HAMÂSE

(الحماسة)

Arap edebiyatında kahramanlık şiirleri ve bu adla düzenlenen antoloji türü.

Sözlükte masdar olarak “din konusunda şiddetli, sert ve yaman olmak” anlamına gelen hamâse (hamâs) kelimesi “kahramanlık, yiğitlik, cesaret ve atılganlık” mânasında da kullanılır. Arap edebiyatında kahramanlık şiirlerine hamâse yanında “eşşi‘rü’l-hamâsî” (poésie héroïque/épique) adı da verilir. Bu tür şiirlerin gelişmesi her millette görüldüğü gibi Araplar’da da savaşlara bağlı bir olaydır. Hamâse şiirlerinde savaş ve intikam duygusunu tahrik, mertlik ve yiğitlik gösterisi, savaş taktikleri, ölü ve yaralıları ile savaş meydanları, zafer ve hezimet bütün ayrıntılarıyla tasvir edilmiştir. Bu sebeple hamâseler bir tasvir türü olduğu kadar şairin kendi duygularını dile getirmesi bakımından da lirik şiir (eş-şi‘rü’l-gınâî) sayılır. Ayrıca hamâse, şairin, kabilesinin veya savaşçıların yiğitliğiyle övünmesi bakımından fahr ve medihle, savaşta ölenlerin kahramanlık ve faziletlerinin dile getirilmesi açısından mersiye ile (risâ), düşmanın yerilmesi itibariyle de hicivle (hicâ) iç içe olan bir şiir türüdür. Savaşın başlangıcını, seyrini, sebep ve sonuçlarını kapsayan hamâse, sadece savaş alanında geçenleri tasvire hasredilen savaş şiirinden (şi‘rü’l-harb) ayrılır. Hamâse terimi önceleri destanı da içine alırken daha sonra destan anlamında melĥame (çoğulu melâĥim) kelimesi kullanılmaya başlanmıştır. Diğer milletlerde destan veya tiyatro şeklinde ortaya çıkan bu tür Araplar’da lirik şiir olarak zuhur etmiştir.

Câhiliye devri hamâsî şiirin altın çağı sayılır. Çünkü Arap kabileleri arasında savaş, baskın ve talanlar, komşu ülkelerle (İran ve Bizans) çatışmalar hiç eksik olmazdı. “Eyyâmü’l-Arab” adı verilen bu savaşlar kahramanlık, ahde vefa, savaşta sebat etme vb. temalar halinde şairlerin şiirlerine yansıyarak Arap şiirinde hamâse, medih ve hicâ gibi edebî türlerin doğmasına yol açmış; Meymûn b. Kays el-A‘şâ, Antere, Âmir b. Tufeyl, Hansâ ve Hassân b. Sâbit gibi şairlerin yetişmesinde temel etken olmuştur. Şeybânîler’in reisi Bistâm b. Kays, Kinâne’nin süvarisi Rebîa b. Mükeddem, Düreyd b. Sımme,


