HÂLİDİYYE

(الخالدية)

Nakşibendiyye tarikatının Hâlid el-Bağdâdî’ye (ö. 1242/1827) nisbet edilen kolu.

Yetiştirdiği çok sayıda halifeyi İslâm dünyasının çeşitli bölgelerine göndererek tarikatının yaygınlık kazanması için büyük gayret gösteren Hâlid el-Bağdâdî Hâlidiyye’nin kendisinden sonra devamını sağlamak için bazı tedbirler aldı. Bunların başında râbıtanın sadece kendisine yapılabileceğini ilân etmesi gelir. Böylece Bağdâdî tarikatın çeşitli kollara bölünmesini önlemeyi amaçlamış olmalıdır. Ölümünden kısa bir süre önce düzenlediği vasiyetnâmede yerine vasî ve başhalife olarak Şam’daki hankahında ikamet eden İsmâil el-Enârânî’yi tayin eden Hâlid el-Bağdâdî’nin arzuladığı birlik bir müddet sonra dağıldı. Gömüldüğü Şam Hankahı hiçbir zaman bir tarikat merkezi (âsitâne) haline getirilemedi. Çok geniş bir coğrafyada faaliyet gösteren halifeleri bağımsız hareket etmişler, hatta bazan birbirleriyle rekabete girişmişlerdir. Bunun sonucu olarak tarikat yer yer farklı özellikler kazandı. Bununla birlikte genellikle aslî kimliğini korumayı başardı.

Hâlidiyye özellikle Kuzey Irak’ta, Doğu Anadolu’da ve İran’ın Kürtler’in yaşadığı kuzeybatı vilâyetlerinde büyük gelişme gösterdi. Bu bölgelerdeki Hâlidî şeyhlerinin önemli bir özelliği, birkaç ailenin tekelinde bulunan şeyhlik makamının babadan oğula intikal etmesi ve buna bağlı olarak şeyhlerin önemli bir siyasî etkinliğe ve çeşitli imkânlara sahip olmalarıdır.

Hâlid el-Bağdâdî’nin önde gelen halifelerinden olan Osman Sirâceddin et-Tavîlî (ö. 1866) bu tür Kürt-Hâlidî şeyh ailelerinin kurucularındandır. İran sınırlarına yakın bir bölgede oturan Osman Sirâceddin’in hem soyunu hem de tarikat silsilesini devam ettiren kişiler arasında Ömer Ziyâeddin ile (ö. 1900) oğulları Muhammed Necmeddin (ö. 1919), Muhammed Alâeddin (ö. 1953) ve Alâeddin’in oğlu Şeyh Osman Sirâceddin es-Sânî zikredilebilir. 1958’de Irak saltanatı devrilince İran topraklarına geçen Osman es-Sânî (ö. 1997), İran şahının desteğiyle nüfuzunu sadece Kürtler arasında değil İran’ın bütün Sünnî azınlıkları arasında da yaymaya çalıştı. Halkı Şâfiî olan ve XIX. yüzyılın ortalarında Hâlidî tarikatı ile tanışan Hazar denizi sahilindeki Tâliş bölgesinde başarılı oldu. 1979 İran İslâm devriminden sonra İran’dan ayrılıp faaliyetlerini önce Irak’ta, sonra Fransa’da ve Türkiye’de sürdürmek mecburiyetinde kaldı. Kuzey Irak’ta etkin olan bir başka Kürt-Hâlidî silsilesi de Seyyid Tâhâ Hakkârî’nin kurduğu Nehrî silsilesidir. 1880 yılında İran Kürdistanı ile İran Azerbaycanı’nda büyük bir isyanın liderliğini yapan Şeyh Ubeydullah Seyyid Tâhâ’nın oğludur. Irak Kürtleri’nin siyasî hareketlerinde büyük rol oynayan Barzânî şeyhlerinin ilki olan Şeyh Tâceddin Seyyid Tâhâ’nın halifesiydi. Irak krallarına yakınlıkları ile tanınan Bâmernîler’i de bu tür aileler arasında zikretmek gerekir.

Hâlidiyye, Kürt bölgelerinde elde ettiği bütün başarılara rağmen bu bölgelerde çok derin ve tarihî köklere sahip olan Kādiriyye tarikatını büsbütün gölgeleyemedi. Bu iki tarikat zamanla birbiriyle kaynaştı. Birçok yerde, meselâ Mehâbâd Tekkesi’nde hem Nakşî hem Kādirî âyini icra edilmeye başlandı.

Hâlidî şeyhlerinin siyasî mücadelelerde ön plana çıktıkları bir başka bölge Kuzey Kafkasya’dır. Hâlid el-Bağdâdî’nin önde gelen halifelerinden İsmâil Şirvânî, XIX. yüzyılın ilk on yılında Hâlidiyye’nin Kuzey Kafkasya’da yayılmasını sağladı. Bu bölgeye Has Muhammed Şirvânî’yi halife olarak tayin eden İsmâil Şirvânî’nin silsilesini Muhammed Yarağî ve Cemâleddin Gazi-Gumûkî sürdürdüler. Yarağî’nin müridlerinden Gazi Muhammed, Kuzey Kafkasya’da Ruslar’a karşı direniş hareketlerini yeniden başlattı. Gazi Muhammed (ö. 1832) ve onun yerine geçen Hamza Beg (ö. 1834) Ruslar tarafından şehid edildi. Cemâleddin Gazi-Gumûkî’nin müridlerinden Şeyh Şâmil önemli zaferler elde ederek yirmi beş yıl kadar Ruslar’a karşı koydu ve sonuçta 1859’da teslim olmak mecburiyetinde kaldı. Diğer Hâlidî şeyhleri de XIX. yüzyıl boyunca ve bilhassa 1877’de vuku bulan büyük kıyamda Kuzey Kafkasyalılar’ın direniş hareketlerinde önemli rol oynadılar. 1917’de çarlık rejimi devrilince Uzun Hacı ve Hotsolu Necmeddin adlı iki Hâlidî şeyhi 1921’e kadar varlığını sürdüren Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ni kurdular. Sovyetler dönemi boyunca bölge halkı İslâmî kimliğini büyük ölçüde Hâlidî şeyhlerinin gayret ve nüfuzları sayesinde koruyabildi. Kuzey Kafkasyalı Hâlidî şeyhlerinin bir başka özelliği, bölgenin eski örf ve âdetlerinin yerine şer‘î kanunların hâkim kılınması için sürekli şekilde teşebbüste bulunmalarıdır.

