HASAN EFENDİ CAMİİ

Bosna’da Banaluka şehrinde XVI. yüzyıl sonunda yapılmış cami.

Banaluka’nın (Banja Luka) Aşağışehir (Donji Šeher) olarak adlandırılan kesiminde bulunan yapı Arnavudiye veya Defterdar Camii olarak da adlandırılır. Kapı kemeri üstündeki 1003 (1594-95) tarihini taşıyan ta‘lik hattıyla yazılmış kitâbesinden bânisinin defterdar olduğu anlaşılmaktadır (“Bu câmi-i zîbâya âyâ ne desem târîh / Hâtif dedi ey Sebzî de Câmi-i Defterdâr”).

Ekrem Hakkı Ayverdi Bosnalı araştırmacılardan naklen, caminin aynı şehirde büyük bir külliyesi olan Gazi Ferhad Paşa’nın defterdarı Hasan Efendi (Ağa) tarafından yaptırıldığını bildirir. Ona göre mâbed 1963’teki şiddetli zelzelede zarar görmüş ve 1972’de tamir edilmiştir. Amir Paši‘’in Bosna-Hersek’teki İslâm mimari eserlerine dair kitabındaki listede, Bosna savaşında 1992 Nisanı ile 1993 Haziranı arasında zarar gören eserlerden Arnavudija adıyla gösterilen bu caminin bütünüyle harap olduğu belirtilmiştir.

Taş döşeli geniş bir avlunun içinde yer alan cami dışarıdaki zemin kotuna göre daha aşağıdadır. Bu avlunun en ilgi çekici özelliği kapısının üstüne yerleştirilmiş, yerli halk arasında “Munarica” (küçücük minare) ya da “Akšamluk” (akşamlık) adıyla bilinen küçük bir minareye sahip olmasıdır. Bu minareye, daha doğrusu üstü külâhlı şerefeye çıkış, yanında korkuluğu olan yaklaşık sekiz on kadar basamaklı merdivenle sağlanmıştır. Semavi Eyice tarafından “minber biçimli minareler” olarak adlandırılan böyle minarelere Anadolu’da (Kayseri, Milas) ve İstanbul’da rastlanır (Semavi Eyice, “İstanbul’da Bazı Cami ve Mescit Minareleri”, TM, X [1951-1953], s. 247-268). Ancak belirtilen örneklerde bu tarz minareler bir mescide aitken Hasan Efendi Camii’nin ayrıca bir minaresi daha vardır. Bu durum karşısında böyle ikinci bir minareye niçin gerek görüldüğü anlaşılmamaktadır. Burada şerefeyi teşkil eden


köşk kısmının kemer biçimi de bunun sonradan yapılmış bir ekleme değil Türk sanatının klasik dönemine, yani esas caminin inşa edildiği yüzyıla ait olduğunu göstermektedir. Ayverdi’nin hâlâ akşam ezanının okunduğunu belirttiği bu kısmın, cemaatin çok olduğu yaz aylarında avluda namaza duranlar için minber olarak kullanılmış olması ihtimali de kıble yönü bulunmadığından söz konusu değildir.

Hasan Efendi Camii önünde, üzerleri kubbe ile örtülü üç birimli bir son cemaat yeri vardır. Tunç bilezikli, baklavalı başlıklı dört sütuna oturan sivri kemerlerin taşıdığı kubbelerden ortadaki diğerlerine göre daha geniş çaplıdır. Son cemaat yerinden harime geçit veren cümle kapısı da alışılmamış biçimde bir kemerin içindedir. Esas kapı kanatları üstündeki yayvan kemerin tepesinde kitâbe yer almıştır. Bunları çerçeveleyen büyük kemer ise barok profilli içbükey ve dışbükey bir alt kenar süslemesine sahiptir.

Cami dıştan kenarı 10 m. olan bir kare biçimindedir. Her cephesinde mevcut ikişer, ayrıca ana kubbenin kasnağındaki sekiz pencereden ışık alması düşünülmüş, fakat sağ yan cephesindeki pencere buraya bitişik olan türbeye açılmıştır. Harimi 8,40 m. çapında üstü kurşun kaplanmış bir kubbe örter. Kare mekândan kubbe yuvarlağına geçiş için köşelerde tromplar kullanılmış, bunların alt uçlarında bulunan kemer başlangıçlarındaki konsollar birkaç dizi mukarnasla bezenmiştir. Mihrap mermerden olup kavsarası mukarnaslıdır. Minber de mermerden oymalı olarak işlenmiştir.

