HAVÂRİ

(الحواري)

Hz. Îsâ’nın, kendisine yardımcı olmak üzere seçtiği on iki kişiden her biri için kullanılan tabir.

Sözlükte “beyaz olmak; iyice beyazlatmak” anlamlarına gelen Arapça haver kökünden türetilen havârî “seçilmiş, kusursuz; taraftar, özverili arkadaş, dost, bir kimseye ileri derecede yardım eden, kendisini bir davaya adayan” demektir (Lisânü’l-ǾArab, “ĥvr” md.). Havâri kelimesinin Habeş dilinde aynı mânadaki havaryanın Arapçalaşmış şekli olduğu da ileri sürülmüştür (EI² [Fr.], III, 294). Terim olarak genelde, Allah’ın peygamberlerine inanıp onlara yardımcı olan herkes için kullanılan havâri bilhassa Hz. Îsâ tarafından seçilmiş, tebliğ ve irşad görevinde ona yardımcı olan on iki kişilik grubu ifade eder. Batı dillerinde havâri karşılığında kullanılan apostle, apôtre kelimeleri, Grekçe’de “bir görevi ifa etmek üzere gönderilen” anlamındaki apostolostan gelmektedir (IDB, I, 171).

İnciller’e göre Hz. Îsâ, daha tebliğ faaliyetinin başında kendisine inananlardan on iki kişi seçmiş ve bunlara havâri adını vermiştir (Luka, 6/13). Ayrıca onlardan “on iki havâri” (Vahiy, 21/14) ve “havâriler” (Luka, 6/13; Markos, 6/30) olarak da bahsedilmektedir; ancak daha ziyade “şâkird” diye adlandırılmışlardır (Matta, 11/1; 14/26; 20/17; Yuhanna, 20/2).

Havârilerin isimleri bazı küçük farklılıklarla Matta (10/2-4), Markos (3/16-19), Luka (6/14-16) ve Resullerin İşleri’nde (1/13) verilmektedir. Matta ve Markos İncilleri’nde zikredilen isimler şunlardır: Simun Petrus, Andreas, Ya‘kūb (Zebedi’nin oğlu), Yuhanna, Filipus, Bartolomeus, Tomas, Matta, Ya‘kūb (Alfeus’un oğlu), Taddeus, Gayyur Simun, Yahuda İskariyot. Onuncu havâri Taddeus’un adı Matta’da Lebbeus (10/3), Markos’ta Taddeus (3/18), Luka’da ise (6/16) Ya‘kūb’un oğlu Yahuda olarak geçmektedir.


Havârilerin sayısının on iki olarak tesbiti İsrâiloğulları’nın on iki kabilesiyle (sıbt) ilgilidir. “Ben, İsrâil evinin kaybolmuş koyunlarından başkasına gönderilmedim” (Matta, 15/24) diyen Îsâ, İsrâil’in on iki kabilesini temsilen kendisine inananlardan on iki kişi seçmiştir. Hz. Îsâ, “İnsanoğlu her şeyin yenilenmesinde izzetinin tahtına oturacağı zaman siz ki benim ardımca gelenlersiniz, siz de İsrâil’in on iki sıbtına hükmederek on iki taht üzerinde oturacaksınız” (Matta, 19/28; Luka, 22/30) diyerek bu alâkayı ifade etmiştir.

