyyeti’l-âdâb, XVIII, Bağdad 1974), daha sonra da Mahmûd Hasan Zeynî (Mektebetü Tihâme, Suûdiyye 1400) tarafından neşredilmiştir. 11. Ferâǿidü’l-fevâǿid. Münferit gramer konularına dair olan eseri Hâtem Salih eđ-Đâmin yayımlamıştır (Mecelletü’l-Belâġ, X, Bağdad 1979). 12. LümaǾu’l-edille fî uśûli’n-naĥv. Eseri önce el-İġrâb ile birlikte Saîd el-Efgānî (Dımaşk 1957), ardından Atıyye Âmir (Beyrut 1963) yayımlamıştır. 13. el-LümǾa fî śanǾati’ş-şiǾr (nşr. Abdülhâdî Hâşim, MMİADm., XXX, 590-607). 14. Menŝûrü’l-fevâǿid. Münferid bazı gramer konularına dair olan eseri Hâtem Salih eđ-Đâmin neşretmiştir (Beyrut 1403/1983). 15. el-Mûcez fi’l-ķavâfî (nşr. Abdülhâdî Hâşim, MMİADm., XXXI, 48-58). 16. Şerĥu Maķśûreti İbn Düreyd. Sonu uzun (memdûd) veya kısa (maksûr) elifle yazılıp değişik mânalar ifade eden kelimelerle ilgili olan eser Mahmûd Hasan Zeynî tarafından yayımlanmıştır (Büĥûŝü Külliyyeti’l-luġati’l-ǾArabiyye, sy. 2 [Mekke 1404-1405], s. 457-51). 17. Bidâyetü’l-hidâye. Fıkha dair olan eserin Süleymaniye Kütüphanesi’nde nüshaları bulunmaktadır (Esad Efendi, nr. 551; Hasan Hüsnü Paşa, nr. 715/1). 18. ǾUmdetü’l-üdebâǿ fî maǾrifeti mâ yüktebü bi’l-elif ve’l-yâǿ. Bazı kelimelerin imlâsına dair olan


bu risâlenin Topkapı Sarayı Müzesi (III. Ahmed, nr. 2729/8) ve Süleymaniye (Esad Efendi, nr. 2760/2) kütüphanelerinde birer nüshası vardır. 19. el-Mürtecel fî şerĥi’s-SebǾi’ŧ-ŧuvel. MuǾallaķāt şerhi olan eserin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Esad Efendi, nr. 2815). 20. el-Kelâm Ǿalâ ǾIsıy ve maġzüv. Sarfa dair olup bir nüshası Köprülü Kütüphanesi’ndedir (nr. 1393/3). 21. el-Vecîz fî Ǿilmi’t-taśrif (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., III. Ahmed, nr. 2729/1).

Enbârî’nin kaynaklarda zikredilen diğer bazı eserleri de şunlardır: Fıkıh, et-Tenķīĥ fî mesâǿili’t-terciĥ beyne’ş-ŞâfiǾî ve Ebî Ĥanîfe, el-Lübâbü’l-muħtaśar. Lugat. FeǾaltü ve efǾaltü, Dîvânü’l-luġa, Tefsîru ġarîbi’l-Maķāmâti’’l-Ĥarîriyye, el-Bulġa fî esâlîbi’l-luġa, el-Eżdâd, el-Elfâžü’l-câriye Ǿalâ lisâni’l-câriye, Ķabsetü’l-edîb fî esmâǿi’ź-źîb, Hidâyetü’ź-źâhib fî maǾrifeti’l-meźâhib. Tarih. Aħbârü’n-nüĥât, Târîħu’l-Enbâr. Edebiyat. el-Bulġa fî naķdi’ş-şiǾr, Şerĥu’l-Ĥamâse, Şerĥu devâvînü’ş-şuǾarâǿ, Ķabsetü’ŧ-ŧâlib fî şerĥi ħuŧbeti Edebi’l-kâtib, Lübâbü’l-edeb, Meġāni’l-meġānî, Basŧü’l-maķbûż fî Ǿilmi’l-Ǿarûż. Gramer. İştiķāķu’l-fiǾl mine’l-maśdar, el-Uśûl fî Ǿilmi’l-ǾArabiyye, el-Ĥađ Ǿalâ taǾlîmi’l-ǾArabiyye, Ĥilyetü’l-ǾArabiyye, Ĥavâşi’l-îżâĥ, ǾUķūdü’l-iǾrâb, Ĥilyetü’ŧ-ŧırâz fî ĥalli’l-elġāz, Mesǿeletü duħûli’ş-şarŧ Ǿale’ş-şarŧ, el-MuǾteber fi’l-farķ beyne’l-vaśf ve’l-ħaber, Mîzânü’l-ǾArabiyye.

