GÜLFEM HATUN CAMİİ

İstanbul Üsküdar’da XVI. yüzyıla ait cami.

Üsküdar’da çarşı içinde Doğancılar Yokuşu’nun alt tarafında meydanın sağ yanında yer alır. Kanûnî Sultan Süleyman zamanında yapılmıştır. Mimar Sinan’ın eserlerini tanıtan tezkirelerde aynı adı taşıyan medreseye rastlanırsa da camiye dair bilgi yoktur. İbrahim Hakkı Konyalı’nın tesbit ettiği 949 Cemâziyelâhir (Eylül 1542) tarihli vakfiyesine göre (BA, Müteferrika, Defter, nr. 250) camiyi Abdurrahman kızı Gülfem Hatun vakfetmiştir. Baba adı Gülfem’in yabancı asıllı bir müslüman olduğunu gösterir. Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi’nin tasdik ettiği bu vakfiyeye göre Eski Saray ağaları vakfın nâzırı idi. Hadîkatü’l-cevâmi‘de ise Sultan Süleyman’ın câriyelerinden olan kurucusunun caminin yanında bir sıbyan mektebiyle onun “şehîde” olduğunu bildiren 969 (1561-62) tarihli türbesinden söz edilmektedir.

Kapının üstündeki, şair Senîhî tarafından düzenlenmiş ve ta‘lik hatla yazılmış altı beyitlik kitâbeden, bir yangında harap olan caminin (Gülistana şebîh oldu yapıldı câmi-i Gülfem), tarih mısraının gösterdiği 1285’te (1868-69) mahalle halkı tarafından toplanan para ile tamir ettirildiği anlaşılmaktadır. Mehmed Râif Bey’in bu ihya ile ilgili olarak verdiği bilgiler hatalı ve yanıltıcıdır. Çarşının iskeleye yakın kısmındaki Kara Dâvud Paşa Camii avlu kapısının üstünde yine şair Senîhî’nin 1284 (1867-68) tarihli manzum tamir kitâbesi tesbit edildiğine göre, Üsküdar’ın bu bölgesinde bir yangın felâketinden sonra zarara uğrayan çeşitli vakıf binalar ihya edilmiş olmalıdır. Halbuki Râif Bey yangının 1117’de (1705) olduğunu, tamir kitâbesinde de 1128 (1716) tarihinin okunduğunu bildirir. Üsküdar Meydanı açılıp 1930’larda ana cadde genişletilirken türbe ve mektep yıkılmış, mezar taşı da caminin yanına taşınmıştır. Halen mevcut mezar taşında ise 1069 (1658-59) yılı görülür ki bu tarih bütün bilinenleri daha karışık bir duruma sokar.

Kanûnî Sultan Süleyman’ın haremindeki câriyeleri arasında, daha sonra gözdelerinden olan bir Gülfem Hatun’un varlığı bilinmektedir. Ahmed Refik Altınay’ın kaynak göstermeden yazdığına göre, Gülfem Hatun Üsküdar’daki bu camiini yaptırırken parası yetmediğinden padişahla bir arada bulunma nöbetini başka bir hasekiye satmış, bunu öğrenen hünkâr da öfkelenerek Gülfem Hatun’u idam ettirmiştir. Böyle bir iddiayı doğrulayacak tarihî kayıt ve belge olmamakla beraber Gülfem Hatun’un mezar taşındaki “şehîde” ibaresi onun bilinmeyen bir sebepten dolayı idam yoluyla öldürüldüğünü belli eder.

Çağatay Uluçay’ın 968 (1560-61) tarihli Vakıf Muhasebe Defteri’nden tesbit ettiğine göre Üsküdar’daki bu camiye İstanbul’da Süleymaniye civarında ve Bitpazarı’nda odalar, başka yerlerde dükkânlar, evler, fırın, Üsküdar ve Galata’da evler, dükkân ve bahçeler vakfedilmiştir. Vakfiye kaydı, Hadîkatü’l-cevâmi‘de belirtilen ölüm tarihiyle uyum gösterir. Ancak İ. Hakkı Konyalı’nın tesbit ettiği vakfiye ile arasında yirmi yıla yakın bir fark bulunmaktadır. Bu uyuşmazlık, vakfiyelerin asıllarının incelenmesi suretiyle aydınlığa çıkarılabilir. Ayrıca bu dönemlerde sarayda ikinci bir Gülfem Hatun’un olup olmadığı da araştırılmalıdır.


Nitekim Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde Gülfem Hatun’la ilgili hayli belge vardır (Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Kılavuzu, II, 175). Yenişehir Karahisarı’nda 928’de (1521-22) ve Manisa’da 930’da (1523-24) çeşmeler yaptıran Gülfem Hatun’un tarihî kimliği de ayrıca incelenmelidir.

Caminin yanındaki mermer su teknelerinden biri, 1285 (1868-69) yılında Duhancı Hacı Ahmed Ağa tarafından karısı Fatma Hanım’ın ruhu için vakfedilmiştir. Diğer bir mermer su haznesi ise sevabı bütün müminler ve şehidlerin ruhuna vakfedilerek 1290’da (1873) konulmuştur.

Gülfem Hatun Camii esas mimari görünüşünü XIX. yüzyılın ikinci yarısındaki ihyası sırasında kaybetmiştir. Bugün dikdörtgen planlı, üstü kiremit kaplı ahşap çatı ile örtülü, gösterişi olmayan bir yapı halindedir. Ancak duvarlardaki sıvalar raspa edilecek olursa belki ilk yapısından izler bulmak mümkün olabilir. Şimdiki görünümüyle bir sanat değeri taşımayan minaresi de geç dönemde değişikliğe uğradığından külahı küçük bir kubbe biçimindedir.

Mimar Sinan’ın yaptığı eserlere dair tezkirelerde adına rastlanan ve caminin yanında veya yakınında olduğu tahmin edilen Gülfem Hatun Medresesi aynı yangında harap olmuş ve ihya edilmediğinden ortadan kalkmış olmalıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, Müteferrika, Defter, nr. 250; Sâî, Tezkiretü’l-ebniye, s. 35, 99, nr. 55; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, II, 205; Mehmed Râif, Mir‘ât-ı İstanbul, İstanbul 1314, s. 70-71; Ahmed Refik [Altınay], Kadınlar Saltanatı, İstanbul 1332, I, 89-90; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Kılavuzu, İstanbul 1940, II, 175; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 154-157; Uluçay, Padişahların Kadınları, s. 37-38; Aptullah Kuran, Mimar Sinan, İstanbul 1986, s. 337; Tarkan Okçuoğlu, “Gülfem Hatun Camii”, DBİst.A, III, 438; “Gülfem Hatun Medresesi”, a.e., VIII, 170.

Semavi Eyice