HALÎL b. AHMED

(الخليل بن أحمد)

Ebû Abdirrahmân el-Halîl b. Ahmed b. Amr b. Temîm el-Ferâhîdî (el-Fürhûdî) (ö. 175/791)

Nahiv ve aruzu sisteme kavuşturan ünlü dil ve edebiyat âlimi.

100 (718) yılında Umman’da doğup Basra’da yetişti. Ezdî, Yahmedî, Basrî nisbeleriyle de anılır. Hac ve cihad için ayrılışı ve Horasan’a seyahati dışında hayatı boyunca bu şehirde yaşadığından daha çok Basralı olarak tanınır. Büyük bir ihtimalle 175 (791) yılında Basra’da vefat etti. 160 (777) veya 170’te (786) vefat ettiğine dair rivayetler de vardır. Yalnız Basra dil mektebinin değil asrının, hatta bütün İslâm tarihinin yetiştirdiği müstesna bir dil âlimidir. Çok yönlü bir ilim adamı olan Halîl b. Ahmed meşgul olduğu gramer, lugat, mûsiki gibi dalları ilmî usul ve kaideleriyle ilk defa vazetmesi ve bilhassa aruzu yeni bir ilim dalı olarak ortaya koyması ile şöhret bulmuştur.

Arap asıllı az sayıdaki dil ve edebiyat âliminden biri olan Halîl b. Ahmed’in babası İslâm âleminde Hz. Peygamber’den sonra Ahmed ismiyle anılan ilk kişidir (İbnü’n-Nedîm, s. 69, 70). Hocaları arasında, dil ve gramer çalışmalarında kendilerinden teşvik gördüğü Basra dil mektebi mensuplarından Îsâ b. Ömer es-Sekafî ile Ebû Amr b. Alâ’yı, lugat sahasında Ahfeş el-Ekber’i zikretmek gerekir. Bununla beraber tahsil hayatında hadis önde gelmiştir. Gençliğinde bir ara Hâricîler’in kollarından İbâzıyye’ye (veya Sufriyye) intisap ettiyse de hocası meşhur fıkıh ve hadis âlimi Eyyûb es-Sahtiyânî’nin tesiriyle bundan vazgeçip Sünnî akîdeye bağlanmıştır. Çok dindar olan Halîl b. Ahmed her yıl düzenli şekilde ya hacca gider veya cihada katılırdı. Basra’da babasından intikal eden bir bahçenin geliri ve doğancılık mesleğiyle geçinir, kamıştan yapılmış basit bir evde otururdu. Halîl b. Ahmed ilimden başka hiçbir şeye değer vermemiş, fakat öğrencileri onun ilmi sayesinde hem büyük âlim hem de servet ve mevki sahibi olmuşlardır (İbnü’l-Kıftî, I, 345). Zira ilmini ve buluşlarını kendisi kaleme almak yerine etrafındakilere öğretmeyi tercih eder, talebelerine ders öğrenmenin ve eser yazmanın usulünü de öğretirdi (Süyûtî, el-Müzhir, I, 80, 81). Onun gramer derslerine devam edip tuttuğu notları derleyerek el-Kitâb’ı vücuda getiren Sîbeveyhi bunların en meşhurlarından biridir. Kendisinden gramer, lugat, hadis ve şiir rivayet eden birçok talebesi arasında bilhassa lugatta Leys b. Muzaffer, hadiste Ali b. Nasr el-Cehdamî, şiir ve lugatta Müerric es-Sedûsî, hadis ve lugatta Nadr b. Şümeyl, gramerde Ahfeş el-Evsat ve Asmaî sayılabilir. Hamza el-İsfahânî’ye göre İslâm âleminde Halîl’in eserlerinde uyguladığı ilmî metotlardan faydalanmayan hiçbir âlim yoktur (İbn Hallikân, II, 245). Gerek Basra, Kûfe ve Bağdat dil mekteplerinde yetişen, gerekse sonraki asırlarda yaşayan bütün âlimler onun çok geniş bir ilme ve eşsiz bir zekâya sahip olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Hatta sahâbeden sonra ondan daha zeki, Arap dili ve edebiyatını daha iyi bilen bir kimsenin gelmediğini söyleyenler olmuştur (Süyûtî, Buġyetü’l-vuǾât, I, 558).

