GÖKMEDRESE CAMİİ

Amasya’da XIII. Yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen Selçuklu camii.

Giriş bölümünün medrese olarak kullanılmasından ve bitişiğinde yer alan türbenin mor fîrûze rengi çini ve sırlı tuğlalarla süslenmiş olmasından dolayı bu adla anılan yapıya bânisine izâfeten Torumtay Camii de denilmektedir. Camiyi yaptıran kişinin, II. Gıyâseddin Keyhusrev zamanında Amasya valiliğine getirilen ve halen binadan bir sokakla ayrılmış bulunan kendi yaptırdığı 677 (1278-79) tarihli türbede yatan Seyfeddin Torumtay olduğu bilinmekte, ancak yerinden sökülen kitâbesi bulunamadığı için caminin inşa tarihi kesin olarak tesbit edilememektedir. Yapıda yalnızca 1316 (1898-99) tarihli bir onarım kitâbesiyle kapının pervazı üzerinde “أبو السلم النجار“ şeklinde


usta ismine ait olması gereken bir ibareye rastlanmaktadır (Uzunçarşılı, s. 98). Ancak kitâbesi bulunmamakla birlikte bizzat Seyfeddin Torumtay tarafından düzenlenen vakfiyesinin 665 (1266-67) tarihini taşıması sebebiyle inşaatın en geç o yıl içinde bitirilmiş olduğu kabul edilmektedir.

Vakfiyesinde Gökmedrese adıyla zikredilen ve devrinde hem medrese, hem cami olarak kullanılan bu yapı, kuzeydoğudan bitişen türbeyle birlikte kompleks bir ünite teşkil etmekte ve özellikle dışa kapalı, kalın ve masif kesme taş kaplı duvarlarıyla Selçuklu mimarisinin bütün karakteristik özelliklerini bünyesinde taşımaktadır. Türbe hariç tutulduğunda yapının planı düzgün bir dikdörtgen oluşturmaktadır. Türbenin daha içeriye oturtulmasıyla öne çıkarılan cami cephesinin önemle vurgulandığı ve iki yandan birer silindirik köşe kulesinin sınırladığı bu masif duvarlı dışa taşkın cephede Selçuklu mimarisinin genel karakterine uyulduğu göze çarpar. Ortada yer alan sivri kemerli giriş ve iki yanındaki birer mihrap veya taçkapı nişi gibi hazırlanmış pencerelerle simetrik bir düzen gösteren cephede en dikkat çekici unsurlar, pahlanmış kübik kaideler üzerinde yükselen ve binaya âbidevî bir görünüm veren köşe kuleleridir. Yedi basamaklı bir merdivenle çıkılan cümle kapısı sivri tonozlu bir eyvanın içine yerleştirilmiştir. Eyvan kemerini ve yanlarındaki pencereleri çepeçevre kuşatan bordürlerde, fazla bir yüksekliği olmayan alçak kabartma tarzında işlenmiş geometrik bir süsleme ile karşılaşılır. Eyvanı kuşatan kemer, alt tarafta birbirine iri zencireklerle bağlanan örgülü iki kaval silmenin oluşturduğu bir bantla ve üst tarafta bunu takip eden iki geniş bordürle kademeli bir düzen gösterir. En üstteki geometrik bezemeli bordur giriş kemerini keskin bir hat olarak belirler. Kemerin dışında ise taçkapılarda olduğu gibi yüksek bir dikdörtgen çerçeve bordürü yer almaktadır. Bugün Amasya Müzesi’nde bulunan kabartma kündekârî tekniğindeki kapı kanatları Selçuklu ahşap işçiliğinin güzel bir örneğidir. Giriş kemeri gibi dıştan geniş bir bordürle dikdörtgen çerçeve içine alınan cephe pencereleri mukarnaslı kavsaraları, sütunçeleri ve köşelerinde yer alan yarım küre kabaraları ile birer mihrap nişi kompozisyonu içinde düzenlenmiştir. Sütunçelerin yüzeylerinde iç içe geçmiş kaz ayağı motiflerinden oluşan girift zemin örgüleri, pencereleri kuşatan geniş bordürde ise sekiz kollu yıldız geçmelerden oluşan tipik bir Selçuklu süslemesi görülür. Bu bordürün süslemelerini, yanlarında yer alan ve simetrik olarak alt alta sıralanmış bulunan değişik geçme motifleriyle dolgulu yuvarlak madalyonlar tamamlamaktadır. Alçak kabartma ve ajur tekniğinde işlenmiş olan madalyonlarda ince bir taş işçiliği göze çarpar. Cephedeki bu pencerelerin dışında yalnız doğu duvarında dört adet pencere bulunmakta ve bu durumdan, açıklık olayının son derece sınırlı tutulduğu yapıda bütün Selçuklu yapılarında olduğu gibi dış dünyaya kapalılığın esas alındığı anlaşılmaktadır.