Havârilerle ilgili çeşitli listelerde Simun Petrus daima ilk sırayı almaktadır. Simun Hz. Îsâ’ya ilk inanan havâridir. Îsâ, Hz. Yahyâ tarafından vaftiz edildikten ve şeytan karşısında denenip tebliğine başladıktan sonra Galile denizinin yanında gezerken Petrus denilen Simun ile kardeşi Andreas’ı denize ağ atarken görmüş, onlara, “Ardımca gelin; sizi insan avcıları yapacağım” demiş, onlar da ağlarını bırakıp onu takip etmişlerdir. Az sonra ağ onarırlarken gördüğü Zebedi’nin oğlu Ya‘kūb ile kardeşi Yuhanna’yı çağırmış, onlar da hemen kayığı ve babalarını bırakıp Îsâ’nın peşinden gitmişlerdir (Matta, 4/17-22). Yeni Ahid’deki havâri listelerinde Petrus’tan sonra gelen ve hepsinde ortak olan üç kişi bunlardır. Zebedi’nin oğlu ve Ya‘kūb’un kardeşi olan Yuhanna İncil yazarıdır. Hz. Îsâ onu ve kardeşini havâri olarak seçtikten sonra onlara “gök gürlemesi oğulları” anlamında “boanerces (boanerges)” lakabını vermiştir (Markos, 3/17). Hz. Îsâ tarafından Yairus’un kızının diriltilmesi sırasında olayı takip etmelerine izin verilen üç kişiden biri olan Yuhanna (Markos, 5/37; Luka, 8/51) Îsâ’nın her zamankinden farklı bir görünüme bürünerek yüzünün güneş gibi parlaması, esvabının ışık gibi aydınlanması hadisesine de (transfiguration) şahit olmuştur (Matta, 17/1). Hz. Îsâ çarmıha gerildiğinde Yuhanna oradaydı. Îsâ çarmıha gerilmeden önce annesini ona emanet etti. Sâmiriye’de İncil’i tebliğ eden Yuhanna hayatının son dönemlerini Efes’te geçirmiştir. Filipus ise Andreas ve Petrus’un şehri olan Beytsayda’dan idi. Hz. Îsâ onu Beytanya’da bulup arkasından gelmesini söylemiş (Yuhanna, 1/43-44), daha sonra da havâri olarak seçmiştir. Bartolomeus hakkında havâriler arasında zikredilmesinin dışında bilgi yoktur.

Tomas adlı havâriye Grekçe’de Didimos da denilmektedir. Hz. Îsâ, daha önce taşlanarak çıkarıldığı Yahudiye’ye tekrar gitmek isteyince Tomas arkadaşlarına, “Biz de onunla ölmek için gidelim” demiştir (Yuhanna, 11/16). Hz. Îsâ havârilere gerçekleri öğretirken Tomas, “Yâ Rab, nereye gidiyorsun bilmiyoruz, yolu nasıl biliriz?” diye sormuş, Îsâ da, “Yol ve hakikat ve hayat benim” karşılığını vermiştir (Yuhanna, 14/5-6). Hz. Îsâ yeniden dirildikten sonra havârilerin yanına geldiğinde Tomas orada değildi. Îsâ’nın dirildiğini söylediklerinde önce inanmadı (Yuhanna, 20/24-29). Hıristiyan geleneğine göre Tomas Persler’e İncil’i tebliğ etmiş ve orada ölmüştür. Diğer bazı rivayetlere göre ise Hindistan’da Hıristiyanlığı yaymış ve orada şehid edilmiştir.

Romalılar’ın emrinde gümrük memuru olarak görev yapan yahudi asıllı Matta Kefernahum da Hz. Îsâ tarafından davet edilmiş, o da görevini bırakarak onun ardınca gitmiştir (Matta, 9/9; Markos, 2/14; Luka, 5/27). Daha sonra Îsâ Matta’yı on iki havâriden biri olarak seçmiştir. Markos (2/14) ve Luka (5/27) İncilleri’nde Matta, Alfeus’un oğlu Levi olarak geçmektedir. Kendi adıyla anılan İncil’in yazarı olan Matta geleneğe göre yahudilere İncil’i tebliğ etmiştir. Alfeus’un oğlu Ya‘kūb’la ilgili Yeni Ahid’de fazla bilgi yoktur. Sadece boyunun kısalığı sebebiyle kendisine “Küçük Ya‘kūb” denildiği ifade edilmektedir (Markos, 15/40). Taddeus ve Gayyur Simun ile ilgili olarak onların havâri oluşlarının dışında herhangi bir bilgi yoktur.

Yahuda İskariyot İnciller’e göre havârilerin on ikincisidir ve Hz. Îsâ’ya ihanet ederek onu 30 gümüş karşılığında yahudilere yakalatmış, ancak daha sonra yaptığına pişman olup intihar etmiştir (Matta, 26/14-16; 27/3-5). Yahuda İskariyot’tan boşalan yere diğerleri tarafından kura sonucu Mattias seçilmiştir (Resullerin İşleri, 1/23-26).

