ESED b. FURÂT

أسد بن الفرات

Ebû Abdillâh Esed b. el-Furât b. Sinan el-Kayrevânî (ö. 213/828)

Mâliki fakihi ve Kayrevan kadısı.

Aslen Nîşâburlu bir aileden olup 142 (759) yılında Harran’da doğdu. Doğum tarihi olarak 140, 143, 144 ve 145 yılları da verilmektedir. Arap kabilelerinden Benî Süleym b. Kays’ın mevlâsıdır. Abbâsî Halifesi Mansûr tarafından İfrîkıye valisi tayin edilen Muhammed b. Eş‘as el-Huzâî’nin ordusuyla birlikte Kayrevan’a giden (144/761) babası Furât ailesini de beraberinde götürdü. Burada beş yıl kalan aile daha sonra Tunus’a gitti. Esed dokuz yıl ikamet ettiği Tunus’ta Ali b. Ziyâd el-Absî’den fıkıh dersleri alıp hadis dinledi ve Becrede (Bagrada) köyünde kıraat dersleri vermeye başladı. 172 (788-89) yılında hadis ve fıkıh tahsili için doğuya bir seyahat yaptı. Medine’ye giderek Mâlik b. Enes’ten el-Muvaŧŧaǿı dinledi. Ders esnasında çok fazla soru soran Esed’e İmam Mâlik ehl-i re’yin temsilcisi olan Irak’a gitmesini tavsiye etti. Bunun üzerine Irak’a giderek Ebû Yûsuf, Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî, Esed b. Amr, İbn Ebû Zâide, Ebû Bekir b. Ayyaş, Hüşeym b. Beşîr ve Cerîr b. Abdülhamîd gibi âlimlerden fıkıh ve hadis dersleri aldı. Ebû Yûsuf da kendisinden el-Muvaŧŧaǿı dinledi. Gündüz yapılan dersler dışında gece evine gittiği Şeybânî’den tek başına hadis dersleri aldı. Beraber çıktıkları bir Mekke yolculuğunda ondan çok faydalandı. Bu süre boyunca hocasından malî yardım da gördü.

Irak’ta Hanefî mezhebine meyleden Esed, Mâlik b. Enes’in ölümü üzerine burada yaşanan hüznü görünce tekrar eski mezhebine sarıldı. Daha sonra Mâlik’in talebelerinden istifade için Mısır’a gitti. Mısır’da İbn Vehb, Eşheb el-Kaysî ve İbnü’l-Kāsım gibi Mâlikî imamlarıyla görüştü. Ebû Hanîfe’nin yanına aldığı bazı eserlerindeki görüşleri onlara arzetti. İbn Vehb ve Eşheb bildikleri rivayetleri veya kendi görüşlerini nakledip münazaraya girmeyince İbnü’l-Kāsım’a yöneldi. Ondan Mâlik’in bu meselelerle ilgili görüşlerini dinleyerek sorularına tatminkâr cevaplar aldı. Ayrıca İbnü’l-Kāsım’ın mezhep çerçevesindeki ictihadlarını da kaydetti. Bütün bunları altmış kitap halinde derleyerek el-Esediyye adlı meşhur eserini meydana getirdi. 181 (797) yılında Kayrevan’a dönen Esed bu eserinin de yardımıyla meşhur oldu. Ancak ehl-i hadîs ekolüne mensup Mâlikîler’den bazıları, Selef’ten gelen rivayetler yerine imamlarına ait görüşlerin nakledildiği bir eser getirmesini eleştirmeye başladılar. Devrin diğer meşhur Mâlikî fakihi Sahnûn, müellifinin engellemesine rağmen el-Esediyye’den bir nüsha elde ederek İbnü’l-Kāsım’a tekrar arzetti (188/804). İbnü’l-Kāsım, daha önce tereddütte olduğu meseleleri tavzih, tashih veya terketmek suretiyle aralarında kendi görüşlerinin yer aldığı çeşitli ilâvelerde bulundu. Esed’e de kendi orijinal nüshasını Sahnûn’daki nüsha ile karşılaştırarak gerekli düzeltmeleri yapması için bir mektup yazdı. Ancak Esed, önce hocasının isteğini yerine getirmeyi düşündüyse de bazı dostlarının tesiriyle ittifak halinde oluşturdukları görüşlerden onun yalnız kaldığı görüşlere dönemeyeceğini belirterek söz konusu talebi reddetti. Onun bu tavrından hoşlanmayan İbnü’l-Kāsım’ın el-Esediyye’nin rağbet görmemesi için duada bulunduğu rivayet edilir. Sahnûn tashih edilmiş nüshayı alarak fıkıh konularına göre sistematik bir tasnife tâbi tutmuş, esere diğer Mâlikî fakihlerinin görüşlerini eklemiş, muhtemelen asıl metne yöneltilen eleştirileri de göz önüne alarak üzerinde tereddüt edilen hususları çıkarmış ve muhafaza ettiği ictihadları ilâve ettiği bazı hadislerle desteklemiştir. Sahnûn’un şöhretine, el-Müdevvenetü’l-kübrâ adını verdiği bu yeni eserine karşı olan büyük rağbet de eklenince el-Esediyye’ye gösterilen ilgi müellifinin ölümünden sonra oldukça azalmıştır. Kaynaklarda Muhammed b. Abdülhakem, Ebû Zeyd b. Ebü’l-Gumur ve Berkî tarafından yapılmış birer ihtisarı olduğu kaydedilen el-Esediyye’nin günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir (el-Muħteliŧa adı verilen son kısmının yazma nüshası için bk. Sezgin, I, 467). Ayrıca Eşheb el-Kaysî’nin de bu kitabı esas alarak el-Müdevvene adıyla bir eser hazırladığı ve bundan dolayı İbnü’l-Kāsım tarafından hazırcılıkla suçlandığı rivayet edilmektedir.

