HAFSÎLER

(الحفصيّون)

İfrîkıye ve Doğu Cezayir’de hüküm süren Berberî asıllı bir hânedan (1228-1574).

Hânedana adını veren Ebû Hafs el-Hintâtî (ö. 571/1175-76), Mağrib-i Aksâ’daki (Fas-Moritanya) büyük Berberî kabilelerinden biri olan Masmûde’nin Hintâte koluna mensup olup Muvahhidler’in şeyhi Mehdî b. Tûmert’in davetini kabul ederek yanında yer almış ve onun nezdinde büyük itibar kazanmıştı. Ebû Hafs’ın Mehdî b. Tûmert’i desteklemesi, İslâmiyet’in Masmûde kabileleri arasında süratle yayılmasına vesile oldu. Muvahhidler’in gerçek kurucusu Abdülmü’min b. Ali el-Kûmî döneminde de (1130-1163) aynı itibarı gören Ebû Hafs, şûra heyetinin başkanlığına ve Mağrib-Endülüs seferine çıkan ordunun kumandanlığına getirildi. Kûmî’nin ölümünden sonra tahta onun çıkarılmasına karar verildiği, ancak kendisinin Kûmî’nin oğlu lehine çekildiği rivayet edilir. Ebû Hafs’ın oğulları gerek sağlığında gerekse ölümünden sonra Endülüs, Mağrib ve İfrîkıye’de emîr olarak görev aldılar ve önemli işler yaptılar. Bunlardan Ebû Muhammed Abdülvâhid, Muvahhidler’den Muhammed en-Nâsır tarafından İfrîkıye valiliğine tayin edildi ve ölümüne (618/1221) kadar on beş yıl Yahyâ b. Gāniye’nin isyanıyla uğraştı. Abdülvâhid, bu görevi sırasında bölgede yeni bir devletin doğuşuna zemin hazırlamıştır.

Abdülvâhid b. Ebû Hafs’ın vefatından sonra Muvahhidî Hükümdarı Ebû Ya‘kūb el-Müstansır tarafından yerine oğlu Ebû Zeyd Abdurrahman getirildiyse de tayininden üç ay sonra azledildi ve Hafsî ailesi takibata alındı. Bu durum Hafsîler’le onları destekleyenler üzerinde olumsuz etki yaptı ve gelişmeler Yahyâ b. Gāniye’yi İfrîkıye’de yeniden ayaklanma hususunda cesaretlendirdi. Bu sırada Muvahhidler Devleti’ndeki bölünme ve ortaya çıkan karışıklıklarla Endülüs’te Mürsiye (Murcia) valisinin başlattığı isyan üzerine Hükümdar Ebû Muhammed Abdullah el-Âdil 1226’da, Ebû Zeyd Abdurrahman’ın iki oğlundan Ebû Muhammed Abdullah’ı İfrîkıye’ye, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ’yı da Kābis’e vali tayin etti. Ancak babasının Muvahhidler’den gördüğü fena muameleyi unutmayan Ebû Muhammed Abdullah’ın gizli niyeti İfrîkıye’ye kesin olarak yerleşmekti. Bir müddet sonra kardeşi Ebû Zekeriyyâ Tunus üzerine yürüdü ve 24 Receb 625 (29 Haziran 1228) tarihinde şehre girip Ebû Muhammed Abdullah’ı oradan uzaklaştırmak suretiyle İfrîkıye’nin tamamına hâkim oldu. Muvahhid Hükümdarı Ebü’l-Alâ İdrîs el-Me’mûn, Ebû Zekeriyyâ’nın kendisine sadık kaldığını sanarak ona yardım etti ve emrinde çalışmak üzere adamlar gönderdi. Fakat Ebû Zekeriyyâ, 627 yılı başında (Aralık 1229) İdrîs el-Me’mûn’un inançlarının Ehl-i sünnet’e ters düştüğünü ileri sürerek Muvahhidler’le irtibatını koparıp onlar adına hutbe okunmasına son verdi ve “emîr” unvanıyla bağımsızlığını ilân ederek Hafsî hânedanının gerçek kurucusu oldu. Hemen arkasından İfrîkıye’nin sınırlarını genişletmek amacıyla Kosantîne (Kostantîne) ve Bicâye’yi zaptetti (628/1230-31); daha sonra da Yahyâ b. Gāniye’nin elinde bulunan Kosantîne’nin güneyindeki toprakları ele geçirip onu ortadan kaldırdı (631/1233-34) ve böylece İfrîkıye’nin yegâne hâkimi durumuna geldi.