Halîl b. Ahmed, Arap dilinin gramerinin tesbiti ve harflerin mahreçlerine göre dizilen orijinal bir lugatının tedvin ve tertibinde, Arap nazım usulünün tesbit ve izahı, dolayısıyla mûsikiye dair çalışmalarında kendisinden önce varılan sonuçları toparlayıp ayıklamak, meseleleri yeniden ele alıp ıslah ve ikmal, terkip ve telif, nihayet terimlerini tarif etmek suretiyle bu sahaları insicamlı bir ilim veya ilim şubesi hüviyetine kavuşturmuştur. İslâm âleminin yetiştirdiği en büyük filolog unvanına sahip bir ilim adamı olan Halîl b. Ahmed, müstesna bir zihnî meleke ile Arap gramerinde dağınık meseleler arasındaki girift ve son derece hassas münasebetleri yakalayıp bunları sağlam kaidelere ve umumi esaslara bağlamıştır. Nitekim filoloji tarihindeki mevkii henüz lâyıkıyla anlaşılmamakla beraber dil ve edebiyatın çeşitli sahalarındaki çalışmalarında onun isabetli ve bugüne kadar değerini korumuş bulunan birçok ortak hareket noktasını tesbit etmiş olduğu görülmektedir. Aynı şekilde Arap nazmının ritim bakımından iç yapısını tahlil ve tesbit amacıyla aruz sistemini ortaya koyuşu, gramer çalışmalarında Arapça’nın bünyesini kolaylıkla inceleyebilmek için çareler arayışı, Arapça’yı tesbit faaliyetleri içinde özellikle Kur’an metnini, genel olarak da Arap yazısını yanlış okumaya meydan vermeyecek bir sistemle ve imlâ işaretleriyle ıslahı, dilin fonetiğine has orijinal bir lugat tedvini hep bir arada düşünülmüş ve aynı temellere oturtulmuş faaliyetlerdir (Çetin, İslâm Kültür Mirasında Hat San’atı, s. 19). Kendisiyle yakın dostluğu olan meşhur edip İbnü’l-Mukaffa‘, Halîl’in akıl ve zekâsının ilminden de çok olduğunu ifade etmiştir. Nitekim hiçbir harfini tanımadığı Süryânî alfabesiyle kaleme alınmış Arapça bir metni okuması, Grek diliyle yazılmış bir mektubu ise bir ay boyunca Grekçe çalışıp çözmesi, tarifini bilmediği bir göz ilâcının karışımının nelerden meydana geldiğini ilâcın yapıldığı kabı koklayarak tesbit etmesi ve bunun gibi inanılması güç, fakat güvenilir râvilerin rivayetleriyle sabit birçok meziyeti nakledilir. Şu hadise de onun akıl ve zekâsını meşgul olduğu işe nasıl teksif ettiğini göstermesi bakımından kayda değer: Alışverişe giden bir hizmetlinin aldatılmasını önleyecek bir çeşit hesaplama formülü üzerinde düşünmekte iken girdiği caminin sütunlarından birine başını çarparak yere düşmüş ve bu olay onun ölümüne sebep olmuştur (İbn Hallikân, II, 248).


Halîl b. Ahmed, çeşitli hasletlere sahip bir dâhi ve değişik ilim dallarında birçok yenilik getiren müstesna bir âlim olarak tanındığı kadar Süfyân es-Sevrî’nin, “Altın ve miskten yaratılmış birini görmek isteyen Halîl b. Ahmed’e baksın” şeklindeki ifadesinde belirttiği gibi bilhassa güzel ahlâkı, üstün fazileti, zühd, takvâ ve kanaatkârlığı ile de meşhur olan örnek bir insandı. Bu sebeple halife ve emîr gibi mansıb sahiplerinin sohbetinden hoşlanmazdı. Kendisine maaş bağlamak isteyen veya hediye gönderen Fars ve Ahvaz Valisi Süleyman b. Habîb b. Mühelleb el-Ezdî’nin (veya Süleyman b. Ali el-Hâşimî) onu Sind’e (veya Ahvaz) çağırması üzerine bunu kabul edemeyeceğini belirten ve az ile yetinmeyi yeğlediğini ifade eden şiiri meşhurdur (bu hususta farklı rivayetler için bk. Sîrâfî, s. 55; Ebû Bekir ez-Zübeydî, s. 47; İbnü’l-Kıftî, I, 344, 345; İbn Hallikân, II, 245, 246). Halîl’in bu hasletlerinin bir tezahürü eser telifi hususunda da görülmektedir. Nitekim okuduğu kitaplarda ele alınmış konuları tekrardan ve taklitçilikten kaçınmış, edindiği geniş bilgi ve mâlumatı kendi adına bir kitap halinde toplamak yerine öğretim yoluyla herkese nakletmeyi tercih etmiştir. Önceleri bilinmeyen veya o zamana kadar bir ilim olarak tanınmayan bir konuda fikir, metot, sistem, terminoloji vb. hususlarda bulduğu yenilikleri ihtiva edecek kitaplar tedvin ve telif etmesi onun dehasının gerektirdiği bir husustur (Süyûtî, el-Müzhir, I, 80, 81).