Cessâs b. Mürre, Hâşim b. Harmele ve diğer bazı kahramanlar bu savaşlarda temayüz etmişlerdir. Eyyâmü’l-Arab, Araplar’ın kahramanlık vasıflarını ortaya koyması bakımından diğer milletlerdeki destanlara benzer. Savaş ve talanlarla geçen çöl hayatında en büyük erdem kahramanlık olduğu gibi korkaklık da en kötü sıfat sayılmış, bu sebeple şairlerin şiir ve kasidelerinin çoğunu kendilerinin veya kabilelerinin yiğitlikleriyle övündükleri manzumeler teşkil etmiştir. Bunlar genelde kısa parçalar halinde olup uzun kaside ve muallaka şeklinde bulunanlar da vardır. Câhiliye şairleri arasında Teebbeta Şerran, Şenferâ, Urve b. Verd ve diğer yağmacı şairler gibi kendi cengâverliklerini anlatanların yanında, Amr b. Külsûm’un muallakasında olduğu gibi kabilesinin kahramanlığını dile getirenler de vardı. Besûs Savaşı’nda, öldürülen kardeşi Küleyb’in intikamının alınması için kabilesi Tağlib’i Bekiroğulları’na karşı kışkırtan Mühelhil ve kabilesi Benî Âmir b. Sa‘saa ile birlikte Benî Zübyân’a karşı yapılan savaşlara katılarak kendi yiğitliklerini terennüm eden Âmir b. Tufeyl gibi her kabilenin harplere bizzat iştirak eden, barış zamanlarında da ata binerek ve kılıç kullanarak ve savaş tâlimleri yapan şairleri bulunuyordu. Antere, kabilesiyle girdiği savaşlarda gösterdiği kahramanlıkları anlatan bu şairlerin en meşhurlarındandır. İmruülkays b. Hucr da şiirlerinde kendi yiğitliğiyle övünmüş, Züheyr b. Ebû Sülmâ savaşın kötü sonucuna dikkat çekerek onu insan öğüten değirmene, her şeyi kül eden ateşe, parçalayan aslana ve cadıya benzetmiştir. Hamâsî şiirlerinde Evs b. Hacer savaş aletlerini, Ebû Düâd el-İyâdî, Zeyd el-Hayl ve Amr b. Ma‘dîkerib gibi şairler de savaş atlarını özel lakap ve künyeleriyle tasvir etmişlerdir. Kabilesinin yiğitliğiyle övünen Meymûn b. Kays el-A‘şâ’nın şu iki mısraı, eski edebiyat eleştirmenleri tarafından en güzel kahramanlık beyti (eşceǾu beyt) kabul edilmiştir: “Kālû er-rukûbe fekulnâ tilke âdetünâ / Ev tenzilûne feinnâ ma‘şerun nüzülâ” (Düşman tarafı, atlara binip savaşacaksınız dedi; biz de o zaten bizim âdetimiz dedik. Yahut atlardan inip göğüs göğüse, kılıç kılıca savaşacaksınız deyince de zaten biz piyade erleriz dedik). Bu tür şiirler içinde düşman kadınlarının esir alınması, kendi kadınlarının esir alınmaktan korunması ve bu uğurda gösterilen fedakârlıkların tasviri de önemli yer tutar.

Câhiliye devri hamâse şiirleri içinde “eleş‘ârü’l-munśife” (eş‘ârü’l-inśâf, el-kaśâidü’l-munśıfât) (Câhiz, IV, 23) adı verilen bir tür daha vardır ki şair bunlarda kahramanlığı kutsamasından dolayı düşman tarafın kahramanlıklarını da tasvir eder. Bu şairlere “şuǾarâǿü’l-inśâf” denir. el-Mufađđaliyyât, el-AśmaǾiyyât ve Cemheretü eşǾâri’l-ǾArab gibi eski şiir mecmualarında bu tür manzumeler yer alır. Amr b. Külsûm, Amr b. Ma‘dîkerib, Abbas b. Mirdâs, Antere b. Şeddâd, Mufaddal en-Nükrî, Tufeyl el-Ganevî ve Hidâş b. Züheyr el-Âmirî şuarâü’l-insâf arasında sayılır (Yahyâ el-Cübûrî, s. 306-310).

Hicretten Hulefâ-yi Râşidîn devrinin sonuna kadar (40/661) intikam, kabile asabiyeti, bâtıl uğruna yiğitlik vb. Câhiliye vasıflarından arınarak Allah yolunda cihad, İslâm kardeşliği ve hak uğruna yiğitlik erdemleriyle İslâmî kisveye bürünen hamâsede iki temayül görülür. Kâ‘b b. Mâlik, Abdullah b. Revâha ve Hassân b. Sâbit gibi sahâbîler, Hz. Peygamber’in Mekkeli müşriklerle yaptığı savaşlarda gösterilen kahramanlıkları dile getirirken Ebû Mihcen es-Sekafî, Urve b. Zeyd el-Hayl, Bişr b. Rebîa el-Has‘amî gibi hem şair hem de savaşçı olanlar, Hulefâ-yi Râşidîn devrinde İran ve Bizans’la yapılan savaşlara dair kahramanlıkları tasvir etmişlerdir.

