FÂRİKİ

الفارقي

Ebû Nasr el-Hasen b. Esed b. el-Hasen el-Fârikî (ö.487/1094)

Nahiv ve lügat âlimi, edip ve şair.

Doğum tarihi, çocukluk yılları ve tahsil hayatı hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Diyarbekirin bir bölgesi olan Meyyâfârikîn’den olduğu ve hayatının uzun bir devresini burada geçirdiği için Farikî nis-besiyle tanındı. Gerek kendi gözlemleri gerekse bazı yakın dostlarının kadınlarla ilgili olarak yaşadığı acı tecrübelerin verdiği ürküntü sonucu hiç evlenmemiştir. Fâriki bu hususa şiirlerinde de yer vermiştir.

Siyasî hayatı hareketli fakat sıkıntılar içinde geçen Fâriki’nin, Selçuklu Sultanı Melikşah döneminde Diyarbekirin bir bölgesi olan Âmid’de divan işlerini yürütürken zimmetine para geçirmesi sebebiyle Vezir Nizâmülmülk ile araları açıldı ve ağır cezaya çarptırılarak hapsedildi. Diyarbekir Emîri Mansûr b. Mervân’ın veya onun veziri hıristiyan tabip Ebû Salim’in yardımı ile hapisten kurtulunca Meyyâfârikin’e gitti. Burada verdiği derslerle tanınıp öğrencilerinden ve cahil halk kesiminden birçok taraftar kazanınca emirliğini ilân etti. Bölgenin hâkimi Mansûr b. Mervân kendisini tanıyarak 486 (1093) yılı başında Muhyiddevle lakabı ile vezir yaptı ve böylece Meyyâfârikîn’i de hâkimiyetine aldı. Bir süre sonra Melikşah’ın kardeşi Tutuş Meyyâfârikin’i fethedince Emîr Mansûr b. Mervân Tutuş’un veziri Ebü’n-Necm’in yardımıyla ölümden kurtulabildi; Fârikî ise Halep’e kaçtı. Selçuklu Sultanı Tutuş 487 (1094) yılında Halep, Harran ve Urfa’yı da fethederek Harran’a yerleşti. Vatan hasretine dayanamayan Fâriki Sultan Tutuş’un hizmetine girmek üzere Harran’a geldi ve hükümdara kaside sundu. Ancak sultana. Fâriki’nin daha önce Meyyâfârikîn’i Mansûr b. Mervân’a teslim eden kişi olduğu hatırlatılınca onu öldürttü. Bazı kaynaklarda Fârikī’yi Mansûr b. Mervân’ın öldürttüğü kaydediliyorsa da (Yâkūt, VIII, 61; Kütübî, I, 322) bu rivayet tarihî olaylara uygun düşmemektedir. Nitekim kendisi de bir beytinde Halep’te vatan hasretiyle gözyaşı döktüğünü, fakat Harran’da öldürüleceğini belki de bir önseziyle ifade etmiştir.

Zamanının büyük şairlerinden olan Fârikī akıcı bir üslûba sahiptir. Şiirlerinde edebî sanatlara cok yer vermiş, özellikle cinas ve lüzûm-ı mâlâyelzem sanatlarını fazlaca kullanmıştır. Sanatını revî ve kafiyeleri sağlam, ince ve latif duygularla işlemiştir. On beş beyitlik bir şiirinde kafiye olarak getirdiği “ayn” kelimesini on beş değişik anlamda kullanması onun cinas sanatındaki gücünü göstermektedir (Yâkūt, VIII, 61-63; Hilâl Nâci, s. 116-118).


Şiirlerinin çoğunda aşk, ayrılık, hasret, acılara sabır, hayattan şikâyet, üzüntü ve vefasızlık gibi temalara yer vermekle birlikte şarap (hamriyyât) ye hikmetle (hikemiyyât) ilgili parçalarına da rastlanmaktadır. Hilâl Nâcî onun aşk şiirlerini, başta Dellâlülkütüb’ün Lümeħu’l-mûlaħ’ı olmak üzere Zerkeşî’nin ǾUķūdü’l-cümân’ı, İmâdüddin el-İsfahânî’nin el-Ħaridetul-ķaśr’ı gibi edebî eserlerle Yâkūt’un MuǾcemü’l-üdebâǿ adlı eseri, İbn Şâkir el-Kütübî’nin Fevâtû’l-Vefeyât’ı, Safedî’nin el-Vâfî bi’l-Vefeyât’ı gibi biyografi kitaplarından derlemiştir. Kafiyelerine göre alfabetik 380 beyitten oluşan bu eser, el-Ĥasan b. Esed el-Fâriķī ĥayâtühû ve’ś-śabâbe min şiǾrihî adıyla yayımlanmıştır (Riyad 1398/1978). Hayatından bahseden kaynaklarda, ayrıca edebî eserlerde şiirlerinden çok sayıda parçalar bulunan Fârikī’nin müstakil divanı da vardır. Aynı zamanda iyi bir nahiv âlimi olduğu için Nahvî nisbesiyle de anılan Fârikī eski şiirlerdeki zor beyitleri çözmekte usta idi.

