HASAN b. HASAN b. ALİ

(الحسن بن الحسن بن علي)

Ebû Muhammed el-Hasen b. el-Hasen b. Alî b. Ebî Tâlib (ö. 97/715-16)

Hz. Hasan’ın oğlu.

Muhtemelen 37 (657-58) yılında Medine’de doğdu. Hz. Hasan’ın Havle bint Manzûr’dan olan oğludur. Babası ile aynı adı taşıdığı için çoğunlukla Hasan el-Müsennâ diye anılır.

Çocukluğu ve gençliği hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Evlenme isteğini amcası Hz. Hüseyin’e açınca Hüseyin kızlarından Fâtıma veya Sekîne’den birini almasını tavsiye etti, o da Fâtıma ile evlendi. Kerbelâ Vak‘ası’nda (61/680) Hz. Hüseyin’in oğlu Ali el-Asgar’la birlikte katliamdan kurtulan Hasan esir edilip hanımı Fâtıma ile birlikte Kûfe’ye götürüldü. Fâtıma’nın I. Yezîd’e müracaatı üzerine ellerinden alınan malları iade edilerek Medine’de ikametlerine izin verildi. Emevî Halifesi Abdülmelik b. Mervân tarafından, Irak halkıyla iş birliği yaparak hilâfeti ele geçirmeye teşebbüs etmekle suçlanıp sürekli baskı altında tutuldu. Biat etmek için Dımaşk’a gitmesinden sonra Abdülmelik, Hz. Peygamber’in Hasan’ın elinde bulunan kılıcını tehditle alan Hicaz Valisi Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî’ye bir mektup göndererek onu rahat bırakmasını bildirdi. Sünnî kaynaklarında, Ehl-i beyt’in ileri gelenlerinden olmasına rağmen Iraklı Şiîler’in yaptığı daveti reddettiği, hatta onlarla mücadeleyi Allah’a yaklaştırıcı bir amel olarak kabul ettiği (Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, IV, 486), kendisine Resûlullah’ın neslinden olması dolayısıyla hürmet eden bir Râfizî’yi azarladığı, başka bir Râfizî’ye de, “Eğer Resûl-i Ekrem’e olan yakınlığımdan dolayı emirliğe daha lâyık olduğumu zannediyorsan yanılıyorsun. Çünkü onun için namaz, zekât, oruç gibi ibadetler emirlikten daha efdaldi” dediği (İbn Sa‘d, V, 319-320), Ebû Bekir ve Ömer’e lânet okuyan Mugīre b. Saîd el-İclî’yi huzurundan kovduğu ve Hz. Peygamber’in, “Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır” hadisinde halifeliğin kastedilmediğini söylediği rivayet edilir.

Hasan b. Hasan 97 (715-16) yılında altmış yaşlarında Medine’de vefat etti. 99’da (717-18) öldüğüne dair rivayetler de vardır. İbnü’l-Cevzî ise onun 91 (710) yılında vefat ettiğini söyler (el-Muntažam, VI, 301). Bazı kaynaklarda otuz beş yaşında öldüğünden bahsediliyorsa da bu doğru değildir. Eşi Fâtıma kabri üzerine bir mescid yaptırmış, fakat bir süre sonra kabirlere mescid yapılmayacağına dair hadis kendisine bildirilince yıktırmıştır. Zeyneb adındaki kızı Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik’le evlenmiş, ancak kardeşlerine yapılan kötü muameleden dolayı üzüntüsünü dile getirdiği için kocası ile araları açılmış ve boşanmışlardır. Hasan b. Hasan’ın çocuklarından Abdullah, Hasan ve İbrâhim, Abbâsî Halifesi Ebû Ca‘fer el-Mansûr tarafından isyan hazırlıkları içinde oldukları gerekçesiyle Hâşimiyye’de ömürlerinin sonuna kadar hapiste tutulmuşlardır.

