HASANBEYZÂDE AHMED PAŞA

(ö. 1046/1636-37)

Osmanlı devlet adamı ve tarihçi.

Küçük lakabıyla anılan Reîsülküttâb Hasan Bey’in oğludur. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra gelirinin azlığı dolayısıyla ilmiye sınıfından ayrılarak Dal Mehmed Efendi’nin ilk reîsülküttâblığı sırasında (1590-1591) Dîvân-ı Hümâyun hizmetine girdi. Divan kâtipliği görevi esnasında teslimatî vazifesiyle III. Mehmed’in Eğri Seferi’ne (1596) katılanlar arasında yer aldı (Topçular Kâtibi Abdülkadir, s. 93); aynı zamanda bu seferde Sadrazam Damad İbrâhim Paşa’nın tezkireciliği hizmetinde de bulundu. Serdar Satırcı Mehmed Paşa’nın Varat Seferi’ne (1598) katıldıktan sonra İstanbul’a dönüşte tekrar İbrâhim Paşa’nın tezkireciliği hizmetine getirildi. Sadrazam ve Serdar Damad İbrâhim Paşa’nın 20 Şevval 1007’de (16 Mayıs 1599) Uyvar Seferi’ne çıkması ile bu sefere de ikinci tezkireci olarak iştirak etti; seferde ordunun 1008 Muharremi sonlarında (Ağustos 1599) Ösek (Essek) sahrasına varmasından önce konakladığı Vulkvar’da baştezkireciliğe tayin edildi (a.g.e., s. 211). İbrâhim Paşa’nın Kanije Seferi’ne de (1600) baştezkireci olarak katılan Hasanbeyzâde, Reîsülküttâb Yaycızâde Hamza Efendi’nin Ösek yakınında Kariha menzilinden İstanbul’a gönderilmesi üzerine bir müddet vekâleten reîsülküttâblık hizmetinde bulundu (Mehmed b. Mehmed Edirnevî, s. 203-204; Hasanbeyzâde Ahmed, I, 8-9). Yeni Sadrazam ve Serdar Yemişçi Hasan Paşa’nın İstolni Belgrad’ı geri almasında ve Peşte muhasarasında da (1011/1602) baştezkireci olarak serdarın yanında yer aldı. Yavuz Ali Paşa’nın 30 Aralık 1603’te İstanbul’a gelerek sadâret makamına geçmesinden sonra aynı mevkii muhafaza ettiyse de vezîriâzam Macaristan Seferi’ne çıktığında bu görevden azledildi (Topçular Kâtibi Abdülkadir, s. 323); ancak Sadâret Kaymakamı Hâfız Ahmed Paşa’nın tezkireciliği hizmetinde bırakıldı (Hasanbeyzâde Ahmed, II, 291-292). Nisan 1604’te gedikli kâtipler arasında yer alıp beratı yenilenen Hasanbeyzâde 1604 Eylülünde defter-i hâkānî emini kaymakamı, Ocak 1605’te defter emini oldu (Emecen, XXXV [1994], s. 140, 144). Bundan sonra maliye hizmetine geçti ve 23 Ekim 1605’te Anadolu’daki eşkıya üzerine serdar tayin edilen Kara Dâvud Paşa’nın sefer mühimmatını defterdar olarak tamamladığı gibi, Aydın ve Saruhan taraflarında isyan ettiği için 14 Eylül 1609’da Sadrazam Kuyucu Murad Paşa tarafından öldürtülen Yûsuf Paşa’nın muhallefâtını Anadolu defterdarı olarak yazıp deftere kaydederek Başdefterdar Ekmekçizâde Ahmed Paşa’ya teslim etti (Hasanbeyzâde Ahmed, II, 315-317; Topçular Kâtibi Abdülkadir, s. 448-449). Hasanbeyzâde’nin bundan sonra mükerreren Tuna, Karaman ve Halep defterdarlıklarında bulunduğu, Karaman ve Kefe beylerbeyilikleri vazifelerini de ifa ettiği anlaşılmaktadır. 18 Zilkade 1018 (12 Şubat 1610) tarihli arşiv vesikasına göre (BA, MD, nr. 78, s. 782) Tuna defterdarı olduğu anlaşılan Hasanbeyzâde görevi esnasında Erdel ve Eflak seferlerine de katıldı. Bu vazifesinden ayrıldıktan sonra Kefe beylerbeyiliğine tayin edildi ve Karadeniz’de Özi suyu munsabında olan Kılburun Kalesi’nin tamiriyle uğraştı, ancak hizmetleri beğenilmediği için beylerbeyilikten azledildi. Mâzul olarak Varna sahiline geldiğinde Varna’yı almak isteyen Kazaklar’a karşı kalenin korunmasında görev alarak kurtarılmasını sağladığı için Karaman defterdarlığına getirildi, ardından Halep’te Emvâl-i Sultânî defterdarlığında bulundu. Bir müddet sonra da Halep eyaleti defterdarlığına tayin edildi. Arkasından Karaman defterdarı olarak kısa bir müddet vazife gördü, emekliye sevkedildikten sonra tekrar Tuna defterdarı oldu. Kazaklar’la anlaşan Lehliler üzerine yürümek için Boğdan’da toplanarak 1 Zilkade 1029’da (28 Eylül 1620) Özi ve Rumeli beylerbeyilerinin kumandasında harekete geçen ordunun sefer masraflarını mîrî hazineden karşılamakla görevlendirildi. Kısa bir müddet sonra bu görevden ayrıldı. Onun bundan sonra uzun mâzuliyet devreleri geçirdiği, buna da çok defa Başdefterdar Bâkî Paşa’nın sebep olduğu, bu zatın ikinci başdefterdarlığında (17 Eylül 1621-19 Mayıs 1622), hatta 8 Nisan 1625’teki vefatı