Emevîler devrinde de hamâse şiirlerinde iki temayül ortaya çıktı. Bunlardan biri İslâm fetihleriyle ilgili olanlar, diğeri de itikadî ve siyasî fırka ihtilâflarının yeniden alevlendirdiği Câhiliye taassubunu körükleyen fahr ve siyasetle karışık dinî hamâsedir. Hâricîler’in savaşlarına katılarak onların yiğitliklerini anlatan şair ve liderlerden Katarî b. Fücâe, Şîa’nın Emevîler’le yaptığı savaşlara iştirak edip hüzün dolu şiirlerle bu harpleri tasvir eden Kümeyt el-Esedî, İbn Kays er-Rukayyât ile bunlara karşı Emevîler’in yiğitliklerini öven Ahtal, Kâ‘b b. Ma‘dân el-Eşkarî ve Miskîn ed-Dârimî bu tür hamâsenin başlıca temsilcilerindendir.

Abbâsîler’in ilk zamanlarında itikadî ve siyasî hizip çatışmalarının sona ermesi ve onların kendi yönetimlerini güçlendirmekle meşgul olmaları sebebiyle İslâm fetihlerinin duraklamasına paralel olarak hamâsî şiirlerde de zayıflama görülür. Ancak Hârûnürreşîd ve Mu‘tasım-Billâh dönemlerinde özellikle Bizans’la yapılan savaşlar dolayısıyla başta bu iki halife olmak üzere Hâdî-İlelhak, Mehdî-Billâh, Me’mûn, Muhammed b. Mansûr, Hâlid b. Yezîd el-Kâtib, Yezîd b. Mezyed, Ca‘fer b. Yahyâ el-Bermekî, Fazl b. Yahyâ el-Bermekî gibi halife, vezir, vali ve kumandanlarla askerlerin kahramanlıkları Ebû Temmâm, Buhtürî ve Mervân b. Ebû Hafsa gibi birçok şair tarafından dile getirilmiştir. Bunlar arasında, Abbâsîler’in Ermenistan valisi Ebû Saîd es-Sağrî’nin savaşlarda gösterdiği yiğitlik üzerine yazılan hamâsî şiirler önemli bir yer tutar.

Daha sonra Karmatîler ve zencilerle yapılan savaşların yanında özellikle Bizans’a karşı düzenlenen muharebeler devam ettiği için hamâsî şiirler de yoğun şekilde sürmüştür. Bu dönemde Hamdânî Hükümdarı Seyfüddevle’nin (945-967) himayesinde yetişen iki büyük hamâse şairinden biri Mütenebbî, diğeri de Ebû Firâs el-Hamdânî’dir. Kendisiyle Arap hamâse şiirinin zirveye ulaştığı kabul edilen Mütenebbî’nin, Hamdânî Hükümdarı Seyfüddevle’yi öven ve onun savaşlarda gösterdiği kahramanlıkları anlatan şiirleri ayrı bir divan teşkil edecek kadar çoktur. “Seyfiyyât” adı verilen bu manzumelerden on dört kaside ile iki kıta, Seyfüddevle’nin Bizans’a karşı yaptığı savaşlardaki kahramanlıklarını tasvir etmekte olup bunlar arasında özellikle “mîmiyye”leri birer hamâse şaheseridir. Beş kaside de onun Arap kabileleriyle olan mücadelelerde gösterdiği yiğitlikler üzerinedir. Seyfüddevle ile onun kumandan ve askerlerinin yiğitliklerini, savaş atları ve aletlerini tasvir eden bu şiirlerde Mütenebbî’yi hamâse türünün zirvesine ulaştıran iki önemli sebepten biri şairin bizzat savaşlara iştirak etmesi, diğeri de Arapçılık taassubudur. Seyfüddevle’nin amcazadesi Ebû Firâs el-Hamdânî de hükümdarla katıldığı savaşlarda kendisinin, Seyfüddevle’nin ve Hamdânîler’in kahramanlıklarını dile getirmiştir. Onun hamâsî şiirleri arasında, içinde epik unsurların da bulunduğu 225 beyitlik destanımsı “râiyye”si çok meşhurdur.