Genellikle İnciller havârilerden Petrus, Büyük Ya‘kūb ve Yuhanna’ya özel bir önem verir ve onlara atıflarda bulunur; çünkü onlar daima Hz. Îsâ’ya refakat etmişlerdir. Bunlardan Petrus Îsâ’nın yanında müstesna bir yere sahiptir. Hz. Îsâ, “Sen Petrus’sun ve ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım ve ölüler diyarının kapıları onu yenmeyecektir. Göklerin melekûtunun anahtarlarını sana vereceğim; yeryüzünde bağlayacağın her şey göklerde bağlanmış olur ve yeryüzünde çözeceğin her şey göklerde çözülmüş olur” (Matta, 16/18-19) diyerek onun bu üstünlüğünü ifade etmiştir. Yahuda İskariyot, Hz. Îsâ’nın bulunduğu yeri yahudilere bildirerek ona ihanet ettiği için azîzler arasında yer almamaktadır. Îsâ’nın göğe çekilmesinden sonra havârilerin idaresi Petrus’a geçmiştir. On iki havârinin dışında Pavlus kendisini havâri ilân etmiş ve yahudi menşeli olmayan hıristiyanlar onu, Mûsevî-hıristiyan geleneği ise Barnaba’yı havâri saymıştır.

İnciller’e göre havâriler, vaftiz oluşundan çarmıha gerilişine kadar daima Hz. Îsâ ile beraber olmuş, onun hizmetinde bulunmuşlardır (Matta, 26/17-19; Luka, 9/52; Yuhanna, 4/8). Îsâ onları vazettiği İncil’e ve ölüler arasından dirilmesine şahit olmaları için seçmiş, onların eğitimiyle bizzat meşgul olmuştur. Ancak ağır işlerde çalışan, en azından dördü balıkçı olan, ayrıca vergi tahsildarı Matta’nın dışında hiçbiri okuma yazma bilmeyen havâriler Hz. Îsâ’nın anlattıklarını dinliyor, fakat çoğunlukla anlamıyorlardı. Bu sebeple Îsâ, anlattıklarını tekrar etmek ve yeni açıklamalar yapmak durumunda kalıyordu. Bununla birlikte tebliğ faaliyeti süresince onunla beraber olan havâriler Hz. Îsâ’dan mûcizeler gösterme yetkisi almışlardı (Markos, 3/15). Tanrı’nın melekûtunun anahtarları onlara verilmişti (Matta, 18/18; 19/28). Onlar hastaları iyileştiriyor, insanları kötü ruhlardan koruyorlardı (Matta, 10/1-8; Luka, 6/13). Bunun içindir ki Hıristiyan ilâhiyatı havârilerden sitayişle söz etmekte, ağır ve yorucu bir zühd ve riyâzet hayatı yaşadıklarını belirtmektedir. Havârilerin “selâmet sırrına ermeleri, güçlüklere katlanan ruhlar olmaları”, ancak sabır gerektiren zorlu bir eğitimden sonra gerçekleşmiştir. Bütün bunların yanında havârilerin zaafları da vardır. Hz. Îsâ yakalanıp tutuklanacağı gece havârilerine, “Bu gece hepiniz benden ötürü sürçeceksiniz” der (Matta, 26/31). Petrus, “Hepsi senden ötürü sürçse de ben hiç sürçmem” deyince Hz. Îsâ şu sözleri söyler: “Doğrusu sana derim: Bu gece horoz


ötmeden önce sen beni üç kere inkâr edeceksin” (Matta, 26/33-35). Îsâ yine o gece dua ederken havârilerinin de dua etmesini ister; fakat onlar uyurlar (Matta, 26/36-45). Hz. Îsâ yahudiler tarafından yakalanınca havârilerin hepsi kaçar; Petrus da aynı gece üç defa Îsâ’yı tanımadığını söyler (Matta, 26/56, 69-75).

İnciller’e göre Hz. Îsâ, yeniden dirildikten sonra Mecdelli Meryem’e ve başkalarına görünerek kendisinin dirildiğini bildirir; onlar da havârilere haber verirler, fakat havâriler inanmazlar. Îsâ onları imansızlıkları ve yürek katılıkları sebebiyle ayıplar (Markos, 16/9-14; Luka, 24/8-40). Yine de onlara rûhulkudüsü ve, “Kimlerin günahlarını bağışlarsanız günahları bağışlanmış olur ve kimlerinkini alıkorsanız alıkonmuş olur” diyerek bağışlama yetkisini verir (Yuhanna, 20/22-23).