Kapıdan girildiğinde derinlemesine uzanan ve dörderden iki sıra halindeki haçvari kesitli sekiz paye ile üç nefe ayrılmış olan bir iç mekânla karşılaşılır. Mihraba karşı dik açıyla gelişen neflerin her birinde beşer adet bölüm bulunduğu ve bu şekilde elde edilen on beş bölümün bir kısmının kubbe, bir kısmının da tonozla örtülü olduğu görülmektedir. Kubbe ve tonozların bugün simetri göstermeyen durumları ve kubbelerin bazı bölümlerde yuvarlaklığını yitirerek elips bir görünüm almaları sonraki onarımların ürünüdür. Yan neflerden farklı görünmesine özen gösterilen orta nefte girişten hemen sonraki bölüm aydınlık fenerli bir kubbe ile, daha sonraki bölüm ise bir yıldız tonoz ile örtülmüştür. İç mekânda dikkate değer bir süsleme yoktur; yarım silindirik bir nişten ibaret olan mihrap çok sadedir.

Caminin kuzeydoğu duvarına bitişik durumda inşa edilen ve içinde kimlerin yattığı bilinmeyen türbe, iki katlı olduğu izlenimini veren ilginç bir yapıya sahiptir. Bakan kişiye bu hissi veren mimari unsur, taştan kare bir kaide üstüne yerleştirilen küp şeklindeki kesme taş türbenin üzerinde ikinci bir kat gibi yükselen tuğla ile örülmüş kasnaktır. Bugün yıkık durumda bulunan on altı köşeli yıldız kesitli külâhın oturtulduğu sekizgen kasnak küçük bir türbe şekil ve ölçülerinde yapılmış, ayrıca her yüzü dıştan dikdörtgen çerçeve içine alınan sivri kemerli yüzeysel birer nişle hareketlendirilrniştir. Caminin içine eyvan şeklinde derin bir kemerle açılan türbenin ziyaretgâhına ayrıca dıştan, caminin sol köşe kulesinin arkasına yerleştirilmiş olan dar bir merdivenle de ulaşılmaktadır. Yapının camiye bitişik duvarı hariç diğer cephelerine, iki yandan sütunçelere oturan süslü sivri kemerlerin çevrelediği derin birer niş içine yerleştirilen üç pencere açılmıştır; pencereleri dıştan yine geniş bir dikdörtgen bordur ve çerçeve silmeleri kuşatmaktadır. Türbede görülen en önemli özellik, tuğla üst yapıda (kasnakta) yoğunlaşan sırlı tuğla ve çini süslemelerdir. Külahın hemen altına gelen yerde, bir kuşak halinde fîrûze rengi sırlı tuğla örgülü kûfî bir yazı frizi görülür. Sekizgen kasnağın her yüzündeki sivri kemerlerin içleri ve kemerlerle dikdörtgen çerçeve arasında kalan köşe boşlukları mor ve fîrûze renkli sırlı tuğlalardan yapılmış çeşitli geometrik geçme motifleriyle süslenmiş, aralarda kalan boşluklara da yine fîrûze ve mor çinilerden rozet ve yıldızlar yerleştirilmiştir.

Türbeye girildiğinde, cenaze mahzeninin üstünde yer alan ve içten bir kubbe ile örtülü olan ziyaret yerinde, üzerleri altıgen ve üçgen çini levhalarla kaplı ikisi küçük yedi sanduka görülür. Türbenin camiye açıldığı kemerin içi fîrûze ve mor tuğlalardan yapılmış baklava dizileri ve etrafını çevreleyen yeşil


çinilerle süslenmiş, alınlığı ise yine yeşil renkte düz kare çini levhalarla kaplanmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Amasya Târihi (s. nşr. Ali Yılmaz-Mehmet Akkuş), Ankara 1986, I, 132-133, 240; İsmail Hakkı Uzunçarşıl,. Kitâbeler, İstanbul 1345/1927, s. 95-99; A. Gabriel, Monuments turcs d’Anatolie, Paris 1934, II, 20-25, Iv. VIII-IX; Şerare Yetkin, Anadolu’da Türk Çini Sanatının Gelişmesi, İstanbul 1972, s. 93-94; Gönül Öney, Anadolu Selçuklu Mimarisinde Süsleme ve El Sanatları, Ankara 1978, s. 62, 66, 69, 116; Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, Ankara 1983, I, 205-210; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 129; İsmet Kayaoğlu, “Turumtay Vakfiyesi”, VD, XII (1978), s. 91-112.

Selda Ertuğrul