Yaklaşık 200 yıl süren Haçlı savaşları üzerine kaleme alınan şiirlerin hemen hepsi hamâse türündendir. Bu savaşlardan en çok Suriye ve Mısır etkilendiği için özellikle bu yörelerden birçok hamâse şairi yetişmiştir. Muharebeler içinde başta Hittîn Savaşı ve Kudüs’ün fethi olmak üzere Ruha, Dimyat ve Mansûre’de gerçekleşen savaşlar şiirlere konu olmuştur. Bu şiirlerde Selâhaddîn-i Eyyûbî, el-Melikü’l-Kâmil, el-Melikü’l-Eşref, el-Melikü’l-Âdil, Musul Atabegi İmâdüddin Zengî ve


oğlu Nûreddin Mahmud Zengî gibi ünlü emîr ve kumandanların kahramanlıkları anlatılmış, cihad çağrılarıyla hamâsî hisler galeyana getirilmiştir. Bilhassa Kudüs zaferi üzerine kaleme alınan ve “el-Kudüsiyyât” adı verilen hamâseler önemli bir yer tutar. Sanat bakımından Mütenebbî ile Ebû Firâs’ın derecesine ulaşamayan bu şairlerin başlıcaları şunlardır: İbn Ruzzîk, Sıbt İbnü’t-Teâvîzî, İbnü’l-Hayyât et-Tağlibî, İmâdüddin el-İsfahânî, İbnü’n-Nebîh, İbnü’l-Kayserânî, İbnü’s-Sââtî, Muhammed b. Es‘ad el-Cevvânî, Bahâ Züheyr, İbn Uneyn, İbn Matrûh, İbn Münîr et-Trablusî, Alemüddin eş-Şâtânî, İbn Kalâkis, İbn Senâülmülk, Üsâme b. Münkız. Bunlardan Mısır Fâtımî Veziri İbn Ruzzîk, Emîr Üsâme b. Münkız, İbn Senâülmülk gibi birçoğu Haçlı savaşlarına bizzat iştirak ederek hem kendi kahramanlıklarını hem de halife, vali, kumandan ve askerlerin mücadelelerini tasvir ettikleri için verdikleri bilgiler tarih bakımından da büyük önem taşır. Bu şairler arasında İbn Matrûh ve İbn Münîr gibi düşmanı hicveden hamâse şairleri de vardır.

Haçlı savaşlarının sona ermesiyle duraklama sürecine giren hamâse şiirleri Memlükler devrinde de fetret dönemini yaşamıştır. Ancak bu dönemin başında Şam hamâse şairi Şehâbeddin Mahmûd’un Sultan Baybars, Sultan Kalavun ve oğlu el-Melikü’l-Eşref Halîl b. Kalavun hakkında yazdığı hamâsî şiirler kayda değerdir.

İbnü’l-Mu‘tezz’in, Abbâsî Halifesi Mu‘tazıd-Billâh hakkındaki 418 beyitlik urcûzesiyle başlayan, tam didaktik olmayan epik karakterli uzun urcûzeler, destana yakın bir hamâse türü olup İspanya’da İbn Abdürabbih (Endülüs Emevî Halifesi III. Abdurrahman hakkındaki 445 beyitlik urcûzesi), İbn Zeydûn, İbn Abdûn ve Lisânüddin İbnü’l-Hatîb tarafından geliştirilmiştir. Aynı şekilde Ebû Ya‘kūb el-Hureymî, Ebû Temmâm, Ebû Firâs (Hamdânîler’e dair 225 beyitlik râiyyesi) ve Mütenebbî’nin bazı hamâselerinde de destanî bir hava hissedilmektedir. Buna benzer bir durum Afrika Sevâhilî edebiyatında da görülür. Hz. Peygamber ve Hz. Ali ile oğlu Hüseyin (İran Şiî etkisi), Hz. Ebû Bekir’le oğlu Abdurrahman gibi İslâm büyükleri; Bedir, Uhud, Hendek, Tebük, Hayber gazveleri; Hz. Âdem, Eyyûb, Mûsâ, Yûnus, Yûsuf ve diğer peygamberler hakkında kaleme alınmış olan ve bazıları 4500 kıtayı bulan uzun hamâseler de destanî unsurlar taşımaktadır (EI² Suppl. [Fr.], s. 351-352).