sırasında da mâzul durumda bulunduğu anlaşılmaktadır. Nihayet IV. Murad’ın Revan Seferi’ne (9 Mart-26 Aralık 1635) katılarak sefer vukuatının yakın bir şâhidi olmakla beraber ne gibi bir görevle seferde bulunduğunu belirtmeyen Hasanbeyzâde’nin sefer dönüşünden kısa bir süre sonra vefat ettiği sanılmaktadır. Ölüm tarihini kaynaklar 1046 (1636-37) olarak gösterirler (Sefînetü’r-rüesâ, Millet Ktp., Tarih, nr. 720, vr. 19b’de derkenar). Gümüşsuyu Kabristanı’nda medfun olduğu bildirilmekteyse de (Osmanlı Müellifleri, III, 46) günümüzde bunu tahkike imkân yoktur.

Eserleri. 1. Târih. İki ciltten meydana gelen eserin ilk cildi olan Telhîs-i Tâcü’t-tevârîh, Hoca Sâdeddin Efendi’nin Tâcü’t-tevârîh’inin özeti mahiyetinde olup muhteva bakımından dîbâce ve telhis olmak üzere iki kısımdır. Telhîs-i Tâcü’t-tevârîh’in son kısmı, kaynağının kısaltılmış ve sadeleştirilmiş bir şekli olduğundan orijinal bir mahiyet arzetmemektedir. Eserin II. cildi olan Zeyl-i Tâcü’t-tevârîh’e gelince, büyük kısmı Hasanbeyzâde’nin müşahedelerine dayanan, Kanûnî Sultan Süleyman’dan başlayarak IV. Murad devrinin büyük bir bölümünü içine almak üzere çeşitli olayları ihtiva eden ve bilhassa III. Mehmed döneminden itibaren tamamen orijinal olan bir eser niteliğindedir. Bu cilt, muhteva bakımından iki bölüme ayrılmakta olup birincisi kaynaklara ve babasından naklen verdiği bilgilere dayanmaktadır. Hasanbeyzâde Kanûnî devrini Kemalpaşazâde, Matrakçı Nasuh, Celâlzâde Mustafa Çelebi, Ramazanzâde Küçük Nişancı Mehmed Paşa, Hocazâde Mehmed Efendi ve Mehmed Mecdî’nin eserlerinden istifade ederek hazırlamış; II. Selim ve III. Murad devrinin bir kısmı için ne gibi kaynaklardan faydalandığı bilinmemekle beraber diğer kısmını da reîsülküttâb olan babası Hasan Bey’den naklen vermiştir. Asıl önemli olan ikinci bölümde, III. Mehmed devrinden itibaren kendi müşahedeleri yanında katıldığı seferler ve devlet hizmetinde aldığı görevler dolayısıyla hadiselerin içinde bulunduğundan tarihî olayları kronolojik sırayla bazan sebep ve neticeleriyle birlikte anlatmıştır. Ayrıca her padişahın hayrat ve hasenatını; şehzadelerin, Osmanlı vüzerâ, ulemâ ve meşâyihinin de kısa hal tercümelerini eserine kaydetmiştir. Hasanbeyzâde tarihinin önemli bir özelliği de çeşitli telif devreleri geçirmiş olmasıdır. İlk telifin 1038 Muharreminden (Eylül 1628) önce başlayıp en geç 1039’da (1629) tamamlandığı, ikinci telifin Rebîülâhir-Şevval 1038 (Kasım 1628-Haziran 1629) arasında kaleme alındığı, üçüncü ve dördüncü teliflerin IV. Murad devrinde yazılıp 1040 Recebinden (Şubat 1631) önce sona erdikleri, beşinci telifin Rebîülevvel-Receb 1045 (Ağustos-Aralık 1635) arasında, son telifin de Rebîülevvel 1045 (Ağustos 1635) ile 16 Receb 1045 (26 Aralık 1635) arasında yazıldığı tesbit edilmiştir. Atâî Hasanbeyzâde’nin ikinci telif devresinden, Peçuylu İbrâhim üçüncü teliften, Kâtib Çelebi ikinci teliften istifade ettikleri gibi Naîmâ üçüncü teliften, Solakzâde Mehmed Hemdemî ise beşinci telif merhalesinden faydalanmıştır. Eser Nezihi Aykut tarafından doktora tezi olarak üç cilt halinde hazırlanmıştır (İÜ Ed.Fak. Tarih Semineri Kitaplığı, nr. 3277). 