HARİTA

(الخريطة)

Yeryüzünün tamamının veya bir kısmının coğrafî ve topografik durumunu gösteren çizim.

Modern Arapça’ya Batı dillerinden giren harîta kelimesinin (çoğulu harâit) aslı Grekçe chartèstir (kâğıt, papirüs). Ortaçağ Arapçası’nda harita için cuğrâfiyâ, ca‘râfiyâ, sûretü’l-arz, resmü’l-arz, sıfâtü’d-dünyâ ve eşkâlü’l-arz gibi tabirler kullanılmıştır.

İslâm öncesinde İranlılar idarî bakımdan dünyayı yedi ülkeye (kişver) ayırmışlardı. Eşit büyüklükte yedi daireden oluşan bu ülkelerden dördüncü daire (Îranşehr) merkeze konulmuş, diğer altısı birbirine değecek şekilde onun etrafına yerleştirilmişti. Bu çizim tarzı müslüman haritacılar arasında fazla rağbet görmemiştir. Bîrûnî’ye göre bu sistemin dünyanın fizikî konumlarının gerçek düzeniyle veya astronomi kurallarıyla hiçbir ilişkisi yoktur (bk. Togan, s. 60-62).

Batlamyus-Marinos Geleneği. İslâm coğrafyacılarının benimsediği haritacılık, gerçekte birkaç asır etkisini devam ettiren Batlamyus (ö. 168 [?]) geleneğidir. Batlamyus coğrafyayı, “bilinen yeryüzü şekil ve hadiselerinin bir resim halinde tasviri” cümlesiyle tanımlar (Stevenson, s. 25). Sûrlu Marinos’un (ö. I. yüzyıl sonları) haritalarını ve coğrafya ile ilgili çalışmalarını ciddi biçimde inceleyerek yer yer övmesine rağmen bunlarda eksiklik ve hatalar bulan Batlamyus, bazı değişiklikler yapıp onun haritalarında abarttığı dünya kavramını küçültmüş ve şehirlerin konumlarını değiştirmiştir. Batlamyus’a göre Marinos’un eserindeki en önemli hata bir yerin bazan sadece enleminin, bazan da sadece boylamının verilmesidir. Batlamyus, onun harita yapma metodunu eleştirmesinin yanında uzaklıkları tayin etmekte yeterince inandırıcı bir metot seçmediğini belirtir. Enlem ve boylamları göstermek için


kullandığı çizgiler hususunda ise bunları genel bir kural uyarınca paralel çizgiler şeklinde ve birbirine eşit uzaklıklarda koyduğunu söyler. Sadece Rodos’tan geçen en-lemi (36º) aslına uygun bir şekilde göstermiştir. Burada hemen hemen Epitecartus metodu takip edilmektedir; diğer enlemlerde uzunlukların nisbetine veya kürevî şekline hiç önem verilmemiştir. Marinos, Rodos’tan geçen enlemin kuzeyindeki bölgelerin alanını aslından fazla büyütürken güneydekileri de küçültmüştür. Batlamyus, daha sonra dünya haritasını bir küre ve düz yüzey üzerinde yapma metotlarını tarif eder (a.g.e., s. 25-41). Mes‘ûdî’nin kısa bilgiler verdiği Marinos’un haritaları günümüze ulaşmamıştır. Marinos’un harita tekniği üzerine elde mevcut tek kaynak Batlamyus’tur. Aşağıda görüleceği gibi müslüman coğrafyacıların birçoğu haritalarında Marinos’un tekniğini yansıtır. Araplar Batlamyus’un çalışmalarından haberdar olmadan önce Marinos’un Geography adlı eserini biliyorlardı (İbrâhim Şevket, s. 7).

Batlamyus’un günümüze ulaşan tek dünya haritası, İstanbul’da Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Ayasofya, nr. 2610) muhafaza edilen ve üzerinde II. Bayezid’in mührünü taşıyan Arapça’ya tercüme edilmiş kopyadır. Bu haritada yeryüzünün çizimi düzlem halinde yapılmış, ölçüleri ise küresel şekline uygun olarak verilmiştir. Batlamyus’a göre meskûn dünya ekvatorun kuzeyinde 63 dereceye, güneyinde 16 derece 25 dakikaya kadardır; kuzeyde 21 enleme ayırdığı bu bölgenin uzunluğu da 0 derece boylamdaki efsanevî Talih adaları ile 180 derece doğu boylamı arasıdır. Ona göre yeryüzünün bilinen parçası, eskilerin dediği gibi kısmen Avrupa’da, kısmen de Afrika’da kıyısı bulunan “Rapitler ülkesi” hariç tamamen okyanuslarla çevrili değildir. Batlamyus, yeryüzünü okyanusla çevrili gösteren kişilerin yanıltıcı bir tarif, aptalca ve sonu gelmeyen bir tasvir yaptıklarını söyler. Ancak ona izâfe edilen dünya haritasının gerçekten kendisine ait olup olmadığı tartışma konusudur; bu hususta İskenderiyeli Agathodamon’u ileri sürenler de vardır (Stevenson, önsöz, s. 5-6).

İlk İslâmî dönemde büyük haritaların yapıldığına dair elde bazı bilgiler bulunmaktadır. Meselâ Haccâc b. Yûsuf’un (ö. 95/714) yaptırdığı Deylem haritası ile Mansûr zamanında (754-775) yapılan Basra bataklıklarının (bk. BATÎHA) haritası bunlara örnek verilebilir. İslâm âleminde bilinen ilk dünya haritası, Bağdat’ta Halife Me’mûn (813-833) için çizilen es-Sûretü’l-Me’mûniyye’dir (Mes‘ûdî, s. 33). Günümüze ulaşmayan bu harita, Mes‘ûdî’nin açıklamalarına göre kâinat ile felekleri, yıldızları, yeryüzündeki kara ve denizleri, meskûn olan ve olmayan bölgeleri, yerleşim alanlarını ve şehirleri gösteriyordu; ona göre Batlamyus, Marinos ve diğerlerinin dünya haritalarından daha mükemmeldi. Kitâbü’l-CaǾrâfiyye adlı eserin sahibi Muhammed b. Ebû Bekir ez-Zührî (ö. 549/1154’ten sonra), Ebû Abdullah Muhammed b. İbrâhim el-Fezârî’nin (ö. 190/806) bu haritadan bir kopya çıkardığını ve kendisinin de bu kopyaya dayanarak kitabını hazırladığını söyler. Fakat bu arada gerçeğe uymadığını ileri sürerek haritayı tenkit eder ve yeryüzünün kürevî bir şekilde gösterilmesine karşılık haritanın, içinde bulunan her şeyin kolayca tanınması için bir usturlap gibi yayılmış olduğunu belirtir (Kitâbü’l-CaǾrâfiyye, s. 306). Zührî’nin ifadesinden, bu haritanın daha ziyade Marinos tekniğine uygun biçimde, doğru çizgiler halinde gösterilen enlem ve boylamlarla bir düzlem üzerinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Mes‘ûdî de bu harita hakkında, bütün bölgelerin (iklimler) doğru çizgilerle gösterildiğini ve kendisinin bunu es-Sûretü’l-Me’mûniyye ile diğer haritalarda gördüğünü söyler. Zührî’nin haritası, her biri üç bölgeye (sûk) ayrılan yedi bölümden (cüz) oluşmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki Fezârî ve ona dayanan Zührî “iklim” yerine “cüz” terimini kullanmayı tercih etmişlerdir. Cüzler, doğudan batıya doğru sıralanan ve ekvatora dikey çizgilerle sınırlanan paralel şeritler halindedir.

Batlamyus-Marinos geleneğini takip eden ikinci dünya haritası Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî (ö. 232/847’den sonra) tarafından yapılmış, fakat günümüze kadar gelmemiştir; ancak müellifin Kitâbü Śûreti’l-arż adlı eserinde bu haritanın denizlerin, nehirlerin ve dağların koordinatlarını veren bir tanıtımı bulunmaktadır. Bu kitapta söz konusu dünya haritasından kopya edilmiş dört adet bölgesel harita yer almakta ve bunlar “Cevher Adası”, “Denizler ve Körfezler”, “Nil Nehri” ve “Azak Denizi” adlarını taşımaktadır. Hârizmî’nin haritası, kitapta verilen koordinatlara dayanarak S. Râziye Cefrî tarafından yeniden yapılmış ve Tacikistan İlimler Akademisi ile Keşmir Üniversitesi Orta Asya Araştırmaları Merkezi tarafından Geograpficeskāya karta mira al-Khorezmī po knige “Śūrat al-Arđ” adı altında basılmıştır (Duşanbe 1985).

902-945 yılları arasında kaleme alınan Kitâbü ǾAcâǿibi’l-eķālîmi’s-sebǾa’nın yazarı İbn Serâbiyûn’un (Sührâb), silindirik izdüşüm usulüyle harita yapma tekniğini tarif eden tek kartograf olduğu anlaşılmaktadır. İbn Serâbiyûn’un eserine dayanan Hârizmî’nin Śûretü’l-arż’ı da harita yapma hususunda benzer tarifler ihtiva etmektedir. Batlamyus’un Geografike Hiphegesis adlı eserini Arapça’ya tercüme eden Sâbit b. Kurre’nin de (ö. 288/901) “Śıfatü’d-dünyâ” adında günümüze ulaşmayan bir dünya haritası yaptığı bilinmektedir (Krachkovsky, I, 206).

X. yüzyılda, Ebü’l-Hasan İbn Yûnus es-Sadefî ile Hasan b. Ahmed el-Mühellebî, Fâtımî Halifesi Azîz-Billâh (975-996) için ipek kumaş üzerine altın sırma ve renkli ibrişimlerle işlenmiş bir dünya haritası hazırlamışlardır. Bölgeleri, dağları, nehirleri, şehirleri, denizleri ve değişik yolları gösteren, özellikle Mekke ve Medine’yi belirten bu harita, Afrika’nın kuzey ve Arabistan’ın güneydoğu kıyılarındaki bazı farklılıklar dışında Hârizmî’nin haritasına benzemektedir (İbrâhim Şevket, s. 12-13).

Batlamyus-Marinos geleneğinin en önemli temsilcisi, Sicilya’nın Norman krallarından II. Roger’in Palermo’daki sarayında yaşayan Sicilyalı coğrafyacı Şerîf el-İdrîsî’dir (ö. 560/1165). İdrîsî, on beş yıllık bir araştırma ve incelemeden sonra gümüş üzerine, yedi iklimi uzunlamasına on bölüme ayırdığı büyük bir dünya haritası çizdi. Daha sonra Kral Roger’in sarayında kendisine getirilen çeşitli bilgileri


değerlendirerek ve Arapça coğrafya kaynaklarından faydalanarak yazdığı Nüzhetü’l-müştâķ fi’ħtirâķi’l-âfâķ adlı âbidevî eserinde de yetmişten fazla haritanın tarifini yaptı. Nüzhetü’l-müştâķ’ın Arapça tam metni (haritalar dışında), ilk defa Roma’daki Istituto Italiano per il Medio ed Estremo Oriente ve Napoli’deki Istituto Universitario Orientale adlı kuruluşların iş birliğiyle yayımlanmıştır (Leiden 1970, 1984); haritalar ise daha önce Konrad Miller tarafından yayımlanan Mappae arabicae: Arabische Weltund Ländenkarten des 9-13. Jahrhunderts (I-VI, Stuttgart 1926-1931) adlı eserde yer almıştı (I/2-3; VI. [yeni baskısı: Weltkarte des Arabers Idrisi vom Jahre 1154, Stuttgart 1981]). İdrîsî’nin Batlamyus’un haritalarında önemli değişiklikler yaptığı görülmektedir. Batlamyus, dünyanın meskûn bölgesinin kuzey noktasını ekvatorun kuzeyinde 63 derece olarak belirlerken İdrîsî’de bu 64 derecedir. Batlamyus ekvatorun kuzeyinde kalan meskûn bölgeyi 21, İdrîsî 1/2’lik bir oranla 42 enleme bölmüştür. Ekvatorun güneyinde kalan meskûn bölgeyi ise Batlamyus 16 derece 25 dakika olarak tesbit ederken İdrîsî 2 paralel kadar kısa vermiştir (3º 10' 50"). Batlamyus’un, Marinos’u güney bölgelerini küçük göstermesi sebebiyle eleştirdiği göz önünde tutulduğunda İdrîsî’nin Hint Okyanusu’nu küçük resmetmesinin ve adalarını karıştırmasının Marinos’un etkisiyle olduğu anlaşılır. İdrîsî’nin enlem ve boylamları düz hatlar halinde çizmesi de Marinos etkisinin bir yansımasıdır. Aynı şekilde Batlamyus ekvatoru, her biri ekvator saatinin 1/3’üne veya 20 dakikaya eşit olarak 36 kısma ayırırken İdrîsî her biri yaklaşık 18 derece veya 1 saat 20 dakika olan 10 kısma ayırmıştır. Ayrıca İdrîsî ülkelerin büyüklüğünü ve şeklini, nehirlerin akış yönlerini ve dağların coğrafî konumlarını birçok durumlarda değiştirmiştir. Etiyopya dağları ve Seylan adası örneğinde olduğu gibi bazı durumlarda da Yunanca isimleri korumuştur. İdrîsî’nin meskûn dünya hakkında daha sağlam bilgilere sahip bulunduğu için bu gibi değişiklikler yapması tabiidir.

