FEYZULLAH EFENDİ, Seyyid

(ö.1115/1703)

Osmanlı şeyhülislâmı.

1048’de (1639) Erzurum’da doğdu. Asıl adı Mehmed olup Erzurum müftüsü Seyyid Mehmed Efendi ile Şerife Hatun’un oğludur. İlk eğitimini babasından aldı. Daha sonra Seyyid Abdülmü’min’den ve dayısının oğlu İsmâil Efendi’den Arapça, Farsça, fıkıh ve fıkıh usulü okudu. Ayrıca, o sıralarda Erzurum yöresinin seçkin âlimlerinden olan Şeyh Mehmed Vânî Efendi’nin derslerine de devam etti. İstanbul’a giden ve orada büyük şöhret kazanarak padişah hocalığına kadar yükselen Mehmed Vânî Efendi’nin isteği üzerine 1664 yılında İstanbul’a, oradan da padişahın bulunduğu Edirne’ye gitti. Burada Vânî Efendi’den ders almaya devam etti ve bir müddet sonra da ona damat oldu. Şeyhülislâm Minkārîzâde Yahyâ Efendi’nin teklifiyle 40 akçe medreselerinden birine müderris tayin edilmek istendiyse de kayınpederinin müdahalesi üzerine bu görevi kabul etmeyerek hacca gitti (1078/1667-68). Döndükten sonra Vânî Efendi’nin aracılığıyla IV. Mehmed’in şehzadesi Mustafa’ya (II. Mustafa) hoca oldu (1669). Ertesi yıl padişah fermanıyla kendisine mülâzemet verildi. Bundan sonra Feyzullah Efendi ilmiye mesleğinde hızla yükseldi. Haydarpaşa, Üsküdar Mihrimah Sultan, Sahn-ı Semân ve Ayasofya medreselerinde müderrislik yaptı. 1674’te İstanbul kadılığı pâyesiyle Sultan Ahmed Medresesi’ne tayin edildi; 1678’de ise Rumeli kazaskerliği pâyesiyle Şehzade Ahmed’in (III. Ahmed) hocalığına getirildi. 1686 yılında, padişaha ait has bahçede at bulundurduğu gerekçesiyle IV. Mehmed tarafından vazifesinden alındıysa da birkaç gün sonra suçsuz olduğu anlaşılınca görevine iade edildi ve kendisine Eyüp kazası arpalık olarak verildi. 7 Kasım 1686’da nakîbüleşraf, IV. Mehmed’in hal‘i ve II. Süleyman’ın tahta çıkışından hemen sonra 11 Rebîülâhir 1099’da ise (14 Şubat 1688) şeyhülislâm oldu.

Feyzullah Efendi’nin on yedi gün kadar süren bu ilk şeyhülislâmlığından azli askerî bir karışıklıktan kaynaklandı. 28 Rebîülâhir (2 Mart) Salı günü Sadrazam Siyavuş Paşa aleyhine ayaklanan yeniçeriler Siyavuş Paşa’yı katlettikten sonra Feyzullah Efendi’den de şeyhülislâmlık mührünü alıp kendisini önce Kuzguncuk’ta yalısında oturmaya mecbur etmişler, bir hafta sonra da Erzurum kazası arpalığıyla memleketi olan Erzurum’a göndermişlerdir. Yedi yıl kadar burada yaşayan Feyzullah Efendi, vaktiyle hocalığını yaptığı Şehzade Mustafa’nın tahta çıkısının (1695) ardından onun daveti üzerine Edirne’ye gelip ikinci defa şeyhülislâmlığa tayin edildi (11 Şevval 1106/25 Mayıs 1695) ve bu makamda aralıksız sekiz yıldan fazla kaldı. Feyzullah Efendi’nin II. Mustafa üzerinde büyük nüfuzu vardı. Bundan faydalanarak devlet işlerine müdahale etmeye, oğullarını ve akrabalarını henüz küçük yaşlarda iken yüksek mevkilere getirmeye başladı. Hatta Osmanlı tarihinde ilk defa olmak üzere oğlu Fethullah Efendi’nin kendinden sonra şeyhülislâm olması hususunda padişahtan bir ferman bile aldı. Bu uygunsuz icraatları ve giderek nüfuzunu daha da arttırıp tayinlere, azillere müdahalesi içten içe büyük bir tepkinin oluşmasına yol açtı. Bozuk siyasî ve iktisadî durumun da etkisiyle ulemâ, asker ve nihayet İstanbul yerine Edirne’nin pâyitaht yapılacağı söylentileriyle tahrik edilen İstanbul halkı ayaklandı (1703).

Tarihlere Edirne Vak’ası veya Feyzullah Efendi Vak’ası adıyla geçen bu isyan önce İstanbul’da başladı, daha sonra Edirne’ye sıçradı. Edirne’de bulunan Şeyhülislâm Feyzullah Efendi ve ondan sonraki şeyhülislâm adayı oğlu Nakîbüleşraf Fethullah Efendi görevlerinden alındılar (13 Rebîülevvel 1115/27 Temmuz 1703). Feyzullah Efendi kaçmaya çalışırken Pravadi’de yakalanarak yarı çıplak vaziyette Edirne’ye getirildi. Feci işkenceler sonunda oğlu ile birlikte Batpazarı’nda çırılçıplak bir halde uyuz bir hamal beygirine bindirilip türlü hakaretlerle başları kesilip katledildiler. Feyzullah Efendi’nin kesik başı bir mızrağın ucuna takılıp âsiler tarafından Edirne sokaklarında dolaştırıldı. Cesedi ise ayaklarına ip bağlanarak hıristiyan keşişlere sürüklettirildi ve parçalanarak Tunca nehrine atıldı (21 Rebîülâhir/3 Eylül). Daha sonra cesedinin nehirden çıkarılarak Sitti Hatun Camii civarındaki Abdülkerim Mektebi avlusuna gömüldüğü rivayet edilir (Peremeci, s. 136).

