HORASÂNÎLER

(بنو خراسان)

1062-1128 ve 1148-1159 yılları arasında Tunus’ta hüküm süren Berberî hânedanı.

Adını kurucusu Abdülhak b. Abdülazîz’in dedesi Horasan’dan alır. Abdülhak Berberî Sanhâce kabilesine mensuptu ve Hammâdî Emîri Nâsır b. Alennâs’ın hizmetinde bulunuyordu. Fâtımî Halifesi Muiz-Lidînillâh idare merkezini İfrîkıye’den Mısır’a nakledince bölgeyi Zîrîler’in yönetimine bıraktı (362/973); ancak Zîrîler göçebe Arap kabilelerinin akınları karşısında tutunamadıkları için Tunus şehri Benî Hilâl’in Riyâh kolundan Abîd b. Ebü’l-Gays’ın eline geçti.

Sefâkus (Sfax), Sûse ve Kābis gibi şehirler Zîrîler’in hâkimiyetine karşı çıkarken İfrîkıye’deki Berberî halk da onları bırakıp Mağrib-i Evsat’taki Hammâdîler’e bağlandı ve bu devlet kısa zamanda güçlenerek İfrîkıye’nin genişçe bir kısmını idaresi altına aldı. Benî Hilâl akınlarından bunalan mahallî idareciler haraç ödeyip Hammâdîler’e sığınmak suretiyle bedevî yağmalarından korundular. 450 (1058) yılında Tunus şehri halkı da önde gelen şeyhlerini Hammâdî Emîri Nâsır b. Alennâs’a gönderdi. Nâsır şeyhlerden içlerinden birini Tunus valisi olarak seçmelerini istedi, ancak seçilen kimse bu yükümlülüğü almaya yanaşmadı. Bunun üzerine Nâsır b. Alennâs Abdülhak b. Abdülazîz’i vali olarak buraya gönderdi. Abdülhak valiliğe başlayınca şeyhlerden bir âyan meclisi kurdu. Kısa zamanda iyi bir idareci olarak kendini kabul ettirip şehir halkının sevgisini kazandı. Daha önce ülkeyi ellerinde bulunduran bedevî Arap yağmacılarından da haraç vermek suretiyle kurtuldu. Böylece şehir halkının desteğini alıp çevredeki bedevîlerin saldırılarını bertaraf edince Hammâdîler’e karşı bağımsızlığını ilân etti ve Benî Horasan adıyla tanınan bir hânedan kurdu (454/1062).

Zîrîler’den Temîm b. Muiz, 458’de (1066) Benî Hilâl kabilesinin Zuğbe kolu emîri Yabkī b. Ali’yi yanına alarak Tunus’a saldırdı ve dört ay süren kuşatma sonunda çok az bir süre için hâkimiyetini kabul ettirdi. Abdülhak b. Abdülazîz’in 488’de (1095) vefatı üzerine yerine oğlu Abdülazîz geçti. 491’de (1098) Tunus’a tekrar saldıran Temîm b. Muiz burayı yine kısa bir süre için ele geçirdi. Abdülazîz’in 5 Muharrem 499’da (17 Eylül 1105) ölümünün arkasından kardeşi İsmâil emîr unvanıyla tahta çıktı; ancak 12 Receb 500’de (9 Mart 1107) yeğeni Ahmed b. Abdülazîz tarafından öldürüldü.

Emîr Ahmed kabiliyetli bir devlet adamıydı. Önce devletin idaresinde söz sahibi olan şeyhlerin bir kısmını Mehdiye’ye sürdü; ardından âyan meclisini feshederek istibdata yöneldi. Yeni surlar yaptırarak şehri daha iyi tahkim ettirdiği gibi çevrede güvenliği sağladı; Araplar bundan böyle önceden soydukları yolcuların yol güvenliğine yardımcı oldular ve Tunus pazarlarının en düzenli müşterileri haline geldiler. Emîr Ahmed çevresindeki fıkıhçılarla iyi geçindi ve Zeytûne Medresesi âlimlerini himaye etti. Ailenin adını taşıyan bir saray ve cami yaptırdı. Sicilyalı şair İbn Hamdîs Emîr Ahmed’i Horasânî hânedanının en önemli şahsiyeti kabul eder ve şiirlerinde onun cömertliğini ve siyasetteki üstünlüğünü anlatır. Emîr Ahmed, 510’da (1116) Tunus’u kuşatmak amacıyla büyük bir ordu gönderen Zîrî Emîri Ali b. Yahyâ b. Temîm karşısında fazla direnemeyeceğini anlayarak Zîrî hâkimiyetini, dört yıl sonra da Hammâdî Emîri Azîz b. Mansûr’un şehri kuşatması üzerine Hammâdî hâkimiyetini tanımak zorunda kaldı. 522’de (1128) Hammâdî Emîri Yahyâ’nın kumandanı Mutarraf b. Ali İfrîkıye’nin diğer şehirleri gibi Tunus’u da ele geçirerek Horasânî hânedanının bu ilk dönemine son verdi; Emîr Ahmed’i bütün ailesiyle birlikte Bicâye’ye götürdü ve emîr orada öldü.