Batlamyus-Marinos geleneğinin diğer bir takipçisi İbn Saîd el-Mağribî’dir (ö. 685/1286). İbn Saîd, Kitâbü’l-Coġrafya adlı eserinde (nşr. İsmâil el-Arabî, Beyrut 1970; Libro de la extension de la tierra en longitude y latitud adıyla İspanyolca trc. Juan Vernet Ginés, Tetuan 1958) Batlamyus, Hârizmî, İdrîsî ve diğerlerinin çalışmalarından faydalanarak kendi haritasına yeni bilgiler eklemiş, bu arada İdrîsî gibi yedi iklimi uzunlamasına on bölüme ayırıp bilinen dünyanın kuzey sınırını 64 dereceye yerleştirirken güney sınırını Batlamyus gibi 16 derecede tutmuştur. Ayrıca onun, yeryüzünün güney yarım küresindeki “bilinmeyen yer”i (terra incognita, aş. bk.) denizle değiştirdiği ve Hint Okyanusu’nu, çatal şeklinde yapılan Afrika’nın güney kısmında Atlas Okyanusu’yla birleştirdiği görülür (harita için bk. Bagrow - Skelton, lv. XXVI).

Batlamyus-Marinos geleneğine bağlı İslâm kartografları dünya haritalarına birçok yeni bilgi eklemişler, çizimcilik hususunda ise bu iki Grek coğrafyacısının metotlarını sadakatle uygulamışlardır. Yalnız Bîrûnî, Marinos’u haritalarının çiziminde faraziyelere dayanması sebebiyle eleştirmiştir (Taĥdîdü nihâyâti’l-emâkin, s. 233).

Belhî Ekolü. X. yüzyılın ilk yarısında Horasan’da yeni bir haritacılık ekolü ortaya çıktı. İslâmî haritacılıkta etkisini birkaç yüzyıl sürdüren bu ekolün kurucusu, gençliğinde Bağdat’ta Kindî’nin öğrencisi olan Ebû Zeyd Ahmed b. Sehl el-Belhî’dir (ö. 322/934). Belhî ülkesine döndükten sonra, dünyanın diğer bölgelerini dışarıda bırakarak sadece “memleketü’l-İslâm”ın değişik yerlerini kapsayan bölgesel haritalar yaptı ve bunların her birine “iklim” adını verdi. Böylece bu ilimde yeni bir akım başlatan Belhî, 308 (920-21) yılında veya biraz daha sonra Śuverü’l-eķālîm adında küçük bir kitap yazarak haritalarının tanıtımını yaptı. Ancak gerek haritaları gerekse kitabının esas metni orijinal halleriyle günümüze ulaşmamıştır. Mevcut olan, büyük bir ihtimalle Belhî’nin hem haritalarını hem de kitabının muhtevasını iktibas eden İstahrî’nin (ö. 346/957 [?]), içinde yirmi mahallî harita ve bir yuvarlak dünya haritası bulunan Mesâlikü’l-memâlik adlı eseridir (nşr. M. J. de Goeje, Leiden 1870 → [Fuat Sezgin], Frankfurt 1992; Muhammed Câbir el-Hinî, Kahire 1961). Bu ekolün ikinci önemli takipçisi, İstahrî’nin çağdaşı ve Śûretü’l-arż’ın (nşr. J. H. Kramers, Leiden 1938-39) yazarı İbn Havkal’dir (ö. 367/977). Śûretü’l-arż, esas itibariyle Belhî-İstahrî geleneğine bağlı olmasına rağmen birçok yeni bilgi de ihtiva etmektedir. İbn Havkal, aralarında deniz haritaları ile bir de dünya haritası bulunan yirmi iki adet mahallî harita yapmıştır. Ona göre İstahrî’nin bazı haritaları mükemmel, bazıları ise karışık ve eksiktir; bununla birlikte İstahrî’nin isteği üzerine bunların bir kısmını gözden geçirerek düzeltmiştir. İbn Havkal’in haritaları incelendiğinde bunların İstahrî’ninkilerden daha üstün olduğu görülür. İbn Havkal kitabının giriş bölümünde (I, 2-3) yedi iklimin hepsini tanıtmak gibi bir amaç taşımadığını söyler; çünkü ona göre Kavaziyan’da (Orta Asya’da bir yer) bulunan “Hindiye” haritası doğruluğuna rağmen birtakım karışıklıklarla doludur. Herhalde hindiyenin aslı “hendesiyye” (geometrik), dolayısıyla söz konusu harita da Batlamyus’un yedi iklim taksimine dayanan bir dünya haritasıdır.

Belhî ekolünün en önemli coğrafyacısı, Aĥsenü’t-teķāsîm fî maǾrifeti’l-eķālîm (nşr. M. J. de Goeje, Leiden 1877, 1906) adlı eseri yazan Makdisî’dir (ö. 381/991’den sonra). Makdisî, bölgeler hakkındaki geniş bilgisine dayanarak bütün İslâm ülkesini ortaya koymuş ve haritasını çizerek uzmanların ve sıradan halkın kolayca anlayabileceği şekilde yolları kırmızı, karaları altın sarısı, denizleri yeşil, nehirleri mavi ve meşhur dağları hâkî renge boyamıştır (onun Mısır, Akdeniz ve Hint Okyanusu haritaları için bk. Youssouf Kamal, III/2, s. 672-677). Hint Okyanusu’nun değişik yerlerde mevcut çeşitli haritalarını gören ve gerçek şeklini bulabilmek için büyük çaba harcayan Makdisî, haritacıların bu okyanusu birbirlerinden çok farklı şekilde çizdiklerini ve bazılarının bir mantoya, Ebû Zeyd’in ise gagasını Kızıldeniz’in, boynunu Irak’ın ve kuyruğunu Çin ile Habeşistan arasının oluşturduğu bir kuşa benzettiğini söylemektedir. Çalışması sırasında denizcilere, matematikçilere ve tâcirlere danışan Makdisî, gemileri devamlı surette Hint Okyanusu’nu dolaşan önemli tâcir Ebû Ali b. Hâzim’e


bu okyanusun gerçek şeklini ve tarifini sormuş, Ebû Ali de bulundukları sahilin kumları üzerine bir harita çizerek birkaç adet zikzaklı burun ve körfezden meydana geldiğini, ne mantoya ne de kuş resmine benzediğini söylemiştir. Bu verileri değerlendiren Makdisî, sonuçta Veyle körfezi dışında körfezleri olmayan basit bir Hint Okyanusu haritası yapmıştır (Aĥsenü’t-teķāsîm, s. 9-11). Anlatılan olay, bu ekole mensup coğrafyacıların daha önce meydana getirilen haritaları devamlı şekilde kendi birikimleriyle geliştirmeye çalıştıklarını göstermektedir.

Belhî ekolü haritacılarının çizimlerine dinî ve siyasî faktörlerin hâkim olduğu anlaşılmaktadır. Onların yaptığı yuvarlak dünya haritalarında Mekke merkezî bir konumda gösterilmekte, kuzey güneyde ve güney kuzeyde yer almaktadır; güney yarım küre ise Afrika’nın uzantısı verimsiz bir araziyle kaplı gösterilmiştir ve bütün kara parçalarının etrafı büyük bir denizle (muhît) çevrilmiştir ki bu Batlamyus’un tenkit ettiği durumdur. Kıtayı kuşatan büyük denizden biri kuzeybatıdan, diğeri güneydoğudan uzanarak kara parçasına giren ve Süveyş bölgesinde birbirine yaklaşan iki büyük körfez oluşmuştur (Akdeniz ve Hint Okyanusu); Makdisî’ye göre bu şekil (a.g.e., s. 16), Kur’ân-ı Kerîm’deki araları bir engelle (berzah) ayrılan iki deniz kavramına uygundur (Furkān 25/53). Makdisî, ayrıca İslâm ülkesinin geometrik tarzda tasvir edilemeyeceğine inanmıştır. Belhî ekolüne mensup haritacılar bölgesel haritaları ise fizikî sınırlarını göstererek yapmışlardır; dolayısıyla onların bu dalın temellerini atan kişiler oldukları söylenebilir.

Vladimir Minorsky’ye göre, 372’de (982-83) telif edilen ve Belhî ekolünden izler taşıyan Farsça dünya coğrafyası Ĥudûdü’l-Ǿâlem’in meçhul müellifi eski haritalardan faydalanmıştır ve kitaptaki haritalar muhtemelen Ebû Ca‘fer el-Hâzin’in (ö. 360/971 [?]) günümüze ulaşmayan haritalarının değişik birer kopyasıdır. Minorsky bu görüşünü, Belhî’nin coğrafya hakkındaki kitabının esasen Hâzin’in haritalarının bir çeşit izahı olduğunu ileri süren Barthold’un fikrine dayandırmaktadır (Ĥudûdü’l-Ǿâlem, XV, 18, dipnot nr. 5). XV. yüzyılda, Timurlu Hükümdarı Şâhruh’un saray tarihçisi olan Hâfız-ı Ebrû (ö. 833/1430) İstahrî’nin Mesâlikü’l-memâlik’ini hem Farsça’ya çevirerek Târîħ adlı eserine almış, hem de kitaptaki bölgesel haritaların bazılarını aynen kopya etmiştir; fakat onun dünya haritası İstahrî ve İbn Havkal’inkilerden oldukça farklıdır (S. Maqbul Ahmad, Jamia Millia Islamia, XXI/2, s. 89-100).

Kartografya İlmini Etkileyen Bilginler. Grek-Fars geleneğine göre “bilinmeyen yer” denilen toprakların Güney Afrika’nın bir uzantısı olduğu meselesi müslüman haritacıların zihinlerini uzun süre meşgul etmiştir. İlk defa Hint Okyanusu ile Atlantik Okyanusu’nun Afrika’daki Ay dağlarının güneyinden geçen kanallarla birbirine bağlı bulunduğu görüşünü ortaya koyan Bîrûnî, el-Bahrü’l-a‘zam (Hint Okyanusu) denizcilerinin Afrika’nın doğu sahilindeki Süfâle’nin güneyinden öteye geçmediklerini belirtti ve bunun sebebini, bu denizin birçok noktada içeri girerek kuzey yarım küreyi (Asya) bölmesi gibi güneydeki denizin de kara parçasının batı kısımlarına (bilinmeyen yere) doğru girmiş olması ile açıkladı (DİA, VIII, 56). Bîrûnî’nin ortaya koyduğu bu görüşe, onun bilinmeyen yeri göstermediği denizler haritasında işaret edilmektedir (et-Tefhîm, s. 137). Bîrûnî’nin görüşleri, Ebü’l-Fidâ ve Yâkūt el-Hamevî gibi sonraki kuşağa mensup birçok coğrafyacı-yı etkilemiş, ancak zamanla etkisini kaybederek daha sonra gelen coğrafyacıların eserlerinden ve haritalarından yavaş yavaş çıkmıştır. Meselâ Hâfız-ı Ebrû’nun dünya haritasında bilinmeyen yerin tamamıyla kaybolduğu ve yerini denizlerin kapladığı görülmektedir.