Hâlidiyye tarikatı, Hâlid’in Mekke’ye halife tayin ettiği Şeyh Abdullah Mekkî’nin müridlerinden Fethullah b. Safar Ali Minâvüzî’nin (ö. 1852) gayretleriyle Rus hâkimiyeti altındaki diğer bir bölge olan İdil-Urallar’a girdi. Kazan Tatarları arasında Hâlidiyye’yi yayan şeyhlerin en etkilisi Çistavlı Şeyh Mehmed Zâkir Efendi’dir. Tataristan ve Başkırdistan Hâlidî şeyhlerinin en önemli lideri ise “mana sultanı” unvanı ile anılan Şeyh Zeynullah Resulev’dir. Buhara Nakşibendî şeyhlerinden icâzet alan Şeyh Zeynullah, 1870’te İstanbul’a uğradığı zaman Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’ye intisap ederek Hâlidî icâzeti aldı ve memleketine dönünce büyük bir hızla tarikatı yaymaya başladı. Ruslar tarafından memleketinden bir müddet için sürüldükten sonra bazı Tatar ulemâsının engellemelerine rağmen Troytsk şehrinde bir medrese kurdu. Bu medreseyi yalnız Tatar ve Başkırtlar için değil Kazak ve Sibirya müslümanları için de Hâlidiyye’nin bir yayılma


noktası ve önemli bir ilim merkezi haline getirdi. Kuzey Kafkasyalı Hâlidî şeyhlerinin aksine siyasî mücadelelerden uzak kalmayı uygun gören Resulev kültür faaliyetlerine daha çok önem verdi. Âlimcan Barudî ve Rızâeddin Fahreddin gibi büyük ilmî şahsiyetlerin Resulev’in müridleri arasında bulunması dikkat çekicidir. Oğlu ve halifesi Abdurrahman 1941’de Rusya ve Sibirya müslümanları Diyanet İşleri başkanlığına getirildi. Bunun dışında, Sovyetler döneminde Hâlidiyye’nin İdil-Urallar’da ne derece faal olduğu konusunda kesin bir şey söylemek mümkün değildir.

Arap dünyasında Hâlidiyye’nin en yaygın olduğu ülke Suriye’dir. Tarikatın Şam’da kök salmasına meşhur Hânî ailesinin büyük katkısı olmuştur. Hâlidiyye’nin temel kitaplarından el-Behcetü’s-seniyye fî âdâbi’ŧ-ŧarîķati’l-aliyyeti’l-Ħâlidiyyeti’n-Naķşibendiyye’nin yazarı Şeyh Muhammed b. Abdullah el-Hânî ile (ö. 1862), el-Ĥadâǿiķu’l-verdiyye fî ĥaķāǿiķi ecillâǿi’n-Naķşibendiyye ve es-SaǾâdetü’l-ebediyye fîmâ câǿe bihi’n-Naķşibendiyye’nin yazarı Şeyh Abdülmecîd b. Muhammed el-Hânî (ö. 1900) bu ailenin en önemli şahsiyetlerindendir. XX. yüzyılda Şam’da faaliyet gösteren Hâlidî şeyhlerinin çoğunun silsilesi Siirtli Îsâ b. Talha’ya (ö. 1913) ulaşır. Halifelerinden Şeyh Ahmed Küftârû uzun yıllar Suriye Cumhuriyeti müftülüğü yapmıştır. Suriye’nin diğer şehirlerinde de birçok Hâlidî şeyhi faaliyet göstermiştir. Bunlar arasında, silsileleri Hâlid el-Bağdâdî’nin Humus’taki halifesi Şeyh Ahmed Tuzuklî’ye ulaşan ve İhvân-ı Müslimîn’in Suriye kolu ile yakından iş birliği yapan Şeyh Muhammed Hamîd el-Hamevî (ö. 1969) ve Halepli Şeyh Muhammed Nebhân (ö. 1975) Suriye iktidarlarına karşı cephe almışlardır. Lübnan’ın Trablus şehri Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî’nin (ö. 1858) zamanından beri Hâlidî tarikatının önemli bir merkezi olmuştur.