Hz. Îsâ’nın semaya urûcundan on gün sonraya rastlayan Pentikost günü (Fısıh bayramından elli gün sonra kutlanan bayram) havâriler rûhulkudüsle dolar ve her biri, büyük bir şevk ve heyecan içinde çeşitli milletlerin dillerini konuşup anlar hale gelir (Resullerin İşleri, 2/1-4). Daha sonra Kudüs’te ilk hıristiyan cemaatini oluşturan havâriler dört bir tarafa dağılarak yeni dini yaymaya başlarlar.

Daha ilk dönemlerden itibaren katakomplarda ve hıristiyan lahitlerinde havârilerin tasvirleri yapılmış, onlar, ayaklara kadar inen uzun elbiseleri ve üzerlerindeki atkılarla tasvir edilmiştir. Batı’da ilk sekiz asrın âbidelerinde havâriler, Hz. Îsâ’nın sağında veya solunda oturmuş ya da ayakta, bir kısmı sakallı, bir kısmı sakalsız, sol ellerinde genellikle bir cilt veya tomar yahut bir taç tutar vaziyette resmedilmişlerdir. Sembollerle ifade edildiklerinde ise altısı Hz. Îsâ’nın sağında, altısı da solunda bulunan koyunlar şeklinde gösterilmişlerdir. Öte yandan her havârinin ayrı sembolü vardır. Simun Petrus anahtarlar, Andreas kılıç, Ya‘kūb (Zebedi’nin oğlu) isminin altına çizilmiş bir haç, Yuhanna içinden yılan çıkan bir kadeh, Filipus ucu gül gibi düğümlü bir haç, Bartolomeus bir kitap ve bir bıçak, Tomas bir gönye, Matta mızrak, Ya‘kūb (Alfeus’un oğlu) hacı asâsı ve istiridye kabuklu şapka, Taddeus bir topuz, Gayyur Simun bir testere, Yahuda İskariyot’un yerine seçilen Mattias ise bir balta ile sembolize edilmiştir.

İslâmî kaynaklarda havâri terimi, her ne kadar öncelikle Hz. Îsâ’nın on iki seçkin yardımcısı için kullanılıyorsa da Resûl-i Ekrem’in İkinci Akabe Biatı’ndan sonra Medineliler’e nakib tayin ettiği Evs kabilesinden üç, Hazrec kabilesinden dokuz olmak üzere toplam on iki kişiye de havâri denilmektedir. Bazı İslâm tarihi kaynaklarında ise Kureyş’ten Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hamza, Ca‘fer, Ebû Ubeyde b. Cerrâh, Osman b. Maz‘ûn, Abdurrahman b. Avf, Sa‘d b. Ebû Vakkās, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm’dan oluşan on iki sahâbî havâri olarak anılır (A. J. Wensinck, III, 294).

Havârilerle ilgili olarak Kur’ân-ı Kerîm’de üç sûrede açıklama yapılmıştır. Âl-i İmrân sûresinde (3/52) bildirildiğine göre Mûsâ’dan sonra İsrâiloğulları’na peygamber olarak gönderilen Îsâ kavmini öncelikle Allah’a kulluk etmeye çağırmış, ancak onların kabul etmediklerini sezince, “Allah yolunda bana yardımcı olacak olanlar kimlerdir?” diye sorması üzerine havâriler, “Biz Allah yolunun yardımcılarıyız. Allah’a inandık. Bil ki bizler müslümanlarız” cevabını vermişlerdir. Buna benzer bir açıklama da Saf sûresinin 14. âyetinde geçmektedir. Diğer bir âyette (el-Mâide 5/111), Allah’a ve O’nun elçisi Îsâ’ya iman etmeleri havârilere ilham edilince onların iman ederek Allah’a teslim oldukları bildirilmiştir. Müteakip âyetlerde açıklandığına göre havâriler Hz. Îsâ’ya, “Senin rabbin gökten donatılmış bir sofra indirebilir mi?” diye sormuşlar, bunun üzerine Îsâ, “İman etmiş kimseler iseniz Allah’tan korkun” diye cevap vermiş, havâriler ise, “İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve bunu bizzat görenlerden olalım” demişler; nihayet Hz. Îsâ’nın dua ve niyazı üzerine gökten bir sofra inmiştir (el-Mâide 5/112-115). Tefsirlerde nakledildiğine göre Îsâ havârilerine otuz gün oruç tutmalarını emretmiştir. Havâriler orucu tamamladıklarında Hz. Îsâ’dan, hem yemeleri hem de Allah’ın oruçlarını kabul ettiğini anlayıp kalplerinin mutmain olması için semadan bir sofra indirmesini arzu etmişlerdir. Hz. Îsâ, verilecek bu nimetin şükrünü eda edemeyeceklerinden korktuğu için önce onlara nasihat etmiş, fakat ısrar etmeleri üzerine Allah’a dua edip bir sofra indirmesini istemiştir. Sofra inince havâriler önce Îsâ’nın yemesini istemişler, fakat Îsâ, “Allah korusun! Bu sofrayı kim istediyse önce o yesin” demiş, bunun üzerine havâriler de yememişlerdir (İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ķurǿân, III, 221-224).