Tunus 543 (1148) yılına kadar Hammâdî valileri tarafından yönetildi. Bu karışık süre içerisinde Mehdiye, Trablusgarp, Sefâkus ve Sûse’yi işgal eden Normanlar’ın tehdidine mâruz kalındı. Sonuçta ayaklanan halk son Hammâdî valisini şehirden uzaklaştırdı ve Emîr Ahmed’in tahtı ele geçirdiği günlerde Benzert’e kaçan Emîr İsmâil’in oğlu Ebû Bekir’i hükümdar ilân etti. Böylece Horasânî hânedanının ikinci dönemi başlamış oldu.

Ebû Bekir b. İsmâil tahta çıktıktan yedi ay sonra kuzeni Abdullah b. Abdülazîz tarafından öldürüldü. Bu şekilde iktidara sahip olan Abdullah on iki yıl hüküm


sürdü. Bu arada Tunus’u almayı hedefleyen komşusu Benî Hilâl’in Riyâh koluna mensup Muallaka Emîri Muhriz b. Ziyâd ile iş birliği yapmasından korktuğu şehrin kadısı Ebü’l-Fazl b. Ca‘fer’i oğlu ve yeğeniyle birlikte öldürttü. 552’de (1157) yeni bir tehlike belirdi ve İfrîkıye’ye girerek Bicâye ve Kostantîne’yi ele geçiren Muvahhidî ordusu Tunus’u da kuşattı. Ancak Muallaka Emîri Muhriz’in ortak düşmanlarına karşı yardıma gelmesi üzerine bir süre için tehlike uzaklaştırıldı. İki yıl sonra Emîr Abdullah öldü ve yerine yeğeni Ali b. Ahmed b. Abdülazîz geçti. Aynı günlerde Muvahhidîler Tunus üzerine tekrar kuvvet gönderdiler. Bunun üzerine şeyhlerden oluşan bir heyet Muvahhidî kumandanı Abdülmü’min’in karargâhına giderek barış istedi. Abdülmü’min önce bu isteği reddettiyse de daha sonra onlara eman verdi. Emîr Ali de ailesiyle birlikte Mağrib’e doğru yola çıktı, fakat yolda öldü; böylece Horasânî hânedanının ikinci dönemi de sona erdi (554/1159).

Horasânîler Tunus’un gelişmesine önemli katkılarda bulundular. Onların zamanında şehrin limanı canlandı ve Arvupa ile ticarette yeni bir dönem başladı. Bunun başlıca sebepleri, yol güvenliği kalmadığından kara ticaretinin tamamen durması ve Sicilya’nın Normanlar tarafından işgalinden sonra Avrupa deniz ticaret filolarının gelişmesidir. Benî Hilâl’in Kayrevan’ı ele geçirmesinden sonra oradaki yahudiler şehri terkederek Tunus’a göçtüler. Tunus, yıkıntılardan ibaret kalan Kayrevan ile Araplar’ın ve hıristiyanların rahatsız ettiği Mehdiye’nin yanında iktisadî açıdan önemli bir şehir haline geldi. Ayrıca siyasî bir merkez olması sebebiyle İfrîkıye’nin hıristiyan Batı’ya açılan penceresi konumuna yükseldi. Horasânîler Araplar’la ticarî ilişkiler kurdular; hububat, bal ve yağ gibi gıda maddeleri aldıkları bedevîlere silâh ve kumaş satıyorlardı. Şehrin imarına, özellikle Zeytûne Camii başta olmak üzere mimari eserlerin tamir ve bakımına itina gösterdiler. Zeytûne Camii’nin harimindeki mihrap yönünde yer alan iki sütun Horasânî tarzını hâlâ korumaktadır. Ağlebîler zamanında altı olan kapı sayısı onlar tarafından on ikiye çıkarıldı. Minarenin hizasındaki kapının üzerinde bulunan kitâbede Abdülhak b. Abdülazîz’in adı anılmaktadır. Horasânîler’den kalan bir eser de Emîr Ahmed’in yaptırdığı sarayın müştemilâtından bulunan Câmiu’l-kasr’dır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Hamdîs, Dîvân (nşr. C. Schiaparelli), Roma 1897, s. 108-111; İbn Haldûn, el-Ǿİber, VI, 163-165; a.e.: Histoire des berbères et des dynasties musulmanes de l’Afrique septentrionale (trc. de Slane), Paris 1982, II, 29-33; G. Marçais, Les arabes en Berbérie, Paris 1913, s. 120-121, 159, 168, 178; Abdülazîz ed-Devlâtlî, Medînetü Tûnis fi’l-Ǿahdi’l-Ĥafśî, Tunus 1981, s. 46-49; Muhammed Azîz b. Âşûr, CâmiǾu’z-Zeytûne, Tunus 1991, s. 28; Hâdî Rûcî İdrîs, ed-Devletü’ś-Śanhâciyye: târîħu İfrîķıyye fî Ǿahdi Benî Zîrî (trc. Hammâdî es-Sâhilî), Beyrut 1992, I, 310-314; a.mlf., “Banū Khurasan”, EI² (Fr.), V, 61-63; G. Yver, “Horasanîler”, İA, V/1, s. 562; Robert Brunschvig, “Tunus”, a.e., XII/2, s. 62.

Ahmet Kavas