ENES b. MÂLİK

أنس بن مالك

Ebû Hamza Enes b. Mâlik b. Nadr el-Ensârî (ö. 93/711-12)

Hz. Peygamber’e hizmetiyle tanınan ve en çok hadis rivayet eden sahâbîlerden biri.

Hicretten on yıl önce doğdu (612). Hazrec kabilesinin Neccâroğulları sülâlesinden olup topladığı ekşi bir bakla çeşidi sebebiyle kendisine “Ebû Hamza” künyesini Resûl-i Ekrem vermiştir. Künyesinin Ebü’n-Nadr olduğunu söyleyenler de vardır. Resûlullah’a on yıl hizmet ettiği için “Hâdimü’n-Nebr lakabıyla anıldı. Babası Mâlik b. Nadr’ın müslümanlara karşı olduğu, İslâmiyet’in Medine’de yayılmaya başladığı günlerde karısı Ümmü Süleym’in müslüman olmasına kızarak Şam’a gittiği ve orada öldüğü rivayet edilmektedir. Enes’in annesi Ümmü Süleym, kardeşi Berâ b. Mâlik, teyzesi Ümmü Haram, adını aldığı amcası Enes b. Nadr ve üvey babası Ebû Talha tanınmış sahâbîlerdendir. Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettiği zaman henüz on yaşında, okur yazar ve zeki bir çocuk olan Enes’i annesi veya üvey babası (Buhârî, “Veśâyâ”, 25) Resûl-i Ekrem’in hizmetine verdi. Enes b. Mâlik Hz. Peygamber’in vefatına kadar on yıl onun hizmetinde bulundu.

Resûl-i Ekrem’in terbiyesiyle yetişen Enes onunla birlikte Hudeybiye Antlaşması, Hayber seferi, Umretü’l-kazâ, Mekke’nin fethi, Huneyn Gazvesi, Tâif Muhasarası ve Vedâ haccında bulundu. Yaşının küçüklüğü sebebiyle savaşçı olarak katılamadığı Bedir Gazvesi’nde de Hz. Peygamber’in yanından ayrılmadı.

Resûl-i Ekrem’in vefatından bir müddet sonra Hz. Ebû Bekir Enes’i Bahreyn’e vergi tahsildarı olarak göndermeyi düşündüğü zaman Hz. Ömer onun gençliğinin bu görev için bir engel teşkil etmeyeceğini belirterek bu tayini destekledi. Hz. Ömer devrinde Basra’ya vali tayin edilen Ebû Mûsâ el-Eş‘arî bazı sahâbîlerle birlikte Enes’i de beraberinde götürdü. Basralılar’a namaz kıldıran, hadis ve fıkıh okutan Enes b. Mâlik bir müddet Dımaşk’ta kaldı; daha sonra Basra’ya yerleşti. Evinin eski Basra’nın kuzeybatısında, şehre 14 km. uzaklıktaki Zâviye semtinde bulunduğu söylenmekte (Nâsır en-Nakşibendî, XXXVI/1-2, s. 282), Basra’da ayrıca dört evinin olduğu kaydedilmektedir. Abdullah b. Zübeyr’in halifeliği zamanında kırk gün süreyle Basra valiliği yapan Enes İran savaşlarına katılarak Tüster’in fethinde bulundu ve esir alınan Tüster Valisi Hürmüzân’ı Hz. Ömer’e kendisi götürdü.

Emevî halifelerinin çoğuna yetişen Enes Haccâc’ın zulmüne uğrayanlardan biridir. 74 (693) yılında Câbir b. Abdullah, Sehl b. Sa‘d ve Enes b. Mâlik’i aşağılayarak halkın gözünden düşürmek isteyen Haccâc onları Hz. Osman’a yardım etmemek, dolayısıyla da ölümüne sebep olmakla suçladı; Enes’le Sehl’in boyunlarına, Câbir’in de eline damga vurdu. Ayrıca devlete baş kaldıran âsilere yardım ettiğini söylediği Enes’in bütün mallarına el koydu. Onun Halife Abdülmelik b. Mervân’a şikâyet mektubu yazarak yapılan zulümleri haber vermesi üzerine halife Haccâc’a gönderdiği talimatta Enes’in mallarını iade ederek kendisinden özür dilemesini emrettiği gibi Enes üzerindeki emirlik hakkını kaldırdığını bildirdi.

Basra’da vefat eden sahâbîlerin sonuncusu kabul edilen, 100 yıldan fazla yaşaması sebebiyle muammerûn*dan sayılan Enes 93 (711-12) yılında 103 yaşında vefat etti. Onun 90 (709), 91 (710), 92 (711) ve 95 (714) yıllarında vefat ettiğini ileri sürenler de vardır.