Süleymaniye Kütüphanesi kataloglarında (Hamidiye, nr. 981) Enbârî’ye nisbet edilen el-Cevhere fî nesebi’n-nebî ve aśĥâbi’l-Ǿaşere adlı eserin Endülüslü Muhammed b. Ebû Bekir el-Ensârî el-Kureşî’ye ait olduğu anlaşılmaktadır. Nu‘mân el-Âlûsî’nin Enbârî’ye nisbet ederek Kitâbü Elfâži’l-eşbâh ve’n-nežâǿir adıyla yayımladığı eser de Abdurrahman el-Hemedânî’ye ait el-Elfâžü’l-kitâbiyye’dir.

BİBLİYOGRAFYA:

Enbârî, el-İnsâf fî mesâǿili’l-hilâf (nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1380/1961; a.mlf., Nüzhetü’l-elibbâǿ fî tabakâti’l-üdebâǿ (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrâhim), Kahire 1386/1967, nâşirin mukaddimesi, s. 3-12; a.mlf., el-Bulga fi’l-fark beyne’l-müzekker ve’l-müǿennes (nşr. Ramazan Abdüttevvâb), Kahire 1970, nâşirin mukaddimesi, s. 7-36; a.mlf., el-Beyân fî garîbi iǾrâbi’l-Kurǿân (nşr. Tâha Abdülhamîd Tâhâ - Mustafa es-Sekkâ), Kahire 1400/1980, nâşirlerin mukaddimesi, I, 5-28; a.mlf., Mensûrü’l-fevâǿid (nşr. Hâtem Sâlih ed-Dâmin), Beyrut 1403/1983, nâşirin mukaddimesi, s. 3-22; a.mlf., ed-DâǾî ile’l-İslâm (nşr. Seyyid Hüseyin Bâğcivân), Beyrut 1409/1988, nâşirin mukaddimesi, s. 5-114; İbn Hallikân, Vefeyât, III, 139-140; İbnü’l-Kıftî, İnbâhü’r-ruvât, II, 169-171; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 113-115; Safedî, el-Vafî, XVIII, 247-250; Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât, II, 292-295; Sübkî, Tabakât, VII, 155-156; İbn Kâdî Şühbe, Tabakâtü’ş-ŞâfiǾiyye, II, 10-11; Süyûtî, Buğyetü’l-vuǾât, II, 86-88; İbnü’l-İmâd, Şezerat, IV, 258; Hânsârî, Ravzâtü’l-cennât, V, 30-32; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 519-520; Serkîs, MuǾcem, I, 479-480; Brockelmann, GAL, I, 334; Suppl., I, 494-495; a.mlf., “Enbârî”, İA, IV, 265-266; a.mlf., “al-Anbârı”, EI² (Fr.), I, 500; Sadeddin Saçı, İbn al-Anbârî, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri ve İstanbul Kütüphanelerindeki Mevcut Yazma Eserlerinin Tavsifi (mezuniyet tezi, 1973), İÜ Ed. Fak.; Cemil Allûş, İbnü’l-Enbârî ve cühûdüh fi’n-nahv, Tunus 1981; Ömer Ferruh, Târîhu’l-edeb, III, 371-374; C. Zeydân, Adâb, III, 43-44; Kehhâle, MuǾcemü’l-müǿellifîn, V, 183; Ziriklî, el-AǾlâm (Fethullah), III, 327; Âzertâş Azernûş, “İbn-i Enbârî”, DMBİ, II, 44-46.

