HASEKİ KÜLLİYESİ

İstanbul Haseki’de XVI. yüzyıla ait külliye.

Cami, medrese, sıbyan mektebi, çeşme, imaret ve dârüşşifâdan meydana gelen külliye, Kanûnî Sultan Süleyman’ın ünlü hasekisi Hürrem Sultan (ö. 1558) adına Mimar Sinan’ın hassa başmimarı olduktan sonra yaptığı ilk eserdir. XIX. yüzyıldan itibaren Haseki adıyla anılan Avratpazarı (geniş bilgi için bk. DİA, IV, 125) semtinde kurulmuştur. Peçuylu İbrâhim (Târih, I, 298) ve Evliya Çelebi (Seyahatnâme, I, 165), külliyenin burada yapılmasının Kanûnî’nin eşine gösterdiği bir incelik olduğunu yazar.

958 (1551) tarihli vakfiyesi Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan (Esad Efendi, nr. 3752/1; Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2001/2) külliyenin ilk yapılan birimi cami olup medrese ve sıbyan mektebi bir yıl, imaret ve dârüşşifâ ise on iki yıl sonra inşa edilmiştir. Bu durum külliyenin bir bütün olarak planlanmadığını, binaların değişik zamanlarda ayrı ayrı düşünülerek tasarlandığını gösterir. Cami Haseki caddesinin bir yanında, medrese, sıbyan mektebi, imaret ve dârüşşifâ ise diğer yanında yer almaktadır.

Cami. 945 (1538-39) yılında tek kubbeli şemada inşa edilen cami dışarıdan yüksek bir yuvarlak kasnağa, içeriden istiridye kabuğu biçiminde tromplara oturan 11,30 m. çapında bir kubbenin örttüğü kare planlı harimle pandantifli beş kubbenin örttüğü son cemaat yerinden oluşmaktaydı. Fakat yapı cemaate dar geldiğinden vakfın mütevellisi Hasan Bey’in isteğiyle 1612’de Sedefkâr Mehmed Ağa’nın doğu duvarını kaldırıp iki sütuna oturtulmuş üç kemerli bir açıklıkla geçilen, aynı büyüklükte kubbe ile örtülü bir mekân ilâve etmesiyle iki misli genişletilmiş, bu arada mihrabı da çift kubbeli


hale gelen harimin orta eksenine kaydırılmıştır. Son cemaat yeri, başlıkları baklavalı beyaz mermer sütunlara basan sivri tuğla kemerlere oturtulmuş beş kubbe ile örtülüdür ve sonradan eklenen kubbeli birimin önünde devam etmez. Üzerinde kitâbenin yer aldığı cümle kapısı istiridye niş içerisindedir; yanlarında da yine istiridye nişli iki mihrabiye bulunmaktadır.

Harimi aydınlatan iki sıralı pencerelerden alttakiler dikdörtgen söveli, üsttekiler sivri kemerlidir. Dıştan sekizer kemerli payanda ile desteklenmiş yuvarlak kasnaklı kubbelere açılan yedişer pencere de sivri kemerlidir; iki kubbenin birleşme yerine rastlayan sekizinci pencereler ise sağırdır. Doğu ve kuzey yönde “L” şeklinde uzanan ahşap bir maksure ve bunun kıble duvarına bağlanan köşesinde hünkâr mahfili yer alır. Dışa taşkın olmayan mihrap alçıdan yapılmış ve bugün beyaz mermer görünümü verecek şekilde boyanmıştır; nişinin kavsarası mukarnaslarla doldurulmuş, bordürü de kabartma halinde üst üste sıralanmış vazoda çiçeklerle süslenmiştir. Minber mermerden yapılmıştır ve oldukça sadedir. Harim tamamen kalem işi süslemelerle donatılmıştır. Kubbede lâcivert, kırmızı ve yeşil rengin hâkim olduğu şemse ve yıldız motifleriyle arabeskler, duvarlarda ise kalıpla yapılmış baskı tezyinat göze çarpar; hünkâr mahfilinde de kıble yönünü gösteren perde motifli kalem işi bir mihrap deseni dikkat çeker.

