HUBBİYYE

(الحبّيّة)

Kullukta sevgi derecesine ulaşan kimsenin bütün yükümlülüklerinin kalkacağını iddia eden fırka.

Sözlükte “sevmek” ve “sevgi” anlamına gelen hubb kökünden nisbet ismi olan hubbiyye “sevenler, sevgiyi ön planda tutanlar” demektir. Bazı kaynaklarda Habîbiyye diye kaydedilir. Fırka mensuplarına göre gönlünde Allah sevgisi yerleşen, nefsine hâkim olan ve kullukta ileri mertebeye ulaşan kimseden bütün yükümlülükler kalkar. Çünkü bu seviyeye ulaşıldığı zaman Allah kulun, kul da Allah’ın dostu olur. Allah’ın cennette kullarını namaz, oruç ve benzeri ibadetlerle mükellef tutmaması gibi bu mertebeye ulaşan kulu da her türlü yükümlülükten muaf tutar. Bu takdirde kulun Allah’tan korkması, O’nun kendisine azap edeceğinden endişe etmesi söz konusu olmaz. Zira sevenlerin birbirine eziyet etmesi düşünülemez.

İslâm mezhepleri tarihinin ana kaynaklarında genellikle böyle bir fırkanın adına rastlanmazsa da ikinci derecede bazı kaynaklarda adı geçen fırka Müşebbihe’nin (Hârizmî, s. 47), bir kısmında da Cebriyye’nin (Osman b. Abdullah el-Irâkī, s. 69) bir kolu olarak gösterilmektedir. Bu fırka, Tehânevî’nin de belirttiği gibi (Keşşâf, I, 618) kullukta belli bir mertebeye ulaşıldığında ibadetlerin sâkıt olacağını, haram ve helâl kavramlarının ortadan kalkacağını iddia eden İbâhî mutasavvıfların görüşlerine paralel düşünceler ortaya koymaktadır (bk. İBÂHİYYE).

Dinî hayatta Allah sevgisinin büyük bir önemi bulunmakla birlikte sadece bu psikolojik temayülün bulunmasıyla kişinin şahsına ve topluma karşı görevlerini yerine getirmiş ve kurtuluşa erişmiş olması mümkün değildir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ı sevme iddiasında bulunanların bu sevgilerinin karşılığını almaları, yani O’nun tarafından da sevilmeleri için Hz. Peygamber’in tebliğlerine uymalarının gerektiği ifade edilmiş, böylece dinin hem şahsî hayat ve davranış hem de toplum hayatı açısından önemi vurgulanmıştır (meselâ bk. Âl-i İmrân 3/31-32; en-Nisâ 4/80; en-Nûr 24/54).

BİBLİYOGRAFYA:

Tehânevî, Keşşâf (Dahrûc), I, 618-619; Hârizmî, Mefâtîĥu’l-Ǿulûm (nşr. İbrâhim el-Ebyârî), Beyrut 1409/1989, s. 47; Osman b. Abdullah el-Irâkī el-Hanefî, el-Fıraķu’l-müfteriķa beyne ehli’z-zeyġ ve’z-zendeķa (nşr. Yaşar Kutluay), Ankara 1962, s. 69; M. Cevâd Meşkûr, MevsûǾatü’l-fıraķı’l-İslâmiyye (trc. Ali Hâşim), Beyrut 1415/1995, s. 203; Mahmûd Tâhir el-Gazzâlî, “MaǾrifetü’l-meźâhib” (nşr. Ali Asgar Hikmet), el-Fikrü’l-İslâmî, VII/41, Beyrut 1986, s. 16.

Mustafa Öz