2. Usûlü’l-hikem fî nizâmi’l-âlem. Hasanbeyzâde siyasetnâme mahiyetindeki bu eserini, Zemahşerî’nin RebîǾu’l-ebrâr’ına dayanan Muhyiddin Mehmed b. Hatîb Kāsım’ın Ravżü’l-aħyâr adlı eserini kısaltmak suretiyle meydana getirmiştir. II. Osman devrinin sadrazamı Güzelce Ali Paşa adına kaleme alınan eser (İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, nr. 0-49, vr. 1b) bir mukaddime, dört bölüm ve bir hâtimeden meydana gelmektedir. 3. Mecmua. İsmi bilinmeyen bir kişi tarafından tertip edilen bu mecmua, Hasanbeyzâde’ye ait olup kendi kaleminden çıkmış Aynî Hatun Vakfiyesi ile dört manzumeyi, yirmi kadar münşeatı ve biri tamamlanmamış üç adet Kanije fetihnâmesini ihtiva etmektedir (Baysun, TD, II/3-4, s. 97). Hasanbeyzâde, Hamdi mahlası ile bazı şiirler de yazmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, MD, nr. 78, s. 782; BA, MAD, nr. 7266, s. 9; Hasanbeyzâde Ahmed, Târih (haz. Nezihi Aykut, doktora tezi, 1980), İÜ Ed. Fak. Tarih Semineri Kitaplığı, nr. 3277, I, 8-9; II, 291-292, 315-317; Topçular Kâtibi Abdülkadir, Târih (haz. Ziya Yılmazer, doktora tezi, 1990), İÜ Ktp., nr. TE 80, s. 93, 196, 211, 323, 448-449, 552; Selânikî, Târih (İpşirli), II, 806-807, 821; Atâî, Zeyl-i Şekāik, s. 476; Mehmed b. Mehmed, Nuhbetü’t-tevârîh ve’l-ahbâr, İstanbul 1276, s. 203-204, 211; Peçuylu İbrâhim, Târih, II, 155, 238, 403; Sâfî Mustafa Efendi, Zübdetü’t-tevârîh, Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 2429, vr. 2a-b; Kâtib Çelebi, Fezleke, II, 2, 13-16; Keşfü’ž-žunûn, I, 285; Naîmâ, Târih, II, 202, 215-219; Sefînetü’r-rüesâ, s. 26; a.e., Millet Ktp., Tarih, nr. 720, vr. 19b; Solakzâde, Târih, s. 610, 631, 635, 659, 661, 749, 763; Hisâlî Abdurrahman, Metâli‘u’n-nezâir, Nuruosmaniye Ktp., nr. 4252, vr. 116a, 129b, 283b; nr. 4253, vr. 195b, 300a; Cemâleddin Mehmed, Âyîne-i Zurefâ, İstanbul 1314, s. 21 vd.; Sicill-i Osmânî, IV, 795; Osmanlı Müellifleri, III, 46; M. Cavid Baysun, “Reisü’l-Küttâb Küçük Hasan Bey”, TD, II/3-4 (1952), s. 97-102; a.mlf., “Hasan Beyzâde Ahmed Paşa”, TM, X (1953), s. 321-340; Feridun Emecen, “Ali’nin Ayn’ı: XVII. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Bürokrasisinde Kâtib Rumuzları”, TD, XXXV (1994), s. 140, 144; Orhan F. Köprülü, “Hasan Beyzâde”, İA, V/1, s. 334-337; J. H. Mordtmann - [V. L. Ménage], “Ĥasan Beyzāde”, EI² (İng.), III, 248-249.

Nezihi Aykut