Caminin kuzeybatı köşesinde yer alan küfeki taşından yapılmış minarenin kalın gövdesi ve petek bölümü çok köşelidir; şerefe altında nişli çıkmalar, korkulukların taş levhalarında da geometrik desenli kabartmalar vardır. Şadırvanın ise hiçbir mimari özelliği yoktur.

Çeşme. Haseki caddesinin kuzey tarafında külliyeye girişi sağlayan üç kapı bulunmaktadır; bunlardan doğudaki medreseye, ortadaki sıbyan mektebine, batıdaki imarete aittir. İmaret ve sıbyan mektebi kapılarının arasında XVI. yüzyıl yapısı kesme taştan bir çeşme yer alır; üzerindeki mermer kitâbeden 1180 (1766) yılında onarıldığı anlaşılmaktadır. Klasik tarzdaki dikdörtgen çerçeve içinde sivri kemer nişli çeşmenin ayna taşına, iki sütun tarafından taşınan yuvarlak kemerli bir kabartma işlenmiştir. Teknesi kısmen yol seviyesinin altında kalan çeşmenin suyu halen akmamaktadır.

Medrese. Caminin karşısında bulunan medrese 946 (1539-40) yılında inşa edilmiş klasik tipte bir yapıdır ve sokak cephesinin merkezindeki kapıdan girilen revaklı bir avlunun üç yanını çevreleyen kapalı mekânlardan meydana gelmektedir. Dershane kapının karşısındaki revakın ortasında yer alır; 6,80 m. çapındaki kubbesiyle medresenin kitlesinden dışarı taşmıştır. Dershanenin iki yanına üçerden altı, avlunun iki yanına beşerden on oda yerleştirilmiştir; bunların hepsi kubbelidir ve içlerinde birer ocak bulunur. Yanlardaki oda dizileri arasında karşılıklı iki dar mekân vardır. Beşik tonozla örtülü bu mekânlardan doğudaki dar ve karanlık bir hücre, batıdaki ise sıbyan mektebine ve diğer yapılara geçit veren bir dehlizdir. Revak kemerleri kırmızı ve beyaz taştan almaşık tarzda örülmüş, sütunlar beyaz mermer ve somakiden yapılmıştır; bunların dört tanesi nilüfer çiçeği biçimi, diğerleri baklavalı başlıklara sahiptir. Zambak motifli alınlıkla taçlandırılmış ana kapı ile dershane kapısının üzerinde bulunan renkli sır tekniğinde yapılmış 946 (1539-40) tarihli iki çini pano, medresenin çok harap olduğu yıllarda koruma amacıyla yerlerinden çıkarılarak Çinili Köşk’e götürülmüştür; pencere alınlıklarındaki çinilerden ise bugün hiçbir iz yoktur.

Mübahat Kütükoğlu’nun neşrettiği rûmî 20 Ağustos 1330 (2 Eylül 1914) tarihli İstanbul medreselerinin durumları hakkındaki ayrıntılı rapordan (bk. bibl.) medresenin o yıllarda tamire muhtaç bir halde olduğu ve kadro dışı bırakıldığı anlaşılmaktadır.

Sıbyan Mektebi. Medresenin doğusunda yer alan kare planlı yanyana iki birimden meydana gelen mektebin iki yönlü dörder basamaklı merdivenle çıkılan birinci birimi iki cephesi sütunlu açık dershane, ikinci birimi ise kapalı dershanedir. Açık dershanenin caddeye bakan cephesi kapalı olup altlı üstlü ikişer penceresi mevcuttur. Her iki birim de düz tavanlı ve dört yüzeyli oturtma çatı ile örtülüdür. Açık bölümleri yağmurdan korumak amacıyla ahşap çatının sütunlu cepheler üstünde dışarıya taşırılması ve enli saçağın Haseki caddesi üzerinde yazlık dershane ile medrese arasında bulunan dış kapının tepesinde döndürülerek duvara saplanan sundurmaya dönüşmesi önemli bir ayrıntıdır. Binanın önündeki havuzlu alan muhtemelen oyun bahçesi olarak düzenlenmiştir. Kitâbe yeri boş duran mektebin yapılış tarihi bilinmemekle birlikte medresede kullanılan nilüfer çiçeği motifli başlıkların burada da kullanılması iki


yapının birlikte ele alındığına işaret etmektedir. Kapalı dershanenin hemen yanında küçük ve oldukça bakımlı bir hazîre vardır. Mezar taşlarından çoğunun mütevellilere, külliyede hizmet eden kişilere ve onların aile fertlerine ait olduğu görülür.

