HÂRİS b. EBÛ DIRÂR

(الحارث بن أبي ضرار)

Ebû Mâlik el-Hâris b. Ebî Dırâr b. Habîb el-Huzâî

Hz. Peygamber’in hanımlarından Cüveyriye’nin babası, sahâbî.

Huzâa kabilesinin Benî Mustaliķ kolunun reisi olduğu için Mustalikī nisbesiyle de anılır. Muhtemelen bazı kaynaklarda adının Hâris b. Dırâr el-Huzâî şeklinde kaydedilmesi sebebiyle (Müsned, IV, 279) İbnü’l-Esîr bu adı taşıyan iki sahâbîden söz etmiş (Üsdü’l-ġābe, I, 399-400), fakat İbn Hacer el-Askalânî her iki ismin de aynı kişiye ait olduğunu belirtmiştir. Hâris, Mustaliķoğulları ile müslümanlar arasında, 5. yılın Şâban ayında (Ocak 627) Hendek Gazvesi’nden kısa bir süre önce meydana gelen Müreysî‘ Gazvesi’nin gerçekleşmesinde kabile reisi olarak önemli rol oynadı. Bu savaşta Mustaliķoğulları yenilip müslümanlara esir düştü. Hâris’in kızı Cüveyriye ile bir rivayete göre oğlu Abdullah da esirler arasında bulunuyordu. Hâris, fidye karşılığında kızını kurtarmak üzere Medine’ye götürmekte olduğu develerinden ikisini feda etmeye gönlü razı olmadığı için onları Akīk vadisinde bir yere saklayıp geri kalanları Hz. Peygamber’e götürdü. Resûl-i Ekrem ona Akīk vadisinde sakladığı develeri sorunca sadece kendisinin bildiği bu olayı ona Allah’ın bildirdiğini düşünerek hemen müslüman oldu; oğlu Abdullah ile Benî Mustaliķ kabilesinin diğer mensupları da İslâmiyet’i kabul ettiler. Hâris’in müslüman olmasına vesile olan hadise bazı kaynaklarda oğlu Abdullah hakkında nakledilmekteyse de Abdullah’ın esirler arasında bulunduğunun bildirilmesi bu rivayetin doğruluk ihtimalini azaltmaktadır (İbn Hacer, II, 291).

Hâris b. Ebû Dırâr’ın hayatının son yıllarında Kûfe’de oturduğu ve rivayet ettiği hadislerin Kûfeliler’ce bilindiği kaydedilmektedir. Ayrıca Hucurât sûresinin 6. âyetinin nüzûlüne sebep olan hadise de onunla ilgilidir. Hâris, Resûlullah’ın huzurunda İslâmiyet’i kabul etmiş, kabilesinin müslüman fertlerinden zekât toplayıp Resûl-i Ekrem’in göndereceği bir memura teslim etmek üzere sözleşmişlerdi. Hz. Peygamber, zekâtı teslim almak üzere Velîd b. Ukbe’yi görevlendirmişse de Velîd kendisine kötülük yapacakları korkusu ile yarı yoldan geri dönmüş, Resûlullah’a da Hâris’in zekâtı vermediğini, üstelik kendisini öldürmek istediğini söylemiştir. Bunun üzerine Hâris’in kabilesine bir askerî birlik gönderilmiştir. Öte yandan zekâtı teslim alacak kişi gelmediğinden Allah ve Resulü’nün kendisine gücendiğini düşünerek endişeye kapılan ve kabilesinin ileri gelenlerinden bir grupla Medine’ye hareket eden Hâris, kendisini yakalamaya gelen birlikle Medine civarında karşılaşmış, Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek olup biteni anlatmış, bu sebeple, “Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın” (el-Hucurât 49/6) meâlindeki âyet nâzil olmuştur.

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, IV, 279; Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 404-406; İbn Hişâm, es-Sîre, Beyrut 1391/1971, I, 14; IV, 295; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, II, 63, 64; VIII, 116-118; İbn Ebû Hâtim, el-Cerĥ ve’t-taǾdîl, III, 77; V, 30; İbn Hibbân, eŝ-Ŝiķāt, I, 263; III, 66, 76; İbn Abdülber, el-İstî Ǿâb, I, 299; II, 282-283; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe, I, 399-400; III, 205; İbn Hacer, el-İśâbe, I, 281; II, 291.

Mehmet Ali Sönmez