İbn Sînâ denizlerin menşei problemini tartışırken onların, sabit yıldızlar feleğinin hareketinden dolayı suyun çekilip karaların ortaya çıkması ve çekilen suyun belli yerlerde toplanmasıyla meydana geldiğini belirtir. Astronomların yeryüzünün dörtte birinin meskûn olduğunu keşfettiklerini söyleyen İbn Sînâ, güneş ışınlarının aşırı kuvveti sebebiyle güney yarım kürede insanların yaşamasına imkân bulunmadığını savunan kimselerin görüşlerini reddeder; ona göre buralarda iskân ihtimali kuzey kutbuna nisbetle daha fazladır. İkamete elverişli kısmın güney sınırı ise ekvatordur; daha güneye sarkan bölgede insanların yaşadığı söylenemez. İbn Sînâ, düşüncelerini bu şekilde belirttikten sonra bütün bunların birer tahminden ibaret olduğunu ve kendisinin hiçbiri hakkında kesin bir fikre sahip bulunmadığını söyler (eş-Şifâǿ eŧ-ŦabîǾiyyât [5], s. 25-26).

1072-1074 yılları arasında kaleme alınan Dîvânü lugāti’t-Türk’ün yazarı Kâşgarlı Mahmud, Türk boylarının dil bakımından taksimini gösteren bir dünya haritası yapmış ve Balasagun şehrini merkeze koyup yedi nehir bölgesini Türk kabilelerinin yerleşim alanı olarak ayırmıştır (bk. DÎVÂNÜ LUGĀTİ’t-TÜRK). Yazarı bilinmeyen Muħtaśar-ı İbn Ĥavķal adlı eserde de XII. yüzyıla ait ilginç bir dünya haritası bulunmaktadır. Elips şeklindeki bu haritada Hint ve Atlas okyanusları birbirinden, bilinmeyen yere bitişik olan ve Nil’in kaynaklarının yakınında bulunan dar bir kara geçidiyle ayrılmıştır. Buradan haritacının, Bîrûnî’nin Hint ve Atlas okyanusları arasında kanalların olduğu düşüncesinden etkilendiği anlaşılmaktadır (Youssouf Kamal, III/4, s. 804-817; İbn Havkal, I, s. V-VI). Diğer bir ilginç dünya haritası da 646 (1248-49) tarihli yazarı belli olmayan bir Farsça coğrafya yazmasında bulunmaktadır (Leiden Üniversitesi Ktp., MS, Ar, nr. 1899). Bîrûnî’nin etkisini taşıyan bu haritada, Hint Okyanusu Ay dağlarının güneyinden geçerek Atlas Okyanusu’na kavuşmakta, daha sonra da Afrika kıtasını çevreleyip kuzeye uzanarak sonunda Akdeniz’le birleşmektedir. Buna karşılık kısmen yeryüzünün güney taraflarını içine alan bilinmeyen yer de önce batıya, sonra kuzeye doğru yönelip Kuzey Afrika ve İspanya ile bütünleşmektedir. Ekvatorun kuzeyindeki meskûn kısım ise Batlamyus tarzında yedi iklime ayrılmıştır. Haritacının Kuzey Afrika ve İspanya’nın konumları hakkında yanıldığı görülmekle birlikte bu eser kartografya ilmi için önemli bir malzemedir (Youssouf Kamal, III/5, s. 996).

576 (1180-81) yılında Ahmed et-Tûsî tarafından yazılan ǾAcâǿibü’l-maħlûķāt adlı Farsça eserde yer alan Hazar denizi, Akdeniz, Cibâl, Sind ve Basra körfezi haritaları muhtemelen Belhî geleneğine göre yapılmıştır (Krachkovsky, I, 325). Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî’nin (ö. 682/1283) dünya haritası da Belhî ekolü geleneğini takip eder. Bu haritanın ilginç bir özelliği, Okyanus’un efsanevî Kafdağı ile çevrili olarak gösterilmesi ve dağın güney kısmında efsanevî “hayat çeşmesi”nin bilinmeyen yere doğru akmasıdır (Miller, V, lv. 80). Kazvînî’nin denizler haritasının Bîrûnî’nin haritasına dayandığı anlaşılmakta, bölgelerle ilgili dünya haritasının ise Batlamyus geleneğine uygun şekilde hazırlandığı görülmektedir. İbnü’l-Verdî lakabıyla tanınan Ebû Hafs Sirâceddin Ömer’in (ö. 861/1457) dünya haritası, Belhî geleneğini takip eden Kazvînî’nin dünya haritasına benzer


(a.g.e., V, lv. 75-79). Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed ed-Dımaşkī (ö. 727/1327), dünyanın meskûn bölgelerini yedi kişver usulü gibi yedi dairevî diyagram halinde belirlemiş ve çeşitli ülkeleri bu dairelere yerleştirmiştir.

XIV. yüzyıla doğru İslâm haritacılığında, önceki geleneklerden ve yabancı etkilerden bağımsız yeni bir akım başlamıştır. Bu akımda enlem ve boylamlar yerine birbiriyle kesişen dikey ve yatay hatlar sistemi kullanılmakta ve meydana gelen dörtgenlere şehir ve kasabalar yerleştirilmektedir. Büyük ihtimalle bu teknik Moğollar aracılığıyla Çinliler’den alınmıştır. Nitekim Çinliler, haritalarında işaret edilebilir mesafeler için dikdörtgen hatlar kullanıyorlardı. Bu tekniği takip eden Yuan She Târihi’ndeki 1329 tarihli Moğol haritası diğer bazı Moğol haritaları gibi Çin’de yapılmıştı. Bu haritada verilen yer isimlerinin daha önce, üzeri Moğolca yazılmış başka bir haritadan Çince’ye çevrildiği sanılmaktadır (Krachkovsky, I, 398-399). Bu metotla yapılan en güzel harita, Hamdullah el-Müstevfî’nin (ö. 740/1340’tan sonra) dünya haritasıdır. Bu haritada yeryüzünün meskûn kısmı, kutuplarda birbiriyle kesişmeyen ve doğru hatlar halinde uzanan 18 boylam ve ekvatordan başlayıp kuzeye doğru giden 9 enlemle yaklaşık 10º × 10º ölçüsündeki karelere ayrılmış ve her karenin içine yerleşim merkezlerinin isimleri yazılmıştır; yedi iklim ise kenarlarda gösterilmiştir. Bu haritada, Bîrûnî’nin yeryüzünün güney yarım küresinin denizlerle kaplı olduğu fikrinin etkisi görülmektedir. Müstevfî, Orta Asya ve İran’a ait ayrıntılı haritasında da şehirleri 1º × 1º ölçüsündeki kareler içinde gösteren bir mikyas kullanmıştır. Boylamlar batıdan doğuya doğru 64 dereceden 111 dereceye kadar uzanır; enlemler ise ekvatorun kuzeyine doğru 16º ve 45º arasındadır (Miller, V, lv. 83-86). Kesişen yatay ve dikey hatlar tekniğini Hâfız-ı Ebrû da kullanmış ve British Museum’daki dünya haritasını (Or., nr. 1577, vr. 7b-8a), dikey hatların boylamları ve yatay hatların enlemleri teşkil ettiği 5º × 5º ölçekli karelere ayırmıştır; coğrafî bölgeler ise kenarda gösterilmiştir. Yeryüzünün güney yarım küresi tamamen denizle kaplıdır ve burada herhangi bir kara parçasına rastlanmaz. Bu ekolün diğer bir uygulaması Sâdık İsfahânî’nin (ö. 1651) Şâhid-i Śâdıķ adlı eserindeki haritalarda görülür (British Museum, Egerton, vr. 335a-351b). Bu haritalar, bir tek enlem ve boylam derecesinden meydana gelen karelerden oluşmaktadır (Irfan Habib, s. 73).

Tunuslu Şerefî Sefâkusî ailesinin bazı üyeleri, XVI. yüzyılın ortalarından sonuna kadar yaptıkları haritalarla ün kazandılar. Ailenin en yaşlı üyesi Ali b. Ahmed b. Muhammed 955 (1548) yılında, bugün Paris’teki Bibliothèque Nationale’de muhafaza edilen sekiz yapraklı bir atlas meydana getirdi. Bu atlasla, daha sonra yapılan 979 (1571-72) yılına ait Şerefî dünya haritası arasında benzerlik bulunduğu görülmektedir (Miller, V, 176). Muhtemelen Akdeniz ve Karadeniz’de seyreden hıristiyan ve Suriyeli gemiciler için yapılmış olan atlasta, çeşitli haritaların yanında Karadeniz ve Azak denizi sahillerinin haritaları da yer almaktadır. Ailenin diğer bir üyesi Muhammed b. Ali eş-Şerefî de 1601 yılında doğu yarısı İdrîsî’nin haritasına, batı yarısı Katalonyalı gemicilerin haritalarına dayanan bir dünya haritası yapmıştır (Krachkovsky, I, 455-457; Miller, V, 175-177).

Ortaçağ’da Hint Okyanusu’nda dolaşan Arap gemicilerinin deniz haritaları kullandıkları bilinmektedir. Marco Polo’ya göre Araplar iyi haritalara sahiptiler (Tibbetts, s. 4). Kaynaklarda bu konuyla ilgili iki önemli örnek bulunmaktadır. Bunlardan biri, João de Barros’un hakkında bilgi verdiği ve İbn Mâcid’in (ö. 1500’den sonra) Batı Afrika’da (Malindi) Vasco de Gama ile yaptığı toplantıda ona gösterdiği deniz haritasıdır. João de Barros’a göre bütün Hindistan sahillerini kapsayan bu haritanın üzerinde Arap usulü enlemlerle boylamlar bulunuyor, ancak bunların yanında rüzgârlarla ilgili herhangi bir hat yer almıyordu; çizgilerin meydana getirdiği dörtgenler çok küçük, kuzey-güney ve doğu-batı hatları arasındaki sahil çok belirgindi. Teixeira da Mota’ya göre bu enlemler yıldızların irtifalarını temsil ediyor olabilir ve muhtemelen İbn Mâcid ile Süleyman el-Mehrî’nin eserlerinde verilen 1 ısbâ‘ın (1º 36') 1/4 × 1/4’ü oranındaki mikyasa uygundur (Studia, XI [1963], s. 64-65, 69-72); boylamlar ise doğu-batı yönünde ve muhtemelen 24 saatlik veya 8 “za‘m”lık (3 fersah) aralıklarla çizilmiştir. İbn Mâcid’in Kitâbü’l-Fevâǿid fî uśûli Ǿilmi’l-baĥr ve’l-ķavâǾid adlı eserinde yıldızlarla ilgili tabirlerin karşılaştırmalı biçimde “sûliyan” (Tamil gemicileri) tabirleriyle birlikte verilmiş olması ilginç bir özelliktir. Fakat, İbn Mâcid’in sûliyan deniz haritaları hakkında bilgisi bulunduğuna dair elde kaynak yoktur. Ancak bu durum onun, Tamiller’in denizler hakkındaki bilgilerinden haberdar olduğunu ve belki onlardan şifahî mâlumat aldığını göstermektedir. Araplar’ın deniz haritalarıyla ilgili ikinci örnek, Sir Thomas Roe tarafından Mogadişulu usta bir gemicinin elinde görülen deniz haritasıdır. Parşömen üzerine yapılan bu harita düzenli bir şekilde çizilmiş ve derecelenmişti. Ancak Teixeira da Mota haritanın Avrupa tipi bir harita olduğuna inanmaktadır, çünkü ona göre rehber Portekizce konuşuyordu ve Doğu Afrika’da uzun süre kalarak yerli denizcilerle yakın ilişki içine girmişti (a.g.e., s. 72-73).