Hulûsi Kılıç




Akaide Dair Görüşleri. Kemâleddin el-Enbârî, Arap dili ve edebiyatı yanında İslâm akaidine dair eserler de yazarak materyalist görüşler ve Seneviyye, Mecusîlik, Brahmanizm, Yahudilik, Hıristiyanlık gibi dinler karşısında İslâm inanç esaslarını savunmaya çalışmıştır. Kitâbü’d-DâǾî ile’l-İslâm fî uśûli Ǿilmi’l-kelâm, en-Nûrü’l-lâǿiĥ fiǾtiķādi’s-Selefi’ś-śâliĥ ve el-Esnâ fî şerĥi esmâǿillâhi’l-ĥüsnâ bu alanda kaleme aldığı başlıca eserlerdir. Kelâm ilmini Nizamiye Medresesi’nde Eş‘ariyye kaynaklarından öğrenen Enbârî’nin, günümüze ulaştığı bilinen Kitâbü’d-DâǾî ile’l-İslâm adlı eserini kelâm metoduna göre yazmasına rağmen bu eserin sonuç kısmında benimsenmesi gereken en doğru inancın Selef akîdesi olduğunu ve bu akideyi en-Nûrü’l-lâǿih adlı kitabında açıkladığını bildirmesi (ed-DâǾî ile’l-İslâm, s. 466-467) onun Selefiyye’ye meylettiğinin bir delili sayılabilir. Ancak en-Nûrü’l-lâǿiĥ zamanımıza intikal etmediğinden Enbârî’nin itikadî mezhebi konusunda kesin bir hüküm vermek mümkün değildir. Zira “Selef akîdesi” tabiriyle Ehl-i sünnet mezhebini de kastetmiş olabilir. Onun itikadî görüşleri, diğer din ve felsefeler karşısında İslâmiyet’i müdafaa için yazdığı Kitâbü’d-DâǾî ile’l-İslâm adlı eserinden tesbit edilebilmektedir. Kelâm konularının yeterince işlendiği müteahhir dönem âlimlerinden olan Enbârî’nin itikada dair görüşleri Ehl-i sünnet’in genel telakkileriyle paralel bir görünüm arzeder.

Enbârî'ye göre aklıselim sahibi olan her insan fıtrî bir zaruretle Allah'ın varlığına inanmak durumundadır. Nitekim dehrîler hariç hemen hemen bütün düşünürler kâinatın yüce bir yaratıcısı bulunduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Peygamberlerin insanları Allah'ın varlığından ziyade birliğine iman etmeye çağırmaları da her insanın Allah'ın varlığını zaruri olarak kavrayabileceğinin bir delilidir. Bununla birlikte düşünürler kâinatın hadis oluşundan hareketle çeşitli ispat delilleri geliştirmişlerdir. Enbârî, bu tür delillerin isbât-ı vâcib literatüründe yer alanlarından bazılarını kaydettikten sonra karşı fikirlerin eleştirisine yer verir. Dehrîlerin, bir şeyin var olmasını duyu organlarıyla algılanması şartına bağlamaları ve bunun bir sonucu olarak Allah'ın varlığını inkâr etmeleri mâkul değildir. Zira insanın böyle bir hükme varabilmesi için evrenin tamamını müşahede etmesi gerekir, bu ise imkânsızdır. Su halde bir şeyin varlığı hakkındaki bilgiye duyulardan başka akıl yoluyla da ulaşmak mümkündür (ed-DâǾî ile'l-İslâm, s. 150-154, 200-213). Mecûsîler'in kâinatın iki ilâhı olduğuna, hıristiyanların ise ilâhın üç unsurdan oluştuğuna inanmalarının aklî bir temeli yoktur. Çünkü “temânü‘” delili Allah'ın birliğini kesin olarak kanıtlamaktadır. Enbârî'ye göre ulûhiyyetle ilgili bazı nasların te’vil edilmesi gerekir. “Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir” (el-Hadîd 57/4) âyetinde olduğu gibi, Allah’ın insanlarla beraber olması onları görmesi ve yaptıklarından haberdar olması anlamındadır (el-Beyân fî ġaribi iǾrâbi’l-Ķurǿân, II, 420).

