HARFÛŞ

(حرفوش)

Memlükler zamanında büyük şehirlerin aşağı sınıf halkına verilen ad.

Sözlükte “kaba, çok öfkeli, kötülüğe hazır kişi” anlamına gelen Arapça harfûş kelimesi (çoğulu harâfîş ve harâfişe) haranfeş, muhranfeş şeklinde de kullanılır. Memlük tarihçileri tarafından hırsız, ahlâksız, hilekâr, işsiz ve fakir pazarcılarla, halktan fesat ve tahrip hareketlerine karışmış olanlar bu adla anılmıştır. Genellikle Kahire’de yaşayan bu zümrenin hilekâr, hırsız ve kötü ahlâklı olanlarına zaâr, işsiz ve fakir pazarcılara ayyâr, yol kesicilere ayyâk denirdi. Bunlar “ahmak” anlamında caîdiyye adlarıyla anılırlar ve meydanlarda, caddelerde, cami önlerinde dilencilik yaparlardı. Bu zümreler Kahire’nin geçirdiği iktisadî ve içtimaî karışıklıklarda, Memlük sultanları ve emîrler arasındaki mücadelelerde önemli rol oynamışlardır.


Ortaçağ İslâm dünyasında kendi çıkarları için toplum düzenini bozan ayyârlara benzeyen harfûşların ortaya çıkmasının başlıca sebebi idarecilerin zulmü ve iktisadî sıkıntıların doğurduğu işsizlikti. İşleyecek toprağı olmayan veya bir emîrin toprağında iş bulamayan köylüler büyük şehirlere, özellikle Kahire’ye gelirlerdi. Bu geliş, bilhassa kıtlık, veba salgını gibi âfetlerin olduğu zamanlarda daha da yoğunlaşırdı. Böylece giderek sayıları artan işsiz güçsüz kişiler Kahire’de kalabalık bir zümre oluşturdular ve genellikle kanun dışı yollardan geçimlerini sağlamaya başladılar. İçlerinde ahlâksız ve hırsızların da bulunduğu bu kesim, çarşı pazar ve cami kapılarının önleri gibi kalabalık yerlerde, sultan ve emîrlerin yollarının üzerinde, şehrin büyük meydanlarında dilencilik yaparak ve toplumun huzurunu bozacak hareketler içerisinde yer alarak Memlük sultanları için önemli bir mesele haline geldiler.

Yüksek sınıf tarafından aşağılanan harfûşlar, Kahire ve civarındaki mescid ve camilerin yanında hayır müesseseleri bulunduğu halde buralara gitmezler, çalışmak da istemezler, zenginlere musallat olurlardı. Bu davranışlarına rağmen hareketlerinin kontrol altında tutulması ve iç mücadelelerde onlardan faydalanma amacıyla devlet bazan harfûşlara destek verirdi. Nitekim bazı Memlük sultanları harfûşların kefaletini kendi hasekiyyelerine ve emîrlerine vermiş, zaman zaman da onlara erzak tevzi ettirmiştir. 661 (1263) yılında Mısır’da kıtlık olunca Sultan I. Baybars 2500 harfûştan bir kısmını kendisi almış, bir kısmını oğlu el-Melikü’s-Saîd’e, bir bölümünü de nâibüssaltanasına vermiş, kalanları ise emîrlere ve zengin tâcirlere dağıttırmıştır. Ayrıca onlara günde üç rıtl ekmek ile bir rıtl et tahsis etmiş ve bundan böyle halktan hiçbir şey istememelerini emretmiştir (İbn İyâs, I, 319). Aynı şekilde 775’te (1373-74) Kahire’de büyük bir kıtlık meydana gelip pahalılık artınca Sultan el-Melikü’l-Eşref Şa‘bân fakirlere hububat dağıttırmış, harfûşlar kefalete bağlanarak emîr ve tüccarların ileri gelenleri arasında paylaştırılmıştır. 782 (1380) yılında da Berkuk, Kahire’de bulunan harfûş ve fakirlere 20 irdeb un tevzi ettirmiştir. 841 Şevvalinde (Nisan 1438) Memlük sultanı Kal‘atülcebel’e çıkınca harfûşlara ve diğer fakirlere altın ve gümüş paralar dağıttırmıştır. Ancak harfûşlar para dağıtan hazinedarı atından düşürünce sultan reislerini çağırtarak bundan böyle dilencilik yapmamalarını, çalışarak para kazanmalarını, aksi takdirde cezalandırılacaklarını bildirmiştir. Harfûşlar bu emre bir süre uymuşlar, fakat daha sonra tekrar dilenciliğe başlamışlardır. Bunun üzerine harfûşların geldikleri yerlere geri dönmeleri için şiddete başvurulmuşsa da bundan bir sonuç alınamamıştır. 10 Muharrem 912’de (2 Haziran 1506) Sultan Kansu Gavri’nin harfûş ve yoksullara altın ve gümüş dağıttığı bilinmektedir (İbn İyâs, IV, 94).