Antoloji türü olarak hamâse Ebû Temmâm’ın (ö. 231/846) el-Ĥamâse’siyle başlar. el-MuǾallaķāt, el-Mufađđaliyyât, el-AśmaǾiyyât ve Cemheretü eşǾâri’l-ǾArab gibi eski şiir mecmualarında manzume ve kasideler bütünüyle seçilip alınmış olmasına karşılık ilk defa Ebû Temmâm el-Ĥamâse’sinde kendi edebî zevkine göre bir bütünün en güzel parçasını seçerek ilgili konular altında tasnif etmiş, hatta bazan manzumenin bir tek beytiyle yetindiği olmuştur. İsmini ilk babından (Bâbü’l-hamâse) alan eser on bölümden oluşmaktadır. Gerek içerdiği parçalarla Arap şiir tarihi kaynaklarından biri olması, gerekse mümtaz bir sanatkârın zevk süzgecinden geçerek derlenmiş bulunması bakımından eser daima önemini korumuş, üzerine pek çok şerh yazılmıştır (bk. el-HAMÂSE). Ebû Temmâm bu tarzda bir eser daha tertip etmiş ve buna el-Ĥamâsetü’ś-śuġrâ (el-Vaĥşiyyât) adını vermiştir.

Ebû Temmâm’ın örnek teşkil eden eserlerinden sonra hemen hemen aynı adla ve aynı yöntemle birçok şiir mecmuası hazırlanmıştır. Türün ikinci büyük eseri Buhtürî’nin el-Ĥamâse’sidir. Hocası Ebû Temmâm’ın eserinden etkilenerek ve ona nazîre olarak derlediği bu mecmuada Buhtürî, daha çok MeǾâni’ş-şiǾr (Dîvânü’l-meǾânî) adı verilen eserlerde görülen bir ölçüyü kullanıp şiirleri ince anlam farklarına göre küçük parçalara ayırarak tasnif etmiştir (bk. el-HAMÂSE).

Daha sonra hamâse tertip eden müellifler ve eserleri kronolojik olarak şöyle sıralanabilir: 1. Ebû Dimâs (Dümâş) (III/IX. yüzyılın sonu ile IV/X. yüzyılın başları; İbnü’n-Nedîm, s. 89). 2. Muhammed b. Halef İbnü’l-Merzübân (ö. 309/921; İbnü’n-Nedîm, s. 95; Yâkūt, XIX, 52). 3. Ebü’l-Hüseyin Muhammed b. Ali el-İsfahânî ed-Dîmertî (İbnü’n-Nedîm, s. 152). 4. Ebû Ahmed Abdüsselâm b. Hüseyin el-Basrî el-Kırmîsînî (Abdullah Abdürrahîm Useylân, s. 50). Eser A‘lem eş-Şentemerî’nin Şerĥu’l-Ĥamâse’sinin kaynaklarındandır. 5. Hâlidiyyân, Ĥamâsetü (İħtiyâru) şiǾri (eşǾâri)’l-muĥdeŝîn (İbnü’n-Nedîm, s. 195). 6. İbn Fâris, el-Ĥamâsetü’l-muĥdeŝe (a.g.e., s. 88; Yâkūt, IV, 84). Ubeydî’nin el-Ĥamâsetü’s-SaǾdiyye’sinin kaynakları arasında yer alır. 7. Ebû Hilâl el-Askerî, el-Ĥamâsetü’l-ǾAskeriyye (Keşfü’ž-žunûn, I, 693). el-Ĥamâsetü’s-SaǾdiyye’nin kaynaklarındandır. 8. Abdullah b. Muhammed ez-Zevzenî, Ĥamâsetü’ž-žurefâǿ min eşǾâri’l-muĥdeŝîn ve’l-ķudemâǿ (nşr. Muhammed Cebbâr el-Muaybid, Bağdad 1973). Nihad M. Çetin tarafından üzerinde doçentlik çalışması yapılan eser (bk. bibl.) on bab olup yazarın kendi zamanına kadar gelen şairlere ait 1500 parça şiir ihtiva etmektedir. 9. Ebü’l-Fütûh Sâbit b. Muhammed el-Cürcânî, el-Ĥamâse fi’ħtiyâri eşǾâri’l-ǾArab (İbnü’l-Hatîb, I, 455). 10. A‘lem eş-Şentemerî, Ebû Temmâm’ın el-Ĥamâse’sini Şerĥu Ĥamâseti Ebî Temmâm (bk. bibl.) adıyla şerhettiği gibi (DİA, II, 363) kendisi de aynı tarzda bir eser (Ĥamâsetü’l-AǾlem eş-Şentemerî) kaleme almıştır. Kaynakları arasında Sâbit el-Cürcânî ve Abdüsselâm el-Kırmîsînî’nin el-Ĥamâse’leri de bulunan eser on üç bab olup ilk bölümü “Bâbü’ş-şecâa” adını taşımaktadır (Abdullah Abdürrahîm Useylân, s. 51). 11. Ebü’s-Saâdât İbnü’ş-Şecerî, el-Ĥamâsetü’ş-Şeceriyye (Ĥamâsetü İbni’ş-Şecerî, Kitâbü’l-Ĥamâse). İlk neşri Muħtârâtü şuǾarâǿi’l-ǾArab adıyla yapılmıştır (Kahire 1306). Daha sonra Freitz Krenkow (Haydarâbâd 1345), Abdülmuîn el-Mellûhî (Dımaşk 1970) ve Esmâ el-Hımsî (Dımaşk 1970) tarafından yayımlanmıştır. Bu eseriyle hamâse türünü daha da geliştirmiş olan İbnü’ş-Şecerî genelde seleflerine bağlı kalmakla birlikte bab sayısını on beşe çıkarmıştır. 12. Ebû Âmir Muhammed b. Yahyâ eş-Şâtıbî, Kitâbü’l-Ĥamâse (Bağdâdî, I, 421). 13. Şümeyme el-Hillî, Kitâbü’l-Ĥamâse. Ebû Temmâm’ın eserini Kitâbü’l-Lemâse fî şerĥi’l-Ĥamâse adıyla şerhettiği gibi aynı eseri taklit ederek kendi şiirlerinden oluşan on dört bab halinde değişik bir hamâse ortaya koymuştur (Yâkūt, XIII, 53, 70, 72; İbnü’l-Kıftî, II, 244; Keşfü’ž-žunûn, I, 692; Abdullah Abdürrahîm Useylân, s. 52). 14. Ebü’l-Abbas Ahmed b. Abdüsselâm el-Cürâvî et-Tâdelî, el-Ĥamâsetü’l-Maġribiyye (Ĥamâsetü’l-Cürâvî). Müellifin Śafvetü’l-edeb ve (nuħbetü) dîvâni (kelâmi)’l-ǾArab adlı daha geniş bir derlemesinin muhtasarıdır. Dokuz babdan oluşan eserde genellikle eski hamâselere bağlı kalınmış olmakla birlikte müstakil bir hamâse babının yer almaması kitabın en belirgin özelliğidir. Bu durum, hamâse kavramının hamâsî şiirlerle olan ilgisinden uzaklaşıp antoloji karşılığı olarak kullanılır hale geldiğini göstermektedir. Eser Muhammed Rıdvân ed-Dâye tarafından iki cilt halinde yayımlanmıştır (Dımaşk 1411/1991). 15. Beyyâsî, el-Ĥamâsetü’l-Maġribiyye (el-Ĥamâsetü’l-Beyyâsiyye).