625-647 (1228-1249) yılları arasında hüküm süren ve nüfuzu batıda Cezayir şehrinden doğuda Trablus’a kadar uzanan Ebû Zekeriyyâ Provence, Venedik, Pisa ve Cenova ile güvenlik ve ticaret anlaşmaları imzalayıp Aragon ile dostluk kurduysa da Endülüs’te hıristiyan hâkimiyetinin yayılmasına engel olamadı. Endülüs’te büyük sıkıntılara mâruz kalan ve Muvahhidler’den ümidini kesen müslümanlar kendilerini kurtaracağı inancıyla Ebû Zekeriyyâ’ya yöneldiler. İbnü’l-Ebbâr, huzuruna çıkarak söylediği kaside ile müslümanların Endülüs’teki durumunu dile getirdi. Yardım isteğini kabul eden sultan erzak ve silâh yüklü donanmasını Endülüs’e gönderdi. Ayrıca ülkesine sığınan Endülüs muhacirlerine kucak açtı. Bunlar Hafsî ülkesinin çeşitli şehirlerine yerleşerek ilim, sanat ve ticaret hayatını canlandırdılar. Belensiye hâkimi İbn Merdenîş de bir heyet göndererek Aragon kralına karşı yardım istedi ve ona biat edip bağlılığını bildirdi. 635 (1238) yılından itibaren hâkimiyetini Fas ve Endülüs’e kadar genişleten Ebû Zekeriyyâ için Yahyâ b. Gāniye’nin bertaraf edilmesinden sonraki en önemli iç olay, Cezayir-Tunus sınırında yaşayan Hevvâre kabilesinin çıkardığı huzursuzluklardı. Önce 636’da (1239) onları itaat altına aldı ve ertesi yıl Tilimsân’ı ele geçirip Yağmurasan b. Zeyyân’ı kendisine tâbi kıldı; öldüğünde bütün Kuzey Fas kontrolü altına girmişti. Ayrıca Nasrîler ve Merînîler de onun hâkimiyetini tanıyorlardı.

Ebû Zekeriyyâ idarî ve askerî bakımdan Muvahhidler’in geleneklerine uydu. Tunus’ta çok sayıda cami, çarşı ve medrese yaptırdı; bunların en önemlisi, üstün bir mimari tarza sahip olan 633 (1236) tarihli Câmiu’l-kasaba’dır. Ebû Zekeriyyâ ilim ve sanat erbabını himaye eder, öğrencilere ihsanda bulunurdu. Onun döneminde ülke hızlı bir ekonomik gelişmeye sahne oldu ve Tunus önemli bir ticaret merkezi haline geldi. Hıristiyan tüccarlar burada kendileri için hanlar yaptırdılar. Çok sayıda Endülüslü sanatkâr ve edip Hafsîler’in yönetimindeki İfrîkıye’ye göç etti. Ebû Zekeriyyâ 647 (1249) yılında öldüğünde yerine oğlu Muhammed el-Müstansır geçti.

Muhammed hükümdarlığının başında içteki olaylarla uğraşmak zorunda kaldı. Babasının döneminde oluşan toplum yapısının ülkedeki karışıklıklarda büyük payı vardı. İfrîkıye’de bulunan ilmî, edebî ve siyasî şahsiyetlere Endülüs’ten ve diğer bazı İslâm ülkelerinden gelenler de eklenmişti. Bu kadar karışık bir toplumun ortak bir gaye etrafında birleşmesi imkânsızdı. Birbirinden farklı hedefleri olan bu insanları Ebû Zekeriyyâ’nın gücü ve siyaseti birlikte yaşatmış, genç


Muhammed ise aynı başarıyı gösterememiştir. 650 (1252) yılından itibaren Müstansır-Billâh lakabını ve “emîrü’l-mü’minîn” unvanını kullanan Muhammed, Bağdat’ın Moğollar tarafından istilâsı üzerine Mekke şerifinden kendisinin Abbâsî halifesinin vârisi olduğunu bildiren bir berat aldı. Muhammed el-Müstansır’ın 658’de (1260) başhâcibini idam ettirmesi üzerine uzun yıllar sürecek karışıklıklar başladı. Bu sırada Fransa Kralı IX. Louis Zilhicce 668 (Ağustos 1270) tarihinde Kartaca’yı ele geçirdi ve müslüman halkı şehirden çıkararak oraya yerleşti. Bununla beraber Muhammed’in saltanat zamanı İbn Haldûn’un da belirttiği gibi Hafsîler’in en parlak dönemi olmuştur. Nüfus artmış, halk yerleşik hayata geçmiş ve çeşitli mesleklerde ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu gelişmelerde hiç şüphesiz Endülüs’ten göç edenlerin büyük payı vardır.