Eserleri.

1- el-İfśâĥ fî şerĥi ebyâtin müşkileti’l-iǾrâb. Kaynaklarda el-İfśâĥ fi’l-Ǿavîś, Şerĥu’l-ebyâti’l-müşkileti’l-iǾrâb, el-İfśâh Ǿan (fî) ebyâtin müşkile-ti’l-îżâĥ, el-İfśâh fî şerĥi ebyâtin müşkile adlarıyla da geçen eser, ihtiva ettiği lugazlardan dolayı veya nazım zaafı gibi sebeplerle mânası muğlak ve i‘rabı güç olan 256 beyti açıklamaktadır. İlk defa Saîd el-Efgānî tarafından yayımlanan eser, sadece Paris nüshasına dayanan bu neşrinde yanlışlıkla Ebü’l-Hasan er-Rummânî’ye nisbet edilerek Tevcîhü ÎǾrâbi ebyâtin mülğazeti’l-İ‘râb adıyla yayımlanmıştır (Dımaşk 1377/1958). Paris nüshası ile birlikte Medine (Arif Hikmet) ve Kahire (Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye) nüshalarının da karşılaştırılmasıyla Bingazi Üniversitesi’nde yapılan ikinci neşrinde (1394) bu hata düzeltilmiştir.

2. Şer-ĥu’l-LümaǾ. İbn Cinnî’nin nahve dair el-LümaǾ adlı eserinin şerhidir. Müellif el-İfśâĥ’ın birçok sayfasında bu eserinden söz etmektedir (Bk. s. 78, 219, 231, 322, 365).

3. Dîvân. Tahran’da Millî Kütüphane’de (nr. 276) şerhiyle birlikte bir nüshası mevcuttur.

Fârikî’nin bunlardan başka Kitâbü’l-Ĥurûf (el-İfśâĥ, s. 62, 200), Kitâbü’l Elġāz (İbnü’l-Kıftî, I, 297; Kütübî, I, 321) ve ez-Zebed fî maǾrifeti külli aĥad (Hediyyetü’l-Ǿârifin, I, 277) adlı eserlerinden de söz edilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ebû Nasr el-Fârikî, el-İfsâh fî şerhi ebyâtin müşkileti’iǾrâb (nşr. Saîd el-Efgânî), Beyrut 1400/1980, nâşirin mukaddimesi, s. 5-41; Yâküt. MuǾcemü’l-üdebâǿ, V1I1, 54-75; Ibnü’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, Kahire 1986, I, 294-298; İbnü’s-Sâbûnî, Tekmiletü İkmâli’l-İkmâl, Beyrut 1406/1986, s. 199; Abdülbâkî b. Abdülmecîd el-Yemânî, İşâretü’t-taǾyin fî-terâcimi’n-nuhât ve’l-luğaviyyin (nşr. Abdülmecîd Diyâb), Riyad 1406/1986, s. 85-86; Zehebî, AǾlâmun-nübelâǿ, XIX, 80-81; Kütübî. Fevâtü’l-Vefeyât, I, 321-324; Safedî, el-Vâfî, XI, 401-404; Yâfiî, Mirǿ âtü’l-cenan, III, 143; Süyûtî, Buğyetû’l-vuǾât. I, 500; Abdülvehhâb es-Sâbûnî, ǾUyûnü’l-müǿellefât (nşr. Mahmûd el-Fâhûrî), Halep 1982, 1, 267; Keşfüz-zunûn, II, 1563; İbnü’l-İmâd, Şezerât, Beyrut, ts (Dâru İhyâi’t-türâsi’l-Arabî), III, 380; Hânsârî. Ravzâtü’l-cennât (nşr, Esedullah İsmailiyyân), Tahran 1391, III, 84; Brockelmann, GAL. Suppl, I, 194-195; Îzâhu’l-meknûn, II, 43; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, 1, 277; Kehhâle. MuǾcemü’l-müǿellifîn, III, 206; Ziriklî, el-AǾlâm, II, 198; Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1969, s. 204; Hilâl Nâcî, el-Hasan b. Esed el-Fâriki, Riyad 1398/1978; Muhammed İbrahim el-Bennâ, “el-îfsâh fî şerhi ebyât müşkileti’l-iǾrâb”, MMMA (Kahire), XXIV/2 (1978). s. 347-381; Âzertâş Âzernûş, “İbn-i Esed-i Fâ-rikî”, DMBİ, III, 10-11.

Recep Dikici