Havâri kelimesi Hz. Peygamber’in hadislerinde de geçmektedir. Bir hadiste, “Benden önce Allah hangi ümmete peygamber göndermişse bu peygamberlerin hepsinin de ümmeti için havârileri ve sünnetini takip eden, emrine uyan yakın dostları olmuştur” (Müslim, “Îmân”, 80) denilmiştir. Bir başka hadisin meâli de şöyledir: “Her peygamberin bir havârisi vardır, benim havârim Zübeyr b. Avvâm’dır” (Buhârî, “Cihâd”, 40, 41, 135; Müslim, “Feżâǿilü’ś-śaĥâbe”, 48).

İslâmî kaynaklarda Hz. Îsâ’nın havârileriyle ilgili çeşitli rivayetler yer alır: Havârilerin sayısı on ikidir ve onlar balıkçılık, çamaşırcılık, kaptanlık, boyacılık gibi


mesleklerden gelmişlerdir. Acıktıklarında veya susadıklarında, “Ey Allah’ın ruhu, acıktık ve susadık!” derler; Hz. Îsâ da eliyle yere vurur ve her biri için yerden iki ekmek ve içecek çıkarırdı. Havâriler, “Dilediğimizde sen bizi doyuruyor ve içiriyorsun, acaba bizden daha üstünü var mıdır?” diye sorduklarında Îsâ, “Sizden daha üstünü kendi el emeğiyle geçinendir” cevabını vermiştir. Bir defasında Hz. Îsâ Nûh’tan, tûfandan ve gemiden bahsederken havâriler, “Tûfan hadisesine şahit olmuş birini diriltmeni isteriz” demişler, Hz. Îsâ da Nûh’un oğlu Sâm’ın kabrine giderek onu diriltmiş ve tûfan olayını ondan dinlemişlerdir (İbnü’l-Esîr, I, 314-315).

Bir başka rivayete göre Hz. Îsâ balık avlayan dört kişiyle -ki bunlar Simun Petrus (Şem‘ûnü’s-safâ), Andreas (Endiryûs), Ya‘kūb ve Yuhanna’dır- konuşarak onları dine davet eder; onlar da kabul ederek kendisine tâbi olurlar. Îsâ daha sonra nehirde çamaşır yıkayan diğer bir grubun yanına gider; bunlar da Luka, Tomas (Tuma), Markos, Yuhanna, Simun ve Ya‘kūb’dur. Hz. Îsâ onlara, “Ey insanlar! Siz bu çamaşırları yıkıyor ve kirlerinden temizliyorsunuz, fakat niçin aynı şeyi kalplerinize yapmıyorsunuz? Ben Allah’ın size gönderdiği elçisiyim” der ve onlara Hz. Muhammed’i müjdeler. Onlar da Hz. Îsâ’ya iman eder ve ona tâbi olurlar. On iki havârinin dördü balıkçı, sekizi ise çamaşırcıdır (Nüveyrî, XIV, 226-227).

Havâriler bir defasında Hz. Îsâ’yı kaybeder ve hemen onu aramaya koyulurlar. Denize doğru gittiğini öğrenince oraya giderler ve Hz. Îsâ’nın denizde yürüdüğünü görürler. İçlerinden biri, “Ey Allah’ın nebîsi, yanına geleyim mi?” diye sorar. Îsâ kabul edince bir ayağını denize uzatır, fakat ayağı suya batar. Bunun üzerine, “Ey Allah’ın nebîsi, batıyorum!” deyince Hz. Îsâ, “Ey imanı az kişi! Elini uzat; insanoğlunun arpa tanesi kadar gerçek imanı olsa suda batmaz” der.