1457’de bir dünya haritası yapan Frau Mauro, bir Arap denizcisinin 1420 yılında Hint Okyanusu’ndan gelerek Ümitburnu’nu geçtiğini ve Atlas Okyanusu’na doğru yol aldığını söylemektedir (Krachkovsky, I, 562). Eğer bu bilgi doğru kabul edilirse Arap denizcilerinin bu yolun haritasını da çizmiş oldukları düşünülebilir. İbn Mâcid’in Vasco de Gama’nın takip ettiği deniz yollarını bilmesine rağmen ne kendisi ve ne de Süleyman el-Mehrî böyle bir geçişten bahsetmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Mes‘ûdî, et-Tenbîh, s. 33; İbn Havkal, Śûretü’l-arż, I, s. V-VI, 2-3; II, 329-330; Makdisî, Aĥsenü’t-teķāsîm, s. 9-11, 16; İbn Sînâ, eş-Şifâǿ eŧ-ŦabîǾiyyât (5), s. 25-26; Ĥudûdü’l-Ǿâlem (Minorsky), s. XV, 18 (dipnot nr. 5); Bîrûnî, Taĥdîdü nihâyâti’l-emâkin (nşr. P. Bulgakov - İ. İbrâhim Ahmed), Kahire 1962 → (ed. Fuat Sezgin), Frankfurt 1992, s. 233; a.mlf., et-Tefhîm: The Book of Instruction in the Elements of the Art of Astrology (trc. R. Wright), London 1934, s. 137; Muhammed b. Ebû Bekir ez-Zührî, Kitâbü’l-CaǾrâfiyye (nşr. Muhammed Hâc Sâdık, BEO, XXI [1968] içinde), s. 7-312; K. Miller, Mappae arabicae: Arabische Weltund Ländenkarten des 9.-13. Jahrhunderts, Stuttgart 1926-31, I-VI, tür.yer.; E. L. Stevenson, Geography of Claudius Ptolemy, New York 1932, Fisher’in önsözü, s. 5-6, ayrıca bk. s. 25-41, 163-165; L. Bagrow - R. A. Skelton, History of Cartography, London 1964, lv. XXVI; I. Krachkovsky, Târîħu’l-edebi’l-coġrâfiyyi’l-ǾArabî (trc. Selâhaddin Osman Hâşim), Kahire 1968, I, 59, 206, 262-263, 279-292, 325, 373-374, 398-399, 455-457, 562; G. R. Tibbetts, Arab Navigation in the Indian Ocean before the Coming of the Portuguese, London 1971, s. 4; Irfan Habib, An Atlas of the Mughal Empire, Delhi 1982, s. 73; Youssouf Kamal, Monumenta Cartographica Africae et Aegypti, Kahire 1926-1951, III/1, s. 525; III/2, s. 672-677; III/3, s. 741; III/4, s. 804-817; III/5, s. 996, 1049; The History of Cartography (ed. J. B. Harley - D. Woodward), Chicago 1992, tür.yer.; Zeki Velidi Togan, “Biruni’s Picture of the World”, Memoirs of the Archaeological Survey of India, LIII, New Delhi 1941, s. 60-62; İbrâhim Şevket, “Ħarâǿiŧü coġrâfiyyi’l-ǾArabi’l-evvel”, Mecelletü’l-Üstâź, Bağdad 1962,


s. 2-3, 7, 12-13; A. Teixeira da Mota, “Méthodes de navigation et cartographie nautique dans l’océan indien avant le XVIe siècle”, Studia, XI (1963), s. 64-65, 69-75; S. Maqbul Ahmad, “Islam and the Modern Age”, Jamia Millia İslamia, XXI/2, New Delhi 1990, s. 89-100; a.mlf., “Kharīŧa”, EI² (İng.), IV, 1077-1083.

S. Maqbul Ahmad




Osmanlı Dönemi. Osmanlılar’daki haritacılık terminolojisi İslâm literatüründen gelen levh, tersîm, tasvîr, sûret, resm, resm-i harîta, levhu’r-resm gibi tabirlere, Batı’dan doğrudan alınan harta, hartı, karti, karta, papamonta (İtalyanca mappa mundi = dünya haritası) gibi yenilerinin eklenmesiyle teşekkül etti. Harita kelimesinin Anadolu Türkçesi’nde harta, hartı şeklinde kullanımı muhtemelen Pîrî Reis ile gelişti ve zamanla anlamca karşılanmasına yönelik yeni fikirler de ortaya atıldı. Kâtib Çelebi, “resm-i harîta”yı genelde yaptığı gibi “harta resmi” şeklinde Türkçe’leştirdi; daha sonra harta ve resm kelimelerinin sık sık birbirinin yerine kullanıldığı görülür.

Osmanlı haritacılığında orijinal eserlerin ortaya konulduğu devir XVI. yüzyılın ilk yarısıdır. Genelde bu asrın sonlarına kadar olan çalışmalara yön veren örnekler, Doğu ve Batı kaynaklarının karışımı ürünlerden meydana geliyordu. Bu tarihten sonra birçok ülkede görüldüğü gibi Hollanda menşeli ilerlemelerin etkisi ve yansıması söz konusudur. Osmanlı coğrafya eserleri arasında, müslümanların Geç Antik Çağ’ın sonu ve Ortaçağ’ın başlarında Grek ve Hint haritacılığından etkilenerek geliştirdikleri Arapça çalışmalar, çevirileri ve yeni versiyonlarıyla yerlerini almışlardı. Osmanlılar için bu irtibat, Kâşgarlı Mahmud’un 1074’te tamamladığı Dîvânü lugāti’t-Türk’teki dünya haritasına kadar uzanır. Daire içinde verilen harita, müellifinin beyanına göre Türkler’in bulunduğu bölgeleri göstermek amacıyla yapılmıştı. Bu dünya haritası Japonya’yı gösteren ilk çalışma olarak da dikkat çeker.

Osmanlılar’ın erken devirlerine ait haritalar ele geçmemiştir; ilk örneklere XV. yüzyılın ortalarından itibaren rastlanır. Fâtih Sultan Mehmed’in saltanat yıllarına ulaşan çalışmalar Venedikliler’le gelişmekte olan rekabetle de bağlantılıdır. Fâtih Sultan Mehmed’in fetihten sonra İstanbul’da giriştiği icraat arasında, Trabzonlu G. Amirutzes’den Batlamyus’un Geographia adlı eserini tercüme etmesini ve haritalarından faydalanarak da bir dünya haritası hazırlamasını istediği bilinmektedir. Geographia’nın Arapça tercümesinde bazı haritaların yer almasına rağmen (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 2414; Ayasofya, nr. 2610) padişahın ikinci isteğinin gerçekleşip gerçekleşmediğine dair elde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Öte yandan Fâtih’in aynı kişiye hazırlattığı bugün mevcut olmayan İstanbul haritasının da G. A. Vavossore’nin XVI. yüzyılın ilk yarısında Venedik’te yayımladığı gravüre kaynaklık ettiği yönünde düşünceler geliştirilmiştir.

XVII. yüzyılın ikinci yarısında Evliya Çelebi İstanbul’da bir “esnâf-ı harîtacıyân” topluluğundan bahseder. Sekiz dükkâna sahip olan ve sayıları on beş kişiyi bulan bu zanaat mensuplarının birkaç lisana, özellikle Latince’ye mükemmel âşina olduklarını, Atlas Minor ve Coğrafya, Papamonta gibi eserlerden yola çıkarak hazırladıkları haritaları gemicilere sattıklarını, onların da böylece okyanuslarda ve büyük denizlerde korkusuzca gezdiklerini anlatır (TSMK, Bağdat Köşkü, nr. 304, vr. 163a). Tezkire sahibi Sehî’ye göre Sinoplu şair Safâyî XVI. yüzyılın başlarında haritacılık alanında eşsizdi ve çok hürmet gördüğü gemicilerin şeyhi olmuştu. IV. Murad devrinde Hollandalı Jacobus Golius’a sipariş edilen Osmanlı Devleti topraklarının haritasını yapma işine dair kesinleşmiş ve ele geçmiş bir belgeye rastlanmaz. Antoine Galland da 1672’de Mehmed Çelebi adında biri tarafından yapılmış olan güzel bir İstanbul haritasını yine burada gördüğünü yazmaktadır (İstanbul’a Ait Günlük Hatıralar, I, 219).

Osmanlı haritacılığı üzerinde inceleme yapan ilim adamlarının ortaklaşa dikkat çektikleri en önemli mesele, Osmanlı Devleti topraklarının genişliğine uygun bir malzeme ile karşılaşmayı sağlayabilecek kataloglama çalışmalarının yetersizliğidir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi ve yurt dışındaki kütüphanelerde mevcut değerli görülen haritalara dair ayrıntılı araştırmalar bulunmasına rağmen henüz birçok kütüphanede ve arşivlerde bu konuya el atılmamış ve birçoğunun kataloglarında haritalara yer ayrılmamıştır. Osmanlı coğrafya eserlerinin tenkidinde ve tasnifinde karşılaşılan nüsha farklarının büyüklüğü ve bazan ölçüsüzlüğü problemi haritalar için de geçerlidir. Birçok eserde haritaların ihmal edilmesi şeklinde yaygınlaşmış olan durum, nâdiren eserin aslında bulunmayan haritaların ilâvesi gibi bir değişiklik de gösterir (meselâ bk. Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 172’de yer alan Kitâb-ı Bahriyye nüshasındaki İstanbul haritası). Matbaanın hayata geçirilmesi ve basma eserlerin yayılmasıyla birlikte haritaların yerinden çıkarılması, renklendirilmesi ve ilâve yer adlarının konulması gibi kullanım alışkanlıklarının basmalara da geçtiği gözlenmektedir.

1. Deniz Haritaları. Daha çok XIII. yüzyılın başlarından itibaren Cenovalılar tarafından ortaya çıkarılan portolanlar (limanları gösteren harita) Katalan, Portekiz ve İtalyan gemicilerinin ellerinde gelişmişti. Gemiler için sığınabilecekleri limanların, kıyıların, adaların, ikmal ve durak yerlerinin belirtildiği portolanlar, alışverişin daha yoğun olduğu Akdeniz’de Doğu ve Batı haritalarındaki ortak özelliklerin bir araya getirilmesiyle zenginleştirilmiştir. Uzakdoğu denizlerindeki ada gruplarına ulaşan Doğulu gemicilerin ve devamlı hareket içindeki Batılı gemicilerin çalışmalarıyla kuşaktan kuşağa gelişen portolanların yapımında hangi tarafın önde olduğunu belirlemek güçtür. Portolanların ortak özellikleri arasında nem ve tuza karşı dayanıklı olabilmeleri


için deriden yapılmaları, üzerlerinde rüzgâr gülü ve mutlak bir ölçek göstergesi bulunması, denizde kayalıkların siyah, sığ yerlerin kırmızı, kıyıların yeşil ve mavi hatlarla çizilmesi başta gelir. Haritalar çoğunlukla birbirlerinden kopya edilerek ve benzeri kaynaklardan istifadeyle meydana getirildiğinden ortak bir haritacılık dili teşekkül etmiştir. Bilhassa Akdeniz’de haritaların elden ele dolaşması, aynı yoldaki denizciler gibi haritacıların da başka ülkelerde ürün vermiş olabileceklerini düşündürmektedir.

Osmanlılar’da özellikle gemiciler harita yapmaya teşvik edilmekte ve ödüllendirilmekteydi. Bilinen portolanların en eskisi, 816 (1413) tarihini taşıyan Ahmed b. Süleyman et-Tancî’nin Karadeniz’i, Atlas Okyanusu’nun doğusundaki Avrupa ve Afrika sahillerini, İngiltere adalarını gösteren deniz haritasıdır (TSMK, Hazine, nr. 1823). Arapça düzenlenmiş olan portolanda on iki ayın Latince isimleri kamerî takvim içinde verilmiştir. Ahmed b. Süleyman’ın Tunus’ta hazırladığı bu portolanda süslemeler ve birtakım figürler de bulunmaktadır. Bu döneme ait diğer bir deniz haritası, Tunuslu İbrâhim (el-Mürsî ?-el-Kâtibî ?) tarafından Tunus’ta çizilmiştir (İstanbul Deniz Müzesi, Âsâr-ı Atîka, nr. 882). Akdeniz, Ege, Karadeniz ve Batı Avrupa kıyılarının gösterildiği 15 Ramazan 865 (24 Haziran 1461) tarihli harita üzerinde yapılan incelemeler, iklim haritaları yoluyla intikal eden Arap haritacılığı geleneğine ait açık ve yaygın izler taşıdığını ortaya koymuştur. Batlamyus’un haritalarıyla Karadeniz’de bile dolaşmanın güç olduğu bir dönemde İbrâhim’in haritasının denizcilere en azından Akdeniz’in ortalarına kadar yardım ettiği âşikârdır. Bu harita sayesinde, Batı etkisinin açıkça görüldüğü portolanlarda o tarihe kadar Doğu haritacılığının ulaşmış olduğu seviye anlaşılırken deniz haritalarında ölçek bulunmadığına dair görüşler de çürütülmüştür. Bazı araştırmalarda Tancî’nin haritasıyla arasında bağlantı kurulmuş olan bu portolan da Arapça düzenlenmiştir ve ayrıca bir gök haritası ihtiva etmektedir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlı bulunan (Hazine, nr. 1822) el-Hâc Ebü’l-Hasan’ın deniz haritası ise Avrupa, Afrika ve Osmanlı Devleti’nin üç kıtadaki topraklarını göstermektedir. Muhtemelen Kanûnî Sultan Süleyman dönemine ait olan haritada şehirler kalelerle resmedilmiş, vilâyet adlandırması ile otuz altı değişik bölgenin isimleri ve bayrak şekilleri verilmiştir. Haritada sonradan ilâve edilmiş çizimlerin bulunduğu da görülmektedir.