675 (1277) yılında ölen Müstansır’ın yerine oğlu Ebû Zekeriyyâ Yahyâ el-Vâsiķ geçtiyse de 3 Rebîülâhir 678’de (13 Ağustos 1279) amcası Ebû İshak İbrâhim tarafından hal‘edildi. Saltanat sarayında tevkif edilen Vâsiķ, iki yıl sonra hıristiyan askerlerin desteğiyle isyan hazırlığı yapmakla suçlanarak oğullarıyla birlikte idam edildi. Ebû İshak oğlu Ebû Fâris’i Bicâye valiliğine getirdi. Ancak kısa bir süre sonra onun da kabiliyetsiz bir idareci olduğu ortaya çıktı. Vâsiķ’ın öldürüldüğü bilinen oğlu Fazl olduğunu ileri süren İbn Ebû Umâre, Ebû İshak’a karşı olan Araplar’ın yardımıyla bütün Güney Tunus’u ele geçirdi ve halife ilân edildi (681/1282). İbn Ebû Umâre kısa sürede büyük başarı kazandı. Ebû İshak ve oğlu Ebû Fâris öldürüldü. Fakat daha sonra Ebû Hafs Ömer tahtı ele geçirdi (2 Cemâziyelevvel 683/17 Temmuz 1284). Babası Ebû İshak’ın öldürüldüğü sırada İbn Ebû Umâre’nin elinden kurtulup Abdülvâdîler’e sığınan Ebû Zekeriyyâ, 684’te (1285) İfrîkıye’ye dönerek Bicâye’yi ve Hafsîler’e ait toprakların bir kısmını ele geçirmiş ve Kosantîne’yi başşehir edinmişti. Ancak amcası Ebû Hafs Ömer’e duyduğu saygıdan dolayı emîrü’l-mü’minîn unvanını kullanmadı. 686’da (1287) Mehdiye’yi yağma ve tahrip ettiler. Merînîler de onlara karşı düşmanca davranmaya başladılar. Bu arada Cerîd, Tûzer ve Kābis’te birtakım bağımsız mahallî devletçikler kuruldu. 694’te (1295) Hafsî tahtına, Vâsiķ’ın ölümünden sonra doğan ve Ebû Asîde olarak tanınan oğlu Muhammed b. Vâsiķ çıktı (24 Zilhicce 694/4 Kasım 1295); Muvahhid şeyhi İbnü’l-Lihyânî’yi başvezir tayin etti. Ebû Asîde ile, Bicâye ve Kosantîne’de hüküm süren Ebû Zekeriyyâ’nın oğlu ve halefi Sultan Ebü’l-Bekā aralarında, ikisinden birinin ölümü halinde ülkeye diğerinin hâkim olması konusunda anlaştılar. Hükümdarlığı sırasında Küûb Arapları ve Sicilya Kralı Frederich ile uğraşmak zorunda kalan Ebû Asîde 709’da (1309) ölünce yerine Ebû Yahyâ Ebû Bekir eş-Şehîd geçtiyse de Ebü’l-Bekā karşısında tutunamadı ve bir süre sonra öldürüldü. Böylece Ebü’l-Bekā’nın idaresi altında ülkede birlik yeniden sağlandı. Ancak bu birlik uzun sürmedi. Ebü’l-Bekā kötü siyaseti yüzünden başarılı olamadı ve tahtı Hafsî emîrlerinden Ebû Yahyâ Zekeriyyâ İbnü’l-Lihyânî’ye bırakmak zorunda kaldı (711/1311).

