HUAND HATUN KÜLLİYESİ

Kayseri’de Selçuklular’a ait külliye.

I. Alâeddin Keykubad’ın eşi ve II. Gıyâseddin Keyhusrev’in annesi Mahperi Huand (Hunad, Hunat) Hatun tarafından şehrin merkezinde yaptırılmış olan külliye cami, medrese, hamam ve türbe ile varlığı Evliya Çelebi’den öğrenilen bir imaretten meydana gelmiştir; ancak ilmî tesbitler sadece cami ve türbenin Huand Hatun’a ait olduğunu göstermektedir (Karamağaralı, XXI [1976], s. 199, 200). Hamam 1929 yılından beri özel mülkiyettedir.

Cami. Külliyenin ana birimini teşkil eden caminin inşaatı, kapılarının üzerindeki kitâbelere göre 635 yılının Şevval ayında (Haziran 1238) tamamlanmıştır. Köşelerinde ve duvarlarında prizmatik takviye kuleleri bulunan 56 × 46,5 m. boyutlarında ve klasik Selçuklu planındaki bina, mihrap önü kubbesinin ve sonradan kubbe ile kapatılan merkezî açıklığın yer aldığı kuzey-güney istikametinde uzanan geniş bir orta sahn ile yanlarındaki üçer sahından oluşmaktadır. Merkezdeki kubbeden sonra ikiye bölünen orta sahnın bitişiğindeki sahnlar aynı yönde, diğerleri ise doğu-batı yönünde oturtulan birer dizi tonozla örtülmüştür. Bunlardan doğudakilerin sayısı on, batıdakilerinki, binanın kuzeybatı köşesini işgal eden türbe ve batı taçkapısı sebebiyle yedidir. Kubbe ve tonozları iki kubbe arasındakiler daha güçlü olmak üzere toplam elli dört pâye taşımaktadır. Mihrap önü kubbesi orijinaldir, ancak üzerindeki devrinin karakteristiği külâh yıkılarak yok olmuştur. Orta açıklığı örten kubbe ise kitâbesinde 1317 (1899) yılında II. Abdülhamid tarafından inşa ettirildiği belirtilen Osmanlı tarzındaki inceuzun minare ile birlikte yaptırılmıştır (Salnâme-i Vilâyet-i Ankara, s. 197). Yöreye has kiremit örtü tarzında taş kaplı olan ve büyük pencerelere sahip yüksek bir kasnağı bulunan bu zarif kubbenin 1139 (1726-27) onarımına ait muhdes kubbenin yerine yapıldığı bilinmektedir (Halil Edhem, s. 88). Arkasındaki geniş açıklıklı yüksek tonoz yıkılarak tamamen ortadan kalkmış olan batı taçkapısının üzerindeki köşk-minare de 1139 onarımından kalan bir hâtıra olsa gerektir. Caminin orijinal Selçuklu minaresi yoktur; ezan herhalde doğu duvarının iç yüzündeki taş merdivenlerle çıkılan damdan okunuyordu. Vaktiyle burada bir köşk-minarenin olması da muhtemeldir. Mihrap mermer sütunçeli, kavsarası mukarnaslı ve çerçevesi geometrik süslemeli olup istiridye kabuğu motifli üç nişle bezenmiştir. Çakma kündekârî tekniğiyle yapılmış muhteşem ahşap minber yazılarının bir kısmı kazınıp bir kısmı tamamen çıkarılarak tahrip edilmiş ve kötü bir şekilde boyanmıştır. Caminin en önemli unsurlarından olan batı ve doğu taçkapıları, klasik Selçuklu tarzında


geometrik motifli bordürlerin çevrelediği kavsarası mukarnaslı âbidevî girişlerdir. Her ikisinde de inşa kitâbesi bulunduğu gibi giriş kemeri üzerinde ve en üstteki silmenin altında âyet kuşakları dolaşmaktadır. Bunlardan başka bir de kuzey duvarına sonradan açılmış basit ve küçük bir kapı daha bulunmaktadır. Cami, külliyenin diğer yapıları gibi kesme küfeki taşından mükemmel bir işçilikle inşa edilmiştir; taşlar üzerinde usta işaretleri görülür.