Akdeniz’in tam bir portolanı ve Osmanlı haritacılığının en ünlü temsilcisi olan Kitâb-ı Bahriyye, Pîrî Reis’in (ö. 1554) amcası Kemal Reis’le birlikte başladığı gemicilikteki müşahede ve tecrübelerini aktardığı bir şaheserdir. Kitabın oluşmasında, bütün bilgilerin yalnız haritalar üzerinde verilemeyeceği düşüncesinin de payı vardır. Pîrî Reis 1521’de tamamladığı Kitâb-ı Bahriyye’nin ilk telifini, 1524 Mısır seferinde yanında bulunduğu Sadrazam İbrâhim Paşa’nın tekrar temize çekilip padişaha takdim edilmesi arzusuna uyarak yeniden ele aldı. 1526’da İbrâhim Paşa aracılığıyla Kanûnî Sultan Süleyman’a sunulan ikinci telifin manzum olan metni Seyyid Murâdî tarafından düzenlenmiştir. Eserde önce telif sebebiyle birlikte haritanın tanımlama ve alâmetleri açıklanmakta, daha sonra bazı büyük denizler ve adaları, Sultâniye, Kilitbahir ve Bozcaada’dan itibaren Ege denizi, Mora, Adriyatik kıyıları, Venedik, Anadolu’nun batı kıyısındaki ada ve limanlar üzerinde ayrıntılı bilgiler verilmektedir. Pîrî Reis anlattığı her limanı ayrı bir portolanla göstermiş ve oradaki önemli binaların resimlerini çizmiştir. Orijinalleri ele geçmeyen bu teliflerden Kanûnî’ye sunulduğu sanılan nüsha 221 haritalıdır (TSMK, Hazine, nr. 642). Portolanlarda olduğu gibi Kitâb-ı Bahriyye’de de sığ yerler, kumsallar, güvenli limanlar, kayalıklar, su kaynakları ve yerleşim merkezleri özenle belirtilmiştir. Eser, halen çok değişik ilimler için bir araştırma kaynağı olarak önemini sürdürmektedir (bk. KİTÂB-ı BAHRİYYE).

Seydî Ali Reis’in 1538’de Kanûnî’ye takdim ettiği, kısaca el-Muĥîŧ olarak tanınan Kitâbü’l-Muhît fî ilmi’l-eflâk ve’l-ebhur adlı eseri (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1643), Hint denizleri için yapılmış portolan mahiyetinde bir çalışmadır. Bazı harita ve papamontaların da anlatıldığı eserin bunlarla birlikte sunulduğuna dair görüşler varsa da mevcut yazmalar bunu doğrulamamaktadır (bk. KİTÂBÜ’l-MUHÎT).

Deniz haritacılarından olup hassa reisleri arasında adı geçen Ali Macar Reis’in Safer 975 (Ağustos-1567) tarihli Atlas’ı, üzerinde Karadeniz ve Marmara denizi, Doğu Akdeniz, Orta Akdeniz, Batı Akdeniz, Atlantik kıyıları ve İngiltere adaları, Ege ve Marmara deniziyle dünya haritalarının yer aldığı yedi parçadan meydana gelmektedir (TSMK, Hazine, nr. 644). Ali Macar Reis’in imzasının yalnızca Batı Akdeniz haritasında bulunması, diğerlerinin daha sonra ilâve edilmiş olabileceği ihtimalinin öne sürülmesine yol açmışsa da bu durum ancak dünya haritası için kabul edilebilir. Öte yandan Atlas’ın İtalyan ve Katalan portolan tekniği düzenine uyması dolayısıyla, İtalyan haritacılarınca hazırlanıp yer adları yazılmadan Osmanlılar’a ulaştığı ve bunları Ali Macar Reis’in tamamladığı düşünülse bile bu resimleme tekniğinin Osmanlı nakkaşhânesinin yabancısı olmadığı bir tarzı gösterdiği de açıktır. Bu geleneğin diğer bir örneğini teşkil eden Atlas-ı Hümâyun T. D. Goodrich tarafından 1984’te ortaya çıkarıldı. Saray için nakkaşhânede hazırlandığı anlaşılan eser dokuz harita ihtiva etmektedir: Karadeniz ve Marmara; Doğu Akdeniz ve Ege denizi; Orta Akdeniz ve Adriyatik denizi; Batı Akdeniz ve İspanya; Batı Avrupa’nın Atlantik kıyıları, Adriyatik denizi, Britanya adaları; Ege denizi; Mora ve Güney İtalya; dünya; Avrupa


ve Kuzey Afrika (İstanbul Arkeoloji Müzeleri Ktp., nr. 1621). Ali Macar Reis’in Atlas’ı ile büyük bir benzerlik arzeden Atlas-ı Hümâyun 1570’e tarihlenmektedir. Üçüncü atlas, adını bulunduğu galeriden almış olan Walters Deniz Atlası’dır (Baltimore, Walters Art Gallery, MS, W. 660). Yine nakkaşhâne ürünü olan atlas Karadeniz ve Marmara denizi, Ege ve Doğu Akdeniz, Orta Akdeniz ve Adriyatik denizi, Batı Akdeniz ve İspanya, Kuzeybatı Avrupa, Avrupa ve Kuzey Afrika, Güney Asya ve Hint Okyanusu, dünya haritalarının bulunduğu sekiz parçadan oluşmaktadır. Yine portolan tipi deniz haritalarına giren bu atlasın da diğerleri gibi saraya sunulmak amacıyla ve aynı tarihlerde (1560-1570) hazırlandığı sanılmaktadır. Atlaslardaki haritaların bazılarında orijinal bilgiler bulunduğu yeni araştırmalarla ortaya konulmuştur.

Haritacı Menemenli Mehmed Reis’in 999’da (1590-91) Türkçe olarak hazırladığı Ege denizi haritasında, Arnavutluk’un Avlonya şehrinden Anadolu’daki Fethiye’ye kadar Akdeniz kıyıları ve yerleşim merkezleriyle bütün Ege adaları gösterilmiştir (Venedik, Civico Museo Correr, Port. 22). Bu harita, aynı tip haritalar içerisinde bir makama sunulmadan bugüne ulaşabilmiş nâdir çalışmalardan biri olarak da dikkat çeker. Üzerindeki yer adlarının Arnavutluk kıyılarında yoğunlaşması, Menemenli Mehmed Reis’in bu bölgede yaşadığının işareti sayılmaktadır.

1648-1650 yılları arasında meydana getirildiği tahmin edilen Seyyid Nuh’un Deniz Kitâbı (Kitâbü Bahri’l-Esved ve’l-Ebyaz), Karadeniz ve Akdeniz limanlarının kaleler itibara alınarak çizilmiş 204 portolanını ihtiva etmektedir (Bologna, Biblioteca Universitaria, MS, nr. 3609). Seyyid Nuh’un kitabıyla ilgili problemler süregelmektedir. Pîrî Reis’in Kitâb-ı Bahriyye’sinin esere model oluşturduğu apaçıktır ve bu bakımdan onun değişik bir kopyası telakki edilir. Karadeniz’in anlatılmadığı Pîrî Reis’in kitabından bu noktada ayrılan eser, iç deniz hükmünde olan Karadeniz’in 1699’dan sonraki kısmen değişen durumuyla daha fazla önem kazanmıştı. Yine Kitâb-ı Bahriyye’nin örnek alınarak hazırlandığı anlaşılan Harîta-i Ekālîm’in müellifi belli değildir (TSMK, Bağdat Köşkü, nr. 337). Ege denizi, Akdeniz kıyıları ve adalarının gösterildiği 134 haritalı atlas Kitâb-ı Bahriyye’nin ilk telifini aksettirmektedir. Aynı eserin ikinci telifinden faydalanılarak meydana getirilmiş olan başka bir anonim çalışma ise 198 haritalıdır (TSMK, Bağdat Köşkü, nr. 338). Bu tarzı yansıtan başka örnekler de bulunmaktadır (bk. Soucek, bibl.).

2. Dünya Haritaları. Osmanlılar’ın eski dünya haritalarını, başlıcalarını İstahrî, İdrîsî ve Sirâceddin İbnü’l-Verdî’nin eserlerinin oluşturduğu klasik coğrafya kitaplarından tanıdıkları bilinmektedir. XVI. yüzyılın ortalarında oldukça doğru bilgiler içeren kendi çalışmalarını ise ne şekilde ortaya koydukları araştırma konusudur ve bu yönde kaydettikleri gelişmeler daha çok Portekizliler’in Hint Okyanusu’ndaki faaliyetlerini yakından ve kararlı bir siyasetle takip etmelerine ve buna karşı çalışma yapmalarına bağlanmaktadır.

Pîrî Reis’in ünlü ilk haritasına olan ilgi 1929 yılında keşfedilmesinden itibaren hiç eksilmemiştir (P. Kahle, Die verschollene Colombus-Karte von 1498 in einer türkischen Weltkarte von 1513, Berlin-Leipzig 1933). Muharrem 919 (Mart 1513) tarihli olan ve Gelibolu’da çizilen bu dünya haritasının bugüne sadece bir parçası ulaşabilmiştir (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1633 mükerrer). 1517 yılında Kahire’de Yavuz Sultan Selim’e takdim edilen bu haritanın elde kalan parçası Atlas Okyanusu’nun iki kıyısında İspanya, Portekiz ve Batı Afrika ile Amerika’nın doğu kısımları, Florida ve Antiller’i göstermektedir. Harita üzerinde yer adlarının yanı sıra keşif tarihleri, efsanevî notlar ve eserin meydana getirilişine dair bilgiler bulunmakta ve bu notlardan, Pîrî Reis’in otuz dört Doğu ve Batı menşeli haritadan faydalandığı anlaşılmaktadır. Bu kaynaklar arasında en çok dikkat çekenler, 2000 yıl öncesinin İskenderiye Kütüphanesi’nden çıkma bir harita ile Kristof Kolomb’un bugüne intikal etmeyen 1498 tarihli haritasıdır. Atlas Okyanusu’nda keşfedilen yerlerin doğrulukla gösterildiği haritayı önemli kılan ve hayranlık uyandıran diğer özelliklerinin başlıcaları da kaynaklarının eskiliği ve orijinalliği, çizimlerin ancak havadan yapılan çekimlerle XX. yüzyılın ortalarından itibaren yapılabilen haritalara benzerlik arzetmesi ve yine sadece modern tekniklerle tesbit edilebilen Antartika kıyılarının henüz buzullarla kaplı olmadığı zamandaki halinin verilmiş olmasıdır. Özellikle son tesbit, Pîrî Reis’in kaynakları arasında buzul devrinden önce resmedilmiş haritaların da bulunabileceğine dair görüşlerin doğmasına yol açmış ve bu haritadan yola çıkılarak kayıp olduğuna inanılan Atlantis kıtasının aranmasına kadar derinleştirilen çeşitli toplu çalışmalar ortaya konulmuştur (C. Hapgood, The Maps of the Ancient Sea Kings, Evidence of Advanced Civilization in the Ice Age, New York 1979).

Pîrî Reis’in dünya haritasının kayıp parçalarının Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde araştırılması sırasında Atlas Okyanusu’nun kuzeyini, Kuzey ve Orta Amerika’nın o zaman için terkedilmiş kıyılarını gösteren ve ilkinde bulunmayan bazı yeni ayrıntılara yer veren yine ona ait bir başka harita parçası ele geçmiştir (Hazine, nr. 1824). Pîrî Reis b. el-Hâc Mehmed imzasıyla 935’te (1528-29) Gelibolu’da yapılmış olan harita, muhtemelen Kanûnî Sultan Süleyman için hazırlanmış ikinci bir dünya haritası parçasıdır. Ancak, Yucatan, Küba, Haiti, Florida ve Kuzey Amerika’nın görüntülendiği bu parçanın aslında bir dünya haritasına değil, Osmanlı başşehriyle Yeni Dünya’yı birlikte gösteren büyük ölçekli ve özel amaçlı bir haritaya ait olduğu da ileri sürülmüştür.