Daha sonra Hafsî tahtına geçen III. Muhammed Ebû Darbe el-Müstansır’a (1317) II. Ebû Yahyâ Ebû Bekir el-Mütevekkil halef oldu (1318). II. Ebû Yahyâ, Merînîler’in yardımıyla Benî Süleym ve Küûb Arapları’nı yenerek ülkede kontrolü sağladı (1325). 729’da (1329) Tunus şehrini işgal eden Abdülvâdî Hükümdarı I. Ebû Tâşfîn’e karşı Merînî sultanıyla ittifak yaptı. 1284’ten beri hıristiyanların elinde bulunan Cerbe, halkın Sicilyalı valilere karşı başlattığı isyan sonunda geri alındı (1334). Cerîd bölgesini de itaat altına alan II. Ebû Yahyâ 747’de (1346) vefat etti. Onun ardından tahta II. Ebû Hafs Ömer geçti. Ancak ülkede büyük bir karışıklık hüküm sürdü. Bu karışıklıktan istifade eden damadı Merînî Sultanı Ebü’l-Hasan 15 Eylül 1347’de Hafsîler’in başşehri Tunus’u ele geçirdi. II. Ebû Hafs Ömer yakalanarak öldürüldü. Ebü’l-Hasan’ın ülkeden ayrılmasından sonra I. Ebü’l-Abbas Ahmed el-Fazl el-Mütevekkil ve diğer bazı emîrler Hafsî topraklarını kurtardılar. Fakat Merînî Sultanı Ebû İnân 1357’de Hafsî topraklarını tekrar Merînî hâkimiyeti altına aldı. Bu karışıklıklar sırasında Hafsî ülkesi Bicâye, Tunus ve Kosantîne olmak üzere üç emirliğe ayrıldı. Bunlardan Kosantîne Emîri I. Ebü’l-Abbas Ahmed el-Müstansır 772’de (1370) Hafsî topraklarına tek başına hâkim oldu. I. Ebü’l-Abbas (1370-1394) devlete itibar kazandırdı. Devamlı olarak düzenlediği seferlerle isyanları azalttı. Onun hükümdarlığı sırasında tertip edilen Frank-Cenova Haçlı seferi Mehdiye önlerinde yenilgiyle sonuçlandı. Yerine geçen oğlu Ebû Fâris Abdülazîz el-Mütevekkil (1394-1434) babasının planlarını başarıyla gerçekleştirdi. 1428’de Malta’ya bir filo gönderecek kadar da bahriyesini geliştirdi. Sünnîliği yaymaya çalıştı; din adamlarına, âlimlere, şeriflere ilgi gösterdi. Ebû Fâris’in torunu IV. Muhammed Müntasır (1434-1435), Arap kabileleri ve akrabalarının çıkardıkları isyanlarla uğraştı. Dindar ve âdil bir hükümdar olan halefi Ebû Ömer Osman (1435-1488), dışta Tunuslu korsanların faaliyetine rağmen Avrupalılar’la iyi ilişkiler kurdu. Ülke içinde murâbıtlık faaliyeti genişledi ve sürekli karışıklıkların, huzursuzlukların kaynağı olan Araplar’a rağmen huzur ve güvenlik sağlandı. Tarım alanında büyük gelişmeler kaydedildi. 1441’de Bicâye, 1452’de Kosantîne ele geçirildi. Ebû Ömer Osman’ın 893’te (1488) ölümüyle Hafsîler’in ikinci parlak dönemi de sona erdi. Yerine geçen torunu IV. Ebû Zekeriyyâ Yahyâ (1488-1489) ülkede çıkan isyanları bastırıp istikrarı yeniden sağladı. Ancak saltanatı kısa sürdü ve yeğeni Abdülmü’min b. İbrâhim tarafından öldürüldü. Ertesi yıl Abdülmü’min’in yerine tahta geçen Ebû Yahyâ Zekeriyyâ b. Yahyâ’nın genç yaşta ölümü (1494) Hafsîler için büyük bir kayıp olarak değerlendirilmektedir. Halefi V. Muhammed Ebû Abdullah el-Mütevekkil devrinde (1494-1526) hânedanın çöküşü devam etti. Bu sırada Kuzey Afrika sahillerinde ortaya çıkan iki Türk denizcisi Oruç ve Hızır reisler Tunus’un iskelesi olan Halkulvâdî’yi (Goulette), elde ettikleri ganimetlerin beşte


