HALVETİYYE

(الخلوتيّة)

Ömer el-Halvetî’ye (ö. 800/1397-98) nisbet edilen İslâm dünyasının en yaygın tarikatı.

Hazar denizinin güneybatısında bulunan Geylân bölgesindeki Lâhîcân’da doğup büyüyen Ömer el-Halvetî, İbrâhim Zâhid-i Geylânî’nin halifesi olarak


Hârizm’de irşad faaliyetinde bulunan amcası Ahî Muhammed Halvetî’ye (ö. 780/1378-79) intisap etmiş, onun ölümünden sonra da irşad makamına geçmiştir. Ömer el-Halvetî, daha sonra Karakoyunlu hâkimiyetinde bulunan Tebriz’e giderek irşad faaliyetini burada sürdürmüştür. Tarikat silsilesi, Ahî Muhammed vasıtasıyla İbrâhim Zâhid-i Geylânî’ye nisbet edilen, ancak kurumlaşmış bir tarikat halini almayan Zâhidiyye silsilesiyle birleşir. Silsile, İbrâhim Zâhid-i Geylânî’nin halifesi Sadreddin Erdebîlî’de Safeviyye, Ömer el-Halvetî’de Halvetiyye tarikatına dönüşmüştür. Safeviyye’den Bayramiyye, Bayramiyye’den Celvetiyye tarikatı doğmuş, kendisinden birçok şubenin meydana çıktığı Halvetiyye ise İslâm dünyasının en yaygın tarikatı olmuştur. Ömer el-Halvetî’nin vefatından sonra tarikatın silsilesi Ahî Mîrem (Emre, ö. 812/1409), Hacı İzzeddin (ö. 828/1425), Sadreddîn-i Hiyâvî (ö. 860/1455) şeklinde devam ederek tarikatın ikinci pîri, bir bakıma gerçek kurucusu olan Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî’ye ulaşmıştır. Halvetiyye tarikatında önemli yerleri olan Ahî Muhammed Geylân’daki Heri’de vefat etmiş, Ömer el-Halvetî yine bu bölgedeki Lâhîcân’da doğmuş, Yahyâ-yı Şirvânî ise Şamahı’da doğup 868’de (1463-64) Bakü’de vefat etmiştir. Bu sebeple Halvetiyye tarikatı Azerbaycan’da kurulmuş, gelişmiş ve buradan Anadolu’ya, Anadolu’dan da Balkanlar, Suriye, Mısır, Kuzey Afrika, Sudan, Habeşistan ve Güney Asya’ya yayılmıştır. Halvetiyye Anadolu’ya Sadreddin Hiyâvî’nin halifelerinden Amasyalı Pîr İlyas tarafından getirilmiştir. Yahyâ-yı Şirvânî’nin en önemli halifeleri Dede Ömer Rûşenî, Rûşenî’nin ağabeyi Alâeddin Ali, Pîr Şükrullah Ensârî, Habîb Karamânî, Muhammed Bahâeddin Erzincânî ve Ziyâeddin Yûsuf Şirvânî’dir. Habîb Karamânî vasıtasıyla Halvetiyye’de bir kol daha meydana gelmiştir. Bu kol, tarikatı Anadolu’nun çeşitli bölgelerine yayan Karamânî’nin en önemli halifesi Cemal Halîfe diye bilinen Cemâleddin İshak Karamânî (ö. 933/1527) vasıtasıyla İstanbul’a da yayılmıştır.

Halvetiyye tarikatı Rûşeniyye (kurucusu Dede Ömer Rûşenî, ö. 892/1487), Cemâliyye (kurucusu Cemâl-i Halvetî, ö. 899/1494), Ahmediyye (kurucusu Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin, ö. 910/1504) ve Şemsiyye (kurucusu Şemseddin Sivâsî, ö. 1006/1597) şeklinde dört ana kola ayrılmış, bu kollardan çeşitli şubeler meydana gelmiştir.

Halvetiyye’de seyrü sülûk yedi isimle (lâ ilâhe illallah, Allah, hû, hak, hay, kayyûm, kahhâr) yapılır. Harîrîzâde tarikatın esasını kelime-i tevhid zikri, açık ve gizli yedi isimle meşgul olma, vekāyi‘ ilmiyle kalbi tasfiye ve tabirle te’vil şeklinde özetler (Tibyân, I, 343). Yedi isimle sülûk Ömer el-Halvetî’den önce İbrâhim Zâhid-i Geylânî tarafından uygulanmıştır. Halvetiyye şubelerinin kurucuları olan şeyhler kendi ictihadlarına göre esmâ sayısını azaltıp çoğaltmışlardır. Meselâ Dede Ömer Rûşenî vehhâb, fettâh, vâhid, ahad, samed; Şemseddin Sivâsî de kādir, kavî, cebbâr, mâlik, vedûd isimlerini ekleyerek bu sayıyı on ikiye çıkarmışlardır. Nûreddin Cerrâhî ilk yedi isme usul, sonraki beş isme alîm ve azîm isimlerini de ekleyerek “fürû” adını vermiş, ayrıca tebdîlât ve tebeddülât adıyla on dört isim daha ekleyerek sayıyı yirmi sekize ulaştırmıştır (bk. DİA, VII, 418).