646’da (1248) Tunus’ta düzenlenmiştir. Ebû Temmâm’ın tertibinde olmakla birlikte şiir parçalarının yanında kısa hikâye ve fabllerin de yer aldığı bu hacimli eserin Süleymaniye Kütüphanesi’nde bir nüshası bulunmaktadır (Fâtih, nr. 4079). 16. Sadreddin el-Basrî, el-Ĥamâsetü’l-Baśriyye. Eserde medih ve fahr bir babda toplanmış, ayrıca Zevzenî’de olduğu gibi “el-Adyâf” müstakil bab olarak tertip edilmiştir. On iki bölümden meydana gelen ve 961 şaire ait 1661 kaside ve kıta ihtiva etmesiyle en hacimli hamâselerden olan eserin dikkate değer yeniliği son bölümünde görülür (Bâbü’l-inâbe ve’z-zühd). Kitap Muhtârüddin Ahmed tarafından iki cilt halinde neşredilmiştir (Haydarâbâd 1383/1963; Beyrut 1403/1983). 17. Muhammed b. Abdurrahman b. Abdülmecîd el-Ubeydî (ö. 702/1303’ten sonra), el-Ĥamâsetü’s-SaǾdiyye (et-Teźkiretü’s-SaǾdiyye). On dört babdan oluşan mecmuanın belirgin özelliği, ilk babda görüldüğü gibi (Bâbü’l-hamâse ve’l-iftihâr) eski hamâselerde müstakil olarak geçen bazı babların birleştirilmiş olmasıdır. Başta Ebû Temmâm, Ebû Hilâl el-Askerî ve İbn Fâris’in eserleri olmak üzere birçok hamâse ve şiir mecmuasından derlenen kitap en hacimli hamâse olup yaklaşık 1175 şaire ait 1710 kadar kaside ve şiir parçasını ihtiva etmektedir. Eserin I. cildi Abdullah el-Cübûrî tarafından et-Teźkiretü’s-SaǾdiyye fi’l-eşǾâri’l-ǾArabiyye adıyla yayımlanmıştır (Bağdat 1391/1972).