Medrese. Doğu-batı yönüne kurulmuş olan dikdörtgen planlı medrese avlunun güney, batı ve kuzeyini dolaşan sivri kemerli, tonoz örtülü revaklarla doğuda yer alan yazlık dershane eyvanı ve yanlarındaki aydınlık fenerli kışlık dershanelerden ve hücrelerden oluşmaktadır. Giriş eyvanının sağında yer alan mekân medresenin mescidi olarak düzenlenmiştir. Cami gibi medresenin de köşelerinde ve duvarlarında takviye kuleleri bulunmaktadır; kuzey köşedeki prizmatik, diğerleri silindiriktir. Yapı özelliği ve geçirdiği genişletmelerden muhtemelen medresenin camiden önce yapılmış olduğu sonucuna varılmaktadır. Mevcut izlerden sonradan ilâve edildiği anlaşılan eyvanın önündeki tek tonoz örtülü doğu revakı, yüksekliği ve genişliği sebebiyle caminin batı kapısının arkasındaki tonoz gibi kısa sürede yıkılmış ve bir daha da yapılmamıştır. Medresede tezyinata zamanla yıpranmış taçkapı ile eyvanın ağzında rastlanır; çörtenler de arslan başı şeklindedir. Kalan tek örneğe dayanılarak ilk yapıldığında damın dendanlarla çevrili olduğu söylenebilir. Bina bugün etnografya müzesine tahsis edilmiş durumdadır.

Türbe. Medreseden, eyvanın sağındaki dershanenin içinde yer alan köşe hücresinden kapısı basit tezyinatlı bir dehlizmerdivenle geçilen Huand Hatun’un türbesi yine klasik Selçuklu tarzında cenazelerin gömülü olduğu kapalı alt kat, sandukaların bulunduğu mihraplı üst kat ve kubbeyi örten külâhtan oluşmaktadır; cami ile medresenin arasına ve Halûk Karamağaralı’nın tesbitine göre burada bulunan camiden de medreseden de daha eski tarihli bir yapının yerine mecburen portalsiz olarak inşa edilmiştir. Kaidesi de mermer mukarnaslı olan kümbetin özellikle dış yüzü süslenmiştir; müzeyyen sütunçeli pencerelerle külâhın altını dolaşan Âyetü’l-kürsî yazılı kuşak dikkat çeker. Türbenin içinde yer alan üç sandukadan Huand Hatun’unki eski bir lahit kapağından yapılmıştır; kitâbesinde tarih bulunmamakla birlikte oğlu II. Keyhusrev’in ölmüş olduğu da belirtilmektedir. Diğer sandukalardan biri torunu Selçuk Hatun’a aittir; Horasan harç sıvalı olan üçüncü ise kitâbesizdir.

Hamam. Temelinin güneydoğu köşesi cami duvarının altında kaldığı için daha eski olduğu anlaşılan çifte hamamın oturumu külliyenin genel planına çaprazdır. Muhtemelen tarihi medreseden de eskiye giden bu yapı sebebiyle caminin batı taçkapısı normalinden fazla kuzeye çekilmiş, hamamın erkekler kısmı soyunmalığı da alçaltılmıştır; ancak caminin en önemli unsuru olan taçkapıya yine de tam bir açıklık kazandırıldığı söylenemez. Son restorasyon sırasında hamamın kadınlar kısmında bazı figürlü çiniler ortaya çıkarılmıştır; bunlar Kubadâbâd çinileri tarzında olup sanat değeri ve şekil itibariyle Kubadâbâd Sarayı’nda bulunanlardan çok daha mükemmeldirler.

Çeşitli zamanlarda restore edilen külliyede daha önce toprağı alınıp taş kaplanan caminin üzeri son olarak bakırla kaplanmış, medresenin damına ise yine toprağı alınıp yerine beton-mozaik yapılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Ǿalâǿiyye, s. 252, 464, 536, 607; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, III, 179; Salnâme-i Vilâyet-i Ankara (1318), s. 197; A. Gabriel, Monuments turcs d’Anatolie, Paris 1931, I, 39-51, plan XI-XIV; Aptullah Kuran, Anadolu Medreseleri, Ankara 1969, s. 70-73; Metin Sözen, Anadolu Medreseleri, İstanbul 1970, s. 109-113; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul 1971, s. 403-404; Halil Edhem [Eldem], Kayseri Şehri (haz. Kemal Göde), Ankara 1982, s. 87-108; Orhan Cezmi Tuncer, Anadolu Kümbetleri I: Selçuklu Dönemi, Ankara 1986, s. 164-172; İlhan Özkeçeci, Kayseri Cami Mimarisinde Minber-Minareler, Kayseri 1993, s. 92-95; M. Zeki Oral, “Anadolu’da San’at Değeri Olan Ahşap Minberler, Kitabeleri ve Tarihçeleri”, VD, sy. 5 (1962), s. 41-43; Mahmut Akok, “Kayseri’de Huand Mimarî Külliyesinin Rölövesi”, Türk Arkeoloji Dergisi, XVI/1, Ankara 1968, s. 5-44; Erol Yurdakul, “Son Buluntularına Göre Kayseri’deki Huant Hamamı”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, II, Ankara 1971, s. 141-151; Halûk Karamağaralı, “Kayseri’deki Hunad Câmiinin Restitüsyonu ve Hunad Manzûmesinin Kronolojisi Hakkında Bazı Mülâhazalar”, AÜİFD, XXI (1976), s. 199-245.

Mehmet Çayırdağ