Hâlidiyye, Mısır’da uzun mâzisi olan tarikatlar arasında önemli bir gelişme gösteremedi. Gümüşhânevî’nin halifelerinden bir Türk olan Mehmed Âşık Efendi için (ö. 1883) Mısır Hidivi Abbas’ın 1851’de Kahire’de yaptırdığı tekkeye 1954’te Mısır hükümetince el konuldu. Mehmed Âşık Efendi’nin silsilesinin bugüne kadar devam ettiği bilinmektedir. Gümüşhânevî’nin 1873’te Kahire’yi ziyareti sırasında hilâfet verdiği Mısırlı Cevdet İbrâhim (ö. 1932) şeyhlik makamını oğlu Îsâ’ya bıraktı. Mısır’da Hâlidîler’in en hatırı sayılan siması Şeyh Muhammed Emîn el-Kürdî’dir (ö. 1914). Uzun yıllar Haremeyn’de kaldıktan sonra Mısır’a geçen Şeyh Muhammed Emîn önceleri tarikatını yaymaktan çekindi. Ancak daha sonra rüyasında gördüğü mürşidi Şeyh Ömer’in bir emrine uyarak faaliyete başladı. Tasavvufa karşı düşmanca tavırlarıyla tanınan Selefîler’in muhalefetine rağmen oldukça başarılı çalışmalar yapan şeyhin yerine önce oğlu Necmeddin, daha sonra torunu Abdurrahman geçti.

Hâlidiyye’nin İslâm âleminin en uzak bölgelerine kadar yayılmasında Hâlid el-Bağdâdî’nin Mekke’ye tayin ettiği halifesi Abdullah Mekkî (Erzincânî) önemli bir rol oynadı. Onun müridleri arasında yalnız Türkler, Kırım ve Kazan Tatarları değil, Hâlidiyye’yi Güneydoğu Asya’ya götüren Sumatralı Şeyh İsmâil Minangkabavî de bulunuyordu. 1856’da Singapur’a giden Şeyh İsmâil ertesi yıl Riau saltanatının merkezi Penyengat adasına geçerek Sultan Muhammed Yûsuf’un Hâlidiyye’ye intisap etmesini sağladı. Malezya’da Pinang şehrine yakın Pondok Upeh köyünde bir Hâlidî merkezi kuran Şeyh İsmâil halife bırakmadan vefat etti. Abdullah Mekkî’nin ölümünden sonra Mekke’de faaliyet gösteren halifeleri Şeyh Yahyâ Dağıstânî ile Şeyh Süleyman Kırımî hac yaptıktan sonra bir süre Mekke’de ikamet eden birçok Cavalı ve Sumatralı’ya icâzet vererek tarikatın Güneydoğu Asya’da yayılmasını sağladılar. Kırımlı Şeyh Süleyman’ın halifesi Şeyh Süleyman Zühdü’nün Mekke’de kurduğu Cebelikubeys Hâlidî Tekkesi Güneydoğu Asyalı hacılar arasında büyük şöhret kazandı. Bu tekkede yetiştikten sonra Cava ve Sumatra’nın çeşitli yerlerinde Hâlidiyye’yi yayanlar arasında Şeyh Celâleddin Cangking (Batı Sumatra), Hacı Muhammed Arsat (Cava) ve Şeyh Abdülvehhâb Rokan’ı özellikle zikretmek gerekir. Şeyh Abdülvehhâb, 1868’de Sumatra’nın kuzeyinde Lengkat şehri yakınlarında bir “pasantren” (hem medrese hem tekke vazifesini gören kurum) tesis etti. Bâbüsselâm adıyla da tanınan bu kurum Şeyh Abdülvehhâb’ın vefatından sonra (1926) ilim ve tarikat merkezi ve Sumatra’nın başlıca ziyaretgâhlarından biri oldu. Şeyh Abdülvehhâb’ın tayin ettiği 126 halifeden Hacı Osman b. Muhammed (ö. 1984), Malezya’nın Johore eyaletinde hâlâ faaliyetlerini sürdüren bir Hâlidî pasantreni kurdu. Son devir Malezya Hâlidî şeyhlerinden biri de silsilesi başka bir yolla Şeyh Süleyman Zühdü’ye ulaşan Hacı Ma‘rûf’tur (ö. 1994). Bütün ülkede büyük bir saygıya mazhar olan Hacı Ma‘rûf’un Negeri Sembilan eyaletinde kurduğu pasantren faaliyetlerine devam etmektedir.

Malezya ve Endonezya Hâlidî şeyhlerinin bir özelliği de müridlerini yılın muhtelif zamanlarında süresi on ile kırk gün arasında değişen bir nevi toplu halvete sokmalarıdır. Ortadoğu Hâlidîleri arasında pek rastlanmayan bu uygulamanın ne zaman ve kimin tarafından tarikat usullerine ilâve edildiği bilinmemektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Abdülmecîd el-Hânî, el-Ĥadâǿiķu’l-verdiyye, Kahire 1308; M. Murâd el-Menzilevî, Źeyl Reşehât Ǿayni’l-ĥayât, Mekke 1300; M. Ahmed Durnîka, eŧ-Ŧuruķu’ś-śûfiyye ve meşâyiħuhâ fî Ŧrâblus, Beyrut, ts., s. 195-223; M. Raûf Tevekkülî, Târîħ-i Taśavvuf der Kürdistân, Tahran, ts.; Abdülhamîd Mahmûd Tahmâz, el-ǾAllâmetü’l-mücâhid eş-Şeyh Muĥammed el-Ĥâmid, Beyrut 1391/1971; F. de Jong, Ŧuruq and Ŧuruq-Linked Institutions in Nineteenth Century Egypt, Leiden 1978, s. 81, 141-142; a.mlf., “Les confréries mystiques musulmanes au Machreq arabe”, Les ordres mystiques dans l’Islam (ed. A. Popovic - G. Veinstein), Paris 1985, s. 204-243; H. W. Muhd. Shaghir Abdullah, Syeikh Ismail al-Minangkabawi, penyiar thariqat naqsyabandiyah khalidiyah, Solo 1985; Haj Sulayman bin Haj Muhamad Nur, Perjuangan hidup seorang hamba Allah: Tuan Shaykh al-Hajj Ma’ruf bin Ya’qub, [baskı yeri ve tarihi yok]; A. Bennigsen - Ch. Lemercier-Quelquejay, Le soufi et le commissaire, Paris 1986; W. Kraus, “Some Notes on the Introduction of the Naqshbandiyya-Khalidiyya into Indonesia”, Naqshbandis (ed. M. Gaborieau v.dğr.), Paris 1990, s. 691-706; M. Osman Sirâceddin, Sirâcü’l-ķulûb, İstanbul 1991; Hârûn Şefîkī, ǾUlemâǿ ve Ǿurefâ-yı Ǿanbarân, [baskı yeri ve tarihi yok]; M. van Bruinessen, Agha, Shaikh and State, Utrecht, ts.; a.mlf., Tarekat Naqsyabandiyah di Indonesia, Bandung 1992; M. Gammer, Muslim Resistance to the Tsar: Shamil and the Conquest of Chechnia and Daghestan, London 1994; Hamid Algar, “Shaykh Zaynullah Rasulev: The Last Great Naqshbandi Shaykh of the Volga-Urals Region”, Muslims in Central Asia (ed. Jo-Ann Gross), Durham 1992, s. 112-133; a.mlf., “al-Kurdī”, EI² (İng.), V, 486.