Eserleri. Halîl b. Ahmed’in muhteva bakımından sonraki âlimlere örnek teşkil eden ilmî çalışmalarını şu alanlarda toplayarak ele almak mümkündür: 1. Naktü’l-mesâhif. Kitâbü’n-Naķŧ ve’ş-şekl. Kur’ân-ı Kerîm’in harekelenmesi ve noktalanmasına dair kaleme aldığı, İbnü’n-Nedîm’in listesinde geçen, fakat günümüze ulaşmayan kitap bu sahada ilk telif eserdir. Hz. Peygamber’in hayatında çeşitli malzeme üzerine kaydedilmiş olan Kur’an metnini, Hz. Osman’ın bizzat istinsah ettiği mushafta yazılan şekliyle muhafaza etmek ve böylece onun bozulmasına yol açmamak gibi sahâbenin gösterdiği gayret yanında, kıraatte tashîf (yanlış okuma) ve lahn (dil hatası yapma) tehlikesini önleyecek tedbirlerin de alınması lüzumu hissedilmişti. Ebü’l-Esved ed-Düelî ile (ö. 69/688) başlayan, Nasr b. Âsım el-Leysî ve Yahyâ b. Ya‘mer gibi şahsiyetlerle devam eden bu yöndeki çalışmalar arasında Halîl b. Ahmed’in yazının ıslahı hususundaki büyük hizmeti önemli bir yer işgal eder. Her ne kadar gerek vahyin yazılışı sırasında gerekse daha sonra benzer harflerin ayrılması için konan noktalarla hareke mahiyetindeki noktalar, metne birer ilâve kabul edilip karışıklığa yol açar endişesiyle farklı renkte mürekkeple kaydedilmişse de bu işaretler mushaflardan daima tecrit edilmiş ve Kur’an kıraati uzun müddet Hz. Osman nüshasını esas alan mushaflardan yapılagelmiştir. Ancak metnin onu ezbere bilmeyenler tarafından doğru okunabilmesi doğru yazılmasına bağlı olduğundan, Mâlik b. Enes’in bazı şartlarla mushafların noktalanmasına cevaz vermesi üzerine Halîl b. Ahmed, geliştirmiş olduğu bir yazı ve imlâ sistemiyle bu kabil tereddüt ve endişeleri ortadan kaldırmak için Kitâbü’n-Naķŧ ve’ş-şekl’i telif etmiştir. Halîl b. Ahmed bu çalışmalarında, öteden beri tekrarlanan bir rivayete göre Ebü’l-Esved’in koyduğu yuvarlak noktalardan ibaret ilk harekeler yerine yatık elif, vav ve uzatılmış yâ harflerinin küçük şekillerinden bugünkü fetha, zamme ve kesreyi bulmuş, imlâ işaretleri için de bazı kelimelerin remzi mahiyetinde olmak üzere yine küçük ve kısaltılmış harfleri kullanmıştır (DİA, XI, 41). Onun bu maksatla aldığı tedbirler arasında en dikkat çekici olanı, mushaflara ilk defa hemze (vasıl ve katı‘ hemzeleri), teşdîd, revm ve işmâm gibi birçok imlâ işaretini koymuş olmasıdır (Dânî, s. 6, 7). Arap yazısı artık bir yazı sistemi olarak noksanlarını tamamlarken Halîl b. Ahmed, bu sisteme harekeleri ve diğer imlâ işaretlerini yerleştirmek suretiyle aynı zamanda hüsn-i hat sanatının gelişmesine ve önemli bir tezyin unsuru mahiyetini almasına da yol açmış ve bir bakıma yön vermiş oluyordu (Çetin, İslâm Kültür Mirasında Hat San’atı, s. 19).