Esed b. Furât, İbnü’l-Kāsım’ın ölümünden sonra Ebû Hanîfe’nin eserlerini rivayet etmeye başladı. Bazan bu mezhebe ait ictihadları İmam Mâlik’in ictihadlarına tercih ettiği de olurdu. Sahnûn, Amr b. Vehb, Süleyman b. İmrân ve İbnü’l-Minhâl gibi âlimler bu eserleri ondan dinledi. Esed, aralarında Ma‘mer b. Mansûr, Muhammed b. Kādim, Ebû Sinan Zeyd b. Sinân, Ebü’l-Fazl Abbas es-Sidrî, Ali b. Kesîr gibi âlimlerin de bulunduğu birçok talebe yetiştirdi.

Düşünce yapısı bakımından re’y ekolüne meyyal olmakla birlikte hadise de çok önem veren Esed meselâ Hüşeym b. Beşîr’den 12.000, İbn Ebû Zâide’den 20.000 hadis dinlemiştir. Bid‘atlara itibar etmediği bildirilen Esed sika bir râvi olarak nitelendirilmektedir. Ayrıca tefsir ilmine ders okutacak kadar vâkıf olduğu, beyân ve belâgat gibi edebî sanatları da bildiği rivayet edilir.

Esed b. Furât akaidle ilgili bazı görüşleriyle de dikkati çekmektedir. Kur’an’ın mahlûk olduğu görüşünü benimseyenlere karşı delil olarak Tâhâ sûresinin 14. âyetini gösterip Allah’ın, “Şüphesiz ben Allahım” diyen bir mahlûk yaratmayacağını savunmuştur. Buna rağmen halku’l-Kur’ân’a inandığı iftirasına mâruz kalmışsa da baş rakibi Sahnûn dahi bunu yalanlamıştır. Bir ders halkasında, Kıyâme sûresinin 22. âyetini delil göstererek Allah’ın cennette görülebileceğini anlatırken kendisine karşı çıkan Mutezile âlimi Süleyman el-Ferrâ’yı zındıklıkla


suçlayarak oldukça sert bir tepki göstermiştir.

203 (818-19) veya 204 (819-20) yılında Ağlebî Hükümdarı I. Ziyâdetullah tarafından mevcut kadı Ebû Muhriz b. Abdullah el-Kettânî ile birlikte görev yapmak üzere başşehir Kayrevan’ın kadılığına getirilen Esed’in, hem iktidar hem de muhalefet nazarında bu görevinden önce ve sonra siyasî otoriteyi meşrûlaştırıcı ve güçlendirici önemli bir rolü bulunduğu anlaşılmaktadır. 194 (810) ve 208 (824) yıllarında özellikle ağır vergileri gerekçe göstererek iki ayrı isyan başlatan İmrân b. Mücâlid ve Mansûr b. Nasr et-Tanbezî’nin başşehri kuşatmaları esnasında kendilerine katılması yahut otoritelerini tanıması yönünde yaptıkları baskı ve tehditler Esed tarafından kabul görmemiştir.