Dokuz oğlu ve birçok kızı olan Feyzullah Efendi’nin oğullarından daha sonra şeyhülislâmlığa kadar yükselenler olmuştur. Kızlarını da ünlü ulemâ ve vezir ailelerine mensup kişilerle evlendiren Feyzullah Efendi bilhassa Minkārîzâdeler ve Köprülüzâdeler ile akrabalık bağları kurmuştur. Ailece Halvetîliğe müntesip olan Feyzullah Efendi kaynaklarda güler yüzlü, bilgili, faziletli, zeki, nüktedan, vakur ve yumuşak huylu bir kişi olarak anlatılır. Suyolcuzâde Mustafa Efendi’den hat ve özellikle nesih dersleri almıştır. Bir divan teşkil edecek kadar Arapça şiirleri vardır. Tefsir ve hadis ilimleriyle uğraştığı bilinmektedir. Şeyhülislâmlıkla padişah hocalığını birleştirdiği için “câmiu’r-riyâseteyn” unvanıyla da anılmıştır.

Feyzullah Efendi’nin Erzurum’da cami, medrese, dârülkurrâ, mektep ve hamamı; Şam’da dârülhadisi; Edirne’de çeşme ve sebili; Mekke’de mescidi; Medine’de medrese, kütüphane ve muallimhânesi; İstanbul Fatih’te medrese, kütüphane, mescid, mektep, muallimhâne, çeşme ve meşrutaları vardır. Feyziyye Dârülhadisi olarak anılan Fatih’teki külliye halen Millet Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Feyzullah Efendi Medine’de inşa ettirdiği medreseye 3000’den fazla kitap vakfetmiş, Harem-i şerîfin genişletilmesi sırasında bu medrese yıkılınca kitaplar Câmiatü Melik Abdilazîz’e alınmıştır. Feyzullah Efendi’nin bu vakıf tesisleri için hazırladığı vakfiye Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Reşid Efendi, nr. 287).


Eserleri. 1. Fetâvâ-yı Feyziyye* (İstanbul 1266). 2. Nesâyihu’l-mülûk (Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 2122/2). 3. Kitâbü’l-Ekâr (MecmûǾâtü’l-ekâr, İstanbul Üniversitesi Ktp., AY, nr. 5744). 4. Mecmûa-i Hikâyât. Muhâdarât*a dair Türkçe olarak kaleme alınan üç makaleden ibaret bir risâledir (İÜ Ktp., TY, nr. 1631). 5. Letâifnâme (Beyazıt Devlet Ktp., nr. 5619). 6. Riyâzü’r-rahme. Ahlâka dair bir eserdir (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 3224). 7. Ĥâşiye Ǿalâ Envâri’t-tenzîl (İÜ Ktp., AY, nr. 2120). Kendi hayatını Arapça olarak yazan Feyzullah Efendi (Süleymaniye Ktp., Yahyâ Tevfik Efendi, nr. 287, yeni nr. 1587; Beyazıt Devlet Ktp., nr. 5050), İsâmüddin el-İsferâyînî’nin Ĥâşiye Ǿalâ Cüzǿin-Nebe‘ adlı eserine hâşiye ve Halhalî’nin Ĥâşiye Ǿalâ Şerĥi’l-ǾAķāǿid’ine ta’likat yazmış, İbnü’l-Hatîb el-Amâsî’nin Ravżü’l-aħyâr adlı eserini de Türkçe’ye çevirmiştir. Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı (Esad Efendi, nr. 2843) Mecmûatü Medâihi Şeyhülislâm Feyzullah Efendi adlı bir yazmada Feyzullah Efendi ve ailesi hakkında yazılmış manzum methiyeler bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Şefik Mehmed, Şefiknâme, İstanbul 1282; Naîmâ, Târih, VI. cildin sonundaki “Feyzullah Efendi Vak’ası” ilâvesi, s. 1-58; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekāyi‘ât (haz. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, tür.yer. (bk. İndeks); Silâhdar, Târih, II, 242, 323-324; a.mlf., Nusretnâme, II, 140 vd.; Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, II-III, 247-249, ayrıca bk. tür.yer.; Râşid, Târih, II, 586; III, 7 vd.; Murâdî, Silkü’d-dürer, IV, 6; Devhatü’l-meşâyih, s. 74-76; İlmiyye Salnâmesi, s. 491-493; Sicill-i Osmânî, IV, 33-34; Osmanlı Müellifleri, I, 393-394; Osman Nuri Peremeci, Edime Tarihi, İstanbul 1939, s. 136; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 482-.485; Huriye Gerçek, Feyzullah Efendi, Âilesi, Ecdâdı, Evlâdı ve Akrabaları (lisans tezi, 1950), İÜ Ed. Fak.; S. F. Messervey, Feyzullah Efendi: An Ottoman Şeyhülislâm (doktora tezi, 1966), Princeton University; Fahri Ç. Derin, “Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin Nesebi Hakkında Bir Risâle”, TD, X/14 (1959), s. 97-104; a.mlf. - Ahmed Türek, “Feyzullah Efendi’nin Kendi Kaleminden Hal Tercümesi”, a.e. sy. 23 (1969), s. 205-218; sy. 24 ((1970), s. 69-92; M. Serhan Tayşi, “Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi ve Feyziyye Medresesi”, TDA, sy. 23 (1983), s. 9-100; Orhan F. Köprülü, “Feyzullah Efendi”, İA, IV, 593-600; Abdülkadir Özcan, “Edirne Vak’ası”, DİA, X, 445-446.

Mehmet Serhan Tayşi