FETİH

الفتح

Cemaatle kılınan namazlarda imamın yanlış okuyuşunu düzeltme veya unuttuğu âyeti hatırlatma anlamında fıkıh terimi.

Fetih (feth) masdar olarak “açmak, yol göstermek, yardım etmek” gibi mânalara gelir. Namaz kıldıran imamın kıraat esnasındaki yanlışını düzeltme veya unuttuğu âyeti hatırlatma bir bakıma onun önünü açma ve kendisine yol gösterme demek olduğundan bu iş fıkıh literatüründe fetih (el-feth ale’l-imâm) diye ifade edilmiş ve bunu yapan kimseye de fâtih denilmiştir.


İmamın yanlış okuyuşu veya okuduğu âyetin devamını hatırlayamaması cemaatle namazın bozulması sonucunu doğurabileceğinden arkasında namaz kılan kimselere (muktedî) imama yol gösterme İmkânı tanınmış, ancak bu husus belirli usul ve kurallara bağlanmıştır. Namaz esnasında muktedînin imamın kıraatini düzeltmesiyle ilgili olarak Hz. Peygamber’den az sayıda hadis rivayet edildiği görülür. Bunlardan birinde, onun kıraat sırasında bir âyeti terkettiği, namazdan sonra durumu kendisine soran sahâbîye, “O âyeti bana hatırlatsaydın ya” dediği nakledilir. Bir başka rivayette de buna benzer bir durumun ardından, arkasında namaz kılan Übey b. Kâ’b’a aynı türde bir ikazda bulunduğu görülür (Ebû Dâvûd, “Śalât”, 159, ayrıca bk. Heysemî, II, 69-70). Buna karşılık Resûl-i Ekrem’in, “Yâ Ali, namazda iken imama fetih yapma” uyarısında bulunduğu şeklindeki rivayet (Ebû Dâvûd, “Śalât”, 160), gerek yukarıdaki hadisler gerekse Hz. Ali’nin kıraat esnasında tıkanıp kalan imama yardım etmenin sünnet olduğu şeklindeki kendi sözleri (İbn Hacer, I, 117, Şcvkânî, II, 366) karşısında zayıf görülmüş veya te’vil edilmiştir.

Cemaatle kılınan ve kıraatin de açıktan (cehrî) olduğu namazlarda imamın okuyuşta yanılması, tereddüde düşmesi veya okuduğu âyetin devamını hatırlayamaması halinde cemaatin acele etmeyip imamın bizzat hatırlamasına, yanlışını düzeltmesine veya diğer bir âyete geçmesine imkân tanıması gerekir. Aynı şekilde imam da bu durumda başkasının hatırlatmasını veya düzeltmesini beklemeyip farz veya vâcip miktarında okumuşsa rükûa varmalı, değilse diğer bir âyete veya sûreye geçmelidir. Böyle yapılmadığı veya bunun mümkün olmadığı durumlarda ise imama uyan kimselerin onun yanlışını düzeltmesi gerekir. Ashaptan İbn Mes’ûd başta olmak üzere Kûfe mektebine mensup bazı fakihlerin, yukarıda Hz. Ali’den rivayet edilen hadisi de delil göstererek namazda fethi doğru bulmadıkları nakledilmekle beraber fıkıh mezhepleri fethi kural olarak câiz hatta bazı durumlarda vâcip görürler. Bununla birlikte aralarında bazı görüş farklılıkları mevcut olup özellikle Hanefîler’in bu konuda oldukça titiz davrandıkları görülür.

Hanefî fakihleri, imama uyan kimselerin kıraatte bulunmasını prensip olarak doğru kabul etmediklerinden bunların yapacağı fethin de imamın yerine okuma maksadıyla değil yanlış okuyuşu düzeltme veya hatırlatma niyetiyle olması gerektiği görüşündedir. Hatta bazı Hanefî âlimleri, bu kuralı uygulamada daha da ileri giderek imamın başka bir âyete geçmesi veya rükûa varmasından sonra yapılacak fethin veya gerekmediği halde fethi tekrar etmenin o kimsenin namazını bozacağını ileri sürerler. Öte yandan bu düzeltme ve hatırlatmanın aynı namazı kılan kimseden gelmesi de şarttır. Buna göre namazda iken kendi imamından başka birinin kıraatindeki yanlışlığı düzelten kimsenin namazı bozulacağı gibi kendi cemaatinden olmayan birinin düzeltmesini dikkate alan imamın namazı da bozulmuş olur. Çünkü bu davranış bir nevi öğretme ve öğrenme niteliği taşıdığından bazı Hanefî fakihlerine göre namazı bozucu ölçüde bir fiil (amel-i kesîr) sayılır. Bir grup Hanefî fakihi ise bu davranışı namazda konuşma olarak değerlendirmiş, bu sebeple namazı bozacağını söylemiştir. Mâlikî ve Şâfiî fakihleri de fethin aynı namazı kılan kimseler arasında cereyan etmesini gerekli görürler ve kendi imamından başkasının yanlışını düzelten kimsenin bu müdahalesinin bir nevi konuşma sayılacağını ve kıraati kesintiye uğratacağını, bu yüzden de namazının bozulacağını ifade ederler. Hanbelîler ise gerek namazda olmayan bir kimsenin imama yapacağı fethin, gerekse namaz kılanın kendi imamı dışındaki birine yapacağı fethin namazı bozmayıp sadece mekruh olduğu görüşündedirler.

Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî fakihlerinin fethin ayrıntıları konusunda zaman zaman Hanefîler’den farklı görüşler benimsemeleri, bu mezheplerin namazda Fâtiha’yı okumanın hükmü ve imama uyan kimsenin kıraati konusunda Hanefî mezhebinden farklı görüşlere sahip olmalarından kaynaklanmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “ftĥ” md.; Müsned, IV, 74; Ebû Dâvûd, “Śalât”, 159, 160; Kâsânî, BedâǿiǾ, I, 235-236; İbn Kudâme, el-Muġnî, I, 708; Zeylâî, Tebyînü’l-ĥaķāǿiķ, Bulak 1313 → Beyrut, ts., I, 156-157; Heysemî, MecmaǾu’z-zevâǿid, II, 69-70; İbn Hacer, et-Meŧâlibü’l-Ǿâliye, I, 117-118; İbnü’l-Hümâm, Fetĥu’l-ķadîr, I, 399-401; Şirbînî, Muġni’l-muĥtâc, I, 158, 159; Buhûtî, Keşşâfü’l-ķınâǾ, , I, 378-379; Şevkânî, Neylü’l-evŧâr, II, 365-366; Mehmed Zihni, Mi’met-i İslâm, İstanbul 1397, s. 274; Cezîrî, el-Mežâhibü’l-erbaǾa, I, 301, 302; Zühaylî, el-Fıķhü’l-İslâmî, II, 11-14.

Halit Ünal