Enbârî nübüvveti, sosyal hayatın düzenini sağlayacak objektif, âdil ve kabul edilebilir ilkelerin ancak Allah tarafından konulabileceği, bundan da sadece peygamber vasıtasıyla haberdar olunabileceği tezinden hareketle ispat etmeye çalışmıştır. Ayrıca ahlâkî erdemlerin oluşması, ruhî yücelişin gerçekleşmesi ve ebedî mutluluğa ulaşılabilmesinde de nübüvvetin vazgeçilmez bir rol oynadığına dikkat çekmiştir. Ona göre nübüvvetin doğruluğu mûcize ile sabit olur. Enbârî Hz. Peygamber’in mucizelerini aklî, ahlâkî ve hissî olmak üzere üçe ayırır. Aklî mucizeyi oluşturan Kur’ân-ı Kerîm, erişilmez nazım güzelliği ve belâgat üstünlüğü yanında geçmişe ve geleceğe dair gaybî haberler içermekte ve bu iki açıdan


erişilmezliğini (i‘câz) daima korumaktadır. Hz. Peygamber’in, hayatının bütün safhalarında hem söz hem davranış itibariyle erişilmez bir kemale ve üstün bir ahlâka sahip bulunuşu da onun gerçek peygamber olduğunu gösteren ve tarihte benzeri görülmeyen mûcizevî bir olaydır. Hissî mucizeler (Resûl-i Ekrem’in az miktardaki suyu ve yiyeceği çoğaltması, üzerinde durup konuştuğu kütüğün inlemesi, ayın parçalanması gibi) kesin bilgi doğuran tevatür yoluyla sabit olmamışsa da bu tür rivayetler bütün olarak Hz. Peygamber’in mutlak mânada mûcize gösterdiğine kesinlikle delâlet eder (a.g.e., s. 341-343, 424-453).

Yahudilerin ilâhî dinde neshin imkânsızlığını ileri sürerek Hz. Muhammed’in nübüvvetine itiraz etmeleri kendi mukaddes kitaplarıyla çelişmektedir. Çünkü Tevrat incelendiği takdirde burada da neshin uygulandığı görülür.

Âlemin hudûsü, Allah’ın varlığı, tabiatçı ve materyalist görüşlerin reddi, nübüvvetin ispatı konularında kullandığı delillerden anlaşıldığına göre Enbârî daha çok Ebû Hanîfe, Eş‘arî, Bâkıllânî, İbn Hazım, Gazzâlî ve Şehristânî gibi âlimlerin fikirlerinden geniş ölçüde faydalanmış, kelâmî meseleleri kolay anlaşılan bir üslûpla ifade etmekte başarılı olmuştur. Özellikle materyalist görüşleri tutarlı bir yaklaşımla reddetmesi dikkat çekicidir. Mûcize vb. hârikulâde olayların sadece peygamberler tarafından gösterilebileceğini kabul etmesi, mütevâtir haberle sabit olmadıkları için Hz. Peygamber’e atfedilen hissî mucizeleri temellendirmeye çalışması, Resûl-i Ekrem’in nübüvvetini ispat ederken onun ahlâkî cephesini öne çıkarması, Enbârî’nin İslâm akaidini başarıyla savunan bir âlim olduğunu göstermektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Enbârî, ed-DâǾî ile’l-İslâm (nşr. Seyyid Hüseyin Bağcivân), Beyrut 1409/1988, nâşirin mukaddimesi, s. 8-9, 96-100, 198, 226, 227, ayrıca bk. metin, s. 150-154, 200-213, 289-300, 341-343, 365-391, 424-453, 466-467; a.mlf., el-Beyân fî garîbi iǾrâbi’l-Kurǿân (nşr. Tâhâ Abdülhamîd Tâhâ - Mustafa es-Sekkâ), Kahire 1400/1986, I, 205-206, 275; II, 420; Sübkî, Tabakât, VII, 156; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 519-520.

Yusuf Şevki Yavuz