GÜLBABA

(ö.948/1541)

Mutasavvıf şair.

Hayatı ve tarihî şahsiyeti hakkında çeşitli rivayetler vardır. Evliya Çelebi’nin babasından naklen verdiği bilgiye göre bir Bektaşî dervişi olan Gülbaba Amasya’nın Merzifon ilçesinde doğmuş, Fâtih Sultan Mehmed, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanûnî Sultan Süleyman dönemlerindeki birçok savaşa katılmış ve 948’de (1541) Budin seferinde şehid olmuştur (Seyahatnâme, VI, 225, 248). Budin fethedildikten sonra 200.000 askerin katıldığı ve Kanûnî’nin de hazır bulunduğu cenaze namazını Ebüssuûd Efendi kıldırmış, Osmanlı Türkleri’nin Gültepe ya da Gülbababayırı olarak adlandırdıkları, Budapeşte’nin Buda yakasındaki kalenin dışında, Kálvária (Kabaktepe veya Mihnet tepesi, bugün Gültepe) denilen yere defnedilmiştir. Halen türbenin içinde bulunan bir levhada ise Budin’in fethinden birkaç gün sonra Eylül 1541’de, Aya Mária Máthias Kilisesi’nden bozma Fethiye Camii’nde cemaatle namaz kılarken öldüğü yazılıdır.

Isparta’nın Senirkent ilçesine bağlı İlegöp köyündeki Veli Baba Dergâhı’na ait kayıtlar arasında bulunan bir şecere yer yer Evliya Çelebi’yi doğrulamakta, Gülbaba hakkında gerçeğe daha yakın bilgiler vermektedir. Buna göre Güldede diye anılan Gülbaba’nın asıl adı Câfer’dir. Babası Hz. Hasan neslinden Kutbülârifîn Yalınkılıçoğlu Veliyyüddin, Isparta’nın Uluborlu ilçesine bağlı İlegöp köyündendir. Kanûnî Sultan Süleyman’ın daveti üzerine 948’de (1541) Budin seferine katılan Gülbaba Budin’in fethi sırasında şehid düşerek oraya defnedilmiştir. Şecerede Gülbaba’nın doğum tarihi belirtilmemiş, ancak babasının onun şehâdetinden uzunca bir süre sonra öldüğü kaydedilmiştir (Erdem, II/19, s. 270).

Cevrî, Fâtih Sultan Mehmed zamanında yaşayan ve asıl adı Mehmed olan başka bir Gülbaba’dan bahsetmektedir (Târih, I, 22 vd.). Buradaki bilgilere.göre Şirvan’dan İstanbul’a gelen ve Fâtih Camii’nde sekiz yıl tefsir, hadis gibi dersler okutan Gülbaba padişaha da tefsir dersi vermiştir. Bu hizmetlerine karşılık maaş almayan Gülbaba, padişahla birlikte Edirne’de bulunduğu bir sırada av münasebetiyle gittikleri Korucu köyünü görüp beğenince burası kendisine verilmiş, bu köyde yaptırdığı zâviyesiyle şöhret bulmuş ve şöhreti ölümünden sonra da devam etmiştir. Edirneli şair Tîğî’nin ve Mevlevî şairlerinden Şeyhülislâm Çelebizâde Âsım Efendi’nin Gülbaba’yı öven birer manzume yazmaları, bu Gülbaba’nın şöhretinin XVII ve XVIII. yüzyıllara kadar geldiğini göstermektedir (Tansel, XVI [1970], s. 67-78).

Macar tarihlerinde Gülbaba hakkında yer alan diğer bir rivayet de şudur: Kanûnî Sultan Süleyman’ın torunu ve II. Selim’in kızı Cevher (Gevher) Sultan, evli bulunduğu Kaptanıderyâ Piyâle Paşa’nın ölümü üzerine Halayıkoğlu Kalaylıkoz Ali Paşa ile evlenir. Cesareti ve kahramanlığıyla meşhur olan Ali Paşa bir savaş esnasında bugün Gülbaba Türbesi’nin bulunduğu yerde şehid olur; maiyeti ve halk ona gül fidanları arasında bir türbe yaptırarak kendisine Gülbaba adını verirler. Diğer bir rivayete göre ise savaş sırasında hıristiyanlar tarafından atılan gülleleri elleriyle yakalayarak tekrar düşman üzerine atan Ali Paşa’ya bundan dolayı “Gülle Baba” adı verilir. Gülle Baba zamanla halk dilinde değişerek Gülbaba olur (Rumbeyoğlu, III/15, s. 962-965). Bu görüşe katılmayan Lajos Fekete Gülbaba Türbesi’nin Ali Paşa’ya ait olmadığını belirtmektedir (Fekete, AOH, IV/1-3, s. 1-18).