Hamid Algar




Anadolu’da Hâlidîlik. Nakşibendî-Hâlidî şeyhlerinin en çok faaliyet gösterdikleri ve etkili oldukları bölgelerin başında Anadolu, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Balkanlar gelir. Nakşibendiyye’nin Ahrâriyye kolu XV. yüzyılda Abdullah-ı İlâhî, Müceddidiyye kolu ise XVIII. yüzyılda Murâd-ı Buhârî ve Mehmed Emin Tokadî vasıtasıyla Anadolu ve Balkanlar’a girmişse de etkileri sınırlı kalmıştır.


Hâlid el-Bağdâdî’nin mürid ve halifeleri İstanbul’a gelmeden önce mürşidi Abdullah Dihlevî’nin halifelerinden Hintli Mahmud Can bir süre Mekke’de ikamet ettikten sonra İstanbul’a gelerek faaliyette bulunmuş ve çevresinde epey mürid toplamıştı. Sultan Abdülmecid’in annesi Bezmiâlem Vâlide Sultan onun için Mekke’de bir zâviye yaptırmıştı. İstanbul’da Bâlâ Dergâhı’nın şeyhi Şumnulu Ali Efendi, Mahmud Can’ın halifesi ve Âdile Sultan’ın mürşidi idi. Reîsülkurrâ Abdullah Eyyûbî ve Hattat Kazasker Mustafa İzzet 1830’da Mekke’de Şeyh Mahmud Can’dan hilâfet almışlardı. İstanbul’da ve saray çevresinde bir süre etkili olan Mahmud Can’ın faaliyetleri çok sürmedi. Onun yerini Hâlid el-Bağdâdî’nin İstanbul’a gönderdiği halifeleri aldı. Hatta daha önce Üsküdar Alaca Minare Tekkesi Nakşibendî şeyhi Abdülfettâh el-Akrî ile Murad Molla Tekkesi şeyhi Ali Tâlib Efendi gibi Nakşibendiyye şeyhleri inâbelerini Hâlidiyye vasıtasıyla yenilemişlerdi. Bu şekilde Nakşibendiyye İstanbul ve çevresinde Hâlidîler tarafından temsil edilmeye başlanmıştır.

Bağdâdî’nin faaliyet gösterdiği Irak ve Suriye’nin Osmanlı Devleti’ne bağlı olması tarikatın İstanbul ve çevresinde yayılmasını kolaylaştırdı. Hâlid el-Bağdâdî’nin İstanbul’a gönderdiği ilk halife olan Muhammed Sâlih, görev yaptığı dergâha Hâlidîler’den başkasını almadığı gerekçesiyle halifelikten alınınca yerine Abdülvehhâb es-Sûsî, onun da uzaklaştırılması üzerine İzmirli Ahmed Eğribozî bu göreve getirildi. Hâlidiyye bu zat vasıtasıyla Osmanlı bürokrasisinde yayıldı. Mekkîzâde Mustafa Âsım ve Mehmed Refik Efendi gibi şeyhülislâmlar; Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Said Paşa, Dâvud Paşa, Gürcü Necib Paşa, Nâmık Paşa, Mûsâ Saffetî gibi kişiler Hâlidiliğe intisap etti.

Hâlidiyye’nin İstanbul’da hızla yayılması, tarikat ileri gelenlerinin kısa sürede siyasî nüfuz ve güç kazanmaları yönetimde sıkıntılara yol açtı. Hâlet Efendi öncülüğünde Hâlidîler’e karşı yürütülen mücadele etkili oldu ve tarikat mensupları II. Mahmud tarafından İstanbul’dan uzaklaştırıldı. 1828’de daha geniş bir tedbir alındı ve İstanbul’daki Hâlidîler’in tamamına yakın kısmı Sivas’a sürüldü. 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılıp Bektaşî tekkelerinin kapatılmasının ardından bu tekkelerin şeriata bağlılıklarıyla tanınan Hâlidîler’e verilmesi bir devlet politikası haline geldiğinden Hâlidîler kısa bir müddet sonra daha güçlü bir şekilde İstanbul’a döndüler.