BİBLİYOGRAFYA:

Ebû Zeyd el-Kureşî, Cemhere (nşr. Ali Fâûr), Beyrut 1406/1986, s. 403-457; Ebû Temmâm, el-Ĥamâsetü’ś-śuġrâ: el-Vaĥşiyyât (nşr. Abdülazîz el-Meymenî - Mahmûd M. Şâkir), Kahire 1963, nâşirlerin mukaddimesi, s. 6, 10; Câhiz, el-Beyân ve’t-tebyîn, IV, 23; Buhtürî, el-Ĥamâse (nşr. Kemâl Mustafa), Kahire 1929, nâşirin mukaddimesi, s. b, c; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (Abdülhamîd), IV, 74; Hâlidiyyân, el-Eşbâh ve’n-nežâǿir (nşr. Muhammed Yûsuf), Kahire 1965, II, 363; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 88, 89, 95, 152, 190, 195; Abdullah b. Muhammed ez-Zevzenî, Ĥamâsetü’ž-žurefâǿ min eşǾâri’l-muĥdeŝîn ve’l-ķudemâǿ (nşr. M. Cebbâr el-Mu‘aybid), Bağdad 1973, s. 15, nâşirin mukaddimesi, s. 12; A‘lem eş-Şentemerî, Şerĥu Ĥamâseti Ebî Temmâm (nşr. Ali el-Mufaddal Hammûdân), Beyrut 1413/1992, nâşirin mukaddimesi, I, 93-97; İbnü’ş-Şecerî, Kitâbü’l-Ĥamâse (nşr. Zeynelâbidîn el-Mûsevî), Haydarâbâd 1345, nâşirin mukaddimesi, s. 2; Ebü’l-Abbâs el-Cürâvî, el-Ĥamâsetü’l-Maġribiyye (nşr. M. Rıdvân ed-Dâye), Beyrut 1411/1991, nâşirin mukaddimesi, I, 6-24; Yâkūt, MuǾcemü’l-üdebâǿ, IV, 84; XIII, 53, 70, 72; XIX, 52; İbnü’l-Kıftî, İnbâhü’r-ruvât, II, 244; Sadreddin el-Basrî, el-Ĥamâsetü’l-Baśriyye (nşr. Muhtârüddin Ahmed), Beyrut 1403/1983, nâşirin mukaddimesi, s. 1-40; Muhammed b. Abdurrahman el-Ubeydî, et-Teźkiretü’s-SaǾdiyye fi’l-eşǾâri’l-ǾArabiyye (nşr. Abdullah el-Cübûrî), Bağdâd 1391/1972, I, 41-43, nâşirin mukaddimesi, s. 5-23; İbnü’l-Hatîb, el-İĥâŧa, I, 455; Keşfü’ž-žunûn, I, 692-693; Brockelmann, GAL, I, 84-85, 299; Suppl., I, 41, 42, 68, 70, 134, 137, 189, 204, 207, 211, 822; R. Blachère, Histoire de la littérature arabe, Paris 1952, I, 151-152; Ali Bedevî, Arisŧûtâlis: fennü’ş-şiǾr, Kahire 1953, s. 96; C. Zeydan, Âdâb, I, 469; Zebîhullah Safâ, Ĥamâse Serâyî der Îrân, Tahran 1343, s. 3-28; Nihad M. Çetin, Abū Muhammad ǾAbdallāh al-ǾAbdalakānī ve Kitāb Ĥamāsat až-Žurafāǿ min aşǾār al-Muĥdatīn wa’l-qudamāǿ Adlı Eseri (doçentlik tezi, 1964), İÜ Ed.Fak., s. I, III, 15-20, 47; a.mlf., ez-Zevzenî ve kitâbüh Ĥamâsetü’ž-žurefâǿ, Dımaşk 1391/1971, s. 1-2, 10, 13-14; a.mlf., Eski Arap Şiiri, İstanbul 1973, s. 33-37, 