FÂTİH CAMİİ

Bulgaristan’ın Köstendil şehrinde Fâtih Sultan Mehmed’e izâfe edilen cami.

Bazı yayınlarda Fâtih Camii olarak adlandırılan caminin bu şekilde anılmasının doğru olmadığı ve 937 (1530-31) yılında Kanûnî Sultan Süleyman döneminde yaptırıldığı Osman Nuri Peremeci tarafından ileri sürülmüştür. Ekrem Hakkı Ayverdi de bu bilgiyi doğrulayan bir ifade kullanarak Köstendil kasabasında bir Fâtih Camii olmadığını bildirmiştir. Halbuki Köstendil’de buraya Fâtih Camii denildiği gibi I. Dünya Savaşı’nda şehirdeki eserleri inceleyen H. Minetti de camiyi bu adla kaydetmiştir. Bu çapraşık durumun kaynağı, Ayverdi’nin hiç bahsetmediği kubbe kasnağındaki tuğladan yapılmış 937 (1530-31) tarihidir. 1966 yılındaki Köstendil ziyaretinde bu cami tarafımızdan incelenmiş ve oldukça kaba bir biçimde yapılmış olan bu tuğla tarih yerinde görülmüştür.

Bir vakitler bütün halkı Türk ve müslüman olan Köstendil bir Bulgar kasabasına dönüştürüldüğünde bu cami de kendi haline bırakılmış bulunuyordu. Son cemaat yerindeki iki bölüm kapatılarak dükkân yapılmış, harim ise boş ve bakımsız kalmıştı. Daha sonraları caminin restorasyonu için iskele kurulduğu öğrenilmiş, ancak sonucun ne olduğu hakkında bilgi edinilememiştir.

İki caddenin birleştiği bir köşede bulunan ve gerçek adıyla kurucusu şimdiki halde bilinmeyen caminin avlusu yoktur. Son cemaat yeri iki yandan duvarlarla kapalı olup ortadaki daha dar üç bölüme sahiptir. Bu bölümler dışarıya iki sütuna oturan üç kemerle açılır. Gerek ortadaki bölümün tonozu gerekse yan kubbenin geçişi çok zengin mukarnaslarla sağlanmıştır.

Caminin harimi tek kubbe ile örtülü kare biçimindedir. Kubbe çapı 11, 50 metreyi biraz aşar. 1966’da kubbenin birkaç yerinde çok derin çatlaklar olduğu görülüyordu. Kubbe pencereli, sekiz köşeli bir kasnağa oturmakta ve kareden kubbe yuvarlağına geçiş çok aşağıdan başlayan pandantiflerle sağlanmaktadır. Bu pandantiflerin içleri mukarnaslarla doldurulmuştur. Caminin dış duvarları taş ve tuğladan karma teknikte örülmüştür. Her kaba yontulmuş taş sırası arasına iki sıra tuğla konulduktan başka yine her taşın arasına dikine bir çift tuğla yerleştirilmiş, böylece renkli ve göz oyalayıcı bir görüntü elde edilmiştir. Aynı karma teknik, yine Köstendil’deki başka eserlerle Sofya yakınında İhtiman’da ve Karlıova’daki (Karlova) camilerde de görülür. Fakat caminin en ilgi çekici tarafı, Osmanlı dönemi Türk mimarisinde başka bir benzeri olmayan minaresidir. Gövdesi sekiz köşeli olan bu minarede kürsü kısmından şerefeye kadar düzenli biçimde altıgen şeklinde yontulmuş açık renk taşların etrafları tuğla (?) çerçeve içine alındığından arı peteği gibi bir desen elde edilmiştir.

Caminin Minetti’nin planında gösterilen ahşap mahfili ortadan kalkmıştır. Ahşap minber ise bir sanat değerine sahip bulunmuyordu. Yine Minetti’nin bir fotoğrafında görülen kandiller artık mevcut değildi. 1966’daki ziyarette yerde


eski birkaç halı parçası bulunduğu görülmüştür. Ancak Balkanlar’daki değişik bir sanat eseri görünümünde olan bu Türk hâtırası hüzün verici bir halde idi.

BİBLİYOGRAFYA:

H. Minetti, Osmanische Provinziale Baukunst auf dem Balkan Ein Beitrag zur Baugeschichte des Balkans, Hannover 1923, s. 21-24; Osman Nuri Peremeci, Tuna Boyu Tarihi, İstanbul 1942, s. 149; Ayverdi, Osmanlı Mimarîsi IV, s. 806; a.mlf., Avrupa’da Osmanlı Mimarî Eserleri IV, s. 62, 63, 166-167, rs. 86-99; M. Kiel, “Bulgaristan’daki Osmanlı-Türk Mimari Anıtları Restorasyonundaki Sorular ve Beklentiler” (trc. Nihal Akbulut), Milliyet Sanat Dergisi, sy. 8, İstanbul 1980, s. 56-60.

Semavi Eyice