Hıristiyan inancına göre on iki havâriden biri olan Yahuda İskariyot, Hz. Îsâ ve diğer havârilerle birlikte yediği son akşam yemeğinden sonra Îsâ’ya ihanet ederek bulunduğu yeri haber vermiş ve onu yahudilere yakalatmıştır. Böylece Îsâ haçta can vermiştir. Kur’an’a göre ise Allah’ın kudretiyle bir kişi (Yahuda İskariyot ?) onlara Îsâ gibi gösterilmiş, onlar da Îsâ zannederek bu kişiyi haça germişler; Allah, haça germe işlemi gerçekleşmeden önce Îsâ’yı kendi nezdine kaldırmıştır (en-Nisâ 4/158). Böylece onlar Îsâ’yı ne öldürmüşler ne de asmışlardır; fakat öldürdükleri onlara Îsâ gibi gösterilmiştir (en-Nisâ 4/157).

Bir rivayete göre de Hz. Îsâ havârileriyle birlikte bir evde iken ev kuşatılır. Evi kuşatanlar içeri girdiklerinde havârilerin hepsi Hz. Îsâ’nın sûretine büründürülür. Onlar, “Bize sihir yaptınız, ya Îsâ’yı gösterirsiniz ya da hepinizi öldürürüz” deyince Îsâ, “Bugün sizden kim cennet karşılığı canını verir?” diye sorar. İçlerinden biri kabul eder ve evi kuşatanların yanına giderek Îsâ olduğunu söyler (İbn Kesîr, Ķıśâśü’l-enbiyâǿ, s. 438).

Kur’ân-ı Kerîm’de Ashâbü’l-karye’ye (Yâsîn 36/13-29) gönderildiği bildirilen elçiler tefsirlerde Hz. Îsâ’nın havârileri olarak yorumlanmaktadır (bk. ASHÂBÜ’l-KARYE). Diğer taraftan İslâmî kaynaklarda, Hz. Îsâ’nın tâlimatı doğrultusunda ve onun göğe yükseltilişinden sonra havârilerin çeşitli ülkelere giderek dini yayma faaliyetinde bulundukları belirtilmektedir. Buna göre Petrus ve Pavlus Anadolu’ya, Andreas ve Matta zencilere, Tomas Bâbil diyarına, Filipus Kuzey Afrika’ya, Yuhanna Efes’e, Ya‘kūb Kudüs’e, Gayyur Simun Berberîler’in yaşadığı bölgeye gitmişlerdir (Taberî, Târîħ, I, 603). Mes‘ûdî’nin naklettiğine göre Petrus ve Pavlus Roma’da öldürülmüş, Tomas Hindistan’a gitmiş ve orada ölmüştür (Mürûcü’ź-źeheb, I, 311-312). Başka bir rivayete göre ise Hz. Îsâ göğe kaldırılışından önce havârilerden ikisini Anadolu’ya, Andreas ve Luka’yı Habeşistan’a, birini Bâbil’e, birini Kuzey Afrika’ya, birini Ashâb-ı Kehf’in bulunduğu bölgeye, birini Berberîler’in yaşadığı bölgeye, ikisini Antakya’ya, birini Sind ve Hint’e göndermiştir. Havârilerin reisi olan Simun Petrus ise Kudüs’te kalmıştır (Nüveyrî, XIV, 250-259).