Hasan’ın çocuklarından İbrâhim ve Dâvûd’un nesli Yemen’de İmâmîler ve Süleymânîler; Abdullah’ın nesli Kuzey Afrika’da Süleymânîler, İdrîsîler, Sa‘dîler, Filâlîler; Endülüs’te Hammûdîler; Gana’da Benî Sâlih; Mekke’de Benî Katâde, Benî Uhaydir ve Benî Füleyte adlarıyla hüküm sürmüş ve tarihte önemli rol oynamışlardır. İbn Fazlullah el-Ömerî bunları “Düvelü’l-Hasaniyyîn” başlığı altında ele almaktadır (Mesâlik, XXIV, 2 vd.). Zeydîler ve bazı Şiî grupları imâmetin Hasan b. Hasan ile Ali b. Hüseyin (Zeynelâbidîn) ve evlâtlarından başkasına intikal etmeyeceği görüşünü benimsemişlerdir (Riyâd M. Nâsırî, I, 61).

Şiî ve Sünnî muhaddislerin “sadûk” olduğu konusunda ittifak ettikleri Hasan b. Hasan babasından, hanımı Fâtıma’dan ve Abdullah b. Ca‘fer’den hadis rivayet etmiştir. Oğulları Abdullah ve Hasan, amcasının oğlu Hasan b. Muhammed b. Hanefiyye, Süheyl b. Ebû Sâlih gibi kişiler de ondan rivayette bulunmuşlardır.

Babasından kalan Medine’deki hurmalıkların yıllık gelirinden ihtiyacı kadarını alıp geri kalanını sadaka olarak dağıtan, pek az kimseyle görüşen, vaktinin çoğunu ibadetle geçiren Hasan İslâmiyet’i yaşamadaki hassasiyetiyle tanınmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Buhârî, “Cenâǿiz”, 62, “Meġāzî”, 14; a.mlf., et-Târîħulkebîr, II, 289; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, V, 319-320; Zübeyrî, Nesebü Ķureyş, s. 51-53; Halîfe b. Hayyât, eŧ-Ŧabaķāt (Zekkâr), II, 598; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), V, 469; Ebü’l-Arab et-Temîmî, Kitâbü’l-Miĥan (nşr. Yahyâ Vâhid), Beyrut 1988, s. 313; Hatîb, Târîħu Baġdâd, IV, 430-436; İbn Asâkir, Târîħu Dımaşķ (Amrevî), XIII, 61-71; İbnü’l-Cevzî, el-Muntažam, VI, 301; VII, 183, 212-214; Ali b . Muhammed el-Ömerî, el-Mecdî (nşr. Ahmed ed-Dâmgānî), Kum 1409, s. 36; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, IV, 483-487; a.mlf., Târîħu’l-İslâm: sene 81-100, s. 328-330; İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlik, XXIV, 2 vd.; İbn İnebe, ǾUmdetü’ŧ-ŧâlib, Beyrut, ts. (Dârü’l-Mektebi’l-Hayât), s. 117-120; Meclisî, Biĥârü’l-envâr, Beyrut 1983, XLIV, 166-170; Muhammed Sirâceddin el-Mahzûmî, Sıĥâĥu’l-aħbâr, İstanbul 1306, s. 11, 12; Bedrân, Tehźîbü Târîħi Dımaşķ, IV, 165-169; Bâkır Şerîf el-Kureşî, Ĥayâtü’l-İmâmi’l-Ĥasan b. ǾAlî, Beyrut 1403/1983, II, 464; Riyâd M. Nâsırî, el-Vâķıfiyye, Meşhed 1988, I, 61; Ebü’l-Kāsım el-Hûyî, MuǾcemu ricâli’l-ĥadîŝ, Kum 1409/1989, IV, 301; Abdülcebbâr er-Rifâî, MuǾcem mâ kütibe Ǿani’r-Resûl ve ehli’l-beyt, Tahran, ts. (Vezâret-i Ferheng), VII, 5-60; B. Lewis, “ǾAlids”, EI² (İng.), I, 401, 402.

Recep Uslu