2. Lugat. Kitâbü’l-ǾAyn. Arap lugatçılığı sahasında telif edilen şekil ve muhteva bakımından orijinal, aynı zamanda dünya lugatçılık tarihinde II. (VIII.) yüzyıl gibi erken bir dönemin mükemmel bir mahsulü hüviyetiyle dönüm noktası sayılabilecek (Haywood, s. 27) önemli bir eserdir. Daha önce hazırlanmış sistematik lugatlardan sonra Halîl b. Ahmed’in ilk defa alfabetik diziyi uyguladığı bu çalışmada kelimelerin köklerini oluşturan sessizler esas alınmıştır. Arapça’nın yapısıyla ilgili olan bu husus bazı istisnalarla lugatçılıkta hâlâ devam etmektedir. Halîl b. Ahmed ayrıca, bir kökü meydana getiren harflerin yer değiştirmesiyle ortaya çıkan kelimeleri bir araya toplamıştır (kalb / anagram usûlü). Meselâ sülâsî fiillerden muzaaflarda iki şekil (şedde, deşşe), diğer sülâsî fiillerde altı şekil (‘akabe, ‘abeka, be‘aka, beka‘a, kabe‘a, ka‘abe) elde edilir (bu fiillerin hepsi dilde kullanılmaktadır). Bu durumda rubâî fiillerde yirmi dört (‘abkara, ‘abraka...) ve humâsî fiillerde 120 şekil elde edilebilir. Halîl b. Ahmed, bütün bu muhtemel şekillerin dilde kullanılanlarının mânalarını vermiş ve bir mânaya delâlet etmeyenleri (mühmel) terketmiştir. Böylece alfabenin harflerinin bu usul içinde birbirleriyle teşkil edecekleri kelimelerin aritmetik hesabını yaparak ulaşacağı miktarı arayıp (AǾyânü’ş-ŞîǾa, VI, 343) dilin bütün kelimelerini kapsayabilen bir sistem denemek istemiştir. Harflerin diziminde ise onların mahreçlerini göz önüne alarak bunları en dipteki gırtlak seslerinden dudak seslerine doğru gırtlak, küçük dil, ağız kenarı, dil ucu, damak, dilin iki yanı, dudak ve bu organların dışındakiler için de “havâî” gibi belirli gruplar altında şöyle sıralamıştır: Ayn, ĥâ, hâ, ħâ, gayn-ķāf, kâf-cîm, şîn, đâd-śâd, sîn, zây-ŧâ, dâl, tâ-žâ, ŝâ, źâl-râ, lâm, nûn, fâ, bâ, mîm-vâv, elif, yâ, hemze. Böylece dizide ilk yeri ayn harfi aldığı için kitap isimlendirmede uygulanan eski bir geleneğe uyarak eserine Kitâbü’l-ǾAyn adını vermiştir. Halîl b. Ahmed’in izinden giden müelliflerden İbn Düreyd el-Cemhere’sinde, Ebû Ali el-Kālî el-BâriǾ adlı eserinde, Muhammed b. Ahmed el-Ezherî Tehźîbü’l-luġa’sında ve İbn Sîde el-Muĥkem’inde Kitâbü’l-ǾAyn’ı örnek almışlardır.

“Halîl b. Ahmed dizisi” de denilen mahreçlere göre yapılan bu sıralamada müellif bazı milletlerden ilham almışsa da hiç kimseyi taklit etmemiştir. Eser fikir, metot ve Arap alfabesindeki harflere uygun tertibi itibariyle yeni ve orijinaldir (Ahmed Abdülgafûr Attâr, s. 78, 81 vd.). Ancak hayatının son yıllarında Horasan’da talebesi Leys b. Muzaffer’in yanında iken telife başladığı, fakat eserin sonuna doğru vefatı üzerine Leys’in ve diğer talebelerinin bu kitabı tamamladığı, yahut Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ının telifinde olduğu gibi fikir, bilgi, izah ve şerhlerin Halîl b. Ahmed’e, telifin ise Leys’e ve diğerlerine ait bulunduğu veyahut Leys’in şöhret gayesiyle eseri kabullenip ikmal etmiş olduğu yolunda çeşitli rivayet ve iddialar ileri sürülmüştür (a.g.e., tür.yer.; Kitâbü’l-ǾAyn, nâşirlerin önsözü). Kitabın sadece bir cüzü ilk defa Anistâs el-Kermilî (Bağdat 1914) ve Abdullah Dervîş (Bağdat 1386/1967) tarafından