Gülbaba adının nereden geldiği hususunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Gülbaba’nın gülü çok sevmesinden veya Gülbaba Tekkesi ve Türbesi’nin bulunduğu yerin Rózsadomb (Gülbaba) adıyla meşhur olmasından dolayı bu adı aldığı kanaati yaygındır. Ignácz Kúnos, hiçbir haklı gerekçe göstermeden Gülbaba adının “Kelbaba” olması gerektiğini söylemiştir (Tóth, s. 116). Gyula Németh, “gül” kelimesinin “gülmek” fiilinden emir olduğunu, “Gülsün” ve “Korkut” isimlerini de örnek gösterip ispata çalışmıştır (KCs.A, II/5, s. 379). Theodor Menzel’e göre ise Gülbaba, şeyhlik alâmeti olarak tacının tepesinde bir gül taşıdığı için bu adı almıştır (Festschrift Georg Jackob, s. 191 vd.).


Ayrıca II. Bayezid devrinde İstanbul’da, Galata Sarayı’nın kurulmasına öncülük eden üçüncü bir Gülbaba’nın yaşadığı da bilinmektedir (Atâ Bey, I, 72-73). İstanbul’un Anadolu yakasında Merdivenköy’den Üstgöztepe’ye giden yolun sağında da bir Gülbaba Türbesi bulunmaktadır.

1543-1548 yıllarında, Budin Beylerbeyi Yahyâ Paşazâde Mehmed Paşa’nın emriyle Gülbaba’ya bir türbe yapılmıştır (bk. GÜLBABA TEKKESİ ve TÜRBESİ). Türbe, başta Macaristan’daki Türkler olmak üzere birçok müslümanın ziyaret ettiği bir yer olmuştur. Bunun sonucunda Gülbaba Macarlar’ın edebî hayatına da girerek hakkında hikâyeler, şiirler, makaleler ve bir piyes yazılmış, yaşayan folklor malzemesi olarak menkıbeleri defalarca yayımlanmıştır (bk. Kúnos, Dervisbaba rozsafái. Az elsö Budai Gülbaba-legenda, s. 4). Ziyaretçilerin bir kısmı Gülbaba için bazı manzumeler yazmış, zamanla çoğu kaybolan bu manzumelerden ancak bir iki levha yakın zamana kadar gelebilmiştir (Rumbeyoğlu, III/15, s. 963-964). Budinli Hisâlî’nin bu maksatla yazdığı bir manzume Osmanlı Müellifleri’nde yer almaktadır (II, 165).

Gülbaba’nın Misâlî mahlasıyla manzum ve mensur bazı eserler yazdığı ve Hurûfî olduğu kanaati yaygındır; ancak bu eserlerin Gülbaba’ya aidiyeti kesin bir şekilde tesbit edilememiştir. Başta şuarâ tezkireleri olmak üzere kaynaklarda yer alan Misâlî mahlaslı şairlerin Gülbaba ile münasebeti zayıftır (bk. Ahdî, vr. 184a-185a; Kınalızâde, II, 851-852; Riyâzî, II, vr. 130b).

