HÂCE-i CİHÂN

(خواجهء جهان

Hindistan’da hüküm süren bazı devletlerde yüksek mevki sahiplerine verilen unvan.

Bu unvan muhtemelen ilk defa, Delhi’de hüküm süren Muizzîler’den Sultan Muizzüddin Keykubad devrinde (1287-1290) Hâce Hatîrüddin’e verilmiştir (Yahyâ b. Ahmed es-Serhendî, s. 50). Hatîrüddin, Halacîler’den Celâleddin II. Fîrûz Şah döneminde de aynı unvanı kullanmıştır. Hâce-i cihân, Tuğluklu Sultanı Muhammed b. Tuğluk zamanında (1325-1351) vezirlere verilen “sadr-ı âlî” unvanının yerini almıştır.

Hindistan tarihinde birçok devlet adamı isimlerinden çok bu unvanla meşhur olmuştur. Alâeddin Halacî ve halefleri zamanında Sîrî kûtvâli olarak hizmet eden Ahmed Ayaz, Muhammed b. Tuğluk’un 1325’te tahta geçmesi üzerine hâce-i cihân unvanıyla vezir tayin edilmiştir. Tuğluklular’dan III. Fîrûz Şah ile Ebû Bekir Şah dönemlerinde şahne* olarak görev yapan Melik Server, Fîrûz’un oğlu Muhammed’i Ebû Bekir’e karşı desteklemiş ve 1389’da hâce-i cihân unvanını almıştır. Muhammed tahta çıkınca vezir nâibi olan Melik Server daha sonra vezir tayin edilmiştir. 1394’te Nâsırüddin Mahmûd tarafından “sultânü’ş-şark” unvanıyla Kanpûr valiliğine getirilen Melik Server, II. Nâsırüddin Mahmûd’un Timur’un önünden kaçması üzerine kendi adına hutbe okutmuştur.

Madura Sultanliğı’nda kāidü’l-bahr (deniz kuvvetleri kumandanı) olan Hâce Sürûr 1344’te hâce-i cihân unvanıyla vezirliğe yükseltilmiştir.

Behmenîler’de ilk defa 1346 yılında İsmâil Muh’un Dekken sultanı olarak tahta çıkması üzerine Devletâbâd emîrlerinden Nûreddin’e hâce-i cihân unvanı verilmiştir. Daha sonra İsmâil, Alâeddin Behmen Şah lehine tahtından feragat edince bu unvan vezir Seyfeddin Gūrî’nin oğlu A‘zam-ı Hümâyûn’a tevcih edilmiştir. Ayrıca Vezir Esterâbâdî, Behmenîler’in meşhur veziri Mahmûd-ı Gâvân ve Behmenî valilerinden Dahnî de hâce-i cihân unvanı ile meşhur kişilerdir.


Bu tabir aynı zamanda Hz. Peygamber hakkında da bir saygı ifadesi olarak kullanılır (Dihhudâ, XII, 791).

BİBLİYOGRAFYA:

Yahyâ b. Ahmed es-Serhendî, The Tārīkh-i Mubārakshāhī (trc. H. Beveridge), Delhi 1986, s. 50, 58, 59, 101, 108, 109, 112, 114, 116, 123, 161, 163-165, 174-175; Abdülkādir el-Bedâûnî, Muntakhabu’t-tawārīkh (trc. G. S. A. Ranking v.dğr), Delhi 1986, I, 220, 222, 304, 309, 348, 359; Bayur, Hindistan Tarihi, I, 377, 383, 407, 430-437; I. H. Qureshi, The Administration of the Sultanate of Delhi, Karachi 1958, s. 85; T. W. Haig, Turks and Afghans, Delhi 1965, s. 27, 58, 60, 64, 104; Nefîsî, Târîħ-i Nažm u Neŝr, I, 259; Agha Mehdi Husain, The Rise and Fall of Muhammad bin Tughlug, Delhi 1972, s. 89, 104, 143-146, 161, 189; CHIn., V, bk. İndeks; M. Habib - A. Begam, Political Theory of the Delhi Sultanate, Delhi, ts., s. 159; “Hâce-i Cihan”, İA, V/1, s. 25; J. Burton-Page, “Қћwāғјa-ı Ғјahān”, EI² (İng.), IV, 907-908; Dihhudâ, Luġatnâme, XII, 791.

Enver Konukçu