Yedi isme karşılık nefsin emmâre, levvâme, mülhime, mutmainne, râziye, marziyye ve kâmile olmak üzere yedi sıfatı vardır. Sıfatlarla sülûkün türleri, âlemler, haller, mahaller, vâridler, şühûdlar, isimler ve nurlar arasında belli bir ilişki vardır. Meselâ birinci makamda nefsin sıfatı “emmâre”, sülûkün türü “seyr ilellah”, âlemi “şehâdet”, hali “zevk”, mahalli “sadr”, vâridi “şeriat”, şühûdü “tevhîd-i ef‘âl”, ismi “lâ ilâhe illallah”, nuru “mavi”dir. İkinci makamın da kendine has sıfatı, seyri, âlemi, hali, mahalli, vâridi, şühûdü, ismi, rengi ve nuru vardır. Bu durum değişerek yedinci makama kadar devam eder. Sûfîlere göre Allah ile kulu arasında bazısı zulmetten, bazısı nurdan yetmiş bin perde vardır. Yedi makamdan her birine on bin perde düşer. Müridin bir üst makama geçebilmesi için on bin perdeyi aşması gerekir.

Halvetiyye tarikatında müridin her gün tek başına okuduğu zikirler, dualar ve virdler vardır. Bunlar haftanın günlerine göre değişir. Yahyâ-yı Şirvânî’nin Virdü’s-settâr’ının okunmasına önem verilir. Ayrıca haftanın belli günlerinde tekkelerde cehrî olarak topluca icra edilen zikre “darb-ı esmâ, devran, hadrâ” gibi isimler verilir. Devranda ilâhiler okunur. Oturarak bir halka oluşturan müridler zikre ayakta devam eder, daha sonra da devrana başlarlar (bk. DEVRAN). Zikir yapılırken mûsikiye önem verilir ve başta ney, kudüm ve def olmak üzere çeşitli mûsiki aletleri kullanılır. Bundan dolayı kendilerine karşı çıkan bazı âlimlerin itirazlarını reddetmek için Halvetîler devranı savunan eserler yazmışlardır.

Halvetiyye’de nefsin kötülükten ve günahlardan arındırılması esastır. Bunun yolu da dille, kalple, ruhla ve sırla yapılan zikirdir. Genellikle tasavvufta önem verilen az yeme, az konuşma, az uyuma, inzivâ, zikir, fikir, şeyhe gönülden bağlı olma ilkelerine Halvetîlik’te hassasiyetle uyulur. Müşâhede mertebesine ulaşmak için mücâhede şarttır.


Halvetiyye’nin birçok kolu Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin vahdet-i vücûd görüşünden etkilenmiş, bu etki Ahmediyye kolunun Mısriyye şubesinin kurucusu Niyâzî-i Mısrî’de en ileri dereceye ulaşmıştır. Bu etkiyi yaygınlaştıran Niyâzî-i Mısrî Halvetiyye dışında diğer bazı tarikatları da etkilemiştir.

Halvetî tekkeleri 1925’te Türkiye’de tekkelerin kapatılmasıyla faaliyetlerine resmen son vermişlerse de bazan gizli, bazan açıktan zikir ve âyinlerini icra etmeye devam etmişlerdir. Bu tarikatın birçok kolu bugün Türkiye, Suriye, Mısır, Balkanlar ve Kuzey Afrika ülkelerinde faaliyetlerini sürdürmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Lâmiî, Nefehât Tercümesi, s. 571, 579; Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye (haz. M. Serhan Tayşi), İstanbul 1993; Muhibbî, Ħulâśatü’l-eŝer, I, 250, 389, 399; Sarı Abdullah Efendi, Semerâtü’l-fuâd, İstanbul 1290, s. 138-145; Zebîdî, İķd, s. 71; Harîrîzâde, Tibyân, I, 343, 377; Hüseyin Vassâf, Sefîne, II, 91; V, 244; Yûsuf Sinan Efendi, Menâkıb-ı Şerîf ve Tarikatnâme-i Pîrân ve Meşâyih-i Tarîkat-ı Aliyye-i Halvetiyye, İstanbul 1290; Muhammed el-Mekkî, en-Nefhatü’r-rahmâniyye fî menâkıbı ricâli’l-Halvetiyye, İstanbul 1327; Tomar-Halvetiyye, tür.yer.; B. G. Martin, “A Short History the Khalwati Order of Dervishes”, Scholars, Saints and Sufis (ed. Nikki R. Keddie), London 1972, s. 275-305; J. S. Trimingham, The Sufi Orders in Islam, Oxford 1975, s. 74-78; F. De Jong, Turuq and Turuqlinked Institutions in Nineteenth Century Egypt, Leiden 1978, s. 9-12; a.mlf., “Khalwatiyya”, EI² (İng.), IV, 991; N. Clayer, L’Albanie pays des dervishes, Berlin 1990; a.mlf., Mystiques, état et société les Halvetis dans l’aire balqanique de la fin du XVe siècle à nos jours, Leiden 1994; H. T. Noris, Islam in the Balkans, London 1993, s. 110; A. Popovic, Balkanlar’da İslâm (trc. Komisyon), İstanbul 1995; Reşat Öngören, XVI. Asırda Anadolu’da Tasavvuf (doktora tezi, 1996), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 16-87; H. J. Kissling, “Aus der Geschichte des Chalwetijje Ordens”, ZDMG, CII (1953), s. 233-289; Tahsin Yazıcı, “Fetihten Sonra İstanbul’da İlk Halvetî Şeyhleri”, İstanbul Enstitüsü Dergisi, II, İstanbul 1956, s. 87-113; E. Bannerth, “La Khalwatiyya en Egypt”, MIDEO, VIII (1964-66), s. 1-75; Şenay Yola, “Cerrâhiyye”, DİA, VII, 418; M. Baha Tanman, “Halvetîlik”, DBİst.A, III, 533.

Süleyman Uludağ