Hâlidiyye, Anadolu ve Balkanlar’da Hâlid el-Bağdâdî’nin silsileleri Ahmed el-Ervâdî, Seyyid Tâhâ Hakkârî, Abdullah Mekkî (Erzincânî), Ali es-Sebtî ve Muhammed Kudsî gibi halifelerine ulaşan şeyhler vasıtasıyla etkili olmuştur. Hâlidiyye’nin en yaygın ve en faal silsileleri şunlardır:

1. Ahmed el-Ervâdî’ye Ulaşan Silsile. Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden Trablusşam müftüsü Ahmed el-Ervâdî’nin (ö. 1857) halifesi olarak İstanbul’da faaliyet gösteren Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî (ö. 1893) Türkiye’nin siyasî, içtimaî ve dinî hayatı üzerinde önemli rol oynadı. Halifelerinden Ömer Ziyâeddin Dağıstânî (ö. 1920), İskender Paşa Camii imamı olarak tanınan Mehmet Zahit Kotku’yu yetiştirdi (ö. 1980). Kotku’nun birçoğu din âlimi, öğretim üyesi, yazar ve sanatkâr olan müntesiplerinden bazıları siyasete de atılmış, birçok devlet ve siyaset adamı, başbakan, bakan, milletvekili, üst düzey bürokrat ondan etkilenmiştir. Bunun dışında basın, eğitim, ticaret ve sanayi dallarında çalışan mensupları da vardır. Çıkardığı Hareket dergisiyle belli bir çevreye tesir etmiş olan Nurettin Topçu’nun mürşidi Abdülaziz Bekkine’nin (ö. 1952) silsilesi de Gümüşhânevî’ye ulaşır.

2. Seyyid Tâhâ Hakkârî’ye Ulaşan Silsileler. a) Esad Erbîlî. Tâhâ el-Harîrî ve Seyyid Tâhâ Hakkârî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşan Esad Erbîlî (ö. 1931) İstanbul’da faaliyet gösteren önemli Hâlidî şeyhlerindendir. Mahmut Sami Ramazanoğlu (ö. 1984), Bolulu Muhammed Muhyiddin Efendi (ö. 1976), Yahyalılı Mustafa Hulûsi Dinç bu zatın halifeleridir. b) Alvarlı Muhammed Lutfi (ö. 1956). Pîr-i Küfrevî diye tanınan Bitlisli Muhammed Küfrevî’nin halifesidir. Silsilesi Pîr-i Küfrevî, Seyyid Tâhâ Hakkârî yoluyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşır. c) Abdülhakim Arvâsî. Silsilesi Seyyid Fehim ve Seyyid Tâhâ Hakkârî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşan Abdülhakim Arvâsî (ö. 1943) sadece Van müftüsü Muhammed Sıddık Efendi’ye hilâfet, diğer bazı müridlerine de hatm-i hâcegân okumak için izin vermiştir. Necip Fazıl Kısakürek ile Hüseyin Hilmi Işık Abdülhakim Arvâsî’ye intisap etmiştir. d) Haznevî silsilesi. Ahmed Haznevî, Muhammed Ziyâeddin, Fethullah Verkānisî, Abdurrahman et-Tâgī, Sıbgatullah Arvâsî ve Seyyid Tâhâ Hakkârî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşır. Ahmed Haznevî’nin (ö. 1949) halifesi Abdülhakim Hüseynî’nin oğlu Muhammed Râşid Erol (ö. 1993) döneminde bu silsile Türkiye çapında yaygınlık kazanmıştır. e) Dede Paşa. Dede Paşa olarak tanınan Bayburtlu Mûsâ Efendi’nin (ö. 1974) silsilesi Erzincanlı Beşir Buyruk, Muhammed Sâmî, Abdurrahman Tâgī, Sıbgatullah Arvâsî, Seyyid Tâhâ yoluyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşır.

3. Abdullah Mekkî’ye (Erzincânî) Ulaşan Silsileler. a) Terzi Baba. Asıl adı Mehmed Vehbi (Hayyât, ö. 1848) olan Terzi Baba’nın silsilesi Abdullah Mekkî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşır. Bu silsile Terzi Baba’dan sonra Hacı Mustafa Fehmi Efendi, Leblebici Baba (Süleyman Efendi), Hacı Hâfız (Mehmed Rüşdü), Mehmed Abdülbâki, Çiminli Baba, Arapkirli Ömer Baba, Hüdâî (Köveneli Hacı Ömer) şeklinde devam etmiştir. b) Yanyalı Mustafa İsmet Efendi (ö. 1872). Bu zatın silsilesi de Abdullah Mekkî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşır. Edirne ve İstanbul’da Hâlidîliği yayan İsmet Efendi Fatih-Çarşamba’da 1853’te bir dergâh kurmuştu. Müridleri arasında Memduh Paşa gibi devlet adamları da vardı. Silsilesi Halil Nûrullah Efendi, Ali Rızâ Bezzâz, Ahıskavî Ali Haydar Efendi şeklinde devam etmiştir. c) İsmail Hakkı Toprak (ö. 1973). Garîbullah İhrâmî diye tanınan Sivaslı İhrâmîzâde İsmâil Hakkı’nın silsilesi Hacı Ahmed Niksârî, Mustafa Hâkî Tokadî, Halil Hamdi Tokadî, Mustafa Çorumî, Yahyâ Dağıstânî yoluyla Abdullah Mekkî’ye ulaşır. Darendeli Osman Hulûsi Ateş (ö. 1990) onun halifesidir.

