EZLÂM

الأزلام

Câhiliye Arapları’nın fal oklarına verilen ad.

“Kesmek, inceltmek, düzeltmek” anlamındaki zelm kökünden türemiş zelem kelimesinin çoğulu olan ezlâm, sözlükte ucunda demir parçası ve üzerinde kanat bulunmayan ince oklar demektir. Terim olarak Câhiliye Araplarının, üzerine “evet” veya “hayır” gibi değişik alternatifler yazdıkları ve bir işe girişmeden önce aralarından birini çekmek amacıyla sakladıkları okları ifade eder. Bâbilliler’den itibaren çeşitli milletlerce uygulanan bu tür bir fal uygulamasına, Kitâb-ı Mukaddes’te belirtildiğine göre Kudüs’ün fethi öncesinde Buhtunnasr da başvurmuştur (Hezekiel, 21/21).

Kur’ân-ı Kerîm’de iki yerde geçen ezlâmın, şeytanın işlerinden biri olarak nitelendirilen kısmet çekme işinde kullanıldığına işaret edilmiş ve bu tür oklara başvurulması yasaklanmıştır (el-Mâide 5/3, 90). Aklâm (kalemler) kelimesi de Kur’an’da ezlâmla aynı anlamda kullanılmıştır (Âl-i İmrân 3/44; Taberî, III, 183-184). Hadislerde de ezlâmdan söz edilmiştir, İbn Abbas’tan gelen bir rivayete göre Hz. Peygamber, Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’i ellerinde fal okları ile birlikte tasvir eden bir resmi görünce imha edilmesini emretmiş ve onların asla fal okları kullanmadığını bildirmiştir (Buhârî, “Enbiyâǿ, 8). Ebû Süfyân’ın Uhud Savaşı’ndan önce fal oku çektiği ve kısmetine “evet” yazılı ok çıktığı için savaşa gitmeye karar verdiği nakledilir (Cevâd Ali. VI, 780).

Câhiliye Arapları yolculuğa çıkma, savaşa gitme, evlenme, şüpheli çocukların nesebini tayin etme, ticaret yapma, su kuyusu açma, hatta kumar oynama gibi kendilerince önemli olan işlere başlamadan önce tahtadan yapılmış ve kanat takılmamış ince oklar üzerine “yap, yapma” şeklinde alternatifler yazıp bir torbaya koyarlar, daha sonra içlerinden birini çekerek çıkan yazıya göre girişilen işin kendileri için uğurlu veya uğursuz olacağına inanır ve ona göre hareket ederlerdi. Ezlâmın beyaz çakıl taşlarından yapılmış tavla zarı şeklinde veya satranç taşları gibi olduğunu rivayet edenler de vardır. Arap tarihçileri ezlâmı iki grupta toplarlar. 1. Fal Okları. Sayısına ve bulunduğu kimselere göre ikiye ayrılır. a) Üçlü fal okları. Herkesin yanında taşıdığı üç okun birinde, “Rabbim bana emretti” veya “yap”; diğerinde, “Rabbim bana yasak etti” yahut “yapma” diye yazılır, üçüncüsünde ise yazı bulunmaz ve çekilen kısmette ne çıkarsa ona göre hareket edilirdi. Eğer yazısız ok isabet ederse kısmet çekme işlemi tekrarlanırdı. b) Yedili fal okları. Kâbe’nin içindeki Hübel adlı putun yanında veya kâhinlerle hakimlerin nezdinde bulunan ve her biri üzerinde “evet”, “hayır”, “sizden”, “başkasından”, “açık değil”, “diyet”, “su” ifadelerinden biri yazılmış olan yedi ok bir işi yapmak veya yapmamak, nesebi şüpheli görülen bir çocuğun babasını belirlemek, öldürülen kimsenin diyetini ödetmek, su kuyusu açmak, evlenmek gibi değişik maksatlarla kullanılırdı. Bu işlerden biriyle ilgili olarak kısmetini tayin etmek isteyen kişi hediyelerle birlikte Kâbe’nin hizmetçisine yahut yedi oku bulunan kâhinlere gider, kısmet çektirir, çıkan sonucun putların iradesine uygun olduğuna inanır ve ona göre hareket ederdi. 2. Kumar Okları. On oktan oluşan ve bir tür piyango çekilişine benzeyen bu okların üçü boş bırakılır, yedisine birden yediye kadar hisseler takdir edilip yazılırdı. On kişi arasında yapılan çekilişte boş okları çekenler ortaya konan maldan pay alamadıkları gibi kumara konu teşkil eden malın parasını da öderlerdi. Bu tür oklar daha çok bir deveyi kesip etini çeşitli hisselere ayırmak suretiyle oynanan kumarda kullanılırdı (Bk. meysir).

Fahreddin er-Râzî, fal okları çekmenin yasaklanmasını Allah’a mahsus olan gaybı bilme ve putlara ulûhiyyet isnat etme gibi mahzurlar taşımasına bağlarken (Mefatîĥu’t-ġayb, XI, 136) Reşîd Rızâ, aklî ve ilmî hiçbir gerekçeye dayanmadığı için fal ve kumar oklarının yasaklandığını söyler (Tefsîrü’l-menâr, VI, 149-151). Zira yapılması düşünülen bir işin hayırlı olup olmadığını, bir yerde suyun bulunup bulunmadığını veya nesebi şüpheli görülen bir çocuğun babasının kim olduğunu fal oku çekerek belirlemek mümkün değildir. İnsanların akıl gücüne hitap eden İslâmiyet her işin açık delillere ve doğru bilgilere başvurularak yapılmasını emretmiş, bu tür yollara girilmesini yasaklamıştır. Abdüsselâm Muhammed Hârûn, fal ve kumar oklanyla Câhiliye âdetlerini el-Meysir ve’l-ezlam adlı eserinde İncelemiştir (Kahire 1987).

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “zlm” md.; Müsned, IV, 176; Buhâri, “Enbiyâǿ, 8; İbnü’l-Kelbî, Kitâbu l-Esnam, s. 18; Ezrakī, Ahbâru Mekke (Melhas), I, 117-118; Ya’kūbî. Tarih, I, 259; Taberî, CamiǾ u’l-beyân (Bulak), III, 183-184; İbnül-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, II, 284; Fahreddin er-Râzî, Mefâtihul-ğayb, VI, 45; XI, 135-136; İbn Saîd el-Endelüsî, Neşvetü’t-tarab fî târihi câhiliyyeti’l-ǾAra (nşr. Nusret Abdurrahman), Amman 1982, II, 757; Kalkaşendî, Şubhu’l-aǾşâ, I, 458; Mahmûd Şükrî el-Âlusî, Bulûğu l-ereb, III, 67-68; Reşid Rızâ. Tefsîrü’l-menâr, VI, 149-151; VII, 57; Elmalılı, Hak Dini, II, 1566-1567; Cevâd Ali, el-Mufaśal, VI, 776-781; VII, 779.

Mustafa Öz