Memlük sultanlarının harfûşlara genellikle yumuşak davranmasına karşılık bazı Memlük emîrleri sert muamelede bulunurdu. Nitekim Emîr Kosun, 742’de (1341-42) harfûşları takip ettirdiği gibi birkaçını Bâbüzzüveyle’ye çiviletmişti. Bir kısım emîrler de tam aksine onlara yakınlık göstererek kendilerine meylettirirler ve muhaliflerine karşı kullanırlardı. Meselâ başta Emîr İdıgmış olmak üzere bazı emîrler harfûşlara Emîr Kosun’un evini yağmalatmış ve adamlarını öldürtmüşlerdi. 723 (1323) yılında da Sultan el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun, harfûşlara çok iyilikleri olan Emîr Taştimur el-Bûrî’yi hapsedince Kahire’de toplanan birkaç bin harfûş sultanı tehdit ederek Taştimur’u serbest bıraktırmışlardı.

Harfûş zümresinin bir teşkilâtı olup bu teşkilâtın başında bir reis bulunurdu. Memlük sultanları, “şeyhü’l-harâfîş” (sultânü’l-harâfîş) adıyla anılan bu reis aracılığıyla harfûşlarla temas kurarlardı. İbn Tolun, Kahire’den Şam’a giden harfûş reisi İbn Şa‘bân’ın ve eşinin orada bulunan ayak takımı tarafından çalgılar ve davullarla karşılandığını yazmaktadır (Müfâkehetü’l-ħillân, s. 164). Memlük Sultanlığı’nın son yıllarında sayıları artan harfûşların yırtık elbiselerle Kahire sokaklarında dolaştıkları, birbirlerine küfrettikleri ve aralarında kavga çıkardıkları kaydedilmektedir.

Harfûşların Mısır’da Osmanlı hâkimiyeti zamanındaki durumları hakkında kaynaklarda fazla bilgi yoktur; ancak yine de bunların varlıklarını sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Osmanlı müelliflerinden Âlî Mustafa Efendi Kahire’de gördüğü dilenciler hakkında bilgi verirken onları özel bir adla anmaz (Ĥâlâtü’l-Ķāhire, s. 126). Aynı şekilde Evliya Çelebi de dilencilerden bahsederek bunların bir şeyhi olduğunu, sayılarının 9000’e ulaştığını, beylerden ve paşalardan bol bahşiş ve sadaka aldıklarını belirtir (Seyahatnâme, X, 382, 521-526). Bu ifadeler, söz konusu zümrenin Kahire’de Memlük dönemindeki siyasî rollerinin tamamıyla ortadan kalktığını göstermektedir. Fakat Cebertî’nin “cuaydî” (caîdî) ve “evbaş” adlarıyla andığı harfûşların zaman zaman halka yönelik zararlı faaliyetlerini sürdürdükleri anlaşılmaktadır (Mažharü’t-taķdîs, s. 45-46, 120-121). Yalnız Cebertî fakir, dilenci, kör ve topalları bu “ehl-i fesâd” gruptan ayrı tutmaktadır.

Fransızlar’ın Mısır’da bulunduğu zamanlarda Kahire’deki karışıklıklardan faydalanan harfûşlar fesat ve yağma hareketlerine tekrar başlamışlardır. Napolyon’un ordusu Kahire’ye girip İbrâhim ve Murad beyler şehirden kaçınca caîdiyye ve evbaşlar toplanıp bu emîrlerin evlerini yağmalamışlar, onları örnek alan Fransızlar da Memlük emîrlerinin evlerine girip değerli eşyalarını almışlardı. Bugün de Kahire’de harfûşlara benzer bazı kimselerin varlığı devam etmektedir.