4. Muhammed Kudsî’ye Ulaşan Silsileler. Memiş Efendi diye tanınan Muhammed Kudsî (ö. 1852) Hâlid el-Bağdâdî’nin halifesidir. Halifeleri Konya merkez olmak üzere İstanbul, Kırım, Trabzon, Sivas, Tarsus ve Manisa’da faaliyet göstermiştir. Silistreli Hacı Feyzullah Efendi (ö. 1875), Konyalı Topbaşzâde Ahmed Kudsi Efendi ile (ö. 1889) Seydişehirli Abdullah onun halifelerindendi. Hacı Feyzullah Efendi İstanbul’da Fatih-Halıcılar’da kendi adına bir dergâh kurmuştu. Şair Leskofçalı Galib ve Mehmed Emin Paşa onun müridleriydi. Seydişehirli Abdullah Efendi’nin mensuplarından Halil Develioğlu (ö. 1933) Tarsus ve çevresinde faaliyet göstermiş ve harekete Bîberiyye adı verilmiştir. Muhammed Kudsî kolunda kadınların da tarikat silsilesinde yer aldığı dikkate değer bir grup vardır. Bunların silsileleri Hâlid el-Bağdâdî, Muhammed Kudsî, Abdullah Seydişehrî, Mersinli Hacı Abdullah, Hâce Hûriye Emret, Hâce Külsüm,


Muazzez Anne (İstanbul) şeklinde devam etmiştir.

5. Ali es-Sebtî’ye Ulaşan Silsileler. a) Hâlid el-Bağdâdî’nin halifesi olarak Palu’daki tekkesinde faaliyet gösteren Ali es-Sebtî’den sonra yerine Mahmud adlı oğlu geçti. Şeyh Mahmud’un yedi oğlundan Said (Şeyh Said) Hınıs Tekkesi’nde faaliyet göstermiş, idamından (1925) sonra yerine oğlu Selâhaddin geçmişti. Şeyh Selâhaddin Fırat’tan (Saidoğlu) sonra ise oğlu Şeyh Mehmed Said, Palu ve Erzurum’da babasının halifesi olarak faaliyette bulunmuştur. b) Muhammed İhsan Oğuz (ö. 1991). Silsilesi Ahmed el-Kürdî, Ali es-Sebtî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşır. Kastamonu’da faaliyet göstermiş olan Oğuz’un adına kurulan vakıf İstanbul’da eserlerini yayımlamaktadır. c) Mahmud Sâminî. Ali es-Sebtî’nin halifelerinden Mahmud Sâminî ve onun halifesi Erzurumlu Osman Bedreddin (İmam Efendi) doğu illerinde faaliyet göstermişlerdir.

6. Muhammed b. Abdullah el-Hânî’ye Ulaşan Silsile. Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden olan Hânî (ö. 1862) Mûsâ Saffetî Paşa’nın daveti üzerine İstanbul’a gelmiş, Sultan Abdülmecid’le görüşmüş, İstanbul’da pek çok mürid edinmiş ve Anadolu’ya da halifeler göndermiştir. Ayasofya vâizi Yûsuf Efendi, Arpacılar Camii imamı Hacı Ahmed Efendi, Bursa’da Ulucami imamı İsmâil Vehbi Efendi, Kulalı İsmâil Efendi onun Anadolu’da faaliyet gösteren halifelerinden bazılarıdır.

7. Osman Sirâceddin et-Tavîlî’ye Ulaşan Silsile. Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden olan Osman Sirâceddin (ö. 1866) ve soyundan gelenler genellikle İran ve Irak’ta faaliyet göstermişlerdir. 1986’da İstanbul’a gelerek Büçükçekmece Hadımköy’e yerleşen torunlarından Osman Sirâceddin es-Sânî (ö. 1997) faaliyetlerine burada devam etmiştir.

8. Hâlid el-Cezerî Silsilesi. Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden Hâlid el-Cezerî’ye bağlı olanlar Suriye, Irak ve Güneydoğu Anadolu’da faaliyet göstermektedirler.

Türkiye’de ve İngiltere merkezli olarak Batı’da faaliyet gösteren Nâzım Kıbrısî’nin de silsilesi Abdullah Dağıstânî, Şerefeddin Dağıstânî, Muhammed Medenî, Ebû Ahmed Suhûrî, Cemâleddin Cumûkî, Seyyid Muhammed Yarâğî, Hasan Muhammed Şirvânî, İsmâil Kürdânî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşır.

Nakşibendî tarikatında “melâmetî tavır” ayrı bir önem taşır. Bazı bakımlardan Nakşibendiyye’nin melâmet ehline yakın olduğu bilinmektedir. Büyük Nakşibendiyye şeyhleri âdâb ve erkâna, usul ve şekle fazla önem vermemek suretiyle melâmet ehline yaklaşmışlardır. Ancak bu durum Hâlidiyye ile birlikte tam aksi bir istikamet kazanmıştır. Bununla birlikte Hâlidîler içinde melâmîmeşrep şeyhler de vardır.

Alevî temayülün en az bulunduğu tarikat Nakşibendîlik’tir. Hatta Nakşibendîlik Şiî ve Alevî temayüllere karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış, sahâbenin önemini ve değerini kuvvetle vurgulamıştır denilebilir. Ancak istisna olmakla birlikte Ehl-i beyt sevgisini ön plana çıkaran, Muâviye ve Yezîd’i lânetleyen Hâlidî şeyhleri de vardır. Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden İsmâil Şirvânî’nin halifesi Hamza Nigârî ve mensupları Muâviye’den nefret ederler.