Enes’in sahip olduğu üstün meziyetleri, uzun yıllar Resûlullah’ın hizmetinde bulunup onun terbiyesiyle yetişmesi yanında Hz. Peygamber’in sevdiği ve takdir ettiği bir aileye mensup olmasıyla da açıklamak mümkündür. Resûl-i Ekrem zaman zaman Enes’lerin evine uğrar, yemeklerini yer, orada öğle uykusuna yatar, ev halkına cemaatle nafile namaz kıldırırdı. Hz. Peygamber’in bu aileye gösterdiği iltifatı soy yakınlığı veya süt akrabalığı ile izah etmeye kalkışanlar olmuştur. Hicretten hemen sonra muhacirlerle ensar arasında yapılan kardeşlik bağı (muâhât*) merasiminin bu ailenin evinde cereyan etmesi onların ashap içindeki yerini gösteren bir başka husustur. Annesi Ümmü Süleym’in isteği üzerine Resûl-i Ekrem Enes’e ömrünün uzun, evlâdının çok, malının bol olması ve bazı rivayetlere göre cennete girmesi için dua etmiştir. Bu duaların bereketiyle Enes 100 yıldan çok ömür sürmüş, soyundan gelen 120’den fazla kişinin öldüğünü görmüş (Buhârî, “Śavm”, 61) ve hemen bütün kaynaklarda belirtildiğine göre bahçesindeki ağaçlar yılda iki defa meyve vermiştir (Tirmizî, “Menâķıb”, 45). Kuraklık yüzünden mahsulün zarar gördüğü kendisine söylendiği zaman yağmur için dua etmiş ve yağmur yağdığı görülmüştür.

Hz. Peygamber’in hizmetinde bulunduğu yıllarda ondan birçok hususu öğrenmesi, uzun hayatı boyunca Resûl-i Ekrem’den öğrendiklerini öğretmeye çalışması Enes b. Mâlik’in en önemli yönünü teşkil eder. Resûl-i Ekrem’in eğitim ve öğretim tarzına, insanlara, özellikle de çocuklara karşı hoşgörüsüne ve diğer ahlâkî davranışlarına dair birçok bilgi onun vasıtasıyla rivayet edilmiştir. Barış


zamanında ve sefer esnasında Resûlullah’ın yanında kaldığını, her zaman onun istediği gibi davranamadığını, bununla birlikte ondan bir defa bile azar işitmediğini, bir hatası yüzünden kendisini uyaracak olan hanımlarını, “Bırakın çocuğu! O Allah’ın dilediğinden başka birşey yapmamıştır” diye yatıştırdığını nakleder.

Resûl-i Ekrem’in genellikle “yavrucuğum” diye hitap ettiği, bazan “iki kulaklı” (zü’l-üzüneyn) diye takıldığı Enes iyi bildiği sünnete uygun şekilde yaşamaya çalışırdı. Ebû Hüreyre, onun kıldığı namazın Resûlullah’ın namazına çok benzediğini ifade ederdi. Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra kendisini çok özlediğini, her gece rüyada gördüğünü, huzuruna çıkıp, “Yâ Resûlallah! Küçük hizmetkârın geldi” demeyi çok arzu ettiğini söylerdi. Hz. Peygamber’e ait bir çubukla bir saç telini yanından hiç ayırmaz, ölünce bunların kabrine konulmasını isterdi. Vefat ettiği zaman vasiyeti üzerine çubuk kefeniyle böğrü arasına, saç teli de dilinin altına yerleştirildi. Yanından ayırmadığı diğer bir hâtıra da Mısır Hükümdarı Mukavkıs’ın Resûl-i Ekrem’e hediye ettiği cam bardaktı.

Enes b. Mâlik aynı zamanda iyi bir ok atlasıydı. Çocuklarını da bu spora teşvik eder, onlara ok yarışları yaptırırdı. Bir defasında Mekke yakınlarındaki Merrüzzahrân’da bir tavşanı ürkütüp kaçırdıklarını, herkesin yorulduğu bir sırada kendisinin tavşana yetişip yakaladığını ve onu alıp üvey babası Ebû Talha’ya getirdiğini, tavşanı pişirdikten sonra butlarını Resûl-i Ekrem’e götürdüklerini söylemesi (Buhârî, “Hibe”, 5) çocukluk yıllarından itibaren spora yatkın olduğunu göstermektedir. Enes’in çocukluk yıllarında alnında bir tutam kâkülü bulunduğu, Resûl-i Ekrem’in bazan onun kâkülünü tutup çektiği, sonraki yıllarda alaca hastalığı sebebiyle yüzünde bir beyaz leke hâsıl olduğu rivayet edilmektedir.