Tunuslu Hacı Ahmed’in yürek şeklinde ve daire içinde Türkçe olarak hazırladığı dünya haritası, J. Werner’in 1514 ve Orontius’un 1536 tarihli haritalarından istifade edilerek çizilmiştir ve bir bakıma çeviridir (Venedik, Biblioteca San Marco). Üzerinde bir gök haritasıyla çeşitli mitolojik figürlerin de yer aldığı Hacı Ahmed’in 967 (1559-60) tarihli bu çalışması hakkında değişik incelemeler yapılmıştır. İlk araştırmalar, eseri meydana getirenin Osmanlılar’la doğrudan temasta olabileceği görüşünü savunurken daha sonra farkına varılan ona ait bir coğrafya risâlesi, haritanın Kanûnî’nin şehzadelerinden Bayezid için hazırlatıldığını ve sahibinin kimliğini ortaya çıkarmıştır. Şehzadenin dünya haritası isteği, Venedik Senatosu’nun bu işi havale ettiği balyos aracılığıyla Hacı Ahmed’in haritasının ilk versiyonlarından birinin 1554’ün son veya 1555’in ilk aylarında şehzadenin adamlarına teslim edilmesiyle karşılanmıştı. Müellif, esaret altında ve anlaşılan hürriyetine kavuşma karşılığında hazırladığı bu haritayı beraberinde memleketine götürmek ve böylece müslümanlara faydalı olmak ümidini beyan ediyordu. Söz konusu coğrafya risâlesinin mitolojik unsurlara dayalı mahiyeti dünya haritasıyla paralellik göstermektedir. Hacı Ahmed eserini Türkçe hazırlayışını da bu dilin dünyaya hükmetmesine bağlıyordu. 1568’de Venedikli yayıncı M. Giustiniani’nin Hacı Ahmed’in haritasını basma lisansını temin ettiği belirlenmiş, böylece harita dünyada basılan (çoğaltılan nüshaların buradaki bir yangında telef olma ihtimali büyüktür) veya basılması planlanan ilk Türkçe eser olarak da ilgi görmüştür. 1795’te çok az sayıda bastırılmış olan örnekleri bugüne ulaşmıştır.

Eserlerinde harita ve haritacılığa dair bilgiler bulunan İstanbul Rasathânesi’nin kurucusu Takıyyüddin er-Râsıd el-Mısrî’yi (ö. 1585) maiyetindeki astronomlarla beraber çalışırken gösteren Seyyid Lokman’ın (ö. 1601) Sultan III. Murad Şehinşahnâmesi’ndeki minyatürde (İÜ Ktp., FY, nr. 1404, vr. 57a) bir yer küresi bulunmakta ve üzerindeki dünya haritasında yeni keşfedilen yerlerin Pîrî Reis’in haritalarına göre daha doğruya yakın çizilmiş olduğu görülmektedir (resim için bk. And, s. 56). Bu durum, Pîrî Reis’ten sonra ortaya çıkan gelişmelerin takip edildiğini ortaya koymaktadır. Nitekim aynı yıllarda kimliği bilinmeyen bir mütercimin “Frenkçe”den çevirdiği Târîh-i Hind-i Garbî (Hadîs-i Nev) adlı eserle ve içinde yer alan dünya haritası ile ilim çevrelerine ve daha sonra İbrâhim Müteferrika tarafından basılmak suretiyle de Osmanlı aydınlarına tanıtılmıştır (en eski tarihli nüshadaki haritanın resmi için bk. DİA, VIII, 64, 66). İbrâhim Müteferrika dünya haritasını yeniden hazırlarken N. Sanson’un Atlas nouveau’sundan (Paris 1689) faydalanmıştı. Seyyid Lokman’ın Zübdetü’t-tevârîh isimli tomarında (TSMK, III. Ahmed, nr. 3599) görülen dünya haritası ise Sirâceddin İbnü’l-Verdî’ye ait çalışmanın Osmanlı versiyonudur ve aslından oldukça değişiktir. Daha sonra çeşitli eserlerde yer almaya devam eden dünya haritaları, Batı menşeli haritaların model tutulmasıyla veya aynen nakledilip üzerlerindeki isimlerin çevrilmesiyle meydana getiriliyordu.

3. Askerî Haritalar. Genellikle harita-plan-kroki karışımı halinde olan askerî haritaların başlıcaları, kuşatmalarla sınır ve barış durumlarının tesbitine yönelik çizimlerdir. Bunların en eskilerinden birini teşkil eden ve 1496’dan önceye tarihlenen Venedik Cumhuriyeti haritasının (TSMK, Hazine, nr. 1829-1830), yer adlarının çoğunun İtalyanca verilmesi gibi bazı özelliklerinden dolayı Venedik’te hazırlandığı sanılmaktadır. Venedik ve Kuzey İtalya topografyasını köprüler ve kalelerle birlikte gösteren bu askerî maksatlı haritanın özel sipariş olabileceği doğrultusunda düşünceler bulunmaktadır. Fâtih Sultan Mehmed’in davetiyle 1479-1481 yılları arasında sarayda bulunan İtalyan ressamı Gentile Bellini’ye bu tür bir harita ısmarlandığı kaynaklarda belirtilmekte, ancak söz konusu haritanın bu harita olup olmadığı bilinmemektedir. Muhtemelen II. Bayezid için Kulağuz Moralı İlyas’ın hazırladığı Azak denizi ve Kırım haritaplanı (TSMA, nr. E 12090/1) 1495-1506 yılları arasında yapılmıştır ve özellikle Osmanlı donanmasının kullanması amacıyla Kiev ve civarındaki kaleleri göstermektedir.

Osmanlı harp planları adıyla da değerlendirilen bu çeşit malzeme üzerinde yürütülen çalışmalar birçok kıymetli haritanın bugüne ulaştığını ortaya koymaktadır. Sefer ve kuşatmalarla savaş alanlarının görüntülendiği bu tür anonim çalışmaların başlıcaları arasında 1521 Belgrad (TSMA, nr. E 9440), 1565 Malta (TSMK, Yeni Yazmalar, nr. 1118), 1566 Sigetvar (TSMA, nr. E 12356), 1683 Viyana (Viyana, Museen der Stadt, I. N. 52.816/1) ve 1684 Budin (Bologna, Biblioteca Universitaria, MS, Marsili, nr. 8) kuşatmaları ile 1711 Prut (TSMA, nr. E 1551/1), 1736-1739 Osmanlı-Avusturya-Rusya savaşlarını ve Adakale’nin geri alınışını (TSMA, nr. E 9439), 1736 seferini (TSMA, nr. E 10201) ve 1831 Bağdat kuşatmasını (TSMA, nr. E 9404) gösteren haritalar sayılabilir.

XVIII. yüzyılın uzun süren savaşlarıyla birlikte birçok çeviri eser ve haritanın askerî amaçlarla seçilip tekrar düzenlendiği görülür. Bu haritaların bir kısmı İstanbul’daki elçilik mensupları aracılığıyla temin edilmekteydi. Bazan yeni savaş usullerinin de göz önünde tutulduğu haritalarda siyasî ve daha çok fizikî özelliklerin gösterilmesine dikkat edilmiştir. Orijinal haritadaki yer vb. adların yanına Osmanlıca’ları eklenerek kısmen tercüme edilmiş örnekler de az değildir. Aslen bir İngiliz mühtedisi olan ve Enderunlu Ressam Mustafa adıyla tanınan haritacı, çeviri yoluyla Türkçe’ye kazandırdığı bu tür çalışmaları ile kendini tanıtmıştır. Onun Mikelzâde Yorgaki’nin nezâretinde çevirisini yaptığı Karadeniz ve Kırım haritası 1187 (1773) savaş yılına aittir ve “Harîta-i Dârü’l-cihâd Sûreti” başlığını taşır (TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 1450). Tercümesi yapılan haritanın aslı ise 1769’da Avusturya’nın Augsburg şehrinde basılmıştı. Ressam Mustafa’nın bundan başka “Macaristan ve Moskof Dârü’l-harekâtı” unvanlı olanı gibi (TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 1454) özellikle 1182 (1768) seferi için hazırladığı haritalarının birkaçı bugüne ulaşmıştır (TSMA, nr. E 1551/2; E 8410/3; Viyana, Österreichisches Kriegsarchiv, B III b. 30-1). Boğdan, Erdel, Eflak ve Bucak civarını gösteren anonim bir askerî harita, Hotin ve Yergöğü’nün yeni fethedildiğine dair notlarına bakılarak 1663 Uyvar seferine tarihlenmeye elverişlidir (BA, Haritalar Katalogu, nr. 37). XVIII. yüzyılın sonlarına doğru devam etmekte olan Osmanlı-Rusya-Avusturya savaşlarına ait tercüme haritalara başka örnekler de göstermek mümkündür (meselâ bk. TSMA, nr. E 9401).

Çok defa bir barış antlaşmasının öncesine veya sonrasına dair sınır bilgilerinin belirtildiği ve bu bilgilerin oluşmasına zemin hazırlayan askerî harekâtlara temas edildiği için önem taşıyan sınır haritaları da bu tasnif içinde yer almaktadır. 1738’de Adakale’nin ikinci defa fethini müteakip yapılan Belgrad Antlaşması’na göre düzenlenmiş harita (TSMA, nr. E 10201/2), Ressam Mustafa’nın Lehistan sınırı haritası (TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 1453)


ve 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’na göre tanzim edilmiş olan harita (BA, Haritalar Katalogu, nr. 187) bu tür eserler arasında sayılabilir. Latince bir haritadan istifade edilerek ortaya konulduğu belirtilen son örnekte yapanın değil sahibi kapıcıbaşı Akkirmânî İbrâhim Ağa’nın adı okunmaktadır.

4. Tasvirli (Minyatürlü) Haritalar. Toponimik özellikler taşımaları bakımından bir çeşit kara atlası olarak tanımlanan minyatürlü haritalar temelde şehnâmecilerin eserlerine dayanır. Üzerinde şehir, kale, menzil, derbend ve benzeri yerlere ait topografik çizimlerin bulunduğu bu resimli haritalar yön ve ölçekten mahrumdur. Kuşbakışı resimlemeyle ve binaların gerçekçi tasviriyle yön zaafları bir ölçüde giderilen bu tür çalışmalar ayrıntılı plan vermeleriyle dikkat çeker. Tasvirli haritalar tasnifine dahil olan ilk eser Pîrî Reis’in Kitâb-ı Bahriyye’sidir. Haritacı anlayışını minyatüre uygulayan Matrakçı Nasuh’un, Kanûnî’nin Safevîler’e karşı düzenlediği ilk sefere ait (1533-1536) güzergâhın tasvirini ihtiva eden Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn-i Sultan Süleyman Han adlı eseri (nşr. Hüseyin G. Yurdaydın, Ankara 1976), minyatürlü haritaların karakteristik örnekleri arasında özel bir yere sahiptir (bk. BEYÂN-ı MENÂZİL-i SEFER-i IRÂKEYN). Yine onun Târîh-i Feth-i Şikloş ve Estergon ve Ustunibelgrad adlı (TSMK, Hazine, nr. 1608), Barbaros Hayreddin Paşa’nın 1543 Akdeniz seferini ve Nice’in fethini anlatan eseriyle II. Bayezid’in Karadeniz ve Akdeniz’deki seferleri hakkında bilgi veren Târîh-i Sultân Bâyezîd’i de (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1272) bu geleneğe uygun çeşitli örnekler verir. Pek çok minyatürlü eserde bu tür haritalar bulunmaktadır. Bu kabil çalışma sahipleri arasında Ârifî Fethullah Çelebi, Ahmed Feridun Bey, Seyyid Lokman, Âlî Mustafa, Subhî Çelebi, Mehmed Nâdirî, Âsafî, Rumûzî, Fâzıl-ı Enderûnî ve İbrâhim Hakkı Erzurûmî tanınmış isimler olarak sıralanabilir.

Osmanlılar’ın mukaddes beldeler ve ziyaret yerleri için hazırladıkları rehber kitaplardan “menâsik-i hac” ve “mir’ât-ı Mekke” türü eserlerle siyer-i nebîler ve Delâǿilü’l-ħayrât gibi klasik eserlerde de tasvirli haritaların ve harita-plan-kroki karışımı çizimlerin yer alması eski bir gelenektir.

Su yolu haritaları da minyatür tekniğine dayanmaktadır. İstanbul’un fetihten sonra yapılan Halkalı, Kırkçeşme, Üsküdar, Taksim, Hamidiye ve Kayışdağı su tesislerine ait haritaların tesbitine çalışılmış ve bunların en eskisinin Fatih, Beylik ve Halkalı su yollarıyla ilgili olduğu ve 1584 tarihinde çizildiği görülmüştür (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, Coğrafya, nr. 930). Kırkçeşme ve Halkalı su yollarının 1607 ve 1756-1757 yıllarına (TSMK, Hazine, nr. 1815, 1816), Üsküdar İbrâhim Paşa su yolunun 1753 yılına (TİEM, nr. 3336) ait haritaları bu tip ürünler arasındadır. Bunlardan başka aynı vasıfları taşıyan ve özel mekânlarda bulundurulan tablolaştırılmış haritalar da mevcuttur.