Hâlidî şeyhlerinin yoğun olarak faaliyet gösterdikleri Kuzey Irak, Kuzeybatı İran, Kuzeydoğu Suriye, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Hâlidiyye’nin yayılma merkezi olmuştur. Hâlid el-Bağdâdî dönemine kadar Berzencî, Talabânî ve Sâdât-ı Nehrî gibi Kādiriyye tarikatına mensup şeyhlerin hâkimiyetinde olan bu bölgelerde Nakşibendîlik Hâlid el-Bağdâdî’nin faaliyetleri neticesinde yerleşmiştir. Başlangıçta Kādirî şeyhleriyle çatışan Hâlid el-Bağdâdî ve halifeleri zamanla bu mücadeleden galip çıkmışlar, hatta Berzencî ve Sâdât-ı Nehrî şeyhlerinin Nakşibendiyye tarikatına geçmesini sağlamışlardır.

Hâlidîler, Doğu Anadolu’da daha çok Bitlis çevresinde ve Nurşin’de yoğunlaşıp faaliyet göstermişlerdir. Şeyh Abdurrahman Tâgī, Seyyid Tâhâ Hakkârî’nin halifesi Sıbgatullah Arvâsî’nin etkisiyle Kādirîlik’ten Hâlidîliğe dönünce Hâlidîlik bölgede hızla gelişti. Daha sonra Nurşin’e yerleşen Tâgī burasını tarikat merkezi haline getirdi. Ölümünden sonra halifesi Şeyh Fethullah Verkānisî, onun da ölümünden sonra Tâgī’nin “Hazret” lakabıyla tanınan oğlu Molla Muhammed Ziyâeddin bu faaliyetleri sürdürdüler. Bu dönemde Nurşin’in önemi daha da arttı. Bedîüzzaman Said Nursi, Ahmed Haznevî, Şefik Arvâsî, Şeyh Alâeddin burada öğrenim gördüler.

Hâlidîlik doğu ve güneydoğuda bölgenin içtimaî ve tarihî yapısının bir gereği olarak genellikle soy güder, şeyhlik babadan oğula geçer; seyyidlik inancı da bu geleneği pekiştirir. Buna karşılık Hâlidîliğin Anadolu ve Trakya’daki kollarında bu duruma rastlanmaz.

Hâlidî şeyhleri, 1924’te medreseler kapatıldıktan sonra doğu ve güneydoğu bölgesinde resmî medresede okutulan ilimleri kendi özel medreselerinde okutmaya devam etmişlerdir. Buralarda öğrenim gören pek çok talebe daha sonra Türkiye’nin çeşitli yerlerinde müftü, vâiz ve imam olarak görev yapmıştır.

Hâlidiyye Türkiye’de eğitim, öğretim, dinî hayat, basın, bilim ve sanat hayatı üzerinde derin tesirler bırakmıştır. Tarihçi ve âlim İbnülemin Mahmud Kemal ve kardeşi Tevfik Efendi Hâlidî şeyhi Abdülmennân Efendi’den, Leskofçalı Galib Silistreli Feyzullah Efendi’den, Erzurumlu Âşık Emrah Kastamonulu Şeyh Ahmed Siyâhî’den feyiz almışlardır. Bugün de Hâlidî silsilelerine mensup olanlar basın, yayın ve eğitim alanlarında faaliyet göstermektedir. Ayrıca bunlar tarafından kurulan vakıfların bir kısmı Türkiye genelinde, bir kısmı yerel olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

Osmanlı döneminde Kuzey Irak, Suriye ve Güneydoğu Anadolu’da önemli bir güç haline gelen ve halk üzerindeki nüfuzunu arttıran Hâlidî şeyhleri önemli siyasî ve içtimaî roller oynamışlardır. 1914’te Taşkesenli Şeyh Ahmed önderliğinde İttihat ve Terakkî idaresine karşı ayaklanan Şeyh Şehâbeddin ve Seyyid Ali yakalanarak idam edildiler. İsyana katılmadığı için Sultan Reşad tarafından ödüllendirilen Şeyh Muhammed Ziyâeddin davet edildiği halde Erzurum Kongresi’ne katılmamıştır. Mustafa Kemal 1919’da kendisine mektup yazarak yardımını istemişti. Bir Hâlidî şeyhi olan Şeyh Said’in 1925’te ayaklanması üzerine bu isyana katılıp katılmama meselesini görüşmek üzere Bitlis’in bir köyünde bir araya gelen Şeyh Ma‘sûm, Şeyh Selâhaddin, Şeyh Alâeddin ve diğer Hâlidî şeyhleri isyana taraftar olmamışlar, sadece Vartolu Şeyh Mahmud isyana katılmıştı. 1930’da meydana gelen Menemen olayı sebebiyle Şeyh Esad Erbîlî ve müridleri tutuklanmışlar ve İstiklâl mahkemelerinde yargılanmışlardı.

Barzânî ailesine mensup Hâlidî şeyhlerinin ilki olan Şeyh Tâceddin’in soyundan gelen Molla Mustafa Barzânî ile oğlu Mesud Barzânî Kuzey Irak’ta siyasî açıdan önemli bir rol oynamışlardır.

Hâlidiyye’nin ortaya çıkışı, Osmanlı Devleti’nde ıslahat ve tanzimat hareketlerinin yapıldığı bir döneme rastlar. İstanbul’da faaliyet gösteren Hâlidîler bu hareketlere karşı ilgisiz kalmadılar. Devlet ve siyaset adamlarıyla sıkı ilişkiler kurarak


yönetim üzerinde etkili olmaya çalıştılar. Genel olarak Jön Türkler’e karşı II. Abdülhamid’i desteklediler. Erbilli Esad Efendi ise bu hususta farklı bir yol takip ettiğinden Erbil’e sürüldü. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânı üzerine İstanbul’a dönüp Kānûn-i Esâsî hareketini destekleyen Tasavvuf dergisinde yazılar yazdı ve Cem‘iyyet-i Sûfiyye’nin ikinci başkanı oldu.