birini Hafsî Hükümdarı Muhammed b. Hasan’a vermek şartıyla ikametgâh edindiler. Muhammed b. Hasan, İspanyollar’ın Bicâye ve Trablus’u işgal etmeleri üzerine (1510) Oruç ve Hızır reislerden yardım istedi. Oğlu ve halefi Mevlây Hasan b. Muhammed zamanında (1526-1534) Türk denizcileriyle olan ilişkiler daha da gelişti. Hasan’dan memnun olmayan Tunuslular kardeşi Reşîd’i hükümdar yapmaya çalıştılarsa da başarılı olamadılar. Hasan’dan kaçarak Cezayir’deki Barbaros Hayreddin’e sığınan Reşîd İstanbul’a götürüldü. Barbaros 1534’te Tunus’u almak üzere karaya asker çıkardı ve Mevlây Hasan’ın kaçması üzerine burayı ele geçirdi. Hasan ise V. Karl’dan (Şarlken) yardım isteyerek Andrea Doria’nın desteğiyle Tunus’u geri aldı (Muharrem 942 / Temmuz 1535) ve Halkulvâdî Kalesi’ni İspanyollar’a bıraktı. İspanyollar’ın uğradığı yenilgiler, ayrıca Kayrevanlı âsi Sîdî Arefe ve Şabbiye kabilesinin iş birliği karşısında Mevlây Hasan yardım istemek üzere Avrupa’ya gitti (1542); ancak oğlu III. Ahmed onun yokluğunda tahtı ele geçirdi (1543-1569). Türk denizcisi Turgut Reis 1556’da Kafsa’yı, 1558’de Kayrevan’ı zaptetti. III. Ahmed ile Halkulvâdî’nin İspanyol valisi arasındaki ihtilâflar Cezayir Beylerbeyi Kılıç Ali Paşa’nın Tunus’u ele geçirerek sultanı tahttan uzaklaştırmasını kolaylaştırdı ve buraya bir muhafız birliği bırakmasına sebep oldu (1569). Avusturyalı Don Juan 1573’te Tunus’u Türkler’den geri alınca Hasan’ın oğlu VI. Muhammed Ebû Abdullah’ın şahsında Hafsî hânedanını son defa diriltti. İstanbul’dan Koca Sinan Paşa kumandasında sevkedilen kuvvetler Tunus’u alarak İspanyol işgaline son verdiler. Böylece Hafsî hânedanı da yıkılmış oldu. Tunus bozkırı ile Cerîd’i bir süre elinde tutan III. Ahmed’in hânedanı canlandırma gayretleri sonuç vermedi. Hafsîler’in son temsilcisi Mevlây Muhammed İstanbul’a götürüldü ve Tunus’a Osmanlı Devleti’ne bağlı bir eyalet statüsü verildi (1574).

Teşkilât. Ebû Zekeriyyâ Yahyâ, Muhammed el-Müstansır, Ebü’l-Abbas, Ebû Fâris, Ebû Ömer Osman gibi başarılı hükümdarların takip ettiği politika sonucunda Hafsîler, orta büyüklükte bir şehir olan Tunus’u önemli bir ticaret merkezi haline getirdiler. Avrupalılar’la ticaret ve güvenlik anlaşmaları imzalayarak halkın refah seviyesinin yükselmesini sağladılar. Hafsîler ülkeyi başlarında bir vali bulunan bölgelere (kûre) ayırdılar. Valileri o bölgenin önde gelen kabile reisleri veya ailelerinden seçtiler. Başşehir Tunus, dinî bir merkez olmasının yanında ekonomik açıdan da deniz ticareti sayesinde bütün İfrîkıye bölgesinin en önemli metropolü konumuna yükseldi.

Önceleri emîr ve sultan denilen Hafsî hükümdarları, daha sonra nüfuzlarını genişletince halife ve emîrü’l-mü’minîn unvanını alarak adlarına hutbe okutup para bastırdılar, Abbâsî Halifeliği’nin 1258’de yıkılışından sonra Mekke şerifi elçi gönderip I. Muhammed el-Müstansır’ı Abbâsî halifesinin vârisi tanıdığını ve ona itaat ettiğini bildirmişti. Sultanlar, devlet işlerinde kendi seçtikleri şeyhüla‘zamın başkanlık ettiği, din ve devlet adamları arasından seçilen on şeyhten oluşan bir şûraya (tabakātü’l-aşere) danışırlardı. Bu meclis, yine üyeleri kabile liderleri arasından sultan tarafından seçilen elli kişilik diğer bir meclisle istişare içinde işleri yürütürdü. Başlıca divanlar Dîvânü’l-kazâ, Dîvânü’l-ceyş, Dîvânü’l-harâc ve Dîvânü’l-inşâ idi. Sultana yönetimde yardımcı olan üç vezir bulunuyordu. Bunlardan vezîrü’l-cünd ordu işleriyle, sâhibü’l-eşgāl veya müneffiz maliye işleriyle, vezîrü’l-fazl yazışma işleriyle ilgilenirdi. Bu vezirler, sorumlu oldukları görevlerle ilgili divanlara da başkanlık ederlerdi. Tunus’u başşehir yapan Hafsî sultanları saray, hükümet divanları, önemli devlet adamlarının köşkleri ve muhafız birliklerinin bulunduğu “kasaba” (hak dilinde “kasba”) denilen idarî merkezlerde otururlardı.

