FERİDUN AHMED BEY

(ö.991/1583)

Münşeâtü’s-selâtîn adlı eseriyle tanınan Osmanlı devlet adamı.

Doğum yeri ve tarihi bilinmemektedir. Vakfiyesinde babasının adının Abdülkadir olarak geçmesine bakarak devşirme olduğu söylenebilir. Künyesini Ahmed eş-Şehîr bi-Ferîdun et-Tevkîi” şeklinde gösteren Feridun Bey, Defterdar Çivizâde Abdi Çelebi’nin evinde ve himayesinde yetişti. Onun aracılığıyla kâtip olarak Rumeli Beylerbeyi Sokullu Mehmed Paşa’nın hizmetine girdi (1553). 1554 yılında Kanûnî Sultan Süleyman’ın Nahçıvan seferine katıldı. Sokullu Mehmed Paşa’nın vezîriâzamlığı (1565) sırasında Dîvân-ı Hümâyun kâtipliğine getirildi, aynı zamanda onun sır kâtibi oldu. Böylece devlet işlerindeki nüfuzu daha da arttı. Sigetvar seferindeki hizmetlerinden dolayı Kanûnî tarafından dergâh-ı âlî müteferrikalığı ve zeamet tevcihiyle mükâfatlandırıldı (Selânikî, I, 30). Kanûnî’nin vefatı ve II. Selim’in tahta çıkışı sırasında asayişi temin edip olayları yatıştırmada Sokullu’ya büyük yardımda bulundu. 12 Haziran 1570’te reîsülküttâblığa, üç buçuk yıl sonra da nişancılığa getirildi (Münşeât, II, 572). III. Murad tahta geçmek için Manisa’dan İstanbul’a gelirken Feridun Ahmed Bey’in Mudanya İskelesi’nde hazır bulundurduğu zahire gemisine binmesi onun için büyük mazhariyet oldu. Fakat bu olay, hâmisi Sokullu Mehmed Paşa’nın nüfuzundan kurtulmak isteyen III. Murad üzerinde herhangi bir etki yapmadı (a.g.e., I, 17; Selânikî, I, 98-99). Nitekim III. Murad’ın cülûsuna “şemşîr-i İslâm” (982) terkibiyle tarih düşüren ve bir ay sonra da Münşeâtü’s-selâtîn adlı büyük eserini tamamlayarak Sokullu Mehmed Paşa vasıtasıyla yeni padişaha takdim eden Feridun Bey beklediği iltifatı görmediği gibi bir süre sonra nişancılıktan da azledildi (10 Nisan 1576) ve Semendire sancak beyliğiyle İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Oradan Köstendil sancak beyliğine nakledildi. Sokullu’nun bir suikast sonucu ölümünden sonra İstanbul’a çağrılarak tekrar nişancılık makamına getirildi. 12 Rebîülevvel 990’da (6 Nisan 1582), Mihrimah Sultan ve Rüstem Paşa’nın muhtemelen Kara Ahmed Paşa’dan dul kalan kızları Ayşe Sultan’la evlendirildi (Selânikî, I, 130). Bir rivayete göre ise Sokullu’dan dul kalan İsmihan Sultan’la nikâhlandı (Atâî, s. 336) Feridun Bey’in bu ikinci ikbal devri uzun sürmedi, 21 Safer 991 (16 Mart 1583) tarihinde öldü ve Eyüp’teki türbesine defnedildi (Evliya Çelebi, I, 405). Şair Emânî tarafından ölümüne, “Nişânın kaldı dünyâda Ferîdun”


mısraıyla tarih düşürülmüştür (Selânikî, I, 140). Feridun Ahmed Bey’in oğlu Halil Bey 1001 (1592-93) yılında Eskişehir beyi olmuş ve bir süre sonra ölmüştür.

Osmanlı nişancılarının en ünlülerinden olan Feridun Ahmed Bey toplam dört yıl dört ay bu makamda kalmıştır. Aynı zamanda münşî, şair ve hattattır. Evi âlim, edip ve şairlerle dolup taşardı. Şiirlerinin Bâkî tarafından beğenilmesi bu alandaki gücünün en büyük delili sayılır. Bâkî Feridun Bey için kaside ve gazeller bile yazmıştır (TSMK, Koğuşlar, nr. 1207). Sülüs ve nesihten başka divanî, rik’a ve siyâkat hatlarında da mahir olan Feridun Bey bu sonuncuları Koca Nişancı Celalzâde Mustafa Çelebi’den öğrenmiştir. 982 (1574) yılında celî-müsennâ hatla yazdığı kelime-i şehâdet Ayasofya Camii mihrabının iki yanına asılmıştı. Merasimlerde gösterişe çok önem veren Feridun Bey, nişancılığı zamanında törenle bir yere giderken önünde 150 tüfekli ve kadife elbiseli piyade ile 150 siperli süvari yürütürdü. Selânikî, bu elbise ve siperlerin her birinin 2400 akçe ile 2800 akçe arasında olduğunu yazmaktadır (Târih, I, 316). Ayrıca Feridun Bey’in Yenihisar semtindeki güzel bahçesinin daha sonra bazı şenliklere sahne olduğunu da belirtmektedir (a.g.e., I, 475).