Misâlî mahlasıyla yazılmış başlıca eserler şunlardır: 1. Feyznâme. Bir önsözle otuz iki bölümden (makale) oluşan 969 beyitlik bu mesnevinin dört nüshası bilinmektedir (Süleymaniye Ktp, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3359/3, vr. 41b-68a, nr. 3735, vr. lb-22a, Yazma Bağışlar, nr. 2268/3, vr. 78b-117a; Mehmet Sabri Koz özel kitaplığı). 2. Risâle-i Besmele. Mensur bir eserdir (Süleymaniye Ktp., Hâşim Paşa, nr. 27/16, vr. 68b-71b). 3. Dîvân-ı Gülbaba. Salih Zeki Bolulu tarafından Süleymaniye Kütüphanesi’ne bağışlanan bu eser 186 varaktır (Yazma Bağışlar, nr. 2636). Naci Kum, eserdeki dokuz gazeli yayımlayarak Gülbaba’nın bir Hurûfî şairi olduğunu belirtmiştir (Ün: Isparta Halk Evi Dergisi, sy. 26-27, s. 380-384). 4. Miftâhu’l-gayb. Millet Kütüphanesi’nde kayıtlı olan nüsha (Şer‘iyye, nr. 1355/1) kayıptır. Misâlî adına kayıtlı on sayfalık bir Miftâhu’l-gayb nüshası da İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (TY, nr. 77). Rıza Tevfik (Bölükbaşı). Etude sur la religion des houroûfîs adlı eserinde (s. 227) Miftâhu’l-gayb’ın altı beyitlik bir bölümünü yayımlamıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Ahdî, Gülşen-i Şuarâ, Millet Ktp., Ali Emîrî, nr. 774, vr. 184a-185a; Kınalızâde, Tezkire, II, 851-853; Riyâzî, Riyâzu’ş-şuarâ, Nurosmaniye Ktp., nr. 3724, II, vr. 130b; Peçuylu İbrâhim, Târih, II, 28, 141; Cevrî, Târih, İstanbul 1291, I, 22 vd.; Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme, VI, 225, 248; Atâ Bey, Târih, I, 72-73; H. J. F. von Purgstall, Geschichte des Osmanischen Reiches, Pest 1827-35, X, bk. İndeks; Kāmūsü’l-a‘lâm, V, 2872; I. Kúnos, “Török irodalom”, Pallas Nagy Lexicona, Budapest 1897, XVI, 232-236; a.mlf., Dervis-baba rozsafái, Az elsö Budai Gülbaba-legenda, Karcag 1942, s. 4; a.mlf., “Mesemondó Gülbaba Kandur kastely”, Pesti Hirlap (Vasánapja), Budapest 2 December 1928; a.mlf., “Mesemondó Gülbaba Ali Kútja”, a.e. (21 October 1928); a.mlf., “Mesemondó Gülbaba Turelemnek drága kove”, a.e. (21 April 1929); a.mlf., “Mesemondó Gülbaba Dinnyécske”, a.e. (18 Augustos 1929); A. K. Fischer, Gül-Baba: die Mohammedanische Wallfahrtsstätte in Budapest, Budapest 1898; B. Tóth, Magyar Ritkaságok, Budapest 1899, s. 116; Osmanlı Müellifleri, II, 165; G. Jackob, Avs Ungurns Türkenzeit, Berlin 1918; T. Menzel, “Beiträge zur Kentnis def Denvischtag”, Festschrift Georg Jackob, Leipzig 1932, s. 191; L. Fekete. Budapest Törtenete: III-Budapest a Törökkorban, Budapest 1944, s. 270, 334 vd.; a.mlf., “Gül-Baba et le bektāsī derkāh de Buda”, AOH, IV/1-3 (1954), s. 1-18; a.mlf., “Gülbaba”, El2 (İng.), II, 1133-1134; Abdülbaki Gölpınarlı, 100 Soruda Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatler, İstanbul 1969, s. 158; Gyula Germanus, Gondolotok Gülbaba Sirjanal, Budapeşte 1984 (bu eserin bazı bölümleri İsmail Doğan tarafından tercüme edilerek, TT, sy. 146 [1996], s. 45-53; sy. 147 [1996], s. 45-53’te yayımlanmış ve devamının da yayımlanacağı belirtilmiştir); K. Polónyi, Gül-Baba ‘87, Budapest 1987; Fahrettin Rumbeyoğlu, “Gül-Baba”, TOEM, III/15 (1328), s. 962-965; G. Németh, “Der Name Gül-Baba”, KCs.A, II/5 (1930), s. 331-332, 379; Tahir Erdem, “Gülbaba”, Ün: Isparta Halk Evi Dergisi, II/19, Isparta 1935, s. 268-271; Naci Kum, “Gülbaba’nın Elde Ettiğimiz İzleri”, a.e., III/26-27 (1936), s. 380-384; Fevziye Abdullah Tansel, “Gül-Baba Adı Verilen İki Ayrı Şahsiyet Molla Murad Divân’ı ve Sünbül Sinan”, AÜİFD, XVI (1970), s. 67-78; Anna Masala, “Īl mistico Gül Baba”, Islam: Storia e Civilta, IX/4, Roma 1984, s. 255-261; “Gül-Baba”, TA, XVIII, 137-140; Orhan F. Köprülü, “Gül-Baba”, İA, IV, 832-834; Ziya Bakırcıoğlu, “Gülbaba”, TDEA, III, 387 (aşağıdaki eserlerin “Gülbaba” adını taşıması dışında konuyla bir ilgisi yoktur: Gül Baba, İstanbul 1955; Nurettin Gülten, Gül Baba, İstanbul 1976; Ali Rıza Önder, “Gül Baba”, TFA, sy. 162 [1963], s. 2941).

Mustafa S. Kaçalin