Devletin kazâî (adlî) meselelerinde Mâlikî mezhebi hükümleri uygulanırdı. Bu mezhebin etkisi fakih Muhammed b. Arefe ile (ö. 1401) daha da arttı; din âlimleri kadılık görevini üstlenerek otoritelerini güçlendirdiler. Adlî teşkilâtın başında, Tunus’ta oturan ve “kādı’l-cemâa” (kādılkudât) denilen bir başkadı bulunurdu. Ülkenin önemli şehirlerinde, kādı’l-cemâanın tavsiyesiyle sultan tarafından tayin edilen birer kadı vardı. Ayrıca nikâh işleriyle uğraşan “kādı’l-enkiha”, malî işlere bakan “kādı’l-muâmelât”, rü’yet-i hilâl konusundaki problemleri çözmeye çalışan “kādı’l-ehille” bulunuyordu. Ordu içindeki kazâ işleri de kadılar tarafından yürütülürdü. Perşembe günleri sultanın başkanlığında kadılar, fetva emîrleri ve meşhur fıkıh âlimlerinin katıldığı “mezâlim” duruşmaları yapılırdı.

Hafsîler’de ordu teşkilâtı iki bölümden meydana geliyordu. Bunlar, sultanı koruyan ücretli özel ordu ile (el-cündü’l-melekiyye) yaya ve atlılardan meydana gelen nizamî ordu idi. Hafsîler ayrıca denizcilikle birlikte gelişen güçlü bir donanmaya sahiptiler. VII. (XIII.) yüzyılın ortalarında Hafsî ordusu Kuzey Afrika’nın en önemli askerî gücü haline gelmişti.

Kültür ve Medeniyet. Hafsîler döneminde Tunus ve çevresinde ilim ve kültür bakımından önemli gelişmeler olmuştur. Bu dönemde inşa edilen medrese, kütüphane, cami ve zâviyeler ilmin gelişip yayılmasında önemli rol oynadı. Medreseler içinde Tunus’takilerden Şemmâiye, Muarradiye, Tevfîkıye, Müntasıriye ve Zeytûne en önemlileridir. Hafsîler zamanında yetişen fakihler arasında, MeǾâlimü’l-îmân fî maǾrifeti ehli’l-Ķayrevân, Bernâmec ve Târîħu mülûki’l-İslâm gibi birçok eserin müellifi Abdurrahman b. Muhammed ed-Debbâğ, tarihçi ve mütefekkirler arasında İbn Haldûn, et-Tekmile li-Kitâbi’ś-Śıla ve el-Ĥulletü’s-siyerâ müellifi İbnü’l-Ebbâr, Tuĥfetü’l-Ǿarûs ve nüzhetü’n-nüfûs (Riĥletü’t-Ticânî) adlı eserin müellifi Abdullah b. Muhammed et-Ticânî, Târîħu’d-devleteyn’in müellifi Bedreddin ez-Zerkeşî, el-Fârîsiyye fî mebâdiǿi’d-devleti’l-Ĥafśiyye’nin yazarı İbn Kunfüz, muhaddis ve şair İbn Ureybe başta gelir. Arap edebiyatında Muhammed b. Abdülcebbâr er-Ruaynî, Ali b. İbrâhim et-Ticânî, Ahmed el-Leyyânî, Ebü’l-Mutarrif b. Umeyre, İbn Ebü’l-Hüseyin, Hâzım b. Muhammed el-Kartâcennî, Ahmed b. Muhammed el-Hallâf, İbn Abdüsselâm, mûsikide Şeyh Muhammed ez-Zarîf, matematikte Ali el-Kalsâdî, tıpta Endülüs’ten göç eden ve el-Edviyetü’l-müfrede adlı eseri yazan İbn Enderâs Muhammed b. Ahmed ile oğlu Ebû Ya‘kūb Yûsuf ve dönemin çeşitli ilim dallarında da Abdüsselâm es-Sıkıllî, Müdâvâtü’l-emrâż ve el-Muħtaśar fi’ŧ-ŧıb müellifi Ahmed b. Abdüsselâm es-Sıkıllî ve Abdurrahman es-Sıkıllî yetişmiş ünlü kişilerdir.

