HÂMÎ-i ÂMİDÎ

(حامئ آمدي)

(ö. 1160/1747)

Divan şairi.

1090’da (1679) Diyarbekir’de (Âmid) doğdu. Asıl adı Ahmed’dir. Gençliğinde Semerkantlı Derviş Âgâh’tan ders aldığı ve şair İbrâhim Hâşim’den hattatlık öğrendiği bilinmektedir. Otuz yaşlarında İstanbul’a gitti, burada Sadâret Kethüdâsı Muhsinzâde Abdullah Paşa’ya intisap ederek divan kâtipliği görevini üstlendi. Bir süre sonra Diyarbekir beylerbeyiliğine tayin edilen Köprülüzâde Hacı Abdullah Paşa’nın divan kâtibi olarak memleketine döndü (1718). Ertesi yıl Abdullah Paşa ile beraber aynı görevle önce Van’a, ardından Erzurum’a gitti. 1725’te Tebriz’in fethi sırasında göstermiş olduğu başarılı hizmetler dolayısıyla kendisine hâcegânlık rütbesi verildi. 1726’da Abdullah Paşa’nın görevinden ayrılması üzerine kendisi de Diyarbekir’e geri döndü.

Hâmî, Patrona İsyanı’nın cereyan ettiği 1730 yılında ikinci defa İstanbul’a gittiyse de bir yıl kadar sonra oldukça zahmetli bir yolculukla tekrar memleketine döndü. 1743’te bazı dostlarının daveti üzerine Erzurum’a gitmiş, buradan dönüşünde eşkıyanın saldırısına uğrayıp yanındaki bütün para, eşya ve silâhları yağmalanarak perişan bir halde Diyarbekir’e ulaşabilmiştir. Çermikli Çetecizâde Abdullah Paşa’nın Diyarbekir valiliği sırasında onun verdiği câizeler ve bir köyün temliki sayesinde rahat bir hayata kavuştu. Kışın şehirdeki evi, yaz aylarında Dicle kıyısındaki köşkü ilim ve sanat adamlarının toplandıkları bir mahfel haline geldi. Hâmî Diyarbekir’de vefat etti.

XVIII. yüzyılın ikinci derecedeki şairlerinden kabul edilen Hâmî’nin düzenlediği divanın çeşitli nüshaları bulunmaktadır (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 99, 100; Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2620; İÜ Ktp., TY, nr. 506; Konya Mevlânâ Müzesi Ktp., nr. 2401). Hacı Abdullah Paşa’nın Azerbaycan savaşlarını ve Tebriz’in fethini anlatan 375 beyitlik “üzre” redifli kasidesi, Giritli Tayyibî Efendi’ye hitaben kaleme alınan 264 beyit uzunluğundaki bir mektup, on beş kaside, altmış iki gazel, on altı tarih manzumesi, iki murabba, bir lugaz ve bir müfredin yer aldığı divan ayrıca basılmıştır (İstanbul 1272).

Kasidelerinde Nef‘î ve Nâbî, gazellerinde yer yer Nâbî ve Nedîm tesirleri görülen Hâmî, şahit olduğu önemli bazı olayları anlatırken çok defa ölçüsüz mübalağalara düşmekten kurtulamamıştır. Bazı hikemî ve hamâsî beyitleri sonraki devirlerde darbımesel halinde söylenen Hâmî’nin “üzre” redifli kasidesiyle, 1743’te Erzurum’dan Diyarbekir’e dönerken eşkıya tarafından nasıl soyulduğunu anlatan 121 beyitlik “lâmiyye”si oldukça ünlüdür.

BİBLİYOGRAFYA:

Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi, Bağçe-i Safâ-endûz, İÜ Ktp., TY, nr. 2095, vr. 112; Râmiz, Âdâb-ı Zürefâ, İÜ Ktp., TY, nr. 91, vr. 65; Fatîn, Tezkire, s. 58; Ali Emîrî, Tezkire-i Şuarâ-yı Âmid, İstanbul 1328, s. 187-209; Osmanlı Müellifleri, II, 139-140; Gibb, HOP, IV, 71-73; Şevket Beysanoğlu, Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, İstanbul 1957, I, 211-224; TYDK, III, 744-747; Abdülkadir Karahan, “Ĥāmī-i Āmidī”, EI² (İng.), III, 133; a.mlf., “Hâmî, Ahmed”, TDEA, IV, 83-84.

Abdülkadir Karahan