Ülkedeki iç karışıklıklara son veren I. Ziyâdetullah büyük bir donanma kurarak Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyetindeki Sicilya’nın fethine teşebbüs etti. Aslında Sicilya ile İfrîkıye arasında saldırmazlık antlaşması vardı. Ancak 211 (826) yılında Ağlebîler’le yapılan antlaşma şartları çiğnenerek bazı müslümanlar esir alınmıştı. Ziyâdetullah, bu durumu ve Sicilya deniz kuvvetleri kumandanı Euphemios’un Bizans’a karşı yaptığı yardım çağrısını gerekçe göstererek Sicilya’ya asker sevki için kadıları Ebû Muhriz ve Esed’den fetva istemişti. Ebû Muhriz olumsuz cevap verirken Esed mevcut gelişmeler karşısında antlaşmanın bozulabileceğine fetva verdi. Sonunda bu görev, savaş tecrübesi bulunduğu tesbit edilemeyen bu çok hareketli ve sert mizaçlı âlime verildi. Orduya emîr ve kadı tayin edilen Esed bu iki görevi şahsında birleştiren ilk İfrîkıyeli kabul edilir. Rebîülevvel 212’de (Haziran 827) liman şehri Sûse’den hareket eden 10.000 kişilik İslâm ordusu önce Mâzere’ye (Mazzara) çıkarak buradaki Bizans güçlerini mağlûp etti. Birçok yeri alan Esed bir yıla yakın muhasara ettiği Sirakusa (Syracusa) önlerinde Rebîülâhir 213 (Temmuz 828) tarihinde şehid düştü. Kaynaklarda ölüm tarihi olarak ayrıca 214 (829) ve 217 (832) yılları verildiği gibi vefatı veba salgınına da bağlanmaktadır.

Esed’in kumandasında başlatılan bu seferler sürdürülerek yetmiş seksen yıl içinde Sicilya ve Malta adalarının tamamı alınmış, Fransa, Sardunya ve Korsika sahilleri tehdit edilmeye başlanmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Ebü’l-Arab, Tabakâtü Ǿulemâǿi İfrîkıyye ve Tûnis (nşr. Ali eş-Şâbbî - N. Hasan el-Yâfî), Tunus 1985, s. 81-83, 163-166, 169, 172, 198, 199, 202, 206, 209; Ebû Bekir el-Mâlikî, Riyâzü’n-nüfûs (nşr. Beşîr el-Bekkûş - Muhammed el-Arûsî el-Matvî), Beyrut 1403/1983, I, 234, 254-273, 274, 276-277, 278-280, 351, 422; İbn Mâkûlâ, el-İkmâl, IV, 454-455; Şîrâzî, Tabakâtü’l-fukahâǿ, s. 155-156; Kadî İyâz, Tertîbü’l-medârik, I/2, s. 465-480; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 236, 333-336, 356; İbn İzârî, el-Beyânü’l-muğrîb, I, 97, 100, 102-103, 104; Abdurrahman b. Muhammed ed-Debbâğ - İbn Nâcî, MeǾâlimü’l-îmân (nşr. Muhammed el-Ahmedî Ebü’n-Nûr - Muhammed Mâdûr), Kahire 1972, II, 3-26; Zehebî, ÂǾlâmü’n-nübelâǿ, X, 225-228; Safedî, el-Vâfî, IX, 6; İbnü’l-Hatîb, el-İhâta, I, 422-423; Nübâhî, Târîhu kudâti’l-Endelüs, Beyrut 1403/1983, s. 54; İbn Ferhûn, ed-Dîbâcü’l-müzheb, s. 98; İbn Haldûn, el-Ǿİber, IV, 196, 199; İbn Kunfüz, el-Vefeyât (nşr. Âdil Nüveyhiz), Beyrut 1971, s. 163-164; Makkarî, Nefhu’t-tîb, III, 162; el-Hulelü’s-sündüsiyye, I, 270-271, 284, 724-737; İbnü’l-Gazzî, Dîvânü’l-İslâm (nşr. Seyyid Kesrevî Hasan), Beyrut 1411/1990, I, 37-38; Îzâhu’l-meknûn, I, 74; Sezgin, GAS, I, 467; Muhammed Hıdır Hüseyin, Tûnis ve CâmiǾu’z-Zeytûne (nşr. Ali Rızâ et-Tûnisî), Dımaşk 1391/1971, s. 70-81; Aziz Ahmad, A History of Islamic Sicily, Edinburg 1975, s. 7-8, 42-43; Mahfûz, Terâcimü’l-müǿellifîn, IV, 17-24; Hind Şelebî, el-Kırâǿât bi-İfrîkıyye, Tunus 1983, s. 279-281; Kays Âl-i Kays, el-Îrâniyyûn, II/1, s. 115-117; Muhammed et-Tâlibî, ed-Devletü’l-Ağlebiyye (trc. el-Müncî es-Sayyâdî), Beyrut 1985, s. 204-205, 450-452, 456-468; Abdülazîz es-Seâlibî, Tarîhu Şimâli İfrîkıyâ (nşr. Ahmed b. Milâd - Muhammed İdrîs), Beyrut 1407/1987, s. 221-222; “Esed”, İA, IV, 369; G. Marçais, “Asad b. al-Furât”, EI² (İng.), I, 685.

Cengiz Kallek