5. Çeviri Harita ve Atlaslar. Batı’da yazılmış coğrafya kitaplarının Türkçe’ye kazandırılmasında ilk müelliflerden sayılan Kâtib Çelebi, 1645’teki Girit seferi münasebetiyle çeşitli haritalar üzerinde çalışmaya başlamıştı. Onun bu alandaki ilk denemeleri birinci telif Cihannümâ’da bulunmakta (Viyana, Österreichische Nationalbibliothek, Mxt. 389, müellif hattı; geniş bilgi için bk. CİHANNÜMÂ) ve eserin kendisi gibi taslak halinde kalan bu çizimlerin daha çok plan-kroki mahiyeti taşıdığı görülmektedir. Kâtib Çelebi ikinci telif Cihannümâ’da önce bir “resm-i icmâlî” ile bütün dünyayı göstermeyi arzulamış, daha sonra her diyar için ayrı harita tanzimi lüzumuna inanarak bölge ve kıta haritalarına yer verip böylece eserini, o güne kadar gelmiş coğrafya kitaplarından ayıracak olan vasfa ve muteber hale kavuşturmuştu (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1624, müellif hattı). Coğrafya eserlerindeki harita ve şekilleri ihmal etme tavrının karşısında bulunan ve Batı menşeli haritalardaki eksik ve yanlışları belirtmeye çalışan Kâtib Çelebi, Cihannümâ’yı haritalarla güçlendirmesini onun telif sebeplerinden biri olarak açıklar. Bu arada istinsahlar sırasında haritaların bir nüshadan diğerine naklinin güçlüğünden dolayı, eserinin bu yerlerinin boş kalacağı endişesiyle çizmeyi düşündüğü her haritayı kitabına almadığını belirtmekte ve haritalarla diğer şekilleri sıhhatle aktaran müstensihlerin pek az olmasından dert yanmaktadır. Kâtib Çelebi, eserini istinsah eden ve ettirenlerden çizimlerin yerli yerinde nakli için himmet bekliyor ve bunları kasten çıkaranların bedduaya uğrayacağını belirtiyordu. Onun önemle üzerinde durduğu bütün bu olumsuzluklar pek çok Osmanlı müellifince de yaşanmış olmalıdır.

Cihannümâ müsveddelerinin ilkinde bir dünya haritası denemesiyle yirmiden fazla irili ufaklı haritaplan, ikincisinde ise bazıları tamamlanamamış otuz civarında harita bulunmaktadır. Yine onun eserine kaynak oluşturmak amacıyla ve Şeyh Mehmed İhlâsî’nin şifahî çevirisiyle G. Mercator - J. Hondius’un Atlas Minor’undan Türkçe’ye kazandırdığı Levâmiu’n-nûr fî zulumâti Atlas Minor da on üç harita ihtiva etmekte (Nuruosmaniye Ktp., nr. 2998, müellif hattı); ayrıca bu eserin 148 gibi yüksek sayıda haritaya sahip nüshalarına da rastlanmaktadır (Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 178). Aynı eserin sonunda Batılı haritacı ve coğrafyacıların bibliyografyasını vermeyi de denediği görülür (İÜ Ktp., TY, nr. 2350, müellife ait derkenarlı nüsha). Kâtib Çelebi’nin Tuhfetü’l-kibâr fî esfâri’l-bihâr’ında da (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1192) gemi reisleri için harita yapımı ve kullanımının vazgeçilmez önemini belirten satırlar bulunmaktadır. Bu eserdeki dünyanın, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarının ve Akdeniz’de Osmanlı Devleti’ne tâbi adaların gösterildiği dört parça haritayı İbrâhim Müteferrika, Cihannümâ’dakiler gibi farklı çizimlerle doğruya daha yakın bir şekilde yayımlamıştır (1141).


Osmanlılar’da daha sonra tekrar “harita takımı” anlamını kazanacak olan “atlas” kelimesinin ilk defa Kâtib Çelebi tarafından coğrafya eseri anlamıyla kullanımı, aynı tipteki çeviri kitapların uzun süre gözde tutulmasına yol açmıştı. Cihannümâ’nın müsveddelerini elden geçirdiği ve müellifinin notlarını kullandığı anlaşılan Ebû Bekir b. Behrâm ed-Dımaşkī (ö. 1102/1691) Atlas Mayor mütercimi olarak tanınmaktadır. Onun Wilhelm ve Joan Blaeu’nün on bir ciltlik Atlas Maior çevirisini verdiği dokuz ciltlik Nusretü’l-İslâm ve’s-sürûr fî tahrîri Atlas Mayor adlı eserinde toplam 243 harita bulunmaktadır (TSMK, Bağdat Köşkü, nr. 325-333). Bu tercümeden yaptığı telhis olan İhtisâr-ı Tahrîr-i Atlas Mayor da yine bol haritalıdır (iki ciltte altmış iki harita ihtiva eden bir nüshası TSMK, Revan Köşkü, nr. 1634’tedir). Belki daha önemlisi, Dımaşkī’nin isimsiz Cihannümâ zeylinde büyük ölçüde Anadolu şehirlerinin harita-planlarının verildiği on beş çizim yer almakta (Londra, British Library, Or., nr. 1030) ve ayrıca eserde parçalar halinde karşılaşılan harita çalışmaları da bulunmaktadır. Bartınlı İbrâhim Hamdi’nin (ö. 1750’den sonra) Cihannümâ tarzında meydana getirdiği Atlas-ı İbrâhim Hamdi isimli derlemesinde de haritalardan faydalanıldığı ve eserde bunların kullanıldığı açıklanırsa da bugün mevcut II. cildinde (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2044) herhangi bir harita örneğine rastlanmaz.

Esîrî Hasan b. Şeyh Hüseyin’in (ö. 1729’dan sonra) kendi ifadesiyle “telif ve tercüme”sini yaptığı Mi‘yârü’d-düvel ve misbârü’l-milel adlı eser, yeni savaş mevzilenmelerini gösteren tomar halinde bir “devr resmi”ni (I, Süleymaniye Ktp., Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 803), Cihânnümâ-yı Avrupa adı yakıştırılan onun istinsah ettiği diğer bir çalışma da yirmi bölge haritasını (Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 932) ihtiva etmektedir. Bu son derleme, Ebû Bekir b. Behrâm’ın İhtisâr-ı Tahrîr-i Atlas Mayor’una büyük ölçüde benzerlik gösterir.

Kayserili Bedros Baronyan’ın J. Robbes’ye ait La méthode pour apprendre facilement la géographie’den yaptığı 1733 tarihli ikinci çeviri Kitâb-ı Cemnümâ fî fenni’l-coğrafya adını taşır ve biri dünya, diğeri Akdeniz ve Karadeniz olmak üzere iki haritalıdır (TSMK, Revan Köşkü, nr. 828). Bunlardan birincisinin N. Sanson’un 1689’da basılan Atlas nouvea contenant toutes les partes du monde’dan aktarıldığı anlaşılmaktadır.

Diğer bir çeviri, B. Varenius’un Geographia generalis in qua affectionnes generalles telluris explicantur adlı eserine dayanmaktaydı. Bunu 1750-1751 yıllarında Tercüme-i Kitâb-ı Coğrafya adıyla Türkçe’ye ve Arapça’ya ikinci defa çeviren mütercim Osman b. Abdülmennân, “harta vaz‘ı”nı uzunca anlatmasına rağmen kitabın aslındaki haritaları nakletmemişti. Bununla beraber ikinci çeviriye ait nüshalarda birtakım diyagramlar (sûret ve eşkâl) bulunmaktadır (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2041; TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 1488).

Bu grup içerisinde çevirilerden yapılan bazı anonim derlemeler de yer alır. Kıta ve bölge haritalarının oldukça fazla bulunduğu bu çerçevedeki eserlerden atlas-ı cihân adıyla belirtilenlerini ve benzerlerini tesbit etmek mümkündür (İÜ Ktp., TY, nr. 5976-5977; Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, Coğrafya, nr. 75; Süleymaniye Ktp., Düğümlü Baba, nr. 469).

Osmanlı haritacılık tarihinin bel kemiğini oluşturan İbrâhim Müteferrika’nın (ö. 1745) bu sahadaki faaliyetleri, o günün Osmanlı haritacılığını çağdaş seviyeye kavuşturma amacına yönelik hedefler taşımaktaydı. Yeni bir dönemin açılmasına ön ayak olmuş bu gayretlerin dünya haritacılık tarihinde de anlamlı bir yeri vardır. Bazı Batılı eserlerde, onun matbaasından önce daha 1718’de bir harita matbaası kurmak için izin aldığını belirten kayıtlara rastlanmakta, tek parça yayımlamış olduğu bu tarihlere ait birkaç haritanın varlığı da buna dair bilgilerin yeniden değerlendirilmesini gerektirecek ipuçları vermektedir. İbrâhim Müteferrika’nın müstakil olarak hazırladığı ve bastığı haritalardan dört tanesi hakkında birtakım bilgilere ulaşılmaktadır. Çağdaşı bazı Batılı eserler, onun matbaasındaki altı makineden ikisini harita basımına tahsis ettiğini bildirmektedir. Çeviri yoluyla hazırlanmış olan bu haritaların ilki 1132 (1719-20) tarihli Marmara denizi haritasıdır ve ancak klişesi bulunabilmiştir. Üzerinde, “Benim devletlü efendim eğer fermanınız olursa dahi büyükleri yapılır, sene 1132” ibaresi okunan harita, muhtemelen Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa’ya sunulmak için yapılmıştı. İkinci harita “Bahriyye-i Bahr-i Siyâh” unvanlıdır ve 1137 (1724-25) yılında basılmıştır; Türkiye’de bilinen tek nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Hazine, nr. 1817). 1142’de (1729-30) yayımlanan “Memâlik-i Îran” haritasından sonra (BA, Haritalar Katalogu, nr. 103a) dördüncü sırada “İklîm-i Mısır” haritası yer alır. Aynı yılda basıldığı sanılan ve müstakil nüshasına çok az rastlanan haritanın, Müteferrika Matbaası neşriyatından olan Ahmed b. Hemdem Süheylî’nin Târîh-i Mısri’l-cedîd ve Târîh-i Mısri’l-kadîm adlı eserinin (1142) arkasına eklendiği tesbit edilmekte ve bazı özel koleksiyonlarda bulunduğu bilinmektedir.

İbrâhim Müteferrika harita çizerek ve yayımlayarak geliştirdiği bu işin ne kadar önemli olduğuna dair görüşlerini de kendi eserlerinde açıklamıştır. Usûlü’l-hikem fî nizâmi’l-ümem’de (1144) harita basımının önemi ve özellikle bunun devlet adamları ve askerler için gerekliliği üzerinde durur. Onun esaslı bir hamlesi de eksik haritalarını tamamlayıp yenilerini ilâve ettiği için daha büyük ilgi gören Cihannümâ neşrinden (1145) takip edilmektedir. İçinde ayrı alt yazılarla tanıtılan elli iki adet harita ve şeklin yer aldığı eserin bu bölümlerinde bazan kendi adını yazmış olan Müteferrika (İbrâhim el-Coğrâfî, İbrâhim Tophânevî) çizimlerin birçoğunu imzasız yayımlamıştı. Ona harita ve şekillerin çizilmesinde yardımcı olanlar arasında Mıgırdıc Galatavî ve Ahmed el-Kırîmî’nin isimleri okunur. Bu isimlerin ikincisi, ilk telif Cihannümâ’nın bol haritalı 1739-1740 tarihli yazmalarının (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1642; Viyana, Österreichische Nationalbibliothek, H.O. 191) müstensihi görünen İbrâhim el-Kırîmî ile yakınlığı olabileceğini ve dolayısıyla haritacı bir çevrenin varlığını akla getirmektedir. Bastığı haritaların adedi hakkında tam bir sayı verilemeyen İbrâhim Müteferrika bunlardan bir kısmını Tuhfetü’l-kibâr’daki üç haritayı Cihannümâ’ya alması gibi bazan tekrar kullanmıştır. Onun harita kaynaklarının neler olabileceğine dair birtakım bilgiler bulunmakta ve bunların belli başlılarını Mercator-Ortelius-Hondius’un çalışmaları ile J. B. Homann’ın Neuor Atlas’ı (1712), N. Sanson’un Atlas nouveau’su (Paris 1689) ve Sultan III. Ahmed’in isteğiyle kendisinin Mecmûa-i Hey’etü’l-kadîme ve cedîde adı altında tercüme ettiği (Askerî Müze Ktp., nr. 5203) A. Cellarius’a ait Atlas coelestis’in (Amsterdam 1708) oluşturduğu anlaşılmaktadır.

