FERAİZÎZÂDE MEHMED SAİD

(ö.1251/1835)

Gülşen-i Maârif adlı eseriyle tanınan Osmanlı tarihçisi.

Bursa’da doğdu. Dersiâm Seyyid Fe-râizî Mehmed Efendi’nin oğludur. İlk eğitimini babasından aldı. Medreseye devam etti, bu arada özel olarak kendini yetiştirdi ve Arapça’sını ilerletti. Esadzâde Atâullah Efendi’nin şeyhülislâmlığı zamanında (1807-1808) öğrenimini tamamlayarak Bursa mahkemesinde kısmet-i askerî başkâtibi Mihalicîzâde Seyyid Hasan Efendi’nin yanında mahkeme kâtibi oldu. Gülşen-i Maârif adlı eserinin hatime kısmında yer alan biyografisinde, sukûk (bk. SAK) ve inşâda çok mahir olan Hasan Efendi’nin i’lâm, senet ve tahrirat müsveddelerini temize çektiğini; iyi bir kâtip olabilmenin Arapça yanında Farsça bilmeye de bağlı olduğunu anlayınca Farsça öğrenmeye karar verdiğini ve İstanbul’da o sırada tanınmış mutasavvıflardan el-Hâc Ali Baba’nın derslerine devam ederek ondan Lügat-ı Şâhidi, Pend-i ǾAŧŧâr ve Dîvân-ı Ĥâfıž’ın tamamını, kısmen de Sa’dî-i Şîrâzî’nin Bostân’ı ile Gülistan’ını okuduğunu yazar. Hayatının sonraki devreleri hakkında fazla bilgi yoktur. Bursa’da Emîr Sultan Camii’nin hatipliğini de yaptığı ve hiç evlenmediği belirtilen Ferâizîzâde’nin 1251’de (1835), kitabının basım işleri tamamlanmadan biraz önce


öldüğü bilinmektedir. Mezarı Emîr Sultan Camii hazîresindedir.

Said mahlasıyla şiirleri ve bazı manzum risâleleri bulunan (Sicill-i Osmânî, III, 42) Mehmed Said asıl şöhretini Târîh-i Gülşen-i Maârif adını verdiği umumi tarihiyle yapmıştır. Daha ziyade Gülşen-i Maârif olarak bilinen eserinin sonunda müellif eski tarihlerin haşviyyatla dolu olduğunu, bu yüzden olayların anlaşılmasında güçlük çekildiğini, tarih kitaplarının açık ve külfetsiz, kolay anlaşılır bir dille kaleme alınmasının gerektiğini ifade ederek bunu gerçekleştirmek ve okuyanların hayır duasına mazhar olabilmek için eserini yazdığını belirtir. On yıllık bir çalışma sonucunda 1249 Zilhiccesinde (Nisan 1834) tamamlanan ve II. Mahmud’a takdim edilen Gülşen-i Maârif çok beğenilmiş, basılması için çıkan ferman üzerine Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi’nin de desteğiyle 1252 (1836) yılında iki büyük cilt halinde yayımlanmıştır.

Geleneksel İslâm tarih yazıcılığına uygun olarak kâinatın yaratılışıyla başlayan eserde kısaca peygamberler tarihi, Hz. Muhammed ve İslâmiyet’in ortaya çıkışı, İslâm devletleri bahisleri yer alır. I. cildin ilk yarısını oluşturan bu bölümden sonra Osmanlı Devleti tarihine geçilir ve her padişah dönemi ana başlıklar halinde ele alınarak dönemin fetihleri ve diğer önemli olaylar ara başlıklar altında kaydedilir. Köprülü Mehmed Paşa’nın sadâretinden (1656) itibaren olayların biraz daha geniş olarak anlatıldığı eserin bundan sonraki şekli vak’anüvis tarihlerine benzemektedir. Eser I. Abdülhamid devrinin başlarına kadar gelir ve 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile sona erer.

Olayları ana hatlarıyla ele alan müellif faydalandığı kaynakların adını da vermiştir. Bunlardan biri Behcetü’t-tevâriĥ’tir. Veysî Efendi tarafından Arapça’dan Türkçe’ye İşrâku’t-tevârîh adıyla çevrildiğini belirttiği bu eseri kısmen sadeleştirip haşviyyatını atarak kullandığını söyler. Ancak bu Veysî’nin kim olduğu anlaşılamamaktadır. XVII. yüzyılda yaşamış ünlü şair ve edip Veysî’nin bu adı taşıyan bir tercümesi olduğu bilinmemektedir. XV. yüzyılda yaşayan Şükrullah’ın meşhur tarihi Behcetü’t-tevarîħ ise Farsça olarak kaleme alınmıştır. Aynı şekilde Ferâizîzâde’nin kullandığı ve Kâtib Çelebi’ye izâfe ettiği Câmiu’t-tevârîh’in müellifi de XVI. yüzyılda yaşamış olan Mehmed Zaîm’dir. Gülşen-i Maârif’in Osmanlı öncesi bölümünü bu kaynaklardan özetleyen Ferâizîzâde’nin eserinin asıl kısmını oluşturan Osmanlı tarihini yazarken faydalandığı kaynaklar ise Hoca Sâdeddin Efendi, Naîmâ, Râşid Mehmed Efendi, Süleyman İzzî, Subhî Mehmed ve Vâsıf Ahmed Efendi tarihleridir.

Gülşen-i Maârif ihtiva ettiği bilgiler yönünden orijinal bir eser değildir. Bu yüzden kaynak olarak pek fazla kullanılmamıştır. Eserin en önemli özelliği, döneminin çeşitli aydın kesimlerine hitap edecek nitelikte, popüler bir tarihçilik anlayışıyla ve sade bir dille kaleme alınmış derli toplu umumi bir tarih olmasıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

Ferâizîzâde Mehmed Said, Târîh-i Gülşen-i Maârif, İstanbul 1252, I-II; Sicill-i Osmânî, III, 42; Osmanlı Müellifleri, III, 117-118; Babinger (Üçok), s. 382-383; TA. XVI, 246; TDEA, VI, 217.

Abdülkadir Özcan