Çok hadis rivayet ettikleri için “müksirûn” diye anılan yedi sahâbîden biri olan Enes, sayısı tekrarlarıyla birlikte 2286’yı bulduğu söylenen rivayetleriyle müksirûnun arasında üçüncü sırada yer almıştır. Çeşitli sayımlara göre rivayetlerinin 168’i (veya 180) hem Buhârî hem de Müslim’in el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ’lerinde yer almış, Buhârî ayrıca seksen, Müslim de doksan kadar rivayetine yer vermiştir. Enes b. Mâlik’in rivayetleri toplu olarak Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde bulunmakta olup (III, 98-292) eserin Dârü’l-fikr tarafından yapılan numaralı neşrine göre (Beyrut 1411/1991) bunların sayısı mükerrerleriyle birlikte 2172’dir.

Resûl-i Ekrem’den başka Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Fâtıma, Muâz b. Cebel, Üseyd b. Hudayr, Ebû Zer, annesi Ümmü Süleym, teyzesi Ümmü Haram, teyzesinin kocası Ubâde b. Sâmit, üvey babası Ebû Talha gibi sahâbîlerden de hadis öğrenen Enes b. Mâlik’ten Hasan-ı Basrî, İbn Şîrîn, Şa‘bî, Ebû Kılâbe el-Cermî, Mekhûl b. Ebû Müslim, Ömer b. Abdülazîz, Zührî, Katâde b. Diâme, Ebû Amr b. Alâ gibi ünlü şahsiyetler hadis almışlardır. Enes’in güvenilir talebeleri 150 (767), zayıf talebeleri de 170’li (786) yıllara kadar yaşamış ve kendisinden 200 kadar talebe rivayette bulunmuştur. 200 (815) yılı civarında ölen ve yalancılıkla itham edilen bazı kimseler de ondan hadis rivayet ettiklerini ileri sürmüşlerdir.

Enes b. Mâlik hadis rivayeti sırasında titiz davranır, hata yapmaktan korkardı. Hz. Peygamber’den duyduğunu aynen aktaramamış olabileceği düşüncesiyle hadisi rivayet ettikten sonra, “Veya Resûlullah böyle bir şey dedi” (ev kemâ kāle Resûlullah) ilâvesinde bulunurdu (Müsned, III, 205, 235, 250). Rivayetlerinin yazılı olduğu defterleri gerektiğinde talebelerine göstermesinden anlaşıldığına göre hadisleri ezberlemekle yetinmeyip onları yazıyordu. Çok hadis bildiği halde titizliği sebebiyle bütün bildiklerini rivayet etmez, çok rivayet edenin yanılacağını söylerdi. Enes b. Mâlik ayrıca ashap arasında orta derecede fetva verenlerden biriydi.

Uzun yıllar yaşadığı halde hâfızası bozulmayan Enes’in geniş hadis kültüründen faydalanan Basralılar’ın bu imkâna sahip oldukları için çok mutlu oldukları rivayet edilir. Bazı hadislere itiraza yeltenen ehl-i ehvâ*ya karşı, “Gelin işin doğrusunu Enes’ten öğrenelim” diyebilmeleri onlara büyük güç ve moral kazandırmıştır (Heysemî, IX, 325).

BİBLİYOGRAFYA:

Miftâhu künûzi’s-sünne, s. 65; Müsned, III, 98-292; Buhârî, “Savm”, 61, “Hibe”, 5, “Vesâyâ”, 25, “DaǾavât”, 26, 47; Müslim, “Mesâcid”, 268, “Fezâǿilü’s-sahâbe”, 141-146; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 1; Tirmizî, “Birr”, 69, “Menâkıb”, 45; İbn Sa‘d, et-Tabakât, I, 485; VII, 17-26; Halîfe b. Hayyât, et-Tabakât (Zekkâr), I, 205-206, 438; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), III, 663-665; İbn Abdülber, el-İstîǾâb, I, 71-73; Hatîb el-Bağdâdî, Takyîdü’l-Ǿilm (nşr. Yûsuf el-Uş), Dımaşk 1974, s. 95; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-gabe (Bennâ), I, 151-152; II, 472; VII, 345-346; Nevevî, Tehzîb, I, 127-128; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, III, 395-406; a.mlf., Târîhu’l-İslâm: sene 81-100, s. 288-296; Heysemî, MecmaǾu’z-zevâǿid, IX, 325; İbn Hacer, el-İsâbe, I, 71-72; a.mlf., Tehzîbü’t-Tehzîb, I, 376-379; Şevkânî, Derrü’s-sehâbe, s. 417, 658; Nüveyhiz, MuǾcemü’l-müfessirîn, s. 96-97; Abdülhamîd Tahmâz, Enes b. Mâlik, Dımaşk 1407/1987; Nâsır en-Nakşibendî, “el-Basratü’l-kadîme”, Sümer, XXXVI/1-2, Bağdad 1980, s. 282; A. J. Wensinck - J. Robson, “Anas b. Malik”, EI² (Fr.), I, 496; Wensinck, el-MuǾcem, VIII, 19-24.

İbrahim Canan