yayımlanmış, tamamı bulunduktan sonra ise eseri sekiz cilt halinde Mehdî Mahzûmî ve İbrâhim es-Sâmerrâî neşretmişlerdir (I-VIII, Bağdat 1980-1985; Beyrut 1408/1988). Kitâbü’l-ǾAyn üzerine eski ve yeni birçok çalışma yapılmış (Sezgin, VIII, 54-55), Muhammed Nu‘man Han eserdeki Kur’an ve tefsiriyle ilgili mâlumatı derleyip bu mâlumatın geçtiği kelimelere göre alfabetik olarak dizmiş ve ayrıca ilk tefsir metinleriyle de karşılaştırmıştır (Die exegetischen Teile des Kitāb al-Ayn, Zur ältesten philologischen Koranexegese, Berlin 1994).

3. Aruz. Kitâbü’l-ǾArûż. Eski Arap şiirinde uzak bir mâzide gelişmiş, hatta an‘aneleşmiş, eski şairlerin ancak kulak ve dil terbiyesiyle öğrenegeldikleri birtakım nazım kaidelerini ve şiirin esaslarını ilk defa nazarî olarak sistemli bir izah şekline kavuşturup “arûz” adıyla bir ilim şubesi halinde ortaya koyan Halîl b. Ahmed’dir. Bu alanda yazmış olduğu günümüze ulaşmayan birkaç eserinden biri (DİA, III, 426) ve en önemlisi Kitâbü’l-ǾArûż’dur. Halîl b. Ahmed bu eserinde ilk defa Arap nazmının ritim bakımından iç yapısını tahlil etmiş, şairlerin yüzyıllardır şiir inşadı yoluyla öğrendikleri, basit ve hususi makamlarla kullanıp geliştirdikleri, ancak duyularak ayrılabilen farklı vezinler arasındaki çeşitli münasebetleri belirleyip tasnif etmiştir. Henüz hece ve vurgu (accent) mefhumunun olmadığı bir dönemde beytin yazılı şeklindeki harekeli ve sâkin harflerin dizilişinden hareketle şiirin doğru ve bozuk olanını ayırmayı sağlayan bir ölçü sistemi bulmaya çalışmıştır (a.g.e., III, 427). Çeşitli lugat mânaları yanında edebî bir terim olarak aruzu bizzat Halîl b. Ahmed “kendisiyle bir şey karşılaştırılan (ma‘rûz), dolayısıyla ölçü, terazi (mîzan) veya örnek olan şey” anlamında kullanmış ve, “Çünkü şiir onunla karşılaştırılır” demiştir (a.g.e., III, 425). Müellif kitabında aruzu geniş mânasıyla “nazım bilgisi” olarak almış ve ona bağlı kalmak suretiyle kafiye bahsini de aynı eserde incelemişken sonraki âlimlerce bu iki konu çok defa birbirine bağlı, fakat farklı mevzular olarak kabul edilmiş ve yüzlerce eser kaleme alınmıştır. Müstakil eserlerden başka edebiyat kitaplarında ve ansiklopedik eserlerde de bu konulara ait özel bölümler mevcuttur. Bunlar arasında İbn Abdürabbih’in el-Ǿİķdü’l-ferîd’indeki bölüm (V, 424-495), Halîl b. Ahmed’in kitabına tamamıyla sadık kalması yönünden bilhassa anılmalıdır (DİA, III, 427).

4. Mûsiki. Kitâbü’l-ÎķāǾ ve Kitâbü’n-Naġam fi’l-mûsîķā. Halîl b. Ahmed’in, bazı gramer meselelerinin açıklanmasını sağlayan çareler buluşu, yazının ve imlânın ıslahı ve dolayısıyla mushafın yanlış okunmasını önleyecek tedbirler ortaya koyuşu aruzu ele alışındaki bazı hususlarla paralellik taşırsa da aruzla en yakın çalışması herhalde mûsikî alanında olmuştur (Süyûtî, Buġyetü’l-vuǾât, I, 558). Nitekim bu sahada yukarıdaki eserleri yazdığı bilinmekte (İbnü’n-Nedîm, s. 71) ve günümüze kadar gelmemiş olan bu eserlerin mûsikiye dair ilk ilmî araştırmalar olduğu kabul edilmektedir (Farmer, s. 21 vd.; 126 vd., ayrıca bk. Süyûtî, el-Müzhir, I, 81).