Hâlidî şeyhleri 1946 yılında demokrasiye geçilmesi üzerine seçimlerde etkili olmaya başladılar. Siyasî partiler, oy toplamak için şeyhlerin çocukları ve torunlarını listelerinden aday gösterdiler. Kasım Kufralı, Şeyh Selâhaddin’in oğulları Kâmran İnan, Âbidin İnan, Şeyh Muhammed Ma‘sûm’un oğlu Muhittin Mutlu, Şeyh Said’in torunu Abdülmelik Fırat, Şeyh Fethullah’ın torunu Gıyasettin Emre, Şeyh Ali es-Sebtî’nin torunu Ali Rıza Septioğlu çeşitli dönemlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev yaptılar.

Hâlidî Tekkeleri. Nakşibendiyye’de böyle bir gelenek bulunmamakla birlikte Hâlid el-Bağdâdî erbaîne girmeyi tarikatının esası haline getirmiş, itirazlara rağmen bu tutumunu sürdürmüştü. Erbaîne girilmesi ve hatm-i hâcegânın topluca icra edilmesi Hâlidî tekkelerine bir canlılık getirdi. Hâlid el-Bağdâdî’nin vefatından sonra Şam, Musul, Bağdat, Mekke, Medine, İstanbul ile Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli şehirlerinde tekkeler açıldı. Günümüzde bu tekkeler özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da “divan” adıyla faaliyetlerini sürdürmektedir.

İstanbul’daki en eski Hâlidî tekkesi Fatih-Çarşamba’daki İsmet Efendi (ö. 1872) Tekkesi’dir. Koca Hüsrev Paşa’nın Eyüp’te kendi adına kurduğu tekke Hâlidî tekkesi olarak faaliyet göstermiştir. Silistreli Hacı Feyzullah Efendi İstanbul’da Fatih-Halıcılar’da kendi adıyla tanınan tekkeyi kurmuştu. Mustafa Saffet Paşa Hâlidîler için yine İstanbul’da bir tekke yaptırmıştı. Bâbıâlî’deki Gümüşhânevî Tekkesi de Hâlidîliğin önemli bir merkezi olmuştur. Abdülfettâh el-Akrî Üsküdar’daki Alaca Minare Tekkesi’nde, Şeyh Esad Erbîlî de Şehremini’deki Kelâmî Dergâhı’nda faaliyet göstermiştir. Önceleri diğer tarikatlara ait olan bazı tekkeler sonradan Hâlidîler’in eline geçmiştir. Özellikle 1826’da kapatılan Bektaşî tekkelerinin Hâlidîler’e verilmesi bu tarikatın daha da güçlenmesine vesile olmuştur.

Tekkelerin 1925’te kapatılmasından sonra Hâlidîler önce evlerde, daha sonra kurdukları dernek ve vakıf merkezlerinde sohbet toplantıları düzenleyerek faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Nakşibendîliğin “zikr-i hafî”yi esas alması ve evradın daha çok münferiden icra edilmesi mensuplarının tarikat yasağından fazla etkilenmemesini sağlamıştır (tarikatın âdâb ve erkânı için bk. NAKŞİBENDİYYE).

BİBLİYOGRAFYA:

Osman b. Sened, Aśfa’l-mevârid, Kahire 1313; İbrâhim Fasîh el-Haydarî, el-Mecdü’t-tâlid fî menâķıbi’ş-şeyħ Ħâlid, Kahire 1292; Es‘ad Sâhib, en-Nûrü’l-hidâye, Kahire 1311; a.mlf., el-Füyûżâtü’l-Ħâlidiyye, Kahire 1311; a.mlf., Mektûbât-ı Mevlânâ Ħâlid (haz. Dilaver Selvi - Kemal Yıldız), İstanbul 1993; Mustafa Fevzî, Hediyyetü’l-Ħâlidîn, İstanbul 1313; Abdülmecîd el-Hânî, el-Ĥadâǿiķu’l-verdiyye, Kahire 1308, s. 258, 272; Lutfî, Târih, I, 285-286; Hüseyin Vassâf, Sefîne, II, 161; A. Haurani, “Shaikh Khālid and the Naqshbandi Order”, Islamic Philosophy and the Classical Traditon (ed. S. M. Sten v.dğr.), Oxford 1972, s. 89-103; İrfan Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn, İstanbul 1984, s. 231-294; Naķşî ez Mevlânâ: Ħâlid-i Naķşibendî ve Peyrevân-ı û (nşr. M. Mu‘temedî), Tahran 1368 hş.; Butrus Abu Manneh, “Khalwa and Rābıta in the Khālid Suborder”, Naqshbandis (ed. M. Gaborieau v.dğr.), Paris 1990, s. 299-302; a.mlf., “Gülhane Hatt-ı Hümayunun İslâmî Kaynakları-1” (trc. Şaban Bıyıklı), Dergah, VII/73, İstanbul 1996, s. 16-19; Müfid Yüksel, Kürdistan’da Değişim Süreci, Ankara 1993, s. 82-189; M. Gammer, Muslim Resistance to the Tsar: Shamil and the Conquest of Chechnia and Daghestan, London 1994, s. 39-46; İsmail Kara, İslâmcıların Siyasî Görüşleri, İstanbul 1994, s. 74-76; M. van Bruinessen, Ağa, Şeyh ve Devlet (trc. Remziye Arslan), Ankara, ts., s. 240-325.

Süleyman Uludağ