Vakıfnâme’sine göre İstanbul’da Kazdağı civarında Kösederesi’nde (Ayvansarâyî, s. 25) bir mescidi, Koska’da sıbyan mektebi ve dârütta’limi, Dimetoka’da bir camii ve büyük bir hamamı ile İstinye’de tekkesi bulunan Feridun Bey bunlar için Karaköy’de kırk odalı bir han, bir kasap dükkânı; Niğbolu’da iki değirmen, bir çayır ve bir koru; Edirne’de bir değirmen, yirmi ev ve bir bostan; Gelibolu’da tersanede on yedi dükkân; Lapseki’de iki bağ, üç tarla, bir fırın; Yalova’da Kocadere köyünde bir su bıçkısı ile 12.000 altın vakfetmiştir (Millet Ktp., Ali Emîrî, Târih, nr. 933/2, vr. 5b vd.).

Eserleri. 1. Münşeâtü’s-selâtîn*. Feridun Ahmed Bey’in şöhretini sağlayan bu eser, ilk Osmanlı padişahından III. Murad’a kadar gelen hükümdar mektuplarının suretlerini ihtiva etmekte olup bu sahada yazılmış eserlerin en büyüğü ve en mükemmelidir. Eser iki cilt halinde yayımlanmıştır (İstanbul 1264-1265, 1274-1275). 2. Nüzhetü’l-esrâri’l-ahbâr der Sefer-i Sigetvar. Kanûnî Sultan Süleyman’ın son seferinin ayrıntılı bir tarihçesi olup kısaca Nüzhetü’l-ahbâr adıyla bilinir. Bizzat olayların içinde bulunan müellifin gözlemlerini yansıtan eser Kanûnî’nin Sigetvar seferine hareketiyle başlar, II. Selim’in tahta çıkışı ve saltanatının ilk yılı olaylarını ihtiva eder. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde (Hazine, nr. 1339) Süleymannâme adıyla kayıtlı, 13 Receb 976 (1 Ocak 1569) istinsah tarihli minyatürlü yazma muhtemelen müellif nüshasıdır. Eserin bilinen öteki nüshaları Türk Tarih Kurumu ile (nr. 36, Şehnâme-i Sultân Süleyman ve Feth-i Kal’a-i Sigetvar ve Gayri Vak’alar) Millet (Ali Emîrî, nr. 330, Nüzhetü’l-esrar fî fethi kal’ati Sigetvar) kütüphanelerindedir. Son nüsha 1916 yılında istinsah edilmiştir. Eserin bir başka nüshası da Leiden Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir (bk. Babinger, s. 120). 3. Miftâhu’l-cenne. Ahlâkî bir risâledir. Bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan (Revan Köşkü, nr. 1998) eser Münşeâtü’s-selâtîn’in başında yayımlanmıştır. Kitabın adı ebced hesabıyla telif tarihi olan 982 (1574) yılını göstermektedir. Feridun Ahmed Bey’in şiirlerinin toplandığı bir divanından da söz edilmektedir (Atâî, s. 337).

BİBLİYOGRAFYA:

BA. MD, nr. 16, s. 147, 200; Feridun Bey, Münşeat, I, 14-23; II, 572; Feridun Bey Vakıfnamesi, Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 933/2, vr. 5b-18a; Selânikî, Târih (İpşirli), I, 30, 32, 36-37, 49, 98-100, 107, 110, 130, 139-140, 316, 475; Atâî, Zeyli Şekāik, s. 336-337, 387; Peçuylu İbrâhim, Târih, I, 26-27, 421; II, 7; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 405; Sefînetü’r-rüesâ, İstanbul 1269, s. 12 vd.; Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Selâtîn, s. 25; Müstakimzâde, Tuhfe, s. 96-97; Kāmûsü’l-âlâm, V, 3406; Sicill-i Osmânî, IV, 20; Osmanlı Müellifleri, II, 363-364; TCYK, s. 115-116, 846-847; Danişmend, Kronoloji, III, 5-6, 63, 598-599, 600; Karatay, Türkçe Yazmalar, I, 227-228; II, 342, 354; Babinger (Üçok), s. 118-120; Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimârî Eserleri IV, s. 194, 196; Abdülkadir Özcan, “Historiography in the reign of Süleyman the Magnificent”, The Ottoman Empire in the Reign of Süleyman the Magnificent, İstanbul 1988, s. 203-204; Hüseyin G. Yurdaydın, “Sigetvarnâmeler”, AÜİFD, sy. 2-3 (1952), s. 124-130; J. H. Mordtmann, “Ferîdun Bey”, İA, IV, 569-570; a.mlf. [V. L. Ménage], “Ferīdūn Beg”, El2 (Fr.), II, 901-902.

Abdülkadir Özcan