5. Nahiv. Kitâbü’l-Cümel fi’n-naĥv. Halîl b. Ahmed’in, Arap dilinin gramerini büyük ölçüde genişletip geliştirdiği ve kendisine aidiyeti hakkında şüpheler bulunan Kitâbü’l-Cümel’den başka müstakil bir eser kaleme almamasına rağmen gramer çalışmalarına büyük ölçüde yön verdiği muhakkaktır (a.g.e., I, 80). Arap nahvine dair ilk kitabı yazması muhtemel olan Abdullah b. Ebû İshak’tan (ö. 117/735) sonra bu alanda kaleme alınmış, isimleri tesbit edilebilen en eski iki eserin (Kitâbü’l-CâmiǾ ve Kitâbü’l-İkmâl) müellifi Îsâ b. Ömer es-Sekafî’dir (ö. 149/766). Bunların ardından Halîl b. Ahmed’in, dehasıyla Arap filolojisine en az yüz yıllık bir merhale kazandırdığı şüphesizdir. Çünkü bu sahada da müstesna zekâsıyla ele aldığı konuların sınırlarını çizen, terimlerini hazırlayan ve onların sistemli disiplinler haline gelmesini sağlayacak usulleri belirleyen yine Halîl b. Ahmed olmuştur (a.g.e., I, 80, 81). Onun nahve dair bilgilerini bilhassa talebesi Sîbeveyhi’ye borçluyuz. Zira birkaç neslin âlimlerinin çalışmaları sonunda kararlaştırılmış bilgilerin, itibar edilen fikirlerin düzenli bir özeti ve zamanına kadar yazılan nahve dair kitapların en büyüğü, günümüze ulaşabilenlerin en eskisi olup sonraki çalışmalarda esas kabul edilen, şerh, izah, ihtisar, ikmal, tenkit ve tashih mahiyetinde yüzlerce eserin telifinde hareket noktası olan meşhur el-Kitâb’ını yazarken Sîbeveyhi bilhassa hocası Halîl b. Ahmed’in derslerinde onun sorulara verdiği cevapları esas alarak bu eserini meydana getirmiştir (DİA, III, 296-297). Eserin ortaya çıkmasında metot ve bilgi bakımından Halîl b. Ahmed’in büyük tesirini belirtmek amacıyla söylenmiş, İbnü’n-Nedîm’in naklettiği bir rivayette, el-Kitâb’ın telifinde aralarında Sîbeveyhi’nin de bulunduğu kırk iki kişinin görev aldığı, usul, not, hâşiye ve izahların ise Halîl b. Ahmed’e ait olduğu ifade edilir (Sîrâfî, s. 56; İbnü’n-Nedîm, s. 82). Kitâbü’l-Cümel fi’n-naĥv Fahreddin Kabâve tarafından neşredilmiştir (Beyrut 1405/1985).

6. Meâni’l-hurûf. el-Ĥurûf (Risâle fî maǾne’l-ĥurûf). Arap alfabesinde “elif” ile başlayıp “yâ” ile biten harflere (hurûfü’l-hecâ) Araplar’ın izâfe ettiği mânalardan bahseden bir risâle olup müellif bu anlamlarla ilgili olarak söylenmiş beyitleri de şâhid olarak zikretmiştir. Eski bibliyografik kaynaklarda bu adla zikredilmeyen eser Ramazan Abdüttevvâb tarafından önce el-Ĥurûf adı altında (Kahire 1969), daha sonra Ŝelâŝetü kütüb fi’l-ĥurûf içinde neşredilmiştir (Kahire 1982).