Osmanlı haritacılığı, kıta ve bölge haritaları yapımında daha az ve ayrıntıların verilmediği ürünlere sahiptir. İhtiyaca göre geliştirilen bölge haritalarının çok daha


önceye uzanmasına rağmen kıta haritaları genellikle Batılı eserlerin çevirileriyle tanınmıştır. Bir bölümü anonim olan bu tip eserlerden Doğu Anadolu, Batı İran ve Kafkasya’yı gösteren harita 1136 (1723-24) yılına aittir (TSMK, Hazine, nr. 3626). 1139 (1726-27) tarihini taşıyan “Memâlik-i Osmâniyye” haritasını (TSMK, Hazine, nr. 447), mühendis Ahmed Râsim’in 1197 (1783) yılında yaptığı Cezayir Kalesi ve civarını görüntüleyen haritayı (TSMK, Hazine, nr. 1851) ve Abdülazîz b. Abdülganî el-Erzincânî’nin 1228 (1813) yapımı Asya, Avrupa, Kuzey Afrika haritasını (TSMK, Hazine, nr. 448) bu gruba dahil etmek mümkündür. İkinci harita ipek üzerine işleme olup İstanbul’dan Hindistan sınırlarına kadar Asya topraklarını göstermekte ve birden fazla benzeri bulunmaktadır. Bu haritadaki çerçeveli açıklamalar, Osmanlılar’ın Asya’daki eyalet ve teşkilâtlarına dair verilmiş toplu bilgiler ihtiva eder. Haritanın adı belirtilmeyen yapımcısı hem riyâzî hem fizikî harita meydana getirmek niyetinden bahsederken yine çerçeve içinde sıralanan “fihrist-i icmâlî” Cihannümâ neşriyle paralellik gösterir; bunlar ise bazı atıflarla tahmin edildiği gibi devrin haritacısı İbrâhim Müteferrika’nın çalışmalarını hatırlatmaktadır.

Çeviri harita ve atlasların ortaya çıkarılması ve basma haritaların yaygınlaştırılması meseleye sahip çıkılıp kavrandığının işareti sayılabilir. Aynı kategoride Ressam Mustafa’nın 1768 tarihli Avrupa haritası (TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 1455), yine bu yıla ait Kırım ve Nogay memleketi haritası (TSMA, nr. E 8410/2) gibi müteferrik bölge haritaları da bulunmaktadır (TSMK, III. Ahmed, nr. 3625; Emanet Hazinesi, nr. 1451, 1453). Mora eski tercümanı Kostantin Kamner de bu türden haritalar düzenlemişti. 1813 tarihli İstanbul ve Boğaziçi (TSMK, Hazine, nr. 1858), 1838 tarihli Çanakkale Boğazı haritalarıyla (TSMA, nr. E 9434) birlikte onun hazırladığı başka bölge haritaları da bulunmaktadır (TSMK, Hazine, nr. 1845, 1846). Özellikle İstanbul ve Boğaziçi haritalarının bu dönemde pek revaç bulduğu bol miktardaki örneklerinden çıkarılabilir (İÜ Ktp., nr. 93.382, 93.479). Sulu boya kullanılarak yapılmış harita defterleri ise geniş bir çevreye yayılmış olan aynı tarihlerdeki alâkanın ifadesidir (TSMK, Bağdat Köşkü, nr. 339; Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 1727).

Çeviri harita ve atlas basımlarına özellikle, 1797’de müderris Abdurrahman Efendi yönetiminde açılan ve harita basımı için bir “harita destgâhı” (tezgâh) ayrılan Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun Matbaası’nda devam edilmiştir. Önce Danvil Atlası’ndan Mahmud Râif’in tercüme ve tevsiiyle meydana getirilen dört parça Asya, Avrupa, Afrika ve Amerika kıta haritaları (1797), daha sonra da Akdeniz, Karadeniz ve Marmara denizinin portolan haritaları basıldı (1801). Aynı yıl W. Faden’in General Atlas’ından (1790) Resmî Mustafa Ağa’nın yaptığı çeviri Atlas-ı Kebîr Tercümesi’nin (Cedîd Atlas Tercümesi) baskısı ise yeni matbaanın en muhteşem eseri oldu (1803). Yirmi dört adet renkli harita ihtiva eden bu çalışma, tercüme yanlışlarına rağmen eksiksiz basılan ilk Türkçe atlas değerlendirmesiyle itibar görmüştü.

Çeviri harita ve atlas basımı XIX. yüzyılın başlarından itibaren hızlanmış ve bunların etrafında modern anlamda yeni çalışma ve araştırma alanlarının oluşmasına katkıda bulunmuştur.

BİBLİYOGRAFYA:

Târîh-i Seyyâh, TSMK, Bağdat Köşkü, nr. 304, vr. 163a; Sehî, Tezkire, s. 72; Hâc Ebü’l-Hasan, Avrupa, Afrika ve Memâlik-i Osmâniyye Haritası, TSMK, Hazine, nr. 1822; A. Galland, İstanbul’a Ait Günlük Hatıralar: 1672-1673 (trc. Nahid Sırrı Örik), Ankara 1949, I, 219; W. C. Brice, The Aegean Sea-Chart of Mehmed Reis Ibn Menemenli (trc. C. Imber, nşr. R. Lorch), Manchester 1972; H. J. Kissling, Probleme der älteren osmanischen Schwarzmeer-Kartographie, München 1978, tür.yer.; Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim (Kazancıgil), tür.yer.; Abdurrahman Aygün, Türk Haritacılık Tarihi, Ankara 1980, I, 46-106; K. Kreiser, “Pîrî Re’is”, Lexikon zur Geschichte der Kartographie (ed. I. Kretschmer v.dğr.), Wien 1986, II, 607-609; a.mlf., “Türkische Kartographie”, a.e., II, 828-830; Fuat Sezgin, The Contribution of the Arabic-Islamic Geographers to the Formation of the World Map, Frankfurt 1987; Metin And, Turkish Miniature Painting: The Ottoman Period, İstanbul 1987, s. 56; Fikret Sarıcaoğlu, Kâtib Çelebi’nin Cihannümâ’sı ve Kaynakları (yüksek lisans tezi, 1990), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür.yer.; Kâzım Çeçen, Üsküdar Suları, İstanbul 1991, s. 29, harita I/1-5; a.mlf., Halkalı Suları, İstanbul 1991; Ramazan Şeşen, “The Translator of the Belgrade Council Osman b. Abdülmennān and his Place in the Translation Activities”, Transfer of Modern Science Technology to the Muslim World (ed. Ekmeleddin Ihsanoğlu), İstanbul 1992, s. 371-382; Ahmet T. Karamustafa, “Introduction to Ottoman Cartography”, The History of Cartography (ed. J. B. Harley - D. Woodward), Chicago 1992, II/1, s. 206-208; a.mlf., “Military, Administrative and Scholarly Maps and Plans”, a.e., s. 209-227; Kemal Özdemir, Osmanlı Deniz Haritaları: Ali Macar Reis Atlası, İstanbul 1992, tür.yer.; Günsel Renda, “Representations of Towns in Ottoman Sea Charts of the Sixteenth Century and Their Relation to Mediterranean Cartography”, Soliman le magnifique et son temps (ed. G. Veinstein), Paris 1992, s. 279-297; a.mlf., “Osmanlılar ve Deniz Haritacılığı”, İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi ve Venedik Correr Müzesi Koleksiyonlarından XIV-XVIII. Yüzyıl Portolan ve Deniz Haritaları (haz. Ahmet Menteş v.dğr.), İstanbul 1994, s. 19-22; Kemal Beydilli, Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishâne, Mühendishâne Matbaası ve Kütüphanesi, İstanbul 1995, s. 122, 146, 153, 169-170, 255, 303, 425; S. Soucek, Piri Reis and Turkish Mapmaking after Colombus. The Khalili Portolau Atlas, Oxford 1996, tür.yer.; Yazmadan Basmaya: Müteferrika, Mühendishane, Üsküdar (haz. Turgut Kut - Fatma Türe), İstanbul 1996, s. 14-15, 22-29; Aydın Sayılı, “Üçüncü Murad’ın İstanbul Rasathanesindeki Mücessem Yer Küresi ve Avrupa ile Kültürel Temaslar”, TTK Belleten, XXV/99 (1961), s. 397-445; Cengiz Orhonlu, “XVIII. Yüzyılda Osmanlılarda Coğrafya ve Bartınlı İbrahim Hamdi’nin Atlası”, TD, XIV/19 (1964), s. 115-140; Bedii N. Şehsuvaroğlu, “Türkçe Çok İlginç Bir Coğrafya Yazması”, BTTD, sy. 2 (1967), s. 64-72; Hüsamettin Aksu, “Sultan III. Murad Şehinşahnâmesi”, STY, IX-X (1979-80), s. 1, rs. 10; B. Beševliev, “Die Nordund West-Schwarzmeerküste nach einer Osmanischen Karte des 18. Jahrhunderts”, MT, sy. 7-8 (1982), s. 72-112; Zeren Tanındı, “İslâm Resminde Kutsal Kent ve Yöre Tasvirleri”, TUBA, sy. 7 (1984), s. 407-437; T. D. Goodrich, “Atlas-ı Hümayun: A Sixteenth-Century Ottoman Maritime Atlas Discovered in 1984”, AO, X (1987), s. 83-101; a.mlf., “The Earliest Ottoman Maritime Atlas-The Walters Deniz Atlası”, a.e., XI (1988), s. 25-50; a.mlf., “Old Maps in the Library of Topkapı Palace in Istanbul”, Imago Mundi, XLV, Berlin 1993, s. 120-133; Halil Sahillioğlu, “Dördüncü Murad’ın Bağdat Seferi Menzilnâmesi (Bağdat Seferi Harp Jurnali)”, TTK Belgeler, XIII/17 (1988), s. 79-80; P. Cernovodeanu, “Le plan de Constantinople par Démètre Cantemir”, RESEE, XXVII/1-2 (1989), s. 35-47; U. Ehrensvärd - Z. Abrahamowitz, “Two Maps Printed by Ibrahim Müteferrika in 1724/25 and 1729/30”, Svenska Forskningsinstitutet i Istanbul Meddelanden, sy. 15 (1990), s. 46-67; J. M. Rogers, “Itineraries and Town Views in Ottoman Histories”, a.e., s. 228-255; S. Soucek, “Islamic Charting in the Mediterranean”, a.e., s. 263-292; G. Duverdier, “İlk Türk Basımevinin Kuruluşunda İki Kültür Elçisi: Savary De Brèves ile İbrahim Müteferrika” (trc. Türker Acaroğlu), TTK Belleten, LVI/215 (1992), s. 275-314; Muazzez İlmiye Çığ, “Piri Reis Haritası Üzerinde Amerika’da Yapılan Geniş ve Derin Çalışmaları İçeren The Maps of the Ancient Sea Kings (Eski Deniz Krallarının Haritaları) Kitabının Türkçe Özeti”, a.e., LVI/216 (1992), s. 405-436; A. Fabris, “The Ottoman Mappa Mundi of Hajji Ahmed of Tunis”, el-Mecelletü’t-târîħiyyeti’l-ǾArabiyye li’d-dirâseti’l-ǾOŝmâniyye, sy. 7-8, Zagvan [Tunus] 1993, s. 31-37; İskender Pala, “Eski Bir Akdeniz Haritası Üzerine Yeni Düşünceler”, TT, XIX/109 (1993), s. 20-25; Ali Özdamar, “Batı Haritacılığı ve 15-18. Yüzyıl Atlaslarında Türkiye Haritaları”, Antik ve Dekor, sy. 18, İstanbul 1993, s. 30-35; İlhan Tekeli, “Haritalar”, DBİst.A, III, 556-560; Turgut Kut, “Matbaalar”, a.e., V, 308-310.

Fikret Sarıcaoğlu