Harfûş kelimesi, Osmanlılar zamanında Şam’ın Ba‘lebek ve Bikā‘ bölgelerine hükmeden Şiî emîr ailesinin adı olarak da kullanılmıştır. Bu ailenin Mısır’daki harfûşlarla ilgisinin olup olmadığı bilinmemektedir. İbn Tolun, Mısır’da bulunan harfûşlar şeyhinin zaman zaman Şam’a gittiğini belirtmektedir (Müfâkehetü’l-ħillân, s. 164). Ayrıca bu aileye mensup İbnü’l-Harfûş diye anılan bir kişinin Mısır’da harfûşlar şeyhi olup Osmanlılar’ın Şam’ı zaptından sonra muhtemelen buraya yerleştiği kaydedilmektedir. İbnü’l-Harfûş, Şam’da Osmanlı idaresine baş kaldırarak Sayda ve Bikā‘ı zapteden Nâsırüddin İbn Haneş’le birlik olmuş, ancak daha sonra Şam Beylerbeyi Canbirdi Gazâlî tarafından öldürülmüştür. Canbirdi’nin isyanı esnasında Harfûşoğulları Ba‘lebek bölgesine yerleşmişlerdir. Harfûşoğlu emîrleri, Ba‘lebek ve civarını nüfuzları altına almaya çalıştıkları için bazan Şam, Trablus ve Halep beylerbeyileri, bazan da Şam’daki mahallî kuvvetlerden Ma‘noğulları veya Şihâbîler tarafından te’dib edilmişlerdir. XVII. yüzyıl başlarından itibaren Ba‘lebek ve Bikā‘da hâkimiyet için Harfûş emîrleri arasında rekabet çıkmış, bunların bir kısmı hedeflerine ulaşmak için düşmanlarıyla iş birliği yapmaya çalışmıştır. Harfûş emîrleri ayrıca Şam’daki Osmanlı idaresiyle mahallî kuvvetler arasında çıkan anlaşmazlıktan her fırsatta faydalanmışlar, böylece Ba‘lebek ve Bikā‘daki hâkimiyetlerini XIX. yüzyılın ortalarına kadar sürdürmüşlerdir.


BİBLİYOGRAFYA:

el-Uśûlü’t-târîħiyye: MecmûǾatü veŝâǿiķ (nşr. Bulus Mes’ad - Nesîb el-Hâzin), Beyrut 1958, s. 106, 116-118, 141, 358, 367, 372, 374, 377, 385-386, 404, 408, 411, 440; İbn Battûta, Tuĥfetü’n-nüžžâr, s. 33; İbn Dokmak, el-Cevherü’ŝ-ŝemîn fî siyeri’l-ħulefâǿ ve’l-mülûk ve’s-selâŧîn (nşr. Saîd Abdülfettâh Âşûr), Mekke 1402, s. 275, 339-340, 370, 428-429; Makrîzî, Kitâbü’s-Sülûk, IV/2, s. 1037; a.mlf., İġāŝetü’l-ümme bi-keşfi’l-ġumme (nşr. M. Mustafa Ziyâde - Cemâleddin eş-Şeyyâl), Kahire 1940, s. 44-46; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, VIII, 154; X, 29, 41; İbn İyâs, BedâǿiǾu’z-zühûr, I, 125, 319, 482; II, 103, 442; IV, 94, 141; İbn Tolun, Müfâkehetü’l-ħillân fî ĥavâdiŝi’z-zamân (nşr. M. Mustafa), Kahire 1962, s. 164; Âlî, Hâlâtü’l-Kāhire mine’l-âdâti’z-zâhire: Muśŧafa ǾĀ-lī’s Description of Cairo of 1599 (nşr. ve trc. A. Tietze), Wien 1975, s. 126; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, X, 382, 521-526; Cebertî, Mažharü’t-taķdîs bi-źehâbi Devleti’l-Fransîs (nşr. M. Cevher - Ömer ed-Desûkî), Kahire 1969, s. 45-46, 120-121; Bulus Mes‘ad, ed-Devletü’l-ǾOŝmâniyye fî Lübnân ve Sûriye 1517-1916, Kahire 1916, s. 13, 19, 21, 22, 29, 38, 53; Emîr Haydar Ahmed eş-Şihâbî, Lübnân fî Ǿahdi’l-ümerâǿi’ş-Şihâbiyyîn (nşr. Esed Rüstem), Beyrut 1933, s. 35, 38, 106; Saîd Abdülfettâh Âşûr, el-MüctemaǾu’l-Mıśrî fî aśri selâŧîni’l-Memâlîk, Kahire 1962, s. 37; Receb en-Neccâr - Şükrî Mahmûd Ahmed, “eş-Şüttâr ve’l-Ǿayyârûn”, er-Risâle, sy. 741 (1947), s. 8-9, 179, 185, 223; “Harfûş”, İA, V/1, s. 231; K. S. Salibi, “Ĥarfūsh”, EI² (İng.), III, 205-206; W. M. Brinner, “Ĥarfūsh”, a.e., III, 206.

Seyyid Muhammed es-Seyyid Mahmûd