Halîl b. Ahmed’in çeşitli vesilelerle söylediği birkaç beyitlik şiirleri nahiv, lugat ve edebiyata dair kitaplarda dağınık bir şekilde mevcut olup Hâtim Sâlih ed-Dâmin bunları ŞuǾarâǿü muķıllûn adlı eserinde kaynaklarını da vererek bir araya toplamıştır (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “frhd” md.; Tâcü’l-Ǿarûs, “frhd” md.; Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-ǾAyn (nşr. Mehdî el-Mahzûmî - İbrâhim es-Sâmerrâî), Beyrut 1408/1988, I-VIII, ayrıca bk. nâşirlerin önsözü; a.mlf., Kitâbü’l-Cümel fi’n-naĥv (nşr. Fahreddin Kabâve), Beyrut 1405/1985, nâşirin önsözü; a.mlf., Kitâbü’l-Ĥurûf (nşr. Ramazan Abdüttevvâb, Ŝelâŝetü kütüb fi’l-ĥurûf içinde), Kahire 1402/1982, nâşirin mukaddimesi; Câhiz, el-Beyân ve’t-tebyîn, I, 153; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 541, 542; İbnü’l-Mu‘tez, Ŧabaķātü’ş-şuǾarâǿ (nşr. Abdüssettâr Ahmed Ferrâc), Kahire 1981, s. 95-98; İbn Düreyd, el-İştiķāķ, tür.yer.; İbn Abdürabbih, el-Ǿİķdü’l-ferîd, tür.yer.; Zeccâcî, Mecâlisü’l-Ǿulemâǿ (nşr. Absüsselâm M. Hârûn), Kahire 1403/1983, tür.yer.; Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, Merâtibü’n-naĥviyyîn (nşr. M. Ebü’l-Fazl), Kahire 1375/1955, s. 27-41; Hamza el-İsfahânî, et-Tenbîh Ǿalâ ĥudûŝi’t-taśĥîf (nşr. M. Es‘ad Tales), Beyrut 1412/1992, s. 124, ayrıca bk. tür.yer.; Sîrâfî, Aħbârü’n-naĥviyyîne’l-Baśriyyîn (nşr. M. İbrâhim el-Bennâ), Kahire 1405/1985, s. 54-56; Tehźîbü’l-luġa, nâşirin önsözü, I, 3-54; Ebû Bekir ez-Zübeydî, Ŧabaķātü’n-naĥviyyîn ve’l-luġaviyyîn (nşr. M. Ebü’l-Fazl), Kahire 1373/1954, s. 47-51; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, Kahire 1348, s. 69-71, 82; Dânî, el-Muĥkem fî naķŧi’l-meśâĥif (nşr. İzzet Hasan), Dımaşk 1379/1960, tür.yer.; Ebû İshak el-Husrî, Zehrü’l-âdâb (nşr. Ali M. el-Bicâvî), Kahire 1969, I, 153; II, 633, 886; İbn Hazm, Cemhere, s. 381; İbn Reşîķ el-Kayrevânî, el-ǾUmde (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1353/1934, s. 114 vd.; İbn Mâkûlâ, el-İkmâl, III, 173; Sem‘ânî, el-Ensâb (Bârûdî), IV, 357; Kemâleddin el-Enbârî, Nüzhetü’l-elibbâǿ (nşr. İbrâhim es-Sâmerrâî), Zerka [Ürdün] 1405/1985, s. 45-48; Yâkūt,