Kökleri Muvahhidler’e dayanan tasavvufî hareketler Hafsîler döneminde de toplum üzerinde etkisini sürdürdü. İlk yıllarda ortaya çıkan tanınmış mutasavvıflar Ebû Ali en-Neftî, Abdülazîz el-Mehdevî, Ebû Yûsuf ed-Dehmânî, Ebû Saîd el-Bâcî ve Tâhir el-Mezûgī’dir. Şöhreti bütün İfrîkıye’ye yayılan Fas asıllı Ebü’l-Hasan Nûreddin eş-Şâzelî (ö. 656/1258), kurduğu tarikatla Hafsîler döneminin en önemli tasavvufî şahsiyeti olmuştur. Ancak düşünceleri ulemânın tepkisini çekince kalabalık bir mürid topluluğuyla Mısır’a gitmiş ve orada vefat etmiştir.


İsmine atfen kurulan Şâzeliyye tarikatı bütün Mağrib’de yayılmıştır. XIV. yüzyılda devletin otoritesinin zayıflamasıyla tasavvufî hareketler etkilerini merkezden uzak kırsal kesimlerde hissettirmeye başladılar ve bu durum o bölgelerde zâviyelerin kurulmasıyla pekişti. Ahmed b. Arûs el-Hevvârî, Kāsım el-Cilîzî, Şa‘biyye’nin kurucusu Ahmed b. Mahlûf eş-Şa‘bî, Ali evlâdından Sâlim el-Mezûgī ile oğlu Âmir b. Sâlim el-Mezûgī ve Muhammed b. İmrân zâviyelerdeki faaliyetleriyle etkili olan mutasavvıflardan bazılarıdır.

Hafsîler döneminde inşa edilen cami, medrese ve diğer yapılar Endülüs mimarisinin özelliklerini taşır. Bugüne kalan mimari eserler arasında Tunus’taki Câmi‘u’l-kasaba, Tevfîk, Halk, Zeytûne, Berberiye ve Tebânîn camileri en önemlileridir.

HAFSÎ HÜKÜMDARLARI

I. Ebû Zekeriyyâ Yahyâ (625/1228)

I. Muhammed el-Müstansır (647/1249)

II. Ebû Zekeriyyâ Yahyâ el-Vâsik (675/1277)

I. Ebû İshak İbrâhim (678/1279)

İbn Ebû Umâre’nin tahtı gasbetmesi (681/1282)

I. Ebû Hafs Ömer (Tunus’ta 683/1284)

III. Ebû Zekeriyyâ Yahyâ el-Müntehab (684/1285)

II. Ebû Asîde Muhammed b. Vâsik (694/1295)

I. Ebû Yahyâ Ebû Bekir eş-Şehîd (709/1309)

I. Ebü’l-Beka Hâlid en-Nâsır (709/1309)

I. Ebû Yahyâ Zekeriyyâ İbnü’l-Lihyânî (711/1311)

III. Muhammed Ebû Darbe el-Müstansır (717/1317)

II. Ebû Yahyâ Ebû Bekir el-Mütevekkil (718/1318)

II. Ebû Hafs Ömer (747/1346)

Merînîler’in Tunus’u ele geçirmesi (748/1348)

I. Ebü’l-Abbas Ahmed el-Fazl el-Mütevekkil (750/1349)

II. Ebû İshak İbrâhim el-Müstansır (birinci hükümdarlığı) (750/1350)

Merînîler’in Bicâye’yi ele geçirmesi (754/1353)

Merînîler’in Tunus’u ikinci defa ele geçirmesi (758/1357)

II. Ebû İshak İbrâhim el-Müstansır (ikinci hükümdarlığı) (758/1357)

II. Ebü’l-Beka Hâlid b. İbrâhim (Tunus’ta 770/1369)

I. Ebü’l-Abbas Ahmed el-Müstansır (772/1370)

Ebû Fâris Abdülazîz el-Mütevekkil (796/1394)

IV. Muhammed el-Müntasır (837/1434)

Ebû Ömer Osman (839/1435)