İnciller’de hem Hz. Îsâ’ya hem de havârilere dair verilen bilgiler Kur’ân-ı Kerîm’deki bilgilerle çelişmektedir. Şöyle ki: Kur’an’a göre havâriler, “Ey İsrâiloğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim; benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak geldim” (es-Saf 61/6) diyen ve, “Allah yolunda bana kimler yardımcı olacak?” (Âl-i İmrân 3/52) diye soran Hz. Îsâ’nın çağrısına, “Biz Allah yolunun yardımcılarıyız. Allah’a inandık, şahit ol biz müslümanlarız. Rabbimiz, senin indirdiğine inandık, peygambere uyduk, bizi şahitlerle beraber yaz!” (Âl-i İmrân 3/52-53) cevabını veren, Îsâ’yı Allah’ın elçisi olarak kabul edip inanan kişilerdir. Hz. Îsâ kendisini kesinlikle Tanrı veya Tanrı’nın oğlu olarak takdim etmediğine (el-Mâide 5/116), tam aksine, “Ben onlara, ‘Benim ve sizin rabbiniz olan Allah’a kulluk edin’ diye senin emretmiş olduğundan başka bir şey söylemedim” (el-Mâide 5/117) dediğine göre havârilerin Hz. Îsâ’ya ulûhiyyet nisbet etmeleri düşünülemez. Halbuki İnciller’e göre havâri Simun Petrus Îsâ’ya, “Sen hay olan Allah’ın oğlu Mesîh’sin” (Matta, 16/16); yine havâri olan Yuhanna kendisine nisbet edilen İncil’de, “Kelâm (Îsâ) başlangıçta var idi ve kelâm Allah nezdinde idi ve kelâm Allah idi ve kelâm beden olup inâyet ve hakikatle dolu olarak aramızda sakin oldu; biz de onun izzetini babanın biricik oğlunun izzeti olarak gördük” (Yuhanna, 1/1, 14) demektedir. Öte yandan Hz. Îsâ’nın önemli yetkiler verdiği havârilerden Yahuda İskariyot İnciller’e göre onu 30 gümüş karşılığında satmış (Matta, 26/14-16), ayrıca hırsızlık yapmıştır (Yuhanna, 12/5-6). Îsâ onlardan biri için, “Siz on ikileri ben seçmedim mi ve sizden biri İblîs’tir” (Yuhanna, 6/70) demiştir. İbn Hazm İnciller’deki bu ifadeleri esas alarak şu hükme varır: “Hıristiyanların havâri dediği bu kimseler havâri olmak şöyle dursun mümin bile değildir; onlar yalancılardır, çünkü Hz. Îsâ’ya ulûhiyyet nisbet etmişlerdir” (el-Faśl, II, 26, 38-39).

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “ĥvr” md.; Wensinck, el-MuǾcem, “ĥavârî” md.; Mustafavî, et-Taĥķīķ, “ĥvr” md.; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “ĥavârî” md.; Müsned, I, 89, 102, 103, 458, 461-462; III, 307, 314, 338, 365, 398; Buhârî, “Cihâd”, 40, 41, 135, “Feżâǿilü’ś-śaĥâbe”, 13, “Meġāzî”, 29, “Tefsîr”, 9/9; Müslim, “Feżâǿilü’ś-śaĥâbe”, 48, “Îmân”, 80; İbn Mâce, “Muķaddime”, 11; Taberî, CâmiǾu’l-beyân (Şâkir) , III, 283-287; a.mlf., Târîħ (Ebü’l-Fazl), I, 601-604; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (Abdülhamîd), I, 311-312; Sa‘lebî, ǾArâǿisü’l-mecâlis, s. 306; İbn Hazm, el-Faśl, II, 26, 38-39; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, I, 314-320; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XIV, 226-227, 250-259; İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ķurǿân, II, 37; III, 221-226; a.mlf., el-Bidâye, II, 86-96; a.mlf., Ķıśâśü’l-enbiyâǿ, s. 416-443; Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî, III, 175-177; VII, 58-64; E. Le Camus, “Apôtre”, DB, I/1, s. 782-787; Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-menâr, III, 314-315; VII, 248-249; Elmalılı, Hak Dini, VI, 4949; W. Nölle, Wörterbuch der Religionen, München 1960, s. 45; A. Bertholet, Wörterbuch der Religionen, Stuttgart 1962, s. 40; Jr. M. H. Shepherd, “Apostles”, IDB, I, 170-172; Ahmed Şelebî, Muķārenetü’l-edyân II: el-Mesîĥiyye, Kahire 1967, s. 163; Mevdûdî, Tefhimü’l-Kur’an (trc. Muhammed Han Kayanî v.dğr.), İstanbul 1987, VI, 260; A. J. Wensinck, “Havârî”, İA, V/1, s. 375-376; a.mlf., “Ĥawārī”, EI² (Fr.), III, 294.

Osman Cilacı