MuǾcemü’l-üdebâǿ, XI, 72-77; XVII, 43, 45 vd.; İbnü’l-Esîr, el-Lübâb, II, 416-417; İbnü’l-Kıftî, İnbâhü’r-ruvât, I, 341-347; İbn Hallikân, Vefeyât, II, 244-248; İbn Kesîr, el-Bidâye, IX, 62; X, tür. yer.; XI, 70; İbn Haldûn, Muķaddime, III, 1266, 1270; İbnü’l-Murtazâ, Ŧabaķātü’l-MuǾtezile, s. 51; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, I, 311-312; Süyûtî, Buġyetü’l-vuǾât, I, 557-560; a.mlf., el-Müzhir, I, 76, 80, 81; Taşköprizâde, Miftâĥu’s-saǾâde, I, 106-108, 153-158, 216; İbnü’l-İmâd, Şeźerât (nşr. Mahmûd-Abdülkādir el-Arnâûd), Beyrut 1408/1988, II, 321-324; Abdülhay el-Kettânî, et-Terâtîbü’l-idâriyye, I, 114-127; a.e. (Özel), I, 199-220; H. G. Farmer, Târîħu’l-mûsîķa’l-ǾArabiyye (trc. Hüseyin Nassâr - Abdülazîz el-Ehvânî), Kahire 1956, s. 21 vd., 126 vd., 148, 178, 200; Hüseyin Nassâr, el-MuǾcemü’l-ǾArabî: neşǿetühû ve teŧavvüruh, Kahire 1956, I, 214-312; Mehdî el-Mahzûmî, el-Ħalîl b. Aĥmed el-Ferâhîdî: aǾmâlüh ve menhecüh, Bağdad 1960, tür.yer.; a.mlf., Medresetü’l-Kûfe, Beyrut 1406/1986, tür.yer.; J. A. Haywood, Arabic Lexicography, Leiden 1960, tür.yer.; Şevkī Dayf, Târîħu’l-edeb, III, 121-123; Abdüssâhib İbrâhim ed-Düceylî, AǾlâmü’l-ǾArab fi’l-Ǿulûm ve’l-fünûn, Necef 1386/1966, I, 69-75; Brockelmann, GAL, I, 98; Suppl., I, 159; III, 1194; Sezgin, GAS, VIII, 51-56, ayrıca bk. tür. yer.; Kemâl M. Beşîr, “Kitâbü’l-ǾAyn li’l-Ħalîl b. Aĥmed”, Ĥavliyyâtü Külliyeti Dâri’l-Ǿulûm, Kahire 1970-71, s. 101-127; Nihad M. Çetin, Eski Arap Şiiri, İstanbul 1971, tür.yer.; a.mlf., “İslâm Hat San’atının Doğuşu ve Gelişmesi”, İslâm Kültür Mirasında Hat San’atı (haz. M. Uğur Derman), İstanbul 1992, s. 13-32; a.mlf., “Sîbeveyhi”, İA, X, 578-585; a.mlf., “Arabistan”, Küçük Türk-İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1978, II, 151-152; a.mlf., “Aruz”, a.e., II, 179-184; a.mlf., “Arap”, DİA, III, 296-298; a.mlf., “Aruz”, a.e., III, 424-429; Selâhaddin el-Müneccid, Dirâsât fî târîħi’l-ħaŧŧi’l-ǾArabî, Beyrut 1972, s. 126-127; C. Avvâd, el-Ħalîl b. Aĥmed el-Ferâhîdî, Bağdad 1972, tür.yer.; Butrus el-Bustânî, Üdebâǿü’l-ǾArab, Beyrut 1979, II, 164-168; Yûsuf el-Uş, Ķıśśatu Ǿabķarî: el-Ħalîl b. Aĥmed el-Ferâhîdî, Dımaşk 1402/1982; AǾyânü’ş-ŞîǾa, VI, 337-346; Ömer Ferruh, Târîħu’l-edeb, II, 111-116; IV, 413-414; Hâtim Sâlih ed-Dâmin, ŞuǾarâǿü muķıllûn, Beyrut 1407/1987, s. 335-368; Zübeyd Abdülmuhsin el-Hüseyin, “el-Ħalîl el-Ferâhîdî”, Min AǾlâmi’t-terbiyyeti’l-ǾArabiyyeti’l-İslâmiyye, Riyad 1988, I, 163-196; Abdullah Dervîş, el-MeǾâcimü’l-ǾArabiyye maǾa iǾtinâǿin ħâśśin bi-muǾcemi’l-ǾAyn li’l-Ħalîl b. Aĥmed, Kahire 1956; Ahmed Abdülgafûr Attâr, eś-Śıĥâĥ ve medârisü’l-muǾcemâti’l-ǾArabiyye, Mekke 1410/1990, tür.yer.; Muhammed Nu‘man Han, Die exegetischen Teile des Kitāb al-Ayn, Zur ältesten philologischen Koranexegese, Berlin 1994, tür.yer.; E. Bräunlich, “al-Ħalīl und das Kitāb al-‘Ayn”, Islamica, II, Leipzig 1926, s. 58-95; Salâh Mehdî el-Fürtûsî, “Muĥâveletü cedîde fî dirâseti Kitâbü’l-ǾAyn”, MMİIr., I/38 (1407/1987), s. 242-269; Abdülkādir el-Müheyrî, “el-Ħalîl b. Aĥmed ve Kitâbü’l-ǾAyn”, Ĥavliyyâtü’l-CâmiǾati’t-Tûnisiyye, sy. 28, Tunus 1988, s. 45-72; R. Sellheim, “al-Khalīl b. Aĥmad”, EI² (İng.), IV, 962-964; Dihhudâ, Luġatnâme, I, 228-240; XII, 717-718; İbrâhim el-Ebyârî, “el-ǾAyn li’l-Ħalîl b. Aĥmed”, Tİ, I, 889-900; Rekin Ertem, “Elifbâ”, DİA, XI, 41.

Tevfik Rüştü Topuzoğlu