Hasan Efendi Camii’nin esas minaresi sağ tarafındaki köşeye bitişik olarak yapılmıştır. Girişi içeriden olup cami kitlesine aynı taraftan bitiştirilen türbe ile de bağlantılıdır. Cami, minare kürsüsü ve türbenin birbirine yapışık olarak âdeta girift bir halde yerleştirilmesi de Türk mimarisi bakımından alışılmamış bir plan özelliğidir. Bu durum, bu iki unsurun caminin inşasından sonra peyderpey değil aynı zamanda planlanarak yapıldığına delil sayılabilir. Kesme taştan olan, Ayverdi’nin kaydettiği ölçüye göre 26 m. boyundaki minare bütün Rumeli’de yapılanlar gibi aşırı derecede uzundur.

Caminin sağ tarafına bitişik türbeye, kapı haline getirilmiş olan minare kürsüsü dibindeki bir pencereden geçilmekle beraber esas kapısı dışarıdan kürsü yanındadır. Üstü kubbeli olan bu yapı düzensiz bir sekizgen biçimindedir. Dışarıya açılan kapının yer aldığı, diğerlerine göre çok daha dar olan kenar sayılmadığında türbe içten yedi kenarlı bir görünüşe sahiptir. Acaba burada tam açığa vurulmadan bir Bektaşîlik sembolizmi mi düşünülmüştür? Varna’nın kuzeyindeki Akyazılı Sultan Tekke ve Türbesi’nde, bütün elemanlar yedi köşeli inşa edilmek suretiyle böyle bir mimari sembolizm açıkça belli edilmiştir (bk. AKYAZILI SULTAN ÂSİTÂNESİ). Türbenin içinde iki sandukanın varlığına işaret eden Ayverdi, caminin kıble duvarı önünde uzanan hazîrede çok sayıda mezar bulunduğunu bildirmektedir.

Ayverdi gerek makalesinde gerekse kitabında, sağ tarafına bitişik olan türbeden dolayı bu caminin “yan kanatlı” camilere benzediğine işaret etmişse de bizim “tabhâneli” veya “zâviyeli” camiler olarak adlandırdığımız bu tiple Hasan Efendi Camii arasında hiçbir benzerlik yoktur.

1974-1975 ve 1992-1996 yıllarındaki eski Türk eserleri katliamından sonra ne durumda olduğu bilinmeyen Hasan Efendi Camii, tek kubbeli ibadet yerleri biçiminde basit planlı bir yapı olmakla beraber avlu kapısı üstündeki minber şeklinde minaresi ve bedenine bitişik türbesiyle Osmanlı dönemi Türk mimarisinde özel bir yere sahiptir.

BİBLİYOGRAFYA:

Mehmed Mujezinović, Islamska Epigrafika Bosne i Hercegovine, Sarajevo 1977, II, 210-215; a.mlf., “Turski natpisi iz nekoliko mjesta Bosne i Hercegovine”, POF, sy. 3-4 (1952-53), s. 482-484; Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mi‘mârî Eserleri, II/3, s. 14-17, rs. 34, 35, 37, 38, 39, 41, 42; a.mlf., “Yugoslavya’da Türk Âbideleri ve Vakıfları”, VD, III (1956), s. 215, rs. 122-123; Amir Pašić, Islamic Architecture in Bosnia and Hercegovina, Istanbul 1994, s. 213; Alija Bejtić, “Spomenici osmanlijske arhitekture Bosne i Hercegovine”, POF, sy. 3-4 (1952-53), s. 229-298; a.mlf., “Banja Luka pod Turksom vladavinom. Arhitektura i teritorijalni razvitak grada u XVI i XVII vijeku”, Naše Starine, I, Sarajevo 1953, s. 91-116; Feridun Emecen, “Banaluka”, DİA, V, 51.

Semavi Eyice