İmaret. Haseki caddesi üzerinde külliyeye girişi sağlayan üçüncü kapı imarete aittir. Buradaki kitâbede imaretin 957 (1550) yılında Kanûnî Sultan Süleyman tarafından yaptırıldığı belirtilmekte, fakat mimarının adına yer verilmemektedir. Ancak tezkirelerde de hakkında herhangi bir bilgiye rastlanmayışına rağmen yapının Mimar Sinan veya onun kontrolü altında kalfalarından biri tarafından yapıldığı kabul edilmektedir. İmaret kuzeyde üç, doğu ve batı yönlerinde beş kemerli bir revakla çevrilmiş ve revaklar baklava başlıklı sütunlara oturtulan pandantifli kubbelerle örtülmüştür. Avlunun kuzeyinde bulunan mutfak, iki büyük kubbeli mekânla bunların arkasında yer alan dört küçük kubbeli ve ocaklı aşevi bölümlerinden oluşmaktadır. Yanlarda dikdörtgen planlı ve çift kubbe örtülü ikişer adet salon bulunmakta ve aralarına konulan beşik tonozlu dehlizlerden batıdaki sokağa, doğudaki dârüşşifâ aralığına açılmaktadır.

Dârüşşifâ. Külliyenin en özgün ve Osmanlı mimari tarihinde eşine rastlanmayan yapısı dârüşşifâdır ve özellikle fazla büyük olmayan bir külliyede başlı başına bir birim olarak yer alması açısından önem taşımaktadır. Kapısındaki kitâbenin son mısraı Ayvansarâyî’ye göre “Dârü’ş-şifâ nâfi‘-i nâs-ı cihân”dır (Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 101) ve ebced hesabı ile 957 (1550) tarihini vermektedir; ayrıca biri 1892, diğeri 1911 tarihli iki de onarım kitâbesi vardır. Bina, sekizgen avlunun beş kenarı etrafındaki kubbeli odalar ve kuzeydeki giriş yeriyle değişik bir plan gösterir. Kuzey cephesi sokağa uyacak şekilde düzenlenmiştir. Sekizgen avlunun doğu, batı ve güney yönlerinde iki sıra halinde yer alan mekânlar çift kubbelidir. Güneydoğu ve güneybatı köşelerinde ise üzerleri birer büyük kubbe ile örtülü olan ve geniş kemerlerle eyvan gibi avluya açılan birimler yer alır. Avlu etrafındaki mekânlara geçişi sağlayan bu eyvanlar, bugün demir doğramalı camekânlarla kapatıldığı için yapının mekân etkisi günümüzde tam olarak kavranamamaktadır. Arkadaki yapıya eklenen ve imaretle dârüşşifâ arasında kalan, yoldan girilen bölümdeki iki bağımsız odanın ilâç hazırlamak için kullanıldığı düşünülmektedir (DBİst.A, IV, 5). Dârüşşifâ avlusundan geçilen kuzeydeki küçük avluda helâlar yer alır. 1881 yılına kadar tek başına, bu tarihten son restorasyonun başladığı 1963 yılına kadar da yeni hastahanenin gelişmesine paralel olarak poliklinik, tımarhane, kadınlar kısmı gibi değişik fonksiyonlarla hizmet veren dârüşşifâ tarihi boyunca Haseki Sultan Dârüşşifâsı, Haseki Mecânin Müşâhedehânesi, Dârülcünun Bîmarhânesi, Haseki Mahpesi, Haseki Zindanı, Haseki Sultan Kadın Dârüşşifâsı, Haseki Şifâhânesi, Acezehâne, Haseki Bîmarhânesi ve Haseki Nisâ Hastahanesi, Haseki Sultan Nisâ Hastahanesi, Hamidiye Nisâ Hastahanesi ve Haseki Kadınlar Hastahanesi gibi isimler almıştır.