83-85; Sezgin, GAS, IX, 257-260; Mustafa Sâdık er-Râfiî, Târîħu âdâbi’l-ǾArab, Beyrut 1393/1974, III, 102-105; Şevkī Dayf, Târîħu’l-edeb, I, 195-207, 253, 352-353, 366-367; Mücâhid Mustafa Behcet, et-Teyyârü’l-İslâmî fi şiǾri’l-Ǿaśri’l-ǾAbbâsiyyi’l-evvel, Bağdad 1402/1982, s. 36, 365-418, 637-667; Îżâĥu’l-meknûn, I, 421; Abdullah Abdürrahîm Useylân, Ĥamâsetü Ebî Temmâm ve şurûĥuhâ, Riyad 1403/1983, s. 5, 25-26, 33-34, 35, 48-54; Âgā Büzürg-i Tahrânî, eź-ŹerîǾa ilâ teśânifi’ş-ŞîǾa, Beyrut 1983, VII, 85-95; Seyyid Muhammed Dîb, ŞiǾru’l-ĥamâse fi’l-Ǿaśri’l-ǾAbbâsiyyi’ŝ-ŝânî, Kahire 1404/1984, s. 3-7, 8, 16, 80-153, 169-278; Abdüllatîf Hamza, Edebü’l-ĥurûbi’ś-Śalîbiyye, Kahire 1984, s. 58-79, 81-82, 94-103, 111-172; M. Saîd İsbir - Bilâl Cüneydî, eş-Şâmil, Beyrut 1985, s. 549-550, 1191-1193; Hannâ el-Fâhûrî, el-Mûcez fi’l-edebi’l-ǾArabî ve târîħih, Beyrut 1985, II, 442-443; Mîşâl Âsî - Emîl Bedî‘ Ya’kūb, el-MuǾcemü’l-mufaśśal fi’l-luġa ve’l-edeb, Beyrut 1987, II, 746; Abdullah Necîb Muhammed, Dirâsât fi’l-edebi’s-Sevâĥilî, Kahire 1987, s. 125-132; Yahyâ el-Cübûrî, eş-ŞiǾrü’l-câhilî, Beyrut 1407/1987, s. 293-310; Hüseyin M. Nakşe, Ĥamâsetü Ebî Temmâm ve şurûĥuhâ, Kahire 1987, s. 42, 86-89, 95-116, 202-208, 219-223; Ahmed el-İskenderî v.dğr., el-Mufaśśal fî târîħi’l-edebi’l-ǾArabî, Beyrut 1414/1994, s. 140, 169; G. Wiet, “Les traducteurs arabes et la poésie grecque”, MUSJ, XXXVIII/16 (1962), s. 361-368; D. S. Margoliouth, “Buhturî”, İA, II, 776; H. Ritter, “Ebû Temmâm”, a.e., IV, 56; a.mlf., “Abū Tammām”, EI² (Fr.), I, 159; “Hamâse”, İA, V/1, s. 178; Ch. Pellat, “al-Buĥturī”, EI² (Fr.), I, 1330; a.mlf., “Ĥamāsa”, a.e., III, 113-114; a.mlf., “al-Khālidiyyān”, a.e., IV, 969; H. Fleisch, “Ibn Fāris”, a.e., III, 787; F. de la Granja, “Ibn al-Shadjarī al-Baghdādī”, a.e., III, 959; J. Knappert, “Ĥamāsa”, EI² Suppl. (Fr.), s. 351-352; İsmail Hakkı Sezer, “A‘lem eş-Şentemerî”, DİA, II, 363; Zülfikar Tüccar, “Buhtürî”, a.e., VI, 383; Kâzım Yetiş, “Destan”, a.e., IX, 202; Hulûsi Kılıç, “Destan”, a.e., IX, 208; Hüseyin Elmalı, “Ebû Temmâm”, a.e., X, 242; Mehmet Ali Kapar, “Eyyâmü’l-Arab”, a.e., XII, 14-16; İsmail Durmuş, “Fahr”, a.e., XII, 79.

İsmail Durmuş