IV. Ebû Zekeriyyâ Yahyâ (893/1488)

Abdülmü’min b. İbrâhim (894/1489)

II. Ebû Yahyâ Zekeriyyâ b. Yahyâ (895/1490)

V. Muhammed Ebû Abdullah el-Mütevekkil (899/1494)

Mevlây Hasan b. Muhammed (birinci hükümdarlığı) (932/1526)

Barbaros Hayreddin’in Tunus’u fethi (941/1534)

Mevlây Hasan b. Muhammed (İkinci hükümdarlığı) (942/1535)

III. Ahmed (950/1543)

Uluç (Kılıç) Ali’nin Tunus’u ikinci defa fethi (977/1569)

VI. Muhammed Ebû Abdullah (981/1573)

Koca Sinan Paşa’nın Tunus’u üçüncü defa fethi (982/1574)

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’ş-Şemmâ‘ el-Hintâtî, el-Edilletü’l-beyyinetü’n-nûriyye fî mefâħiri’d-devleti’l-Ĥafśiyye (nşr. Tâhir b. Muhammed el-Ma‘mûrî), Tunus 1984; Mahmûd Makdîş, Nüzhetü’l-enžâr fî Ǿacâǿibi’t-tevârîħ ve’l-aħbâr (nşr. Ali ez-Zevârî - Muhammed Mahfûz), Beyrut 1988, I-II; Aziz Samih İlter, Şimali Afrika’da Türkler, İstanbul 1936, I, 98-103; II, 116-131; R. Brunschvig, La Berbérie orientale sous les Hafside, des origines à la fin du XVe siècle, Paris 1940-47; a.mlf., Târîħu İfrîķıyye fi’l-Ǿahdi Ĥafśî (trc. Hammâdî es-Sâhilî), Beyrut 1988, I-II; a.mlf. “Un hafside méconnu”, Revue tunésienne, I (1930), s. 38-40; a.mlf., “Tunus”, İA, XII/2, s. 75-76; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, 364-365, 372-373; III/1, s. 29-30; M. Abdullah İnân, ǾAśrü’l-Murâbıŧîn ve’l-Muvaĥĥidîn fi’l-Maġrib ve’l-Endelüs, Kahire 1384/1964, II, 367-386; A. Laroui, L’histoire du Maghreb, Paris 1970; Ahmed b. Âmir, ed-Devletü’l-Ĥafśiyye, Tunus 1974; Ch. A. Julien, Histoire de l’Afrique du nord de la conquête arabe à 1830, Paris 1975; J. M. Abu’n-Nasr, A History of the Maghrib, London 1980, s. 137-150; Abdurrahman el-Cilâlî, Târîħu’l-Cezâǿiri’l-Ǿâm, Beyrut 1400/1980, II, 42-87; Seyyid Abdülazîz Sâlim, el-Maġribü’l-kebîr: el-Ǿaśru’l-İslâmî, Beyrut 1981, s. 875-879; M. el-Arûsî el-Matvî, es-Salŧanatü’l-Ĥafśiyye, Beyrut 1404/1986; K. J. Perkins, Tunisia, London 1986, s. 46-52; Hüseyin Mûnis, Târîħu’l-Maġrib ve ĥađâretüh, Beyrut 1412/1992, II, 207-300; İsmail Yiğit, Siyâsî Dinî Kültürel Sosyal İslâm Tarihi: Memlûkler, İstanbul 1995, IX, 283-324; Rachid Dokali, “Monnaies almahades et hafsides décourvertes à Ténes”, Mecelletü’l-âŝâri’l-Cezâǿiriyye, I, Cezayir 1968, s. 369-391; Habîb eş-Şâviş, Melâmiĥ Ǿani’l-ĥayâti’l-edebiyye fi’l-Ǿaśri’l-Ĥafśî: el-Ĥayâtü’ŝ-ŝeķāfiyye, sy. 38, Tunus 1985, s. 13-26; Abdülazîz Fîlâlî, “Cevânib mine’l-ĥayati’ş-ŝeķāfiyye ve’l-fikriyye li-medîneti Ķosantîne fi’l-Ǿahdi’l-Ĥafsî”, Sirŧa, sy. 10, Cezayir 1988, s. 66-85; G. Yver, “Hafsîler”, İA, V/1, s. 82-84; H. R. Idris, “Ĥafśids”, EI² (Fr.), III, 68-72.

Muhammed Razûk