Çeşitli yangın ve depremlerde zarar gören külliye her seferinde onarılmış, son olarak da 1963-1974 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Club Meditérranéen arasında yapılan bir anlaşma ile cami dışındaki binaları turistik amaçlarla kullanılmak üzere restore edilmiş, fakat özellikle semt sakinlerinin itirazları üzerine bundan vazgeçilerek hizmet içi eğitim merkezi yapılması için Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilmiştir. 20 Ocak 1976 tarihinden bu yana Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Haseki Eğitim Merkezi adıyla faaliyet gösterilen külliye binalarında müftü ve vâizlerin meslekî eğitimleri yapılmakta, bunun yanında kıraat ilmi öğretilmektedir. Halen külliyenin medresesi yatakhane, kapalı dershanesi mescid, imareti yemekhane, sıbyan mektebi toplantı salonu, dârüşşifâsı eğitim ve idare binası olarak kullanılmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Sâî Mustafa Çelebi, Tezkiretü’l-bünyân (nşr. Zeki Sönmez, Mimar Sinan İle İlgili Tarihi Yazmalar-Belgeler içinde), İstanbul 1988 s. 30, 33, 36; a.mlf., Tezkiretü’l-ebniye (a.e. içinde), s. 66, 70, 73; a.mlf., Tuhfetü’l-mi’mârîn (a.e. içinde), s. 83, 88, 90; Peçuylu İbrâhim, Târih (haz. Bekir Sıtkı Baykal), Ankara 1981, l, 298-300; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 164-165; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 101-102; Halil Edhem [Eldem], Camilerimiz, İstanbul 1932, s. 50; A. Süheyl Ünver, 400 üncü Yıl Dönümü Dolayısile Haseki Hastanesi, İstanbul 1939; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 196; Cumhuriyet Devrinde İstanbul, İstanbul 1949, s. 50-51; TCYK, s. 857-859; Konyalı, Mimar Koca Sinan’ın Eserleri, s. 9-16; Nimet Taşkıran, Hasekinin Kitabı, İstanbul 1972; E. Egli, Sinan der Baumeister Osmanischer Glanzzeit, Erlenbach-Zürich 1976, s. 58-61; Oktay Aslanapa, Osmanlı Devri Mimârisi, İstanbul 1986, s. 181; a.mlf., Mimar Sinan’ın Hayatı ve Eserleri, Ankara 1988, s. 12-14; Aptullah Kuran, Mimar Sinan, İstanbul 1986, s. 36-47; a.mlf., “Haseki Külliyesi”, BÜD, II (1974), s. 57-86; a.mlf., “Kanunî Döneminde Osmanlı Külliye Mimarisi”, Antik Dekor, sy. 29, İstanbul 1995, s. 32-34; Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Ankara 1987, I, 68; Gönül Cantay, “Sinan Külliyelerinde Darüşşifa Planlaması”, Mimar Sinan Dönemi Türk Mimarlığı ve Sanatı (haz. Zeki Sönmez), İstanbul 1988, s. 46-47; a.mlf., Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Dârüşşifaları, Ankara 1992, s. 92-95; Ali Sâim Ülgen, Mimar Sinan Yapıları (haz. Filiz Yenişehirlioğlu - Emre Madran), Ankara 1989, s. 4-5, lv. 6-10; Fatih Câmileri ve Diğer Târihî Eserler (haz. Fatih Müftülüğü), İstanbul 1991, s. 117-119; Zuhal Özaydın, “Haseki Darüşşifası ve Bugünkü Durumu”, I. Türk Tıp Tarihi Kongresi: Bildiriler, Ankara 1992, s. 183-187; Affan Egemen, İstanbul’un Çeşme ve Sebilleri, İstanbul 1993, s. 355; Gönül Güreşsever, “Haseki Darüşşifası”, STY, V (1973), s. 101-117; Mübahat S. Kütükoğlu, “Dârü’l-Hilâfeti’l-‘Aliyye Medresesi ve Kuruluşu Arefesinde İstanbul Medreseleri”, İTED, VII/1-2 (1978), s. 164-165; A. Turgut Kut, “İstanbul Sıbyan Mektepleriyle İlgili Bir Vesika”, TUBA, II (1978), s. 55-84; Nuran Yıldırım, “Haseki Darüşşifası ve Hastanesi”, DBİst.A, IV, 2-3; Doğan Kuban, “Haseki Külliyesi”, a.e., IV, 4-6.

Sema Doğan