FAH

فخ

Mekke-Medine yolunda, özellikle Şiiler tarafından, kutsal sayılan bir vadi.

Hz. Hasan’ın torunlarından Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali b. Hasan, Abbâsîler’in Medine âmili ve Abdullah b. Ömer’in torunu olan Ömer b. Abdülazîz b. Abdullah ile kendi akrabalarından birkaç kişi ve bazı Medineliler arasında başgösteren anlaşmazlıkta sorumluluğun Halife Hâdî-İlelhak tarafından kendisine yüklenmesi üzerine Medine’de isyan etti (169/786). Akrabaları ve bir kısım Medineli kendisine Mescid-i Nebevî’de biat


ettiler. Ebû Abdullah Hüseyin, hac mevsimi dolayısıyla hacca gelecek topluluklardan da faydalanmayı düşünerek taraftarlarıyla birlikte Mekke’ye hareket etti. Hüseyin’in isyanını haber alan ve o yıl hac için Mekke’de bulunan Halife Hâdî bunların üzerine bir ordu sevketti. Halifenin ordusu bugün Şühedâ adıyla anılan ve Mekke’ye yaklaşık 6 mil mesafede bulunan Fah vadisinde meydana gelen savaşta Ebû Abdullah Hüseyin ve taraftarlarını mağlûp etti ve pek çoğunu öldürdü (8 Zilhicce 169/11 Haziran 786). Tarihe “Yevmü Fah” adıyla geçen bu olaydan sonra “Sâhibü Fah” lakabıyla meşhur olan Hüseyin’in kesik başı Halife Hâdî’ye götürüldü. Diğerlerinin cesetleri açıkta bırakıldığı için vahşi hayvanlar tarafından parçalandı. Bu sebeple Şiîler Fah hadisesini Kerbelâ Vak’ası’ndan sonra en dehşetli ve elîm olay olarak görür ve bu günü matem günü kabul ederler. Ayrıca bu vak’a ile ilgili olarak Hz. Peygamberin Fah mevkiinde, Ehl-i beyt’inden burada öldürülecekler için cenaze namazı kıldığını ve hatta Cebrail’in burada şehid olanların ecrinin iki şehid ecri kadar olacağını söylediğini bildirdiği iddiasında bulunurlar (İsfahânî, s. 436). Bu katliamdan kurtulabilen az sayıdaki insandan biri olan Ebû Abdullah Hüseyin’in dayısı İdrîs b. Abdullah b. Hasan b. Ali Mısır’a kaçmış ve daha sonra Mağrib’e geçerek burada İdrîsîler hanedanını kurmuştur.

Fah mevkii bu vak’adan çok önce de bilinen ve tanınan bir vadi idi. Nitekim Bedir Gazvesi sırasında Mekkeliler’ce konaklama yeri olarak seçilmişti. Hz. Peygamber bu vadideki bir suyu Uzeym b. Hâris el-Muhâribî’ye iktâ olarak vermiştir. Ayrıca Abdullah b. Ömer ile diğer bazı sahâbîler de Fah vadisinde defnedilmişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

Vâkıdî, el-Meğâzî. I, 34-35; İbn Habîb, el-Muhabber, s. 37; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 186, 380-381; Müberred, el-Kâmil, Beyrut 1986, II, 770 vd.; Yakûbî, Târih, II, 405; Taberî, Târih (de Goeje), III, 145, 554-562; Ebu l-Ferec el-İsfahânî, Makâtilü’t-Tâlibiyyîn (nşr. Ahmed Sakr), Beyrut 1946, s. 431-460; Yâküt, MuǾcemu l-büldân, IV, 237-238; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IV, 363-364; VI, 90-93; İbnü’t-Tiktakâ, el-Fahri, s. 190-191; İbn Kesîr, el-Bidâye, X, 157-159; “Fahh”, İA, IV, 445; Renfe Basset. “İdrîs I.”, a.e., V/2, s. 935; L Veccia Vaglieri, “Fakhkh”, EI² (İng), II, 744-745; D. Eustache, “Idris I.”